27 Ağustos 2021 Cuma

 

 

Hırsız Görüldü, Yargılandı, Mahkûm Oldu…
        Bir mektuba cevaptır.

                                                         

Dört yıl önce kimliğini belirtmekten nedense imtina etmiş bir ‘okurum’un yazmış olduğu, bir davanın sonucunu soran soru ile biten mektubu yer alıyor. Davanın safahatı tamamlanmadığı ve kesinleşmediği için cevap vermeyi ertelemiştim. Şimdilerde dava bitti, meraklı okura cevap verme zamanı geldi. 

Bu blogda yer alan ‘Hırsızı Görmek’ başlıklı yazıya yorum olarak gönderilen, ‘yorum, öneri, hüküm ve merak’ ifadeleri içeren mektup şudur: 

Bilinmiyor (kimliği meçhul okur), "Hırsızı Görmek" için yorum yaptı

16 Tem 2017

Merhabalar sayın Vildan Onur, yazınızı okudum, öncelikle belirteyim açık, anlaşılır ve de detaylıca anlatmışsınız teşekkürler. Ben adalı değilim fakat bir tatil için orafa bulunduğum zaman tesadüfi aldığım bir dergiydi Mendirek, okudum, keyif aldım, sonrasında bir arkadaşımın da yardımı ile kargo ile bana gönderildi. Yazar "alıntıyı" bir parça abartmış :) doğrudur, fakat en azından yararlandığı yerin adresini vermiş, böyle bir durumda bence en doru yöntem size ulaşıp en azından bir izin isteme nezaketinde bulunması olurdu, anladığım kadarı ile yapmamış, fakat ben şunu belirmet istiyorum ; Sizin de iyi bildiğiniz gibi bir dergi ya da kitap hazırlamak ciddi emek, zaman,güç ve de sabır ister, hal böyle olunca size düşen (bana göre tabi) ufak tefek hataları yakalayıp, olayı mahkemelik bir safhaya taşımak yerine, ders niteliğinde bir eleştiri yapmanız daha yapıcı olurdu diye düşündüm, ki o vakit size bir özür dilenir, meseleyi kapatırdınız. Bu olayın hukuki açıdan bir suç teşkil edeceğini zannetmiyorum, merakımı maruz görün lütfen, mahkeme neye karar verdi ?

              Yazım ve imla hatalarını düzeltmeksizin verdiğim mektubu, her yazıyı okurken yaptığım gibi, kelimelerin ardındaki asıl mesajı; içerdiği düşünce ve duygu sistematiğinin yapısı, işleyişi ve bütünlüğünü anlamak için bu mektuba da cümle cümle, hatta kelime kelime baktığımda okuduğum şuydu:

1.       Cümle: Kimliği meçhul bir okur, blogda yer alan bu yazının kime ait olduğunu görmüş ve biliyor ki ismimle hitab ederek, beğeni ve takdirini ifade ediyor. Teşekkür ederim, teveccühünüz efendim… Hırsız ise aksini iddia ediyordu, bloğun ve yazının kime ait olduğunu bilmediğini, ismin belli olmadığını ve kendisine ulaşacak araçların bulunmadığını v.b. … Demek ki hırsız, ‘adadan uzaklarda yaşayan’ bu kimliği meçhul okur kadar ‘okuryazar’ değil; ‘becerikli’ ise hiç  değilmiş… Hırsızlığa girdiği bağın kime ait olduğunu ‘bilmiyorum, vallahi sahibi belli değil’ diyor… Halbuki bak, ‘akıllı’ ve ‘becerikli’ bir meçhul okur, bloğa ve yazıyı yazana ‘şıp’ diye ulaşıp ismiyle hitap ederek mektup yazabiliyor….

2.       Cümle: Mektubu yazan okur birazcık kendinden söz eder gibi yapıp aslında turist olarak gezerken ‘tesadüfen rastladığı’ Mendirek dergisine sözü getirip övgüde bulunuyor. Olur tabi ki, turist olarak gelmiş, okumuş, okurken keyif almış, sonra da arkadaşından rica etmiş, devamını kargo ile getirtmiş… çok doğal; onu belirtmemiş ama belki akabinde abone de olmuştur, ciltlemiştir, büfesine televizyonun üstüne koymuştur, kim bilir…   Sonra doğrudan ‘mevzuya’ girmiş ve şunu demiş:

3.       Evet, hırsız çalmış ve birazcık da abartmış kabul ediyorum… ‘Abartmış’ın yanına bir de gülme işareti koymuş; nedenini anlayamadım – hırsızı kınıyor mı, takdir mi ediyor, suçüstü yakalandığı için onun adına mahcup mu oluyor, vallahi bunu anlayamadım… Ama hemen akabinde kimliği meçhul okur, avukatlık makamına oturup hırsızı ‘müdafaaya’ geçmiş – üzümü çalmış tamam, abartmış ve bağın % 65 ini toplamış sonra da satışa çıkarmış o da tamam; ama satarken en azından bu üzümler şu bağdan çalındı…demiş ya… diye hırsızın suçunu hafifletmek istemiş.

        Sonrasında kimliği meçhul okur, yargıç koltuğuna geçip ‘ayar vermeye’ başlamış- önce hırsıza: ‘Nezaketsiz hırsız! Hırsızlığın açığa çıkınca bari bir el öpüp af dileseydin, bir özür dileseydin de bu hırsızlığının üstü kapansaydı’…    

        Hüküm makamındaki kimliği meçhul okur sonra bana dönüp başlamış ‘ince ayara’- ‘sizin de iyi bildiğiniz gibi’… bu uzak diyarlardan gelen ve beni tanımayan ‘turist’ okur ‘ne bildiğimi’, üstelik ‘iyi’ bildiğimi nereden ve nasıl ‘bilebiliyorsa’? Ama maksat ‘benim’ bildiğimi değil, kendi bildiğini ‘DE’ ifade etmek! O bildiği neymiş? ..bir dergi ya da kitap hazırlamak ciddi emek, zaman, güç ve de sabır ister’miş…. Günaydın kimliği ‘meçhul’ okurum! Bunu, o okurken çok ‘keyif aldığın’ dergiye yazacaksın, bana değil! ‘Ciddi emek, zaman, güç ve sabır gösterip’ üzüm çalarak tezgahlarına çalıntı üzüm koyacaklarına kendi bağlarına baksalardı, yetiştirselerdi, yeşertselerdi, kazsalardı, üretselerdi… Hırsıza el öptürüp affola, bağcı’ya dayak, öyle mi?

        Şimdi bu halde, diye devam ediyor ‘racon kesmeye’ kimliği meçhul okur; bu tür ufak tefek hırsızlıklara (kendine göre ufak tefek olduğunu da parantez içinde belirtmiş sağ olsun) ne diye ses çıkarıyorsun sen? Yapman gereken şudur: Hırsızı kibar kibar eleştir, ders ver. Ona de ki, ‘evladım bu yaptığın çok ayıp. Bağımdaki üzümün % 65 ini izinsiz toplamış ve tezgahta ‘benim’ diye satmışsın. Sakın bir daha böyle kötü şeyler yapma çocuğum. Hırsızlığın büyüğü küçüğü olmaz. Üzümü ya da yazısı da olmaz. Hırsızlık hırsızlıktır. Özür dile ve öp bakiim elimi çocuğum da affedeyim seni, ‘meseleyi kapatalım’, karakollara mahkemelere düşme. Tamam mı evladım? Diye ne yapmam gerektiğini de sağ olsun tarif etmiş, söylemiş. Yıkıcı olma, yapıcı ol! Demiş…

4.       Üçüncü cümle, cümleler içinde cümleydı, afakanlar bastı okurken; dördüncü cümle kısa ama kimliği meçhul okurun Sebeb-i Namesi…

        ‘Onun’ hukuk bilgisi, zannı ve kanaatine göre bu hırsızlık olayı hukuki açıdan bir suç teşkil etmemekteymiş. Kimliği meçhul çok ilgili ve bilgili okur aynı zamanda çok meraklı olduğunu da çok büyük bir nezaket ve kibarlıkla, af dileyerek mektubunu soruyla bitiriyor: mahkeme neye karar verdi?

        Şimdi sıra geldi bu ‘kimliği meçhul meraklı okurumun’ merakını gidemeye. Ama önce iki tespit.

        Hayat deneyimim çok kibarca ve çok nazikçe, hele hele af dileyerek sorulan soruların cevabının, genellikle soruyu soran tarafından zaten bilindiğini söylemektedir. Peki cevabını bildikleri soruyu ‘bu tip insanlar’ neden sorarlar?

        Genellikle karşıdakini incitmek, aşağılamak, alay etmek, ezmek ya da ruhsal olarak yok etmek içindir.  Cevabını bildiği soruyu soranın öfkesi ve saldırganlığı ile ifadesindeki ‘kibarlığı’ genellikle doğru orantılıdır. Saldırganlık ne kadar yüksekse, ifadeler de o denli ‘kibarca’’dır. Saldırganlık ve öfke düzeyini ‘kibarlık’ ile kapattığını zanneden bu tür kişiliklerin öfkeleri ve saldırganlıkları ile doğru orantılı bir şey daha vardır. Davranışlarında ve zihin dünyalarında hep sistematik bir hataya düşerler. Bu hata küçük gördükleri, öfke duydukları, ezmek ve yok etmek istedikleri insanlarla ilgili objektif değerlendirme yapmadan uzak olmalarıdır. Küçümsedikleri, öfke duydukları insanların zeka ve yeteneklerinin boyutlarının kendi zeka ve yeteneklerinden çok daha düşük düzeyde olduğuna gerçekten inanmalarıdır. Buna inanırlar çünkü böyle olmasını isterler ve böyle olmasına çok fazla ihtiyaçları vardır. Onların bu ihtiyaç ve inancı ise gerçek durumla tam olarak ters orantılıdır…İçten içten de bunu bilirler, öfke ve saldırganlıkları da bundandır…

        İkinci tespit ise kimliği meçhul okurun mektubunun zamanlamasıdır.

        Hırsızlık davasının yargılama aşamalarından ilkinde mahkemenin sayın yargıcı dava konusu olaya, tam olarak kimliği meçhul okurun baktığı açıdan bakmış ve kararını öyle vermişti. İşte çok kibar kimliği meçhul okurun mektubunun geliş tarihi, bu karar tarihinden tam da üç gün sonrasındadır... Ne ilgili ve meraklı, üstelik kimliği ‘meçhul’ bir okur…

        (Bu ara karar üzerine, daha sonra hüküm giyen sözde gazeteci ve dergici hırsızlar sevinç ve coşkularını sosyal medya ve sözde gazetelerinde hakkımda aşağılama, hakaret ve karalamalarla kutlamışlardı…   Elbette bu itibarsızlaştırma kampanyalarını da dava edebilirdim. Etmedim. Zamanım, benim için daha değerli ve anlamlı şeyler için gerekliydi. Hani bir söz vardır ya, ‘kel saçıma bakıp bana kel demiş, ben kele ne diyeyim, zaten kel’….)

        Bu iki tespitten sonra gelelim meçhul kimlikli okurun merakını gidermeye.

        Konusu yazılı eserin ‘aidiyetin ihlal edilmesi nedeniyle manevi tazminat talebi’ olan dava sonuçlandı.

        Mahkeme neye karar verdi?

        E bunu da ben yazmayayım, mahkeme kararını yazmış zaten: 

İZMİR

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ

20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO        : 2020/244

KARAR NO         : 2021/356

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

B Ö L G EA D L İ Y EM A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN                           : MUSTAFA KILINÇ(36832)

ÜYE                     : MENDERES METİN(40160)

ÜYE                     : SALİH UÇAR(118988)

KATİP                 : GÜLŞEN HORZUM(122726)

İNCELENEN KARARIN

MAHKEMESİ     : EZİNE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

TARİHİ                : 12/07/2017

NUMARASI                      : 2016/194 Esas- 2017/223 Karar

DAVACI              : VİLDAN ONUR – 12602946808 Cumhuriyet Mh. Kıymet Sk. N:2 Bozcaada/ ÇANAKKALE

VEKİLİ   : Av.ALİ BURAK ENSARİ - Perpa Ticaret Merk.B Blok,K:13,N:2376 Şişli/ İSTANBUL

DAVALILAR       : 1- İSMAİL ŞEN -Cumhuriyet Mah. 20 Eylül Cd. No:70 Bozcaada/ ÇANAKKALE

              2- SERKAN İLİK -42013608194-Cumhuriyet Mh.20 Eylül Cd, N:70-Bozcaada/ÇANAKKALE

              3- BOZCAADA MENDİREK DERGİSİ -Cumhuriyet Mah. 20 Eylül Cd. No:70 Bozcaada/ ÇANAKKALE

DAVA                  : Tazminat (Manevi Tazminat)

KARAR TARİHİ  : 22/04/2021

KARAR YAZIM TARİHİ   : 28/04/2021

Ezine Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/194 Esas- 2017/223 Karar sayılı kararının dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesi süresi içinde usulünce verilmiş olmakla; dosyadaki dilekçe, lahiyalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler incelendi.

 ……………………

 DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE

İnceleme, 6100 sayılı HMK'nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.

Dava, FSEK hükümlerine dayalı olarak açılmış manevi tazminat davasıdır.

5846 sayılı Yasada eser sahibinin husule getirdiği eser üzerindeki haklarına ilişkin bir takım sınırlamalar getirilmiştir. Bu sınırlamalardan biri de 35. maddede düzenlenen alıntı serbestisidir. Bu madde uyarınca alenileşmiş bir eserin bazı cümle ve fıkralarının müstakil bir ilim ve edebiyat eserine alınması yasal kullanım sayılmıştır. Ancak bu çerçevede yapılacak alıntılarda kullanılan eserin ve eser sahibinin adından başka bu kısmın alındığı yerin belirtilmesi şart koşulmuştur.

Somut olayda; davacı tarafından kaleme alınan yazının davalılar tarafından bir kısım cümleler aynen alıntı yapılmasına rağmen tırnak içine alınmadığı, bazı kısımların da çıkarılıp, kısaltmak suretiyle aynen iktibas yapıldığı, yararlanılan bir eserden aynen alınan cümlelerin tırnak işareti veya parantez içine alınarak alıntı yapılan eserin belirtilmesi gerektiği, davalıların yaptıkları iş sebebiyle bu konuda özel olarak hassasiyet göstermeleri gerekirken gerekli dikkat ve özeni göstermedikleri, kaldı ki aynen veya cüz'i değişikliklerle alınan cümleler bakımından davacının eseri kaynak olarak gösterilmiş olsa dahi, FSEK 35. maddesi gereğince somut olayda davacıya ait yazının yaklaşık % 65 oranındaki kısmının davalı dergide yer alan yazıda kullanıldığı şekilde bir iktibasın amacın haklı gösterdiği bir iktibas olarak nitelendirilmesinin de mümkün olamayacağı anlaşılmakla davanın kabulü gerekirken reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.

Kabule göre ise, Basın yoluyla işlenen fiillerden dolayı hukuki sorumluluğu düzenleyen, 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 13. maddesinin birinci fıkrasında, “Basılmış eserler yoluyla işlenen fiillerden doğan maddi ve manevi zararlardan dolayı süreli yayınlarda, eser sahibi ile yayın sahibi ve varsa temsilcisi, süresiz yayınlarda ise eser sahibi ile yayımcı, yayımcının belli olmaması halinde ise basımcı müştereken ve müteselsilen sorumludur.” Hükmüne yer verildikten sonra; ikinci fıkrasında, “Bu hüküm, süreli veya süreli olmayan yayınlarda yayın sahibi, marka veya lisans sahibi, kiralayan, işleten veya herhangi bir sıfatla yayımlayan, yayımcı gibi hareket eden gerçek veya tüzel kişiler hakkında da uygulanır. Tüzel kişi şirketse, anonim şirketlerde yönetim kurulu başkanı, diğer şirketlerde en üst yönetici, şirket ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.” Hükmü öngörülmüştür.

Anılan maddenin birinci fıkrasına göre, süreli ve süresiz yayın ayırımı yapılmaksızın maddi ve manevi zararlardan eser sahibi ile birlikte yayımcı ve varsa temsilcisinin sorumlu tutulduğu; ikinci fıkrasına göre, süreli veya süreli olmayan yayınlarda yayın sahibi, marka veya lisans sahibi, kiralayan, işleten veya herhangi bir sıfatla yayımlayan, yayımcı gibi hareket eden gerçek veya tüzel kişiler hakkında da ilk fıkrada yer alan sorumluluk hükümlerinin uygulanacağı açıktır.

İmtiyaz sahibi, “yayımcı” sıfatına sahip olmasa dahi, yayın hakkı sahibi olması nedeniyle, “yayımcı gibi hareket eden” durumundadır. O nedenle, basın yoluyla işlenen fiillerden dolayı 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 13. maddesi uyarınca eser sahibi ile birlikte müteselsilen sorumludur.

Somut olayda, davaya konu edilen yayının yapıldığı derginin künyesinde imtiyaz sahibi olarak gözüken davalı Serkan İlik ve eser sahibi İsmail Şen'in müteselsil sorumlulukları bulunmakla birlikte davalı olarak gösterilen Bozcaada Mendirek Dergisi'nin gerçek veya tüzel kişiliğe sahip olmadığının anlaşılması karşısında bu davalı yönünden davanın pasif husumet yokluğu sebebiyle reddi gerekirken yazılı şekilde esastan reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.

Bu durumda, yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığından Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b-2 maddesi uyarınca istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir.

HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile Ezine Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2016/194 Esas- 2017/223 Karar sayılı kararının Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b-2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,

2-Davanın kısmen KABULÜ ile;

A-1.500.TL manevi tazminatın 01/02/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte beraber davalılar Serkan İlik ve İsmail Şen'den müşterek ve müteselsilen tahsiline,

B-Davalı Bozcaada Mendirek Dergisi yönünden açılan davanın pasif husumet yokluğundan REDDİNE

3-Yürürlükteki tarifeye göre alınması gerekli 59,30.TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 29,20.TL harcın mahsubu ile bakiye 30,10.TL harcın davalılar Serkan İlik ve İsmail Şen'den müşterek ve müteselsilen alınarak Hazine'ye gelir yazılmasına,

4-Davacı tarafından karşılanan 29,20 TL harcın davalılar Serkan İlik ve İsmail Şen'den müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,

5-Davacı tarafından yapılan 312,20 TL yargılama giderinin davalılar Serkan İlik ve İsmail Şen'den müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,

6-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereği hesap edilen 1.500,00 TL vekalet ücretinin davalılar Serkan İlik ve İsmail Şen'den müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,

7-Davacının yatırmış olduğu 148,60 TL istinaf başvuru harcı ve 31,40 TL istinaf karar harcı olmak üzere toplam 215,20 TL harcın davalılar Serkan İlik ve İsmail Şen'den müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,

8-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,

Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 22/04/2021

Mahkeme, ‘aynen veya cüz'i değişikliklerle alınan cümleler bakımından davacının eseri kaynak olarak gösterilmiş olsa dahi, FSEK 35. maddesi gereğince somut olayda davacıya ait yazının yaklaşık % 65 oranındaki kısmının davalı dergide yer alan yazıda kullanıldığı şekilde bir iktibasın amacın haklı gösterdiği bir iktibas olarak nitelendirilmesinin de mümkün olamayacağı’na hükmetmiştir.

Dersi, kimliği meçhul okurun talep ettiği gibi ben değil, mahkeme vermiştir.  Emekli olduğum için artık ders vermiyorum. Ama bu olaydan mutlaka bir ders çıkarılması gerekirse, o da şudur;

‘Amaçlar araçları masum ve haklı kılmaz’… ‘Ne yaptığından daha önemlisi, nasıl yaptığındır.’

Mahkemenin hükmettiği ve tahsil edilen TAZMİNAT'tan Avukatımın emek ve çabasına düşen payı ayırdıktan sonra geri kalan tazminat, masraf ve faizlerin toplamının bedeli TÜZEL KİŞİLİĞİ OLAN bir Derneğe bağışlanmıştır.

Boylece:

Kendimce kişisel nedenlerle, talep edilen bir yazımı davaya konu dergide yayınlanması için vermediğim (Stella Kutufo ile ilgili yazı) ve bu dergide yazı yazma önerisini lisanı münasiple, kimseyi kırmadan, incitmeden ve hakaret etmeden, hatta samimiyetle başarılar dileyip geri çevirdikten bir süre sonra;

Dava konusu Vasil Efstratiyu ile ilgili yazımın başına ve sonuna birkaç cümle eklenerek, bazıları da ufak tefek değiştirilerek ve eğilip bükülerek ama % 65 i aynen alınarak; ‘sen yazmaz ya da yazı vermezsen, biz de böyle alırız ve basarız’ der gibi basıldığını gördüğümde,

Hiç istemeden ve dahlim olmadan tarafı olmak zorunda kaldığım bu arsızca olayın davası, mahkeme kararı ile birlikte benim için de kapanmış ve bitmiştir.