13 Mart 2011 Pazar

Adnan Filiz - İKİ ANAHTAR, İKİSİ DE AÇMIYOR…

Elimizde iki anahtar var; ne yazık ki ikisi de “tam mutluluk” kapısını açmıyor.
Anahtarlardan biri “tercihli” yaratılmış insanoğlunun aklı.

İkincisi ise doğanın sınırlandırılamayacak gücü.
Daha mutlu, daha büyük refahı ararken, 20 – 21. yüzyılda kullandığımız sanayi gücü ve teknolojik gelişmeler, insanlar için “aydınlık gelecekler” için umut olmuştu.
Ama bakın “petrol”e, uzatın elinizi en ucuz ve sürekli enerji vadeden nükleer santrallere…
Mutluluk kapısını açan anahtarlar oldu mu?

8.9’luk Japonya depremi, dünyanın eksenini yerinden oynatıyor ve de koskoca bir uygar ülkenin yerleştiği büyük adalar topluluğunu olduğu yerden 2.5 metre kaydırıyor, 70 cm daha çukurlaştırıyor.
Japon ulusu nerede olduğunu, nasıl yaşayacağını biliyor.
Akılla yoğrulmuş eğitimin doğurduğu bilinçle, insanlarının refah düzeyini sağlam tutmayı öngörürken, varlıklarını güvence almaya çalışıyor.
Bu işte ne kadar başarılı oluyor?
Elbette başarılı… Kime göre? Aynı aklı başında taşıyıp onu kullanmasını bilmeyenlere göre.

Bu toplumların arasında bizim de yerimiz olduğunu söylemekten kaçınmayalım.
Çünkü Gölcük depreminde gerçek insan kayıplarımızın sayısının bile yaklaşık olarak bilinmediğinin yakın tanıklarından biriyim. Uluslararası rakamlar 45 binleri işaret ederken  17 binleri resmi rakam olarak ilan ettiğimiz gerçeği açıktır. Bütün kuşkulara rağmen, umut ederim, biz haklıyızdır.
Eğitim, önlem, duyarlılık tamam… Ama bu anahtar bile “tam mutluluk” kilidinde boşa dönüyor.
İşte doğanın önlenemez gücü.

Bu gerçekle hareket ederken, bunu görmezlikten gelen dünyanın durumuna bakın.
Petrol için bir yalan öne sürülerek Körfez’de çıkarılan iki savaşın bilançoları… Ürkütücü.
Bir yalanın ardına dolanarak; insanların ulusların en büyük hedefi “demokrasi- özgürlük” peleriniyle 1. 5 milyon insanın katledilmesi gerçeği.
Bitmedi ki, aynı Allah’a inanan insanlar arasında, tarihin önceki dönemlerinde başlayıp, büyük evrim geçiren insanoğlunun bugün daha da büyüyen ve daha vahşileşen din savaşları… Kardeş kardeşi katlediyor. Ulus kendi içinde kendini tüketiyor.

Bırakın kan akmasını. Bu kısacık ömürde mutluluğa ulaşan yolların önünde kim, ne için barikatlar kuruyor?
İnsanları, Türk, Kürt, Alevi, Suni, Laz, Çerkez  vs. diye kim kinlenmeye davet ediyor.
Oysa Musevi de olsa, Hıristiyan da, Rum ya da başka bir dinde ve kimlikten de olsa, insan insandır, puta dahi tapacak olsa o inanca saygısızlık en büyük günahtır.
Bunları bilmiyor mu birileri?
Bizim bildiklerimiz çok mu ötede şeyler.
Ama suyu derenin sonunda bulandıran kurt – kuzu öyküsünün anlattığı gerçek gibi, kimi kendini biraz güçlü hissedenin sadistleşmesi bir insan gerçeği…

Bundan kuşku duyanların önce tarihe göz gezdirmeleri, sonra da TV’lerde ki, gazetelerdeki siyaset çekişmelerini izlemeleri gerekir.
Ne yazık ki, “akıllı yaratık” ve “insan” kavramı içinde öteki canlılardan farklılaştırdığımız insanoğlunun yapısı dünde öyleydi, bugün de öyle…

Şimdi gözler söylenen sinyalleri yavaş yavaş veren 2012’ye çevrilmiş durumda.
“Dünya yerinde duracak ama bizler için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” deniyor…

Yoruma açık kehanetlerin temeli bu!

Acaba bizi asırlardır  kasıp kavuran “insan vahşiliği”nin  sonu mu geliyor?

Hiç yorum yok: