Yitik Ülke Yayınları Yayınevi, Temmuz (2017) ayında çok değerli bir çalışmayı okurlarına sundu.
Sayın Bülent Akgezer'in kaleme aldığı, TENEDOS rüzgarlı söylencelerin adası BOZCAADA.
Antik dönem söylencelerinden 1. Dünya Savaşı sonuna kadar olan geniş bir zaman dilimi içerisinde Tenedos-Bozcaada'nın serüvenine doyurucu bir kaynakça ile ışık tutan kitap, okunması rahat ve akıcı bir dille kaleme alınmış.
Sayın Akgezer'in ikinci kitabı olan bu eser her Bozcaada seveninin olduğu kadar her Bozcaada'lının ve Bozcaada konusunda çalışma yapanın kitaplığında mutlaka bulunması gereken bir eserdir.
Çok büyük bir emekle ve ciddiyetle hazırlanmış olan bu eser gerçekten kolay ulaşılır bir fiyatla ve halen faaliyette olan Bozcaada Kitap Fuarındaki raflarda bulunmaktadır.
Bu fırsatı kaçırmayın ve hemen alarak okumaya başlayın derim...
Öneriler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Öneriler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
19 Ağustos 2017 Cumartesi
28 Nisan 2015 Salı
Çok Eğleneceğiz Çocuklar...
Tam bir yıl önce yaşadığımız ve paylaştığımız endişeler, ete kemiğe büründü...
(Bu blogda, Seçim ve Sonrası başlıklı yazı, http://tenedos-bozcaada-tenedos.blogspot.com.tr/2014/04/ilk-isimiz-siyasetin-bir-yarsolmadgn-ve.html)
Ama olsun, çok eğleneceğiz çocuklar...
Bozcaadalı gençler, bir eğlence mekanına nihayet kavuştular. Çok eğlenecekler...
Tabi eğlence yerinin ihale edilmesi ile sadece gençler eğlenmeyecek,
Tüm Bozcaadalıların da eğlenmesi yakın...
Hatta, 27 Nisan tarihini her yıl anmak üzere kutlama programına almak ve eğlencelerle kutlamak gerek...
Neden mi?
Çok kaba bir hesapla (ortalama 80 m2 karelik bir kapalı alan, aylık kira 40 binden) kamu binalarının aylık metre kare kira bedeli 500 TL.
Yaşasın zenginleşen Bozcaada...
Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur...
Bu emsal fiyat derhal diğer tüm kamu kiracılarına - başta belediye olmak üzere, özel idare ve hazine mülklerine de - uygulanmalıdır Bozcaada'da. Uygulamayan, kamuya zarar verir konumundadır ve buradayız...
Topladığımız kira bedelleri ile yeni eğlence mekanları yaparız, onları da 1500 den kiraya veririz.
Sadece gençler eğlenecek değil ya, biraz da ebeveynleri ve "büyükleri" eğlensinler...
Kuşkusuz Bozcaada'nın sahip olduğu böyle değerli bir eğlence yerine ülkemizin ve dünyanın çok değerli başka "gençleri ve büyükleri" de gelecek haliyle eğlenmeye...
Öyle ya, "adamızın tertemiz çocukları ve gençleri" ile eğlenmek üzere her yerden tertemiz aileler çocuklarını onlarla birlikte eğlensinler diye ellerinden tutup adaya getirecekler...
Gelenlere de rica ederiz, "bizim çocukları" üzmezler; eğlence bu ya, düşüp üstlerini başlarını kirletmelerine izin vermezler, kollarlar beraber eğlenirlerken; bizi kıracak halleri yok, abiyiz, hatırımız kalır...
Bozcaada'nın makus talihi değişecek; gelen turist profili de değişecek ve çok değerlenecek, çok eğlenceli olacak her bakımdan...
Sıkıcı orta yaş, çekilmez ileri yaş, sorunlu yalnız kalmak isteyen genç yaş'lara ve orta-üst gelir gruplarına mensuplarından nihayet kurtulacak Bozcaada turizm sektörü...
Tabi özel sektör de çok eğlenecek.
Kamunun malının metre karesi 500 ise, özelinki 1500 dür.
Romantik ya da maceraperest "küçük bir sahil kasabasında küçük bir restoran ya da pansiyon" işetme hayali ile gelen büyük şehir kaçkınlarının kiraları ödeyemeyip kaçma devri bitecek...
Paralar peşin, kırmızı meşin...
Ödeyebilenler gelecek ve onlar bekliyorlar eğlence mekanlarını, eğlenceye katılmak için...
Hep beraber, kamusu özeli; evlerimizi, dükkanlarımızı kiraya vercaaz, eğlenmemize bakcaaz...
Çok eğlencaaz dadalar çooook...
Eğlenceye katılmayan üç-beş içi geçmiş, kapısını bacasını kapatıp evinde otursun!
Çok da rahatsız olurlarsa, arıza çıkarmasınlar, evini barkını satıp gitsinler!
Mülkleri para edecek artık, gitsin başka yerde sahil kenarında otursunlar; her gün bir tabak para yese, bitiremezler zaten o paraları...
Hepimiz genciz, hepimiz eğleneceğiz; eğlence lazım bize eğlenceeeee.....
Son söz, Bozcaadalı olmayan bir "akılsız-talihsizin" sözü:
Hepimiz bu dünyaya cesur, güvenilir ve açgözlü olarak geliriz. Çoğumuz sadece açgözlü olarak kalırız. Mc Laughlin
(Bu blogda, Seçim ve Sonrası başlıklı yazı, http://tenedos-bozcaada-tenedos.blogspot.com.tr/2014/04/ilk-isimiz-siyasetin-bir-yarsolmadgn-ve.html)
Ama olsun, çok eğleneceğiz çocuklar...
Bozcaadalı gençler, bir eğlence mekanına nihayet kavuştular. Çok eğlenecekler...
Tabi eğlence yerinin ihale edilmesi ile sadece gençler eğlenmeyecek,
Tüm Bozcaadalıların da eğlenmesi yakın...
Hatta, 27 Nisan tarihini her yıl anmak üzere kutlama programına almak ve eğlencelerle kutlamak gerek...
Neden mi?
Çok kaba bir hesapla (ortalama 80 m2 karelik bir kapalı alan, aylık kira 40 binden) kamu binalarının aylık metre kare kira bedeli 500 TL.
Yaşasın zenginleşen Bozcaada...
Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur...
Bu emsal fiyat derhal diğer tüm kamu kiracılarına - başta belediye olmak üzere, özel idare ve hazine mülklerine de - uygulanmalıdır Bozcaada'da. Uygulamayan, kamuya zarar verir konumundadır ve buradayız...
Topladığımız kira bedelleri ile yeni eğlence mekanları yaparız, onları da 1500 den kiraya veririz.
Sadece gençler eğlenecek değil ya, biraz da ebeveynleri ve "büyükleri" eğlensinler...
Kuşkusuz Bozcaada'nın sahip olduğu böyle değerli bir eğlence yerine ülkemizin ve dünyanın çok değerli başka "gençleri ve büyükleri" de gelecek haliyle eğlenmeye...
Öyle ya, "adamızın tertemiz çocukları ve gençleri" ile eğlenmek üzere her yerden tertemiz aileler çocuklarını onlarla birlikte eğlensinler diye ellerinden tutup adaya getirecekler...
Gelenlere de rica ederiz, "bizim çocukları" üzmezler; eğlence bu ya, düşüp üstlerini başlarını kirletmelerine izin vermezler, kollarlar beraber eğlenirlerken; bizi kıracak halleri yok, abiyiz, hatırımız kalır...
Bozcaada'nın makus talihi değişecek; gelen turist profili de değişecek ve çok değerlenecek, çok eğlenceli olacak her bakımdan...
Sıkıcı orta yaş, çekilmez ileri yaş, sorunlu yalnız kalmak isteyen genç yaş'lara ve orta-üst gelir gruplarına mensuplarından nihayet kurtulacak Bozcaada turizm sektörü...
Tabi özel sektör de çok eğlenecek.
Kamunun malının metre karesi 500 ise, özelinki 1500 dür.
Romantik ya da maceraperest "küçük bir sahil kasabasında küçük bir restoran ya da pansiyon" işetme hayali ile gelen büyük şehir kaçkınlarının kiraları ödeyemeyip kaçma devri bitecek...
Paralar peşin, kırmızı meşin...
Ödeyebilenler gelecek ve onlar bekliyorlar eğlence mekanlarını, eğlenceye katılmak için...
Hep beraber, kamusu özeli; evlerimizi, dükkanlarımızı kiraya vercaaz, eğlenmemize bakcaaz...
Çok eğlencaaz dadalar çooook...
Eğlenceye katılmayan üç-beş içi geçmiş, kapısını bacasını kapatıp evinde otursun!
Çok da rahatsız olurlarsa, arıza çıkarmasınlar, evini barkını satıp gitsinler!
Mülkleri para edecek artık, gitsin başka yerde sahil kenarında otursunlar; her gün bir tabak para yese, bitiremezler zaten o paraları...
Hepimiz genciz, hepimiz eğleneceğiz; eğlence lazım bize eğlenceeeee.....
Son söz, Bozcaadalı olmayan bir "akılsız-talihsizin" sözü:
Hepimiz bu dünyaya cesur, güvenilir ve açgözlü olarak geliriz. Çoğumuz sadece açgözlü olarak kalırız. Mc Laughlin
8 Temmuz 2014 Salı
Projeler...
Proje kavramı son yıllarda hepimizin dilinde pelesenk oldu...
Mali projeler, siyasi projeler, sosyal projeler...
Bir tasarım anlamı olduğu gibi, bir kaynak sağlama aracı anlamlarında da kullanılmaktadır.
Esasında proje, bunların her ikisini de içermektedir.
Her proje, bir başlangıcı ve sonu olan faaliyetler dizisinden oluşmaktadır... Yani her proje, belli bir zaman dilimi ile sınırlıdır. Ancak her projenin amacı, kalıcı ya da sürdürülebilir bir değer ya da süreç oluşturmaktır.
Projenin tasarım aşaması da, uygulanması da eşit öneme ve ağırlığa sahiptir.
Daha somut bir alandan örnekleyecek olursak; evinizi yapan ustaların hepsi harika, ama mimar ev projenizde dev bir salon, kiler büyüklüğünde yatak odası çizmiş; tuvaleti koymayı unutmuş, ya da mutfak pencere boyunu mutfak tezgahınızdan daha aşağılara kadar indirmiş çizimde...
Kağıt ve maket üzerinde harika bir ev projeniz var... Ama inşaatınızın yapımını üstlenen kişi ve ustalar fayanslarınızı eksik ya da ters yapıştırdı, baca tuğlalarınızın arasına harç koymayı unuttu!, temele eksik demir koydu...
Her iki durumda da maddi kaybı büyük, çok mutsuz bir ev sahibi olursunuz...
Çeşitli amaçlı sosyal projelerde durum hiç farklı değil.
Özellikle AB entegrasyon sürecinde ülkemizde de doğrudan AB kurumları ya da ülke içinde Yerel Kalkınma Ajansları aracılığı ile ekonomik ve sosyal gelişme sağlanmasında, proje bazlı çalışma ve finansman yolu tercih edilmeye başlanmıştır.
Bu tercihin olumlu-olumsuz yanları ile ilgili tartışma bir yana; her ölçekte - küçük ölçekli yerelden - ülke ölçeğine kadar makro düzeyde her türlü gelişmeyi projeler aracılığı ile gerçekleştirmek günümüzde geçerli bir yöntem haline gelmiştir.
Peki bu yöntem nasıl işlemektedir?
Çok kaba bir biçimde tarif edilecek olursa, AB düzeyinde, üye ülkeler, Birliğin çeşitli fonlarına ulusal bütçelerinden kaynak aktarmaktadırlar. Toplanan bu kaynaklar, Birlik yönetiminin saptamış olduğu önceliklere göre yine üye ülkelerce ve bu öncelikleri dikkate alan projelerin finansmanında kullanılmaktadır.
Benzer bir işleyiş ulusal düzeyde de söz konusudur - merkezde toplanan kaynaklar, merkezi yönetim tarafından saptanan önceliklere göre hazırlanan projelerin finansmanında kullanılmaktadırlar. Önceliklere uygunluğunu ve projelerin içeriğine göre uygulanmasını yerel kalkınma ajansları denetlemektedirler. .
Ülkemiz ne yazık ki AB'ye aktardığı kaynaklar oranında ve hakkı kadar kaynağı kullanamamaktadır.
Nedeni çok basit: yeteri kadar istenilen düzeyde - sayıda ve nitelikte - proje üretilememesi...
Örneğin, üç yıl bağcılığın desteklenmesi ile ilgili öncelik belirleyen AB, ülkemizden bağcılık ile ilgili proje gitmediği için bize gelebilecek kaynağı italyan ya da fransız bağcıya kullandırmakta, çünkü onların bağcılık birlikleri aranılan koşulları taşıyan projelerini hazırlayıp başvurmuşlar...
Bunun yanında, ülkemizde finansmanını AB'den karşılamış çok başarılı projeler ve kurumlar da bulunmaktadır... Eskişehir Belediyesi gibi, Gelir İdaresi Başkanlığı gibi, birkaç gençlik derneğinin de içinde olduğu sivil toplum kuruluşları gibi.
Doğru tasarıma sahip ve bu tasarımı doğru biçimde ifade eden projeler için destek ve kaynaklar sadece AB ya da yerel kalkınma ajansları ile sınırlı değildir. Doğru tasarıma sahip ve bu tasarımı doğru biçimde ifade eden projelere pek çok uluslararası resmi ya da sivil toplum kuruluşu destek sağlamaktadır.
"Doğru tasarıma sahip ve bu tasarımı doğru biçimde ifade eden projeler" kısmına vurgu yapılması tesadüfi değildir. Bir projenin tasarlanması ve yazılması, biraz ayrıntılı bir dilekçe yazılmasına benzememektedir.
Finansmanı için başvurulan bir proje, hukukta olduğu gibi "hem usul hem esas"tan değerlendirilmektedir. Bunların yanında daha pek çok değerlendirme kriteri bulunmaktadır. Projelere destek sağlayan kuruluşlar, parasını harcayacak olan mimara ve ustalara karşı son derece müşkülpesent davranan ve her şeyi, başsız çiviyi bile sorgulayan ev sahiplerine benzerler...
Bu nedenle proje hazırlamak, çok yoğun bir araştırmayı, zihinsel faaliyeti ve bir dizi tutarlı kararın verilmesini içermektedir. Proje uygulanması ise, derinlemesine bilgiyi, deneyimi, yönetim becerisini ve işbirliğini gerektirmektedir. Projenin başarısı, uygulanması sonucu ortaya çıkan "eser"in kalıcılığı, sürdürülebilirliği ve yarattığı değerle ölçülür.
Yine daha somut örnekleyecek olursak, çok şık tasarlanmış ve sağlam inşa edilmiş bir ev yanlış yer seçimi nedeniyle hiç kullanmayacağınız, işinize yaramayacak bir ev halini alabilir. Daha geniş açıdan baktığınızda kaynaklarınızı heba ettiğiniz ve sürekli giderleri nedeniyle zarar ettiğiniz bir yapı sahibi olabilirsiniz.
Adadaki bir örnekte olduğu gibi, altyapı sorunlarını çözmeden uluslararası turizm pazara entegre olursanız ilk birkaç yıl gelecek olanların olumsuz deneyim ve izlenimleri sonsuza kadar imajınızın çıkmamacasına bozulmasına neden olabilir...
Proje bazlı çalışma ve finansman yerel ortak ihtiyaçların karşılanmasında proje süresi ve sürecinin kısa ve iyi tarif edilmiş olması nedeniyle günümüzde çok önemli ve etkili bir yöntem haline gelmiştir. Bu etkiyi sağlayan şey, büyük ya da küçük - boyutu ne olursa olsun, iyi proje tasarlamanın ve yazmanın bir ekip işi olmasıdır. En az üç uzmanlık alanının ortak çalışmasını gerektirmesidir. İyi yazılmış bir projeyi uygulamak, yönetmek ve başarıyla sonuçlandırmak ise üstün bir koordinasyon becerisini ve katı bir iş disiplini yanında yine iyi bir ekip çalışmasını gerektirir.
*******
Bozcaada'nın herkesçe bilinen, yaşanan sorunlarının çözümlerinin yanı sıra; bakışlarımızı koku gelen logar kapaklarından, yerdeki çöplerden, trafikten yukarıya doğru, geleceğine doğru yöneltebilmek ve bakabilmek için neler yapılabilir?
Bozcaada'nın heyecan veren varlığı ve güzelliği insan odaklı bir gelişimle nasıl korunabilir ve geliştirilebilir?
Bozcaada'nın üstündeki bu hantallık çevikliğe nasıl dönüşebilir?
Bozcaada silkinerek nasıl o canlı, hoşgörülü, neşeli ve mutlu halini tekrar yakalayabilir?
Tüm bu soruların cevapları hep Bozcaadalılara ve hep gençlere çıkmakta.
Dünyadaki ve adadaki gelişmeleri görebilen, algılayabilen, iyi yetişmiş, "bir fikri olan", bir araya gelip proje yazabilen, yazabilecek donanıma sahip, uygulayabilecek kararlılığa sahip Bozcaadalılar ve gençlerden geçmekte...
İki-üç yıldır bu sorularla zihinsel hazırlığı yapılan Bozcaadalılar Derneği, bu yıl Mart ayında kuruldu.
Amacı, kendi başına ya da Bozcaada'da faaliyet gösteren diğer vakıf, dernek, kooperatif gibi diğer sivil toplum kuruluşları; ülkedeki, yurt dışındaki ve Bozcaada'daki eğitim kuruluşları, kamu kuruluşları ile birlikte Bozcaada'nın korunması ve gelişmesine yönelik projeler oluşturmak, yazmak, uygulamak ve destek vermektir.
Temmuz ayı içerisinde dernek, işbirliği içerisinde bulunduğu, özellikle AB gençlik projeleri konusunda çok deneyimli olan İstanbul merkezli bir gençlik derneği yöneticilerini misafir edecektir.
Pek çok AB ülkesinden gençlerle ülkemizin farklı yerlerinde farklı nitelikte (dil öğrenimi, kaynaşma, kültürleri tanıma v.b.) gençlik kampları düzenleyen gençlik derneği ile işbirliği imkanları araştırılacak.
Gençlik derneği başkanının Bozcaadalılar Derneği üyeleri ile davetlilere Bozcaada'nın yararlanabileceği AB Program ve fonları ve bu konudaki deneyimleri ile ilgili bir sunum yapması planlanmaktadır.
Mali projeler, siyasi projeler, sosyal projeler...
Bir tasarım anlamı olduğu gibi, bir kaynak sağlama aracı anlamlarında da kullanılmaktadır.
Esasında proje, bunların her ikisini de içermektedir.
Her proje, bir başlangıcı ve sonu olan faaliyetler dizisinden oluşmaktadır... Yani her proje, belli bir zaman dilimi ile sınırlıdır. Ancak her projenin amacı, kalıcı ya da sürdürülebilir bir değer ya da süreç oluşturmaktır.
Projenin tasarım aşaması da, uygulanması da eşit öneme ve ağırlığa sahiptir.
Daha somut bir alandan örnekleyecek olursak; evinizi yapan ustaların hepsi harika, ama mimar ev projenizde dev bir salon, kiler büyüklüğünde yatak odası çizmiş; tuvaleti koymayı unutmuş, ya da mutfak pencere boyunu mutfak tezgahınızdan daha aşağılara kadar indirmiş çizimde...
Kağıt ve maket üzerinde harika bir ev projeniz var... Ama inşaatınızın yapımını üstlenen kişi ve ustalar fayanslarınızı eksik ya da ters yapıştırdı, baca tuğlalarınızın arasına harç koymayı unuttu!, temele eksik demir koydu...
Her iki durumda da maddi kaybı büyük, çok mutsuz bir ev sahibi olursunuz...
Çeşitli amaçlı sosyal projelerde durum hiç farklı değil.
Özellikle AB entegrasyon sürecinde ülkemizde de doğrudan AB kurumları ya da ülke içinde Yerel Kalkınma Ajansları aracılığı ile ekonomik ve sosyal gelişme sağlanmasında, proje bazlı çalışma ve finansman yolu tercih edilmeye başlanmıştır.
Bu tercihin olumlu-olumsuz yanları ile ilgili tartışma bir yana; her ölçekte - küçük ölçekli yerelden - ülke ölçeğine kadar makro düzeyde her türlü gelişmeyi projeler aracılığı ile gerçekleştirmek günümüzde geçerli bir yöntem haline gelmiştir.
Peki bu yöntem nasıl işlemektedir?
Çok kaba bir biçimde tarif edilecek olursa, AB düzeyinde, üye ülkeler, Birliğin çeşitli fonlarına ulusal bütçelerinden kaynak aktarmaktadırlar. Toplanan bu kaynaklar, Birlik yönetiminin saptamış olduğu önceliklere göre yine üye ülkelerce ve bu öncelikleri dikkate alan projelerin finansmanında kullanılmaktadır.
Benzer bir işleyiş ulusal düzeyde de söz konusudur - merkezde toplanan kaynaklar, merkezi yönetim tarafından saptanan önceliklere göre hazırlanan projelerin finansmanında kullanılmaktadırlar. Önceliklere uygunluğunu ve projelerin içeriğine göre uygulanmasını yerel kalkınma ajansları denetlemektedirler. .
Ülkemiz ne yazık ki AB'ye aktardığı kaynaklar oranında ve hakkı kadar kaynağı kullanamamaktadır.
Nedeni çok basit: yeteri kadar istenilen düzeyde - sayıda ve nitelikte - proje üretilememesi...
Örneğin, üç yıl bağcılığın desteklenmesi ile ilgili öncelik belirleyen AB, ülkemizden bağcılık ile ilgili proje gitmediği için bize gelebilecek kaynağı italyan ya da fransız bağcıya kullandırmakta, çünkü onların bağcılık birlikleri aranılan koşulları taşıyan projelerini hazırlayıp başvurmuşlar...
Bunun yanında, ülkemizde finansmanını AB'den karşılamış çok başarılı projeler ve kurumlar da bulunmaktadır... Eskişehir Belediyesi gibi, Gelir İdaresi Başkanlığı gibi, birkaç gençlik derneğinin de içinde olduğu sivil toplum kuruluşları gibi.
Doğru tasarıma sahip ve bu tasarımı doğru biçimde ifade eden projeler için destek ve kaynaklar sadece AB ya da yerel kalkınma ajansları ile sınırlı değildir. Doğru tasarıma sahip ve bu tasarımı doğru biçimde ifade eden projelere pek çok uluslararası resmi ya da sivil toplum kuruluşu destek sağlamaktadır.
"Doğru tasarıma sahip ve bu tasarımı doğru biçimde ifade eden projeler" kısmına vurgu yapılması tesadüfi değildir. Bir projenin tasarlanması ve yazılması, biraz ayrıntılı bir dilekçe yazılmasına benzememektedir.
Finansmanı için başvurulan bir proje, hukukta olduğu gibi "hem usul hem esas"tan değerlendirilmektedir. Bunların yanında daha pek çok değerlendirme kriteri bulunmaktadır. Projelere destek sağlayan kuruluşlar, parasını harcayacak olan mimara ve ustalara karşı son derece müşkülpesent davranan ve her şeyi, başsız çiviyi bile sorgulayan ev sahiplerine benzerler...
Bu nedenle proje hazırlamak, çok yoğun bir araştırmayı, zihinsel faaliyeti ve bir dizi tutarlı kararın verilmesini içermektedir. Proje uygulanması ise, derinlemesine bilgiyi, deneyimi, yönetim becerisini ve işbirliğini gerektirmektedir. Projenin başarısı, uygulanması sonucu ortaya çıkan "eser"in kalıcılığı, sürdürülebilirliği ve yarattığı değerle ölçülür.
Yine daha somut örnekleyecek olursak, çok şık tasarlanmış ve sağlam inşa edilmiş bir ev yanlış yer seçimi nedeniyle hiç kullanmayacağınız, işinize yaramayacak bir ev halini alabilir. Daha geniş açıdan baktığınızda kaynaklarınızı heba ettiğiniz ve sürekli giderleri nedeniyle zarar ettiğiniz bir yapı sahibi olabilirsiniz.
Adadaki bir örnekte olduğu gibi, altyapı sorunlarını çözmeden uluslararası turizm pazara entegre olursanız ilk birkaç yıl gelecek olanların olumsuz deneyim ve izlenimleri sonsuza kadar imajınızın çıkmamacasına bozulmasına neden olabilir...
