1 Şubat 2011 Salı

Adalı Olmak... Aslı Dinçoğlu YAVAŞ


Nedir adalı olmak?
Kimdir gerçek adalı?
Burada doğmak, büyümek, yaşlanmak mı? Dedelerinin, ninelerinin mezarlarının bu toprakta olması mı? Uçsuz bucaksız bağlara, toprağa sahip olmak mı? Ya da sahip olduğun küçük bir toprak parçası yeter mi adalı olmaya? Kaç yıl geçmeli Bozcaadalı olmak için… Üç yıl beş yıl on, yirmi yıl, bir nesil, 3 nesil .. Nedir adalı olmayı sağlayan?

Geçmişine, köklerine sığınıp, atalarından kalan mirasa güvenerek sadece varlığını sürdürebilmek için adada yaşayan mı, yoksa bir tutkuyla adaya bağlanan ve tüm enerjisini onu sevmeye harcayan, bir bebek gibi onu koruyup kollamaya çalışan, mecburiyetten değil onu sevdiği, bağlandığı, hatta tutkunu olduğu için adada yaşayanlar mı gerçek adalı.

Ben muhteşem, herkese yaşamanın kısmet olmadığı bu mucizevî adada doğdum. Çocukluğumu doyasıya yaşadım. Adadan tek ayrılığım eğitim yıllarımı kapsayan süreçti. Ama hiçbir zaman kent yaşamına ait olmadım olamadım. Alışamadım insanların birbirinden kopuk olduğu, bir selamı esirgediği şehir hayatına.. Kendimi bildiğim andan itibaren hep burada yaşamayı, evlenmeyi, çocuğumu burada büyütmeyi, bu küçük ailenin bir üyesi olmayı hayal ettim.. Benim tercihim belki bir alışkanlık belki kolay olanı seçme belki de bir mecburiyetti. Sebebi ne olursa olsun şu anda adada yaşamaktan mutluluk ve heyecan duyuyorum.

Son yıllarda çınar altından geçerken yada adanın o dar sokaklarında dolaşırken herkesin kendinden adalı olarak bahsetmesi ne kadar doğru. Köyündeki hayatını adamızda yaşamaya çalışan, farklı şiveleriyle kapı önü sohbetlerinde birbirlerini çekiştirenler ya da sadece kendi zevki için adadan bir ev satın almış, yılın belli günlerinde tatil için adaya gelen ve doğanın en verimli halinin keyfini sürmek isteyen ada hayranlarının benim gözümde adalı olması ne yazık ki mümkün değil. Çünkü Adalı olmak bir birikim gerektirir. Onu ruhunun derinliklerinde hissetmeyi gerektirir. Doğanın bize tüm nimetlerini sunduğu zamanların dışında en acımasız olduğu halleriyle de barışık olmayı gerektirir. Geminin geçmediği, elektriğin kesik olduğu, rüzgarın çığlıklar attığı, ana karanın kendini bizden gizlediği günlerde bile memleketine sıkıca sarılabilmektir. 

Yalnızlıktır, Özlemdir. Hep uğurlayan olmaktır. Bazen özgürlük bazen de çoğumuzun kaldıramayacağı kadar fazla bir kısıtlama.

Neydi adalıyı adalı yapan; tahsil görmüş, kültürlü, sosyal, modern, sanatçı ruhlu bayanları; öz güvenli, mutlu girişken çocukları, çalışkan, mert bakımlı erkekleri…

Adalı fedakardır, kalenderdir, yardımseverdir, misafirperverdir. Adalı cefa çekendir. Adalının mangal gibi yüreği vardır.. Adalıların sevinçleri, hüzünleri, acıları, kaygıları ortaktır. Sohbetleri tadına doyulmazdır.

Ya şimdi ne oldu bize? ne değişti. Çalışkanlığımıza, dürüstlüğümüze, misafirperverliğimize ne oldu..Yok mu oluyor bu koca kültür. Hayır aslında yok olmuyor ama sayımız o kadar azaldı ki sonradan yerleşenlerin içinde kaybolup gidiyoruz. Gelenlerin yaşam tarzı hakim rüzgar olmaya başladı.. Ya bizler ne yapıyoruz bunun için. Direnebiliyor muyuz. Bir boş vermişlik, umursamazlık duvarı sarmış etrafımızı. Ada hala var ama içinde biz yokuz farkında mıyız.

İşte bu yüzden gerçek adalı bu küçük toprak parçasını kendi çıkarlarından ötede tutabilen, değerlerini gözeten, hüznünü ve sevicini paylaşabilen, yarınları için kaygılanan, bunun da ötesinde endişelerini dile getirip taşın altına elini sokabilen, ada için emek harcayandır.

Bu küçücük adamız için emek harcayan, kökten değil ama kalben adalı tüm dostlara gönülden teşekkürler…..



1 yorum:

Ali Erdinç dedi ki...

Elinize yüreğinize kaleminize sağlık güzel adalı kızımız.
Yüreğinizin sesini öylesine güzel ifade etmişsinizki çok etkilendim.

Sevgilerimle