2010 yılı Kasım ayında uzun
yıllardır aklımın köşesinde olan bir şeyi yapmaya fırsat buldum. Vakit ayıramamış olmaktan son derece rahatsız
olduğum bir şeydi bu – Anke’nin Kampını yazmak.
Akademik yaşamımda en çok ilgimi
çeken konu farklı eğitim paradigmaları ve onların uygulamaları olan farklı
eğitim modelleri/sistemleri oldu. Halen öyle. Dünyanın neresinde olursa olsun; akademik,
özgürlükçü, toplumcu ve teknolojik eğitim paradigmalarının katışıksız ya da
karma uygulamalarına ilişkin örneklerini izlemeye çalışırım. Anke’nin Kampları seksenli
yıllarda başladığında yakından izlemeye çalıştım.
Her hangi bir eğitim
uygulamasının ardındaki paradigmanın temel öğelerini nasıl kavramlaştırdığını
ve tarif ettiğini bilmezseniz, ne insanı, ne toplumu ne de toplumun alt
sistemleri olan eğitimi, ekonomiyi, siyaseti, kültür ve sanatı kavramanız ve
yorumlamanız; aralarındaki geçiş ve bağları anlamanızın mümkün olmadığını düşünürüm.
Birey ve toplumların/toplulukların tüm davranışlarına yön veren zihinsel harita
o birey ya da toplumun/topluluğun aldığı eğitimin paradigmasında gizlidir.
Anke’nin Kampı Türk Eğitim
Sisteminin paradigmasıyla pek uyuşmuyordu.
Ama kamptaki uygulamalar, kampı ağırlıklı olarak tercih eden öğrencilerin
geldikleri okullar olan Alman ve Avusturya okullarının paradigmaları ile de
örtüşmüyordu.
Sınıf düzeni, öğretmenin rolü,
yetiştirilmesi hedeflenen insan tipi, disiplin anlayışı, kullanılan araç-gereç,
uygulanan programın içeriği, başarıyı değerlendirme kriter ve yöntemleri, kullanılan
eğitim teknik ve yöntemleri, otorite figürünün niteliği, iletişim biçimleri, yönetim biçimi her iki modele de uymuyordu.
Kendi bütünlüğü içerisinde de yer yer çelişkiler mevcuttu. Bu haliyle de ülkemizde, hatta dünyada benim
bilebildiğim örneklerden oldukça farklıydı. Eklektik, orijinal ve kendine
özgüydü.
Modeli anlayabilmek ve analiz
edebilmek için kamp zamanları Bozcaada’da bulunmaya gayret ettim. Önce uzaktan
sadece izledim. Sonra gidip Anke Atamer ile tanıştım. Anke’nin öğlen uykusundan sonra bir saatlik
uzun bir yürüyüş bitmeden Waldrofshule’yi, Makarenko’yu, Köy Endtitülerini, Summer
Hill’i, John Dewey’i, Allen’i, Malinovsky’yi, Emerson’u, Krishna Murti’yi tartışmıştık bile. Tanıştığım
an çok uzun sürecek ve bana çok şey katacak bir dostluğun başladığını
biliyordum…
Anke’nin kampının eğitim
açısından değerlendirilmesinden çok, Bozcaada’nın tarihine kampla ilgili not
düşmek için hazırladığım yazıyı Anke’ye ilettikten sonra görüştüğümüzde bazı
bölümlerin çıkarılmasını istedi.
Kimini utangaçlık ve tevazudan,
kimini bazı yaralarının kabuklarından hala kan damladığından…
Kimi kırgınlıkları geçmemişti çok
yıl geçmiş olsa da olayların üzerinden. Bilinmesini istemedi.
Anke’nin Kampı Anke’nin kişiliği
idi aynı zamanda. O nedenle bilinen bir modele uymuyordu ve farklıydı. Yazıda
kişiliğinden söz edilen bölümlerin çıkarılmasını istedi – şimdi değil, daha sonra
yazarsın onları, diyerek. Daha sonradan
kastının ne olduğunu bilememişim…
Anke Atamer benim için çok
değerli bir dosttu.
Binlerce Bozcaadalı ve “dışarlıklı”;
çocuk, genç ve yetişkin için de kuşkusuz öyleydi.
Kediler, köpekler, kuşlar,
kirpiler, “sementalarım” dediği örümcekler… velhasıl tüm hayvanlar için de
öyleydi.
Ölümüne “kayıp” demek
bencilliğimizden…
Anke’yi kaybeden bizleriz.
Tahammül etmek; kabullenmek çok zor bu kaybı…
Yastayız.
Anke, bir şey kaybetmedi; ölümü ile ölümsüzlüğe geçti.
Bozcaada, Bozcaada kaldıkça artık
hep Anke’nin Bozcaadası olacak.
Anke ise tanıyanlarının ve
sevenlerinin gönlünde; mütevazı ama etkili alternatif eğitim modellerinin tarihinde,
Bozcaada’nın tarihinde, hep Bozcaadalı Anke olarak kalacak.
Xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Tanıdığım Anke’yi anlatmaya devam
edeceğim.
Bu satırları okuyan ve
duygularıma ortak olan değerli dostlarım,
Sizin tanıdığınız Anke’yi de
duymak, okumak, paylaşmak isterim.
1 yorum:
1992 yilinda kampta bulunmustum. Aklimda kalanlardan birini anlatmak isterim.
Cocuklar arasinda gruplar olusturulup uzun soluklu bir yarisma yapilirdi. Birinciye sepet dolusu cikolata verilirdi.
Birinci olan grup sepet dolusu cikolatayi elini surmeden kendi istekleri ile Bozcada'da yasayan cocuklara hediye ediyordu.
Paylasmayi ogretti o yarisma bize.
Yorum Gönder