19 Nisan 2014 Cumartesi

Seçim ve Sonrası

“İlk işimiz, siyasetin bir yarış olmadığını ve amacının karşısındakini yenmek olmadığını kabul etmemiz gerekir. Siyaset yoluyla somut hedef ve yolları tartışarak, doğru olanı bulmak ve buna ulaşmak için hangi kadroların daha uygun olacağına karar vermek gerekir.” (M. Kaynak, Dönemeç, Truva, 2009)

Bozcaada Belediye Başkanlığı ve Belediye Meclisi seçimleri bitti.

Seçim sürecinden önce, aday gösteren partilerin Bozcaada ile ilgili somut hedef ve yolları kendi içerisinde tartıştığını, doğru olanı bulmak ve buna ulaşmak için hangi kadroların daha uygun olacağına karar verdiğini söyleyemeyiz.

Kazanan partinin, kadrolarını biraz daha demokratik yolla - sandıkla seçmiş olması bu gerçeği değiştirmemektedir.

Seçime giren hiçbir siyasi parti, Bozcaada ile ilgili bütünsel, kapsayıcı, geleceğe yönelik ekonomik ve sosyal, somut bir hedef oluşturamamıştır. Adayların paylaştıkları hedefler, çeşitli kesimlerin ihtiyaçlarına yönelik nokta hedeflerdir ve genellikle “yapı” ile ilgilidirler. (Pekmez fabrikası, çok amaçlı salon gibi).

Bu nokta hedeflerin eksiği, sağlam bir fizibilite çalışmasına dayanmamaları ve genel gelişme yönü içerisindeki yerleri, anlamları ve işlevleri ile ilgili bir modele oturmamalarıdır. Hangisinin, diğerinin girdisi ya da çıktısı olacağına ilişkin ya da aralarındaki bağlantı ve ilişkilerini, bütünselliğini içermemesidir.  

Seçim sonucundan, Bozcaadalı seçmenin “12 ay yaşanan bir Bozcaada” genel söylemi yönünde tercihini kullandığı görülmektedir.  Bu söylemin ölçülebilir tek bir parametresi bulunmaktadır: zaman - 12 ay…

Hedef olabilmesi için başka ölçütlerin tarif edilmesi gerekmektedir:

Kimler 12 ay adada yaşayacak?

Hangi sayıya ulaşılırsa 12 ay yaşanan bir ada olduğunu kabul edeceğiz?

“Yaşanan”dan kastımız nedir? Yaşam kalitesi göstergeleri hangileridir?

Ne kadarlık bir ekonomik büyüklük temel alınacaktır ve girdileri ne olacaktır, hangi kalemlerden oluşacaktır?

Farklı sosyal kesimlerin 12 ay yaşam kalitesini güvence altına alacak sosyal model ne olacaktır?

Sezon dışı göçü önleyecek hangi cazibe ve çekim alanları, hangi yöntem ve araçlarla kullanılacaktır?

Tüm bu soruların birbiriyle ilintisi kurulmuş, tarif edilmiş cevapları henüz bulunmamaktadır.

Seçimin zamanlamasının getirdiği – sezon öncesinde bulunma – gibi bir zorunluluk ve denilebilir ki talihsizlik, yerel yönetime yukarıdaki sorulara cevap arama ve bulma fırsatı vermeden turizme odaklanma zorunluluğunu dayattı.

Bozcaada için turizm önemli bir sektör.

Çok tartışılması gereken bir sektör.  

En önemli sektör müdür?

Bilmiyoruz.

En önemli sektördür dediğimizde, “Bozcaada bir tatil köyüdür” dememiz lazımdır.

Geçmişe baktığımızda, Bozcaada hiçbir zaman bir “tatil köyü” olmadı ama 12 ay yaşayan 4-5 bine varan nüfusa sahipti.

Dünyadaki hiçbir “tatil köyünde” 12 ay yaşam olmaz. Olsa olsa daha uzun sezon olur.

Var olduğundan beri Bozcaada’nın temel ekonomik sektörü tarım ve balıkçılık-süngercilikti.

Sosyal yaşamın çimentosu esnaf, zanaatkarlardı.