Proje bazlı çalışma ve finansman yerel ortak ihtiyaçların karşılanmasında proje süresi ve sürecinin kısa ve iyi tarif edilmiş olması nedeniyle günümüzde çok önemli ve etkili bir yöntem haline gelmiştir. Bu etkiyi sağlayan şey, büyük ya da küçük - boyutu ne olursa olsun, iyi proje tasarlamanın ve yazmanın bir ekip işi olmasıdır. En az üç uzmanlık alanının ortak çalışmasını gerektirmesidir. İyi yazılmış bir projeyi uygulamak, yönetmek ve başarıyla sonuçlandırmak ise üstün bir koordinasyon becerisini ve katı bir iş disiplini yanında yine iyi bir ekip çalışmasını gerektirir.
*******
Bozcaada'nın herkesçe bilinen, yaşanan sorunlarının çözümlerinin yanı sıra; bakışlarımızı koku gelen logar kapaklarından, yerdeki çöplerden, trafikten yukarıya doğru, geleceğine doğru yöneltebilmek ve bakabilmek için neler yapılabilir?
Bozcaada'nın heyecan veren varlığı ve güzelliği insan odaklı bir gelişimle nasıl korunabilir ve geliştirilebilir?
Bozcaada'nın üstündeki bu hantallık çevikliğe nasıl dönüşebilir?
Bozcaada silkinerek nasıl o canlı, hoşgörülü, neşeli ve mutlu halini tekrar yakalayabilir?
Tüm bu soruların cevapları hep Bozcaadalılara ve hep gençlere çıkmakta.
Dünyadaki ve adadaki gelişmeleri görebilen, algılayabilen, iyi yetişmiş, "bir fikri olan", bir araya gelip proje yazabilen, yazabilecek donanıma sahip, uygulayabilecek kararlılığa sahip Bozcaadalılar ve gençlerden geçmekte...
İki-üç yıldır bu sorularla zihinsel hazırlığı yapılan Bozcaadalılar Derneği, bu yıl Mart ayında kuruldu.
Amacı, kendi başına ya da Bozcaada'da faaliyet gösteren diğer vakıf, dernek, kooperatif gibi diğer sivil toplum kuruluşları; ülkedeki, yurt dışındaki ve Bozcaada'daki eğitim kuruluşları, kamu kuruluşları ile birlikte Bozcaada'nın korunması ve gelişmesine yönelik projeler oluşturmak, yazmak, uygulamak ve destek vermektir.
Temmuz ayı içerisinde dernek, işbirliği içerisinde bulunduğu, özellikle AB gençlik projeleri konusunda çok deneyimli olan İstanbul merkezli bir gençlik derneği yöneticilerini misafir edecektir.
Pek çok AB ülkesinden gençlerle ülkemizin farklı yerlerinde farklı nitelikte (dil öğrenimi, kaynaşma, kültürleri tanıma v.b.) gençlik kampları düzenleyen gençlik derneği ile işbirliği imkanları araştırılacak.
Gençlik derneği başkanının Bozcaadalılar Derneği üyeleri ile davetlilere Bozcaada'nın yararlanabileceği AB Program ve fonları ve bu konudaki deneyimleri ile ilgili bir sunum yapması planlanmaktadır.
25 Nisan 2014 Cuma
Bozcaada Bilim Politikası
Bilim kalkınmanın ve gelişmenin
temeli ve anahtarıdır. Bilimsel çalışma
için çekim merkezleri oluşturma ve destekleme; bilimsel bulgulardan günlük
yaşamın her alanında yararlanma yönünde politikalar geliştirebilen ülkeler
gelişmiş diye adlandırdığımız ülkelerdir.
Bilimin ve bilimsel çalışmaların
katma değer yaratma işlevini keşfeden ülkeler ve bölgeler ekonomik
sonuçlarından en çok yararlanan, bunun yanında ve sonucunda sosyal ve kültürel
cazibe alanlarına dönüşmüşlerdir.
“Avrupa kültürü”, “Amerikan kültürü”,
“Uzakdoğu kültürü” dediğimizde anlaşılan şey, bu coğrafi bölge ya da ülkelerin
yaşamlarının her alanı ile ilgili yapılan ve bilgimize sunulan - tanıtılan
sonsuz sayıda bilimsel çalışmadır.
İyi tarif edilmiş ve oluşturulmuş
bir bilim politikası ülkelerin – toplumların – bölgelerin ve şehirlerin
ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimine katkı sağladığı gibi tanıtımında saygın
bir isim sahibi olması sonucuna yol açmaktadır. Dünya ölçeğinde pek çok
örnekleri mevcut.
Tüm bu genel bilinenleri
aklımızda tutarak, Bozcaada ölçeğinde ve Bozcaada’nın gelişmesinde “bilim”
enstrümanından nasıl yararlanılabilir’in tartışılmasında yarar bulunmaktadır.
Akla gelebilecek il itiraz
Bozcaada’da bir üniversitenin bulunmamasıdır. Bozcaada’da bir üniversitenin
olmaması ilk bakışta bir dezavantaj gibi görünmektedir. Diğer yandan, tek bir
akademik birime sahip olmak yerine pek çok akademik birim – Türkiye ve
dünyadaki üniversiteler – için ilgi ve cazibe merkezi olmak gibi bir avantaj
söz konusu olabilir – değerlendirilebillinirse…
Bu avantajı sağlamanın ilk adımı
uygun altyapının oluşturulması olabilir. Bu altyapının olmazsa olmaz iki temel
alanı bulunmaktadır: arşiv ve fiziksel altyapı.
Bozcaada, Ege Adaları ve bölge
ile ilgili yazılmış binlerce kaynak bulunmaktadır. Bu kaynakların elektronik ve fiziksel ortamda
derlenerek bir Bozcaada Kütüphanesi oluşturulması, Amerika’daki “Kongre
Kütüphanesi” iddiasında olmayacaktır, ancak araştırmacılar için önemli bir
çekim merkezi ve ada için gelir kaynağı niteliğini taşıyacaktır. Bozcaada’nın
daha çok araştırma konusu olmasını sağlayacaktır.
Fiziksel alt yapı koşulu, bir
proje kapsamında, araştırma için Bozcaada’ya gelecek araştırmacılar için
öncelikle barınma, ofis, iletişim ve laboratuvar imkânlarının sunulduğu bir
merkez aracılığı ile oluşturulabilir. Oluşturulan bu fiziksel alt yapı
özellikle lisansüstü tez çalışmalarında araştırmacılar, yerel yönetim ve sivil
toplum kuruluşlarınca ilgili alanlarda burs, proje desteği gibi araçlarla
desteklenebilir. Örneğin Bozcaada’nın endemik üzüm çeşitleriyle ilgili bir
çalışmanın Bağcılar Kooperatifince desteklenmesi gibi.
Bu tür bir altyapı ve destek
olmaksızın Bozcaada ile ilgili yapılmış
26 adet tez çalışması bulunmaktadır.
Bu çalışmaları yapan araştırmacılar oldukça elverişsiz koşullarda ve
fazlaca kurumsal destek alamadan bu çalışmalarını yapmışlardır. Alanlara göre
yapılan çalışmaların dağılımı aşağıdaki gibidir:
Alan
|
Sayı
|
%
|
Yıllar
|
|
Arkeoloji , Arkeoloji-denizcilik (1)
|
2
|
7.69
|
1993, 2006
|
|
Biyoloji/ Genetik
= Mikrobiyoloji(1)
|
4
|
15.38
|
1995-2012
|
|
Çevre Mühendisliği
|
2
|
7.69
|
97,06
|
|
Turizm(5)/Turizm işletme(1)/Coğrafya-turizm(2)
|
8
|
30.80
|
2002-13
|
|
Jeodezi ve Fotogrametri
|
1
|
3.84
|
2003
|
|
Sosyoloji/tarih
|
1
|
3.84
|
2006
|
|
Peyzaj Mimarlığı
|
2
|
7.69
|
2007-08
|
|
Botanik
|
1
|
3.84
|
2008
|
|
Ziraat
|
1
|
3.84
|
2008
|
|
Mimarlık
|
1
|
3.84
|
2010
|
|
Enerji -mühendislik
|
1
|
3.84
|
2012
|
|
Gıda- mühendislik
|
1
|
3.84
|
2012
|
|
Uluslararası ilişkiler
|
1
|
3.84
|
2012
|
|
Toplam
|
26
|
100
|
Tablodaki dağılım esasında Bozcaada’nın önceliklerinden
birinin bilim politikasının oluşturulmasına işaret etmektedir.
Bozcaada kültüründen söz ederken
Bozcaada’nın uzak ve yakın tarihi, geçmiş ve şimdiki sosyal yaşamı, ekonomisi,
çevresi, coğrafyası, denizi ve sualtı kaynakları, bağcılığı ve tarımsal
potansiyeli, insan gücü kaynakları gibi pek çok alanda çalışma bulunmamaktadır.
Dağılımda çarpıcı olan olgu yapılan çalışmaların üçte birisinin turizm ile
ilgili olmasıdır. Ancak turizme altyapıyı oluşturan adanın diğer alan ve
sektörleri ile ilgili çalışmaların sayısı az, bazılarında ise hiç
bulunmamasıdır. Bu haliyle turizm, jeolojik etüdleri yapılmamış, temelleri
atılmamış bir eve benzemektedir. Bir deprem ve kuvvetli fırtınada bu ev yerle
bir olabilir ve Bozcaada açıkta kalabilir.
Bozcaada’nın bir bilim
politikasının olması tam da bu nedenle gereklidir. Bozcaada’nın tüm paydaşları
ile oluşturacakları Bozcaada Vizyonunun gerçekleşmesini destekleyecek bir bilim
politikası ile Bozcaada’da araştırılması istenen alanlar belirlenir ve
desteklenir. Bozcaada’da oluşacak
bilimsel bilgi birikimi sezona ve deniz-kum-güneşe bağlı kalmaksızın tüm bölge
için çekim merkezi olmasına yol açacak ve ekonomik-sosyal-kültürel gelişmesine
katkı sağlayacaktır. Bozcaada bunu gerçekleştirecek potansiyele sahiptir.
19 Nisan 2014 Cumartesi
Seçim ve Sonrası
“İlk işimiz, siyasetin bir yarış
olmadığını ve amacının karşısındakini yenmek olmadığını kabul etmemiz gerekir. Siyaset
yoluyla somut hedef ve yolları tartışarak, doğru olanı bulmak ve buna ulaşmak
için hangi kadroların daha uygun olacağına karar vermek gerekir.” (M. Kaynak,
Dönemeç, Truva, 2009)
Bozcaada Belediye Başkanlığı ve
Belediye Meclisi seçimleri bitti.
Seçim sürecinden önce, aday
gösteren partilerin Bozcaada ile ilgili somut hedef ve yolları kendi içerisinde
tartıştığını, doğru olanı bulmak ve buna ulaşmak için hangi kadroların daha
uygun olacağına karar verdiğini söyleyemeyiz.
Kazanan partinin, kadrolarını
biraz daha demokratik yolla - sandıkla seçmiş olması bu gerçeği
değiştirmemektedir.
Seçime giren hiçbir siyasi parti,
Bozcaada ile ilgili bütünsel, kapsayıcı, geleceğe yönelik ekonomik ve sosyal,
somut bir hedef oluşturamamıştır. Adayların paylaştıkları hedefler, çeşitli
kesimlerin ihtiyaçlarına yönelik nokta hedeflerdir ve genellikle “yapı” ile
ilgilidirler. (Pekmez fabrikası, çok amaçlı salon gibi).
Bu nokta hedeflerin eksiği,
sağlam bir fizibilite çalışmasına dayanmamaları ve genel gelişme yönü
içerisindeki yerleri, anlamları ve işlevleri ile ilgili bir modele
oturmamalarıdır. Hangisinin, diğerinin girdisi ya da çıktısı olacağına ilişkin
ya da aralarındaki bağlantı ve ilişkilerini, bütünselliğini içermemesidir.
Seçim sonucundan, Bozcaadalı
seçmenin “12 ay yaşanan bir Bozcaada” genel söylemi yönünde tercihini
kullandığı görülmektedir. Bu söylemin
ölçülebilir tek bir parametresi bulunmaktadır: zaman - 12 ay…
Hedef olabilmesi için başka
ölçütlerin tarif edilmesi gerekmektedir:
Kimler 12 ay adada yaşayacak?
Hangi sayıya ulaşılırsa 12 ay
yaşanan bir ada olduğunu kabul edeceğiz?
“Yaşanan”dan kastımız nedir?
Yaşam kalitesi göstergeleri hangileridir?
Ne kadarlık bir ekonomik büyüklük
temel alınacaktır ve girdileri ne olacaktır, hangi kalemlerden oluşacaktır?
Farklı sosyal kesimlerin 12 ay
yaşam kalitesini güvence altına alacak sosyal model ne olacaktır?
Sezon dışı göçü önleyecek hangi
cazibe ve çekim alanları, hangi yöntem ve araçlarla kullanılacaktır?
Tüm bu soruların birbiriyle
ilintisi kurulmuş, tarif edilmiş cevapları henüz bulunmamaktadır.
Seçimin zamanlamasının getirdiği –
sezon öncesinde bulunma – gibi bir zorunluluk ve denilebilir ki talihsizlik, yerel
yönetime yukarıdaki sorulara cevap arama ve bulma fırsatı vermeden turizme
odaklanma zorunluluğunu dayattı.
Bozcaada için turizm önemli bir
sektör.
Çok tartışılması gereken bir
sektör.
En önemli sektör müdür?
Bilmiyoruz.
En önemli sektördür dediğimizde, “Bozcaada
bir tatil köyüdür” dememiz lazımdır.
Geçmişe baktığımızda, Bozcaada hiçbir
zaman bir “tatil köyü” olmadı ama 12 ay yaşayan 4-5 bine varan nüfusa sahipti.
Dünyadaki hiçbir “tatil köyünde”
12 ay yaşam olmaz. Olsa olsa daha uzun sezon olur.
Var olduğundan beri Bozcaada’nın temel
ekonomik sektörü tarım ve balıkçılık-süngercilikti.
Sosyal yaşamın çimentosu esnaf,
zanaatkarlardı.
12 ay yaşamanın sürdürülebilmesi 12
ay yaşayan insanların günlük ihtiyaçlarını uygun bir düzeyde karşılanmasından
geçmektedir.
Sadece “turizme hizmet veren”
esnaf ve sanatkarlar 12 ay adada yaşamın çimentosu olmaktan uzak olacaklardır. 12
ay yaşama katkıları olmayacaktır.
Terzi, berber, kuaför, ayakkabı
tamircisi, beyaz eşya servisi, sinema salonu, oyun salonu, kıraathane, mandıra,
pastahane, fırın, bakkal, çorbacı, lokanta, çayhane, müzisyen, oto tamircisi,
marangoz, tesisatçı gibi esnaf ve zanaatkar işletmeleri 12 ay yaşayanlara
hizmet vermek üzere desteklenirse 12 ay yaşam mümkün olacaktır. Bunun altyapı
ve araçlarının geliştirilmesi gerekir.
Kamunun, yerel yönetimin
düzenleyici rolü bu alanda çok önemlidir. Bu rolü ile ilgili adada iyi ve kötü örnekleri
mevcuttur.
Elektrikçi için verilen yer
büfeye, tuhafiye’ye verilen yer kafeye dönüşebilmektedir. Gerekçe ilk anda makul
gibi görünmektedir – kamunun zarara uğratılmaması, idareye gelir sağlanması,
emsal kira uygulanması… Ancak kamu çıkarı ya da kamu yararı salt gelir elde
etmek gibi dar biçiminde yorumlanamaz.
Göçün önlenmesi, 12 ay günlük
yaşamın sürdürülebilmesi amacıyla kamu gelirinden vazgeçebileceği gibi, aksine
destekleyici düzenlemeler yaparak sosyal ve ekonomik dokuyu tahripten korumalıdır.
Kamu olmasının anlamı da zaten budur.
Bu anlamda iyi örnek ise,
fiyatları tarif edilmiş; 12 ay herkes için açık mahalli idare tesisidir.
Servisini, menüsünü, hizmetini, performansını eleştirebilirsiniz. Eleştiriler varsa bunları sistematik olarak değerlendirip
iyileştirmek yönetimin temel görevidir. Şikâyetler
varsa, bunlar yönetimin ihmalidir. Ancak var olan eleştirilebilecek performans,
temel gerçeği değiştirmemektedir: 12 ay herkes için açık, sıcak, fiyatları
herkes için ulaşılabilir kamusal hizmet veren bir işletme.
İyi yönetilirse, performansı da iyi olur…
Bu örneklerin Bozcaada’da hızla
çoğaltılmasına şiddetle ihtiyaç bulunmaktadır.
Örneğin Bozcaada Belediyesi, 06.03.2011
tarih ve 27868 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Mahalli İdareler Bütçe İçi
İşletme Yönetmeliğinde tarif ettiği statü ile Salhane olarak bilinen binayı
Bozcaada Belediyesi Sosyal Tesisi olarak hizmete hemen açabilir. Belediye
Başkanının seçim öncesinde bu yönde zaten taahhüdü vardı.
Arka denizdeki işletmelerin “turist”
dediğimiz konuklara yönelik sezon/fiyat hizmetleri
nedeniyle Bozcaada’da 12 ay yaşayan halkı için ulaşılamaz olan arka deniz, günlük
yaşamda ulaşılabilir hale gelir. Daha
10-15 yıl öncesine kadar tüm adalıların, yaşlısı-genci-çocuğunun denize girdiği
arka deniz bir belediye işletmesi ile tekrar eski günlerine döner.
Böyle bir işletmede kritik nokta
şu: gerçekten belediye işletmesi olması…
Yüksek kiralar karşılığında,
hizmet fiyatlarının yüksek olmaması; Ayşe teyze, Ahmet Amca için de ulaşılır
olması…
Lokanta olmaması, onlar adada
yeterince var zaten.
Ama herkesin, sabah çayını da
denizi seyrederken çayını yudumlaması, tostunu yemesi, denize girdikten sonra gazozunu
yudumlaması, akşamüstü patates kızartmasıyla birasını içmesi, gece yemekten
sonra da kahvesini içmesine imkân verecek bir tesis.
Bozcaada Belediyesi böyle bir
işletmede beş-altı personeli çalıştırabilecek kapasitededir.
Bozcaada’da bağcılık ve
şarapçılık sektörü, Bozcaada’nın bütünsel kapsayıcı hedeflerinde bir alt
strateji düzeyinde değil, aksine vizyonunun; “ne olmak istiyoruz”u tarif eden
temel ifadesinin içinde mutlaka yerini bulmak zorundadır. Tenes’ten beri, binyıllardan beri var olan bu
sektör tercih dışında bırakılamaz. Bırakmak isteseniz bile, ada sizi bırakmaz,
buna izin vermez…
Turizm gibi, bu sektörün de
esaslı biçimde tartışılması gerekmektedir.
Bağ alanımız, bağ stokumuz nedir?
Kontrolsüz biçimde dikimi yapılan
farklı cins üzümlerin yerli endemiklerle etkileşimi nedir?
Gen ve diğer tescilleri yapılmış mıdır?
Bankası oluşturulmuş mudur? Bölgeler tarif edilmiş midir?
Regülasyonlar ne olmalıdır?
Büyük bağcının sorunları
nelerdir?
Küçük bağcının açmazları nedir?
Şarap üreticileri ne tür bir
desteğe ihtiyaç duyarlar?
Ürün işleme çeşitleri,
yöntemleri, kapasitesi nedir ve ne olmalıdır? Hangi adımlara ihtiyaç var?
Üretim ve pazarlama strateji ve
politikalarında kime hangi görev ve roller düşüyor?
Bozcaada’nın geleceğe ilişkin senaryosu
nedir?
Tüm bu sorular cevap bekliyor…
Bireysel değil, işletme bazında
değil, sektörel ölçekte değil, Bozcaada ölçeğinde cevaplar…
Bütünsel cevaplarda uzlaşmadan ne
bireysel, ne işletme ne sektörel düzeyde 12 yıl yaşayan bir Bozcaada var
olabilir…
Cevaplar aranırken tüm kesimlerin
görüşleri, ihtiyaçları ve talepleri dikkate alınmalıdır.
Küçücük adada kimlik tarifi
yapılırken dışlamalar da büyük olmakta…
Örneğin, sayıları hiç de az
olmayan, adada “yazlık” evi olanları hangi kategoride değerlendiriyoruz?
“Turist” mi değil mi?
Adalı mı değil mi?
“Yazlıkçı”, “İstanbullulaaa”
diyoruz…
Peki adada kışın kaç kişi var?
Kışlık evi “İstanbulda” değil de,
Çanakkale’de olan ve kendini “adalı” olarak tarif edenler de yazlıkçı değiller
mi? Onlara da yeni bir kategori başlığı açıp “Çanakkalelileee” mi diyeceğiz?
Kazancını adadan temin etmeyen,
ülkenin farklı şehirlerinde yaşayan ancak adada da evi olan birçok insan var.
Adada bir ay, üç ay, sekiz ay yaşayarak ada ekonomisine çok ciddi katkılar
sağlamalarının ötesine adaya bir katkıları daha var:
Pek çoğu kazanç sağlamak bir
tarafa, ciddi harcamalar yaparak sahip oldukları arazilerin, bağların bakım
masraflarını karşılayarak bağları ayakta tutuyorlar ve istihdam sağlıyorlar.
Bunlara da kulak verilmeli ve bu
çabalarında kurumsal destekler sağlanmalıdır.
Adada evi olan “İstanbullular”, sağlıktan mimariye, sanayicilikten hukuka pek
çok alanda uzmanlık, yetkinlik ve güce sahip insanlar.
Bunlara da kulak verilmeli ve
bunlardan kurumsal destekler sağlanmalıdır.
Bir de “Bayramıçlılar” var…
Özellikle Bozcaada’nın yaşadığı
travmatik kitlesel göç sonrasında ekonomisine çok büyük katkı sağlamış ve sağlamaya
devam eden kesim.
Bunlara da kulak verilmeli ve kent kültürüne,
Bozcaada kültürüne uyumlarında desteklenmelidirler.
Bozcaada’da dışlama değil,
birlikte yaşama zamanı…
Ama önce uzlaşma, sonra doğru yöntem ve araçlar…
8 Mart 2014 Cumartesi
8 Martta Oyumu Kime Vereceğim?
Fakültede amfinin en önünde otururdu. İnanılmaz hızlı yazı yazar, hocaların ağzından çıkan tek bir kelimeyi kaçırmazdı. Asla bencil biri değildi. Tuttuğu o muhteşem notların fotokopilerinden hepimiz istifade ederdik. Adıyla müsemmaydı. Neşe Çolak neredeyse her daim tebessüm ederdi. Dâhi derecede bir zekaya malikti. İstanbul Tıp Fakültesi’nin 1988 yılı sınıf birincisi oldu. O kadar azimli, o kadar gayretliydi ki. İstanbul Tıp Fakültesi’nde endokrinoloji profesörlüğüne kadar yükseldi. Bende hayret uyandıran vasfı şu oldu. İnanılmaz başarılı biriydi, bir o kadar da mütevazı. İlginçtir ki, yüksek başarısı insanlarda kıskançlık uyandırmazdı. Çünkü övülmek, takdir görmek için başarılı olma gibi bir gayreti yoktu. Tek bir amacı vardı: Çalışmak, gayret etmek. Bu kadar basit işte. (http://www.zaman.com.tr/mustafa-ulusoy/kaybolan-yillarin-telafisi_2193755.html)
günün orta yerinde ölüm haberiyle sarsıldığım harika ötesi bir insandır neşe çolak. kendisi annemin hekimiydi. daha önce hiçbir hekimin aklına gelmeyen bir teşhis ve tedavi yöntemiyle valideyi az da olsa sağlığına kavuşturmuştu. 1 yıldan uzun bir süre hiç eksiksiz takibimizi yaptı, her aradığımızda nezaketle ilgilendi. çeşitli sebeplerle bağlantı kuramaz olmuştuk kendisiyle; yoğunluk ve yurtdışı gezileri sanıyordum ben, vefatına neden olan berbat hastalığı da bugün öğrenmiş oldum.
minnacık bir kadındı ve sevimlilik abidesiydi. sadece annemin hastalığıyla değil, benimle de yakından ilgilendi. üniversite öğrencisi olduğum yıllarda, derslerimin durumunu sorar; "büyük adam olacaksın" diye takılırdı. muayenehanesinde, hastalarının kendisine getirdiği bir torba dolusu fındığı paylaşmışlığımız vardı. yanından ayrılırken, avuç avuç fındık doldurduğunu bilirim cebime.
velhasıl, çocukluğu türlü vesilerle hastanelerde geçmiş biri olarak, hastane fobisiyle yaşayan beni etkileyen; sevdiğim tek hekimdi kendisi.
huzurla uyuması dileğiyle... (https://eksisozluk.com/nese-colak--4193017)
Tam iki ay önce kaybettiğimiz Prof. Dr. Neşe Çolak bir Bozcaada'lıydı, her nekadar doğum yeri Trabzon olsa da...
Bugün benim oyum, Bozcaada Sağlık Merkezine, "Bozcaada Prof. Dr. Neşe Çolak Sağlık Merkezi" adının resmi olarak verilmesi için talep, teklif, takip, torpil ve terfi sağlayacak olanadır.
Diğeri, yani 30 Mart 2014 seçimlerindeki oyum ise Bozcaada'dan çok sayıda Neşe Çolak'ların yetişmesi için ortam yaratma yönünde mesajları gerçeklerle örtüşen, bu donanım ve ekibe sahip adaydır.
Kadınlar gününüz kutlu olsun...
günün orta yerinde ölüm haberiyle sarsıldığım harika ötesi bir insandır neşe çolak. kendisi annemin hekimiydi. daha önce hiçbir hekimin aklına gelmeyen bir teşhis ve tedavi yöntemiyle valideyi az da olsa sağlığına kavuşturmuştu. 1 yıldan uzun bir süre hiç eksiksiz takibimizi yaptı, her aradığımızda nezaketle ilgilendi. çeşitli sebeplerle bağlantı kuramaz olmuştuk kendisiyle; yoğunluk ve yurtdışı gezileri sanıyordum ben, vefatına neden olan berbat hastalığı da bugün öğrenmiş oldum.
minnacık bir kadındı ve sevimlilik abidesiydi. sadece annemin hastalığıyla değil, benimle de yakından ilgilendi. üniversite öğrencisi olduğum yıllarda, derslerimin durumunu sorar; "büyük adam olacaksın" diye takılırdı. muayenehanesinde, hastalarının kendisine getirdiği bir torba dolusu fındığı paylaşmışlığımız vardı. yanından ayrılırken, avuç avuç fındık doldurduğunu bilirim cebime.
velhasıl, çocukluğu türlü vesilerle hastanelerde geçmiş biri olarak, hastane fobisiyle yaşayan beni etkileyen; sevdiğim tek hekimdi kendisi.
huzurla uyuması dileğiyle... (https://eksisozluk.com/nese-colak--4193017)
Tam iki ay önce kaybettiğimiz Prof. Dr. Neşe Çolak bir Bozcaada'lıydı, her nekadar doğum yeri Trabzon olsa da...
Bugün benim oyum, Bozcaada Sağlık Merkezine, "Bozcaada Prof. Dr. Neşe Çolak Sağlık Merkezi" adının resmi olarak verilmesi için talep, teklif, takip, torpil ve terfi sağlayacak olanadır.
Diğeri, yani 30 Mart 2014 seçimlerindeki oyum ise Bozcaada'dan çok sayıda Neşe Çolak'ların yetişmesi için ortam yaratma yönünde mesajları gerçeklerle örtüşen, bu donanım ve ekibe sahip adaydır.
Kadınlar gününüz kutlu olsun...
8 Aralık 2013 Pazar
Bozcaada'da Tarih Tekerrürden mi İbarettir?
Bundan tam on (10)
yıl önce bir Bozcaada Çalıştayı yapılmıştı…
Yeri, günü, saati, katılımcıları,
yöntemi, çıktıları kayıt altında…
Çalıştay çıktıları,
Bozcaada’yı yönetenlerle paylaşılmıştı…
Katılımcılardan
bazıları halen yönetimde görev almakta…
Aşağıda, on yıl
önce yapılan Bozcaada Çalıştayı çıktılarının özetini okuduktan sonra siz karar verin…
Yer: Bozcaada İlçe Halk
Eğitim Merkezi
Tarih: 05 Ağustos 2003 Salı, Saat 20.50 – 22.50
Moderatör: Lütfi H. Ensari
Katılımcılar: Bozcaada’dan çeşitli kesimleri temsil eden 12 kişi
Çalıştay Yöntemi
Çalışma her iki grubun biribirinden bağımsız olarak iki
adımda “10 Yıl Sonra Nasıl Bir Bozcaada
Görmek İstiyoruz?” sorusuna cevap arayışı ve buna erişmedeki mevcut
durumdan kaynaklanan yardımcı unsurlarla engellerin sıralanması şeklinde
yürütüldü.
Çalışmada bireysel fikir üretimi ve grubun uzlaşımı teşvik
edildi. İki grup çalışmasında toplam net 120 dakikada 180 uzlaşılmış fikir
üretildi. Her iki grup çalışma özetlerini birbirlerine sundu.
Grup 1 Çalışması Özeti
1.
Bozcaada
turizminin temiz deniz, kum ve güneşten önce bağcılık, şarapçılık ve arıcılıkla
anılmasını istiyorum
2.
Vizyonu
olan şeffaf bir yönetim ve denetimle gelişen bir ada olsun istiyorum
3.
Özgün
mimarisi, tarihi ve doğal dokusu korunmuş, alanları ve bazı sokakları kültürel
faaliyetler için düzenlenmiş, kıyıları temiz, çöpsüz ada istiyorum
4.
Yerli
nüfusun ağırlıklı olduğu göç etmemiş ve göç olmamış bir ada istiyorum
Grup 2 Çalışması Özeti
1.
Gençlere
istihdam olanağı sağlanarak göçlerin önlendiği bir Bozcaada istiyorum
2.
Alt
yapı ve çevre sorunlarını çözmüş bir Bozcaada istiyorum
3.
Eğitim
sorununu çözmüş, sosyal ve kültürel projeleri olan bir Bozcaada istiyorum
4.
Trafiği
düzenli, ulaşım sorununu halletmiş bir Bozcaada istiyorum
5.
İnsanlar
arasındaki saygının var olduğu ve yasaları etkili uygulayan bir yönetime sahip
Bozcaada istiyorum
6.
Bağ
alanlarının bozulmadan, yerel üzüm çeşitleri korunarak dünya standartlarında
kaliteli şaraplara sahip bir Bozcaada istiyorum
7.
Doğal,
kültürel ve tarihi varlıklarına sahip çıkmış ciddi bir biçimde korunan bir
Bozcaada istiyorum
8. Ağaçlandırılmış
ve yerel alanlarla donatılmış bir Bozcaada istiyorum
Sizce bu on yıl
içerisinde “bu olumlu yönde değişti” diyebileceğiniz, değişen ne var?
“Değişen bir şey
yok”, derseniz, bunun nedeni nedir?
“Delilik, bir sorunu hep aynı şekilde
çözmeye çalışıp hep aynı sonucu alınca buna şaşırmaktır”
Bunu ben demedim,
Einstein demiş…
11 Ekim 2013 Cuma
Kitaplıkta Bulunması Gereken Bir Kitap
Bozcaada toprakları, yapılan analizlere göre en çok bağı ve
üzümü beslemeyi sevmekte…
Üzüm insanoğlu tarafından belki de en uzun yıllardır bilinen,
yetiştirilen ve sevilerek tüketilen meyvedir.
Kurutulmuşu ve pekmezi yanında yine binlerce yıldır en çok
kullanılan muhafaza edilip tüketme yöntemi şaraptır.
Bu nedenle Bozcaada’da yaşayan ya da gönül bağı olan
herkesin kütüphanesinde üzüm ve şarap konusunda kitaplar olmalıdır.
Üzüm, bağcılık ve şarapçılık Bozcaada’nın adından bile çok
önde gelen kültürüdür, kaderidir…
Ocak 2013 de Sayın Tankut İlter’in Şarap ile ilgili kitabı
ilginç.
Adı, Tıp Şarap Sağlık Yaşam…
Bir derleme niteliğinde olan kitabın ilk bölümü şarap ile
ilgili sosyal ve genel konulara ayrılmış:
Şarabın tarihi, şarap kültürü, şarabın sağlık üzerindeki
etkileri, şarap ve kalp hastalıkları ile alkollü içkilerin zararları
başlıkları; hekimlerin gözüyle, herkesin anlayabileceği, tıp terimlerinden
arındırılmış anlaşılır bir dille anlatılmış.
İkinci bölüm teknik ve özel konulara ayrılmış:
Şarabın bileşimi, üretim tekniklerinin şarap fenollerine
etkileri, resvaratrol, şarabın etkilerinde biokimyasal mekanizmalar, şarabın
antimikrobik etkisi, şarap ve hematolojik sistem, şarabın böbrekler ve tansiyon
üzerindeki etkileri, şarap ve kanser, şarap ve beyin, şarap ve migren, şarap ve
alerjik hastalıklar, şarap ve ürik asit, şarap – doğal cilt bakımı.
Kitap, adeta bir şarap gözlüğü ile sağlık ansiklopedisi…
Yayın, Gastroenteoroloji Vakfı’na ait.
Bozcaada’lılara ve Bozcaada’ya gönül veren meraklılarına duyurulur…
15 Ağustos 2013 Perşembe
Acil Çağrı...
Bozcaada yöneticilerinin, acilen, mümkün tüm iletişim araçları vasıtasıyla aşağıda ayrıntılı olarak anlatılan canlı türüne, "Tüm yerlerimiz doldu, rezervasyonsuz Adaya gelmeyin" çağrısı yapması dileğiyle...
Uzunluğu 5-8 mm arasında değişen, rengi genel olarak koyu gri ve siyah olan ve uçabilen bir sinek türü.
Yerleşim bölgelerindeki bütün sineklerin % 90’ını meydana getirir. Kutuplar’dan Ekvator’a doğudan batıya yayılmış durumdadır. Karasinek insanların yaşadığı en soğuk iklimden en sıcak iklime kadar bütün meskûn yerlerde bulunabilir.
Karasinek, bütün uçucu böcekler içinde, arka kanatlarının değişimiyle oluşan halterdenen denge organı sayesinde, en üstün uçma kabiliyetine sahip usta bir “hava akrobatı”dır.
Her türlü gıda ve çöp artıklarıyla beslenirler ve ortalama 3 km uçarak çevrede insanların yaşadığı her yeri istila ederler ve vucutlarında çok çeşitli hastalık mikropları taşıdığı için her dolaştığı şeye mikrobu bulaştırırlar. Zira her 5 dakikada bir gezdiği yerlere dışkı bırakırlar. Kolera, diyare, dizanteri, hepatit, çocuk felci, gıda zehirlenmeleri,salmonelloz, verem gibi hastalıkları bulaştırır.
Bütün böceklerde olduğu gibi, bir iç iskelet sistemine sahip olmayan karasineğe bunun yerine muazzam mekanik avantajlar sağlayan kitinden yapılmış bir dış iskeletleri bulunmaktaddır. Bu sert kabuk, sineğin, kanatları saniyede 200 defa çırpmasını sağlar. Kanatların yüzeyinde ve başının arka kısmında bulunan hassas duyu organları (anten), uçuşla ilgili mesajları anında beyne nakleder. Mesela, sinek, uçuş esnasında yeni, farklı bir hava akımına maruz kalırsa, bu duyu organları hemen beyne gerekli sinyalleri iletirler. Kaslar da beyinden gelen bu sinyallere göre kanatlan, yeni duruma uygun harekete geçirir. Bu sistem, günümüzün modern uçaklarına ilham kaynağı olmakta şimşek gibi hızlı manevralarla, kendisini yakalamak isteyenleri çileden çıkaran sineği vurmak için kullandığımız sineklik ile çok defa ıskalamamızın sebebi, bu harikulade duyu organlarıdır. Sinek bunlarla, sinekliğin havada meydana getirdiği yeni hava akımını hemen algılar ve bu durumun bir tehlike oluşturduğunu anlayarak, ani bir hareketle uçup, kurtulur. Reflekslerinin, yani ani hareket kabiliyetinin, insandan 10 kat fazla olduğu kabul edilir.
Karasinekler yumurtalarını dışkılara, çöplüklere, özellikle sıcak ve nemli yerlere bırakırlar. Yumurtalar bir günden kısa bir sürede çatlar velarvalar çıkar. Larvalar bir iki hafta içinde pupa evresine girerler. Pupa evresinde başkalaşmayauğrayarak birkaç günde kanatlı erişkin biçimlerini alırlar.
Çöp ve gübre gibi nemli organik madde bulunan yerlere 100-150 tanesi yığın halinde yumurtalarını bırakır. Çıkan larvalar organik maddelerle beslenir ve sıcak havada ortalama 7-8 günde sinek olarak uçar. Çok çabuk ürerler.
Karasinek, kısa ama yoğun ve üretimli bir hayat sürer. Eğer yumurtaları 25 derece sıcaklıktaki nemli bir yere bırakılırsa yumurtalar, 10 saat gibi kısa bir zaman zarfında açılırlar. Kurtçuklar ancak sıvı maddelerle beslenirler. Bunlar katı yiyecekleri sıvı hale dönüştürebilmek için kendileriyle ortak yaşayan bakterilere muhtaçtır. Bunlarla beraber nimf (larva) haline girmek üzere olan kurtçuk, orta bağırsağın son kısmından, sindirim borusu boyunca yol alan bakterilerin çoğunu yok edebilecek bir asit salgılar. Kalan bakterileri de tam nemf kundağından çıkarken orada bırakır ve sinek böylece tam asepsili (mikroptan arınmış) olarak dünyaya gelir. Metamorfoz (başkalaşım) geçirip, erişkin sinek haline gelebilmeleri için ise lüzumlu olan 40 °C sıcaklıktaki mekânlara yönlendirilirler. Bu ortamda 6 gün içinde iki metamorfoz geçirip, erişkin sinek olurlar. Bir defada yaklaşık olarak 100’ün üstünde, hayatı boyunca da 600-1000 yumurta bırakabilen dişi karasinek, larva döneminden sonraki üç gün içerisinde, çok rahatlıkla yeniden yumurta bırakabilir. Karasinekler bu ritimleriyle çok hızlı ürerler.
Nisan ayı ortalarında yumurtasını bırakan bir karasinekten gelen neslin, aynı yılın Eylül ayı ortalarında bıraktığı yumurta sayısı 5 trilyonu geçer. Başka bir ifadeyle, bir gramın % 1’i ağırlığındaki (yaklaşık olarak 70 sinek 1 gr ağırlığındadır) bir sineğin devamı olan nesillerden 80 bin ton ağırlığında bir sinek ordusu meydana gelir.
Karasinek uçuş esnasında epey enerji sarfettiğinden, vücut sıvısının şeker oranında büyük miktarda düşüş meydana gelir. Uyarıcı sistemler bu hayati öneme haiz durumu beyne iletirler. Havada tur atarken, koku alıcılarıyla besinlerin yerini tayin etmeye çalışır. Besin kokusu arttığında da “iniş programını” harekete geçirir. İndiği yerde, ayaklarındaki tat alma organı besinin tatlı, tuzlu veya ekşi olup olmadığını algılar ve beyne iletir. Bunlar karasineğin tercih ettiği besin cetveline uygun tatta ise, beyinden, hortumun çıkması ve emilme işleminin yapılması emri gelir. Çevresi kalın duvarlarla çevrili olan hortumla, sıvı besinler emilmeye başlanır. Besin ne kadar şekerli ise o kadar çok emilir. “Yiyecek maddelerine dadanan inatçı sinek” ününe sahip karasineğin ağzının içinde iki tüpçük bulunur. Bu tüpçüklerden biriyle sıvı yiyecekleri emer, diğeriyle de içinde enzimler bulunan tükürük salgılar. Yağları, karbonhidratları ve proteinleri kolaylıkla hazmeden karasinek, çok sevdiği sert yiyecekleri sıvı hale dönüştürmede bol miktarda tükürük salgılamak durumundadır. İşte bu sebeple de yiyeceklerin üzerine dışkısıyla beraber bol miktarda tükürük bırakır. Daha sonra bir başka karasinek, aynı dışkının üstüne konduğunda, önceki karasineğin tükürüğünü de emer ve böylece bakteriler ikinci karasineğe de bulaşır. Bunun aracılığıyla da daha geniş alanlara yayılır. Ağzının çevresinde ve ayaklarında 20 milyonu aşkın bakteri taşıyabilen karasinek, sadece bir günde 25-50 defa dışkı bırakır.
Karasinekler sıcaklığa bağlı olarak 2-3 hafta yaşarlar. Kara sinek yılda 8-10 döl verir. Bir senede 250 milyar karasinek oluşabilir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)