12 ay yaşamanın sürdürülebilmesi 12 ay yaşayan insanların günlük ihtiyaçlarını uygun bir düzeyde karşılanmasından geçmektedir.

Sadece “turizme hizmet veren” esnaf ve sanatkarlar 12 ay adada yaşamın çimentosu olmaktan uzak olacaklardır. 12 ay yaşama katkıları olmayacaktır.

Terzi, berber, kuaför, ayakkabı tamircisi, beyaz eşya servisi, sinema salonu, oyun salonu, kıraathane, mandıra, pastahane, fırın, bakkal, çorbacı, lokanta, çayhane, müzisyen, oto tamircisi, marangoz, tesisatçı gibi esnaf ve zanaatkar işletmeleri 12 ay yaşayanlara hizmet vermek üzere desteklenirse 12 ay yaşam mümkün olacaktır. Bunun altyapı ve araçlarının geliştirilmesi gerekir.

Kamunun, yerel yönetimin düzenleyici rolü bu alanda çok önemlidir.  Bu rolü ile ilgili adada iyi ve kötü örnekleri mevcuttur.

Elektrikçi için verilen yer büfeye, tuhafiye’ye verilen yer kafeye dönüşebilmektedir. Gerekçe ilk anda makul gibi görünmektedir – kamunun zarara uğratılmaması, idareye gelir sağlanması, emsal kira uygulanması… Ancak kamu çıkarı ya da kamu yararı salt gelir elde etmek gibi dar biçiminde yorumlanamaz. 

Göçün önlenmesi, 12 ay günlük yaşamın sürdürülebilmesi amacıyla kamu gelirinden vazgeçebileceği gibi, aksine destekleyici düzenlemeler yaparak sosyal ve ekonomik dokuyu tahripten korumalıdır. Kamu olmasının anlamı da zaten budur.

Bu anlamda iyi örnek ise, fiyatları tarif edilmiş; 12 ay herkes için açık mahalli idare tesisidir. Servisini, menüsünü, hizmetini, performansını eleştirebilirsiniz.  Eleştiriler varsa bunları sistematik olarak değerlendirip iyileştirmek yönetimin temel görevidir.  Şikâyetler varsa, bunlar yönetimin ihmalidir. Ancak var olan eleştirilebilecek performans, temel gerçeği değiştirmemektedir: 12 ay herkes için açık, sıcak, fiyatları herkes için ulaşılabilir kamusal hizmet veren bir işletme.

 İyi yönetilirse, performansı da iyi olur…

Bu örneklerin Bozcaada’da hızla çoğaltılmasına şiddetle ihtiyaç bulunmaktadır.

Örneğin Bozcaada Belediyesi, 06.03.2011 tarih ve 27868 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Mahalli İdareler Bütçe İçi İşletme Yönetmeliğinde tarif ettiği statü ile Salhane olarak bilinen binayı Bozcaada Belediyesi Sosyal Tesisi olarak hizmete hemen açabilir. Belediye Başkanının seçim öncesinde bu yönde zaten taahhüdü vardı.

Arka denizdeki işletmelerin “turist”  dediğimiz konuklara yönelik sezon/fiyat hizmetleri nedeniyle Bozcaada’da 12 ay yaşayan halkı için ulaşılamaz olan arka deniz, günlük yaşamda ulaşılabilir hale gelir.  Daha 10-15 yıl öncesine kadar tüm adalıların, yaşlısı-genci-çocuğunun denize girdiği arka deniz bir belediye işletmesi ile tekrar eski günlerine döner.

Böyle bir işletmede kritik nokta şu: gerçekten belediye işletmesi olması…

Yüksek kiralar karşılığında, hizmet fiyatlarının yüksek olmaması; Ayşe teyze, Ahmet Amca için de ulaşılır olması…

Lokanta olmaması, onlar adada yeterince var zaten.

Ama herkesin, sabah çayını da denizi seyrederken çayını yudumlaması, tostunu yemesi, denize girdikten sonra gazozunu yudumlaması, akşamüstü patates kızartmasıyla birasını içmesi, gece yemekten sonra da kahvesini içmesine imkân verecek bir tesis.

Bozcaada Belediyesi böyle bir işletmede beş-altı personeli çalıştırabilecek kapasitededir.


Bozcaada’da bağcılık ve şarapçılık sektörü, Bozcaada’nın bütünsel kapsayıcı hedeflerinde bir alt strateji düzeyinde değil, aksine vizyonunun; “ne olmak istiyoruz”u tarif eden temel ifadesinin içinde mutlaka yerini bulmak zorundadır.  Tenes’ten beri, binyıllardan beri var olan bu sektör tercih dışında bırakılamaz. Bırakmak isteseniz bile, ada sizi bırakmaz, buna izin vermez…

Turizm gibi, bu sektörün de esaslı biçimde tartışılması gerekmektedir.

Bağ alanımız, bağ stokumuz nedir?

Kontrolsüz biçimde dikimi yapılan farklı cins üzümlerin yerli endemiklerle etkileşimi nedir?

Gen ve diğer tescilleri yapılmış mıdır? Bankası oluşturulmuş mudur? Bölgeler tarif edilmiş midir?

Regülasyonlar ne olmalıdır?
Büyük bağcının sorunları nelerdir?
Küçük bağcının açmazları nedir?
Şarap üreticileri ne tür bir desteğe ihtiyaç duyarlar?
Ürün işleme çeşitleri, yöntemleri, kapasitesi nedir ve ne olmalıdır? Hangi adımlara ihtiyaç var?
Üretim ve pazarlama strateji ve politikalarında kime hangi görev ve roller düşüyor?

Bozcaada’nın geleceğe ilişkin senaryosu nedir?

Tüm bu sorular cevap bekliyor…

Bireysel değil, işletme bazında değil, sektörel ölçekte değil, Bozcaada ölçeğinde cevaplar…

Bütünsel cevaplarda uzlaşmadan ne bireysel, ne işletme ne sektörel düzeyde 12 yıl yaşayan bir Bozcaada var olabilir…

Cevaplar aranırken tüm kesimlerin görüşleri, ihtiyaçları ve talepleri dikkate alınmalıdır.

Küçücük adada kimlik tarifi yapılırken dışlamalar da büyük olmakta…
Örneğin, sayıları hiç de az olmayan, adada “yazlık” evi olanları hangi kategoride değerlendiriyoruz?
“Turist” mi değil mi?
Adalı mı değil mi?
“Yazlıkçı”, “İstanbullulaaa” diyoruz…

Peki adada kışın kaç kişi var?

Kışlık evi “İstanbulda” değil de, Çanakkale’de olan ve kendini “adalı” olarak tarif edenler de yazlıkçı değiller mi? Onlara da yeni bir kategori başlığı açıp “Çanakkalelileee” mi diyeceğiz?

Kazancını adadan temin etmeyen, ülkenin farklı şehirlerinde yaşayan ancak adada da evi olan birçok insan var. Adada bir ay, üç ay, sekiz ay yaşayarak ada ekonomisine çok ciddi katkılar sağlamalarının ötesine adaya bir katkıları daha var:

Pek çoğu kazanç sağlamak bir tarafa, ciddi harcamalar yaparak sahip oldukları arazilerin, bağların bakım masraflarını karşılayarak bağları ayakta tutuyorlar ve istihdam sağlıyorlar.

Bunlara da kulak verilmeli ve bu çabalarında kurumsal destekler sağlanmalıdır.

Adada evi olan “İstanbullular”,  sağlıktan mimariye, sanayicilikten hukuka pek çok alanda uzmanlık, yetkinlik ve güce sahip insanlar.

Bunlara da kulak verilmeli ve bunlardan kurumsal destekler sağlanmalıdır.

Bir de “Bayramıçlılar” var…

Özellikle Bozcaada’nın yaşadığı travmatik kitlesel göç sonrasında ekonomisine çok büyük katkı sağlamış ve sağlamaya devam eden kesim.

 Bunlara da kulak verilmeli ve kent kültürüne, Bozcaada kültürüne uyumlarında desteklenmelidirler.

Bozcaada’da dışlama değil, birlikte yaşama zamanı…

Ama önce uzlaşma, sonra doğru yöntem ve araçlar…

Hiç yorum yok: