Öneriler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Öneriler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Bozcaada'nın Mitoloji Kahramanları

Mitoloji insanoğlunun yeryüzündeki serüveninin hikayeleridir.
Hikayelerdeki adları değiştirdiğinizde bugün geçen bir olay anlatılıyor zannedersiniz bazılarında… Öylesine tarih içerisinde kalıcı çizgileri öne çıkarırlar…

Mani ve depresyon mitolojik ve antik çağlardan beri bilinmekte ancak 19. yüzyıl sonlarına kadar ayrı insanlık halleri olarak değerlendirilmekteydi. Diyonisos’un aylarca süren “şenliklerini” okuduğunuzda, bir mani dönemini anlatan yeni yazılmış hikaye ya da akademik kitabı okuyorsunuz zannedersiniz.

Ancak 1854 yılında J. Falret ve J. Baillarger bu iki duygudurumunun birbirini izlediğini ve bağlantılı olduklarını tespit etmişlerdir. Falret’in “la folie circulaire”, Baillarger’in “folie a double forme”, daha sonraları K. Kahlbaum’un (1882) “cyclothimia” ve nihayet 1896 yılında E. Kraepelin’in “manishdepressive” olarak tanımladığı durum günümüzde bipolar bozukluk ya da en bilinen adıyla manik-depresif hastalık olarak özellikle dinamik ve varoluşçu psikyatrinin ilgi alanı içerisinde yer almaktadır.

Psikyatri ya da psikolojinin birer bilim alanı olup olmadıkları ile ilgili bilim felsefesi tartışmalarına girmeden/onlar bir yana, bu birbirine bağlı iki duygu durumunun gerçekte yaygınlığı hiç de az değil.
Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre göre 21. Yüzyılın ilk on yılındaki yaygınlığı genel nüfus içerisinde % 3.  Oxford Textbook of Psychiatri (2011) de yer alan verilere göre gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde bu oran çok daha yüksek: hastalanma olasılığı erkekler için % 3-12 ve kadınlar için % 20-26.  

Bu rakamlar bilimsel araştırmalarla tespit edilen ve daha çok bireysel tedaviye yönelik çabalarla ilgili araştırma bulgulardır.  

Asıl konuya geçmeden önce bir araştırma bulgusuna daha değineceğiz. Bu da manik-depresif bozukluğun tespit edilen genetik bir temelinin bulunmadığıdır. Ancak bu bozukluğun ailede bulunması durumunda ortaya çıkma olasılığının daha yüksek olduğu gerçeği bize, organik temellerinin yanısıra, genetik geçişliden çok sosyo-genetik geçişli olduğunu düşündürtmektedir.

Sadede gelmeden önce, birazcık daha tarih bilgisi…

Bireyler gibi, toplumların da hastalanabileceğine ilişkin görüşler özellikle tüm dünyayı saran ve etkileyen, çok geniş çaplı ve yıkıcı, insanoğlunun en karanlık ve şeytani yanlarını ortaya çıkaran iki dünya savaşının ardından dile getirilmeye ve tartışılmaya başlandı.

F.Oppenheimer, H. E. Richter, H. Marcuse, M. Horkheimer, Adorno gibi özellikle Frankfurt Okulunun kurucu ve ardıllarının başlattığı tartışmalara psikiyatri, toplumbilimi, teoloji, antropoloji gibi felsefe dışındaki alanlardan (E. Canetti, E. Fromm, I. Illich gibi) da destek geldi.  Birey gibi aileler ve bir bütün olarak toplumların da “akıl tutulmasına” uğrayabileceğini ve hastalanabileceğini vurguladılar. Toplum ve toplulukların bazı ortak karar ve davranışlarının başkaca bir açıklamasının olamayacağının altını çizdiler.  

Bireylerdeki tipik mani sendromunun üç temel semptomu bulunmaktadır:

  • 1.       Yükselen ruh hali - duygudurumu
  • 2.       Artan aktivite - hareket düzeyi
  • 3.       Artan düşünme hızı

Bu semptomları gösteren insanlarda genellikle:

1- Benlik saygısında abartılı bir artma (Kendine aşırı güvenme – kendini çok güçlü hissetme)
2- Uyku ihtiyacının azalması
3- Her zamankinden daha fazla konuşma ya da konuşmaya isteklilik.
4- Fikir uçuşmaları (sıçramaları) ve düşüncelerin sanki yansıyor gibi birbirini izlemesi.
5- Dikkat dağınıklığı (yani, dikkat önemsiz ya da ilgisiz bir dış uyaranla kolaylıkla dağılabilir)
6- Amaca yönelik etkinlikte artma (toplumsal, iş ya da okul, cinsel açıdan), ajitasyon.
7- Kötü sonuçlanması ihtimali yüksek; zevk veren etkinliklere düşüncesizce atılma (Örneğin elindeki bütün parayı harcama, cinsel girişimlerde bulunma ya da aptalca iş yatırımları yapma)
8- İş yaşamı, sosyal yaşam ve özel ilişkilerde önemli ölçüde bozulma ve durumun başkalarınca da fark edilebilmesi; görülür. (Amerikan Psikiyatri Birliği, Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı (DSM IV – 1998)

Bireylerdeki tipik depresyon sendromunun da üç temel semptomu bulunmaktadır:

  • 1.       “Yerlerde sürünen” ruh hali - duygudurumu (distimia)
  • 2.       Azalmış aktivite - hareket düzeyi
  • 3.       Azalmış düşünme hızı

Bu semptomları gösteren insanlarda genellikle:

1.       İçine kapanma ve sadece kendisi ile ilgili olma, kişisel aşırı duyarlılık, alınganlık,
2.       Kendini üzgün, endişeli ve değersiz hissetme,
3.       Derin bir umutsuzluk, değersizlik ve kötümserlik,
4.       İntihar düşünceleri ve eğilimi,
5.       Günlük zorunlu aktivitelere karşı bile ilgisizlik ve isteksizlik,
6.       Unutkanlık, dikkatini toplayamama ve karar vermede güçlük,
7.       Uyku bozukluğu ve sinirlilik hali,
8.       Sebepsiz ağrılar ve aşırı kilo alma ya da verme görülür.

Yukarıda özetle anlatılan iki farklı ancak sebep-sonuç gibi birbirini izleyen ruh durumu ile ilgili önemli bir tespit daha var ki bu yazının ana temasını oluşturmaktadır.  Mani genellikle yaz aylarında, depresif hal ise kış aylarında görülmektedir.

Şimdi, kendinizi Göztepe’nin üstüne çıkıp, rahat rahat oturmuş Ada’yı gözlemlerken hayal edin bir an…

Görecekleriniz:  

Yaz başlarken heyecan ve neşe içinde insanlar akın akın arabalarla, otobüslerle, yürüyerek gemiden inip iskele caddesinden tüm adaya dağılırlar. Herkeste bir coşku, iyimserlik, abartılı selamlaşmalar, kahkahalar ancak en ufak bir aksilikte ise kavgaya dönüşüveren sinirlilik ve tartışmalar, klakson ve bağırışan insan sesleri …

Her yerde, hayat yemekten ibaretmiş gibi, sabah mükellef pişili 10 çeşit reçelli ve daha neli neli kahvaltı sofraları… Öğlen-ikindi çaylı kahveli börekli çörekli atıştırmalar. Akşam ise rakılı şaraplı, zeytinyağlı mangallı, ithal kalamarlı - kültürlü balıklı uzun soluklu sofralar…

Arabalar, traktörler, minibüsler ve motosikletler, merkez – Ayazma, Ayazma – merkez, merkez - Polente, Polente – merkez ve diğer yollarda, TEM otoyoluna yakışır hızlarda birbirini çiğnercesine bir akış içerisinde…

Herkes koşturma ve konuşma halinde…

Özellikle Ada’ya ilk defa gelenler “adalılara” bir mitoloji kahramanına bakar ve dinler gibi bakmakta ve dinlemekte, birçoğu da “eh, madem bu rol verildi demek ki öylemişim” diye düşünürek anlatmakta, anlatmakta…

Abartılı gelecek ama şu diyaloglar gerçek:
-         -  Siz esas nerelisiniz?
-         -  Adalıyız.
-        -   Peki bu kale ne zaman yapılmış?
-          - Bilmem, biz geldiğimizde vaadı...

Ya da;

-        -  Migros nerede?
-         - Bak şimdi… Şuracıktan çık, sağa dön, karşına eski bir ev çıkcek, oradan aşarı doğru gidivee görcen…

Adaya birden çok defa gelenler ile diyaloglar genellikle neyin değiştiği neyin değişmediği, nerenin iyi-kötü, pahalı-ucuz, neyin güzel- çirkin olduğu ile ilgili…

“Yazlıkçı adalılar” ve “adalı yazlıkçıların” “mevzuları” ise daha “derin”;

Kanalizasyon, trafik, sonradan gelenler, pahalılık, pazar yeri, çöpler, hayvanlar, havalar, ustalar etrafında dönen ve “Ne olacak bu adanın hali” ile biten monologlar…

Yaz dönemi “hızlanmanın” olduğu bir diğer alan “aktivite”ler. 
Toplantılar, sergiler, festivaller, bir daha toplantılar, sergiler, festivaller…
İlanlar, bildiriler, kararlar…

Etkinlik ve konuşmalarda “ada sevgisi”nin boyutu adeta ürkütücü…
Ada “Şirin” insanlar Ferhat…
Ada oltar, insanlar onun için hayatını kurban etmeye hazır aşıklar…
Cek-cak.. Cağız-ceğiz..

Yaz tarifesinin son gemisi, mani’nin bitip depresif ruh haline geçişin simgesi adeta.

Ada sakin, rüzgar sakin, insanlar sakin…

Ekim sonu ile “yok”lar başlamakta.
Hareket yok, konuşma yok, “ada aşkı ve aşıkları” yok.

Kedi ve köpeğiyle birlikte sayıldığında 500-600 kişiye düşen ahali evine kapanmakta.
Kedi ve köpekler bile birer saat aralıklarla caddede karşıdan karşıya geçmekte mecbur kalınca.

Daha gün kararmadan cadde ve sokaklar dışarı çıkma yasağı varmışçasına bomboş.
Mahallelerdeki evlerde tek tük ışıklar şaşkın şaşkın yanmakta.

Güneşli güzel günlerde Çınaraltında oluşan iki-üç masada diyalog, filimdeki gibi:
-          -Nabiyon?
-        -  İyi.
-         - Sen nabiyon?
-        -  İyi.
-          - Geçiniyoz işte…
-         - Yaşıyoz işte...

Yazın cek-cak,  cağız-ceğiz diyen ve adada kalan az sayıda mitoloji kahramanına yazınki söylem ve söylevlerini hatırlattığınızda,  size, neden adada hiçbir şeyin olamayacağını, değişemeyeceğini ve yapılamayacağını isteksizce özetlerler.

Dikkatlice söylediklerini dinlerseniz ve analiz ederseniz “acı gerçekle siz de karşılaşırsınız”: Neden kendisi değil, kendisi dışındaki diğer mitoloji kahramanı ya da kahramanlarıdır.

“Onunla” ya da “onlarla” da baş edilemez zaten.
"Diğerleriyle de bir iş olmaz zaten".

Yaklaşık yarım asırdan öncesinde Ada’da oluşan bu duygudurumu her geçen yılla birlikte şiddetini arttırmakta.


Tedavisi vardır ve bir an önce başlanmalıdır.

Son Söz: Yarı hekim candan, yarı imam imandan eder.



14 Temmuz 2013 Pazar

DENKO Arsa Sahiplerine Önemli Duyuru

Sayın Attila Kıran'ın DENKO arsa sahiplerine mektubu:


Sayın kader arkadaşlarımız, nice umutlarla kurduğumuz kooperatifimizin, imar planını yapıp, tapularımızı dağıtmasından sonra örgütsüz kalmamızın cezasını çekiyoruz.

             Askıya çıkan yeni imar planını gördünüz. Eskiden tek başına konut yapma hakkımız elimizden alındıktan başka yeni düzenleme ile ancak 8-10 parsel bir araya getirilerek üzerine sadece 80 m2 lik bir konut yapılabilecektir. Eğer yeteri kadar parselimiz olsa dahi bu arsaları bir araya getirebilmek için ödeyeceğimiz alım satım vergileri ve tapu harçları da cabası.

             Dünyanın en güzel 4. Adası olan Bozcaada da emsal arsa değerleri göz önünde tutulduğunda, mülkiyet hakkımızın nasıl bir oldu-bittiye getirildiğini, yok edildiğini anlatmaya gerek kalmamaktadır.

             Bu durumda, birlikte hareket etmekte hepimizin yararı bulunmaktadır. Birlikte hareket ettiğimizde, öncelikle sahip olacağımız sosyal ve demokratik güçle ezilmekten kurtulacağız. Ardından birlikte hak arama yollarına başlanarak, çeşitli yargı mercilerinde hakkımızı arayacağız.

             Yeni imar planının askıdan iniş tarihinden sonraki 2 ay içerisinde yani 29/07/2013 tarihine kadar dava açılması gerekmektedir. Bu nedenle 25/07/2013 tarihine kadar vekaletnamelerin elimize ulaşması gerekmektedir.

             Tek parseli olanlar için “YÜRÜTMENİN DURDURULMASI VE TEMYİZ MASRAFLARI” için 500TL, birden fazla parseli olanlar için ise ilave her parsel için +150TL(BİLİRKİŞİ VE KEŞİF ÜCRETİ) ‘nin ekteki hesap numarasına yatırılması gerekmektedir.

              Açacağımız davayı, bu işe başından beri öncülük yapan, aynı zamanda Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi olan kurul üyelerinden Av. Atilla İNAN ‘ın açmasının kolaylık sağlayacağını düşünmekteyiz. Ayrıca kendisine şehir planı konusunda Attila KIRAN ve Erol YILDIRIM yardımcı olacaklardır.

              Vekaletname verilecek olan Atilla İNAN’a ait vekaletname bilgileri ve gerekli evrakların gönderileceği adres ve banka hesap numarası ekte sunulmuştur.

              Bilgilerinize saygıyla arz olunur.

Atilla İNAN                                                      Attila KIRAN                                          Erol YILDIRIM






Av. ATİLLA İNAN İÇİN VEKALETNAME BİLGİLERİ:
Ankara Barosu
Sicil no: 15692
Çankaya Vergi Dairesi
Vergi No- TC No: 26123382816
VEKALETNAME VE GEREKLİ BELGELERİN GÖNDERİLECEĞİ ADRES: 
Attila KIRAN
İLK ADIM MAH. YEŞİLVADİ SOK. NO:71-A  D:3 DİKMEN/ANKARA
TEL: 0505 314 7980
E-Mail:attila.kiran@gmail.com
BANKA HESAP BİLGİLERİ:
ATİLLA İNAN
HSBC BANK MİTHATPAŞA ŞUBESİ
HESAP NO:675-1005054-271-00
İBAN:TR910012300675100505427100
GEREKLİ BELGELER:
1-      VEKALETNAME
2-      TAPU FOTOKOKİSİ

3-      BANKA DEKONT FOTOKOPİSİ

16 Haziran 2013 Pazar

DENKO Arsa Sahipleri Meclis Kararını Bekliyor

Bozcaada İmar Planı ile ilgili süreç devam ediyor.

Bozcaada Belediye Başkanlığının İmar İşleri Bürosunun içinde "ilanen askıda" kalan 1/25 000 lik plana yapılan itirazların Belediye Meclisi tarafından incelenmesi ve karara bağlanması için yasal süre tamamlandı.

Şimdi gözler Belediye Meclisi'nin vereceği kararlarda.

Beklenti, bu kararların, yasada öngörüldüğü biçimde Bozcaada Belediyesi resmi web sitesinde yayınlanarak daha önceden yaşanan ve tüm ilgililerde kuşku ve güvensizliğe yol açan "aleniyet" sorunun yaşanmaması...  

Planda yer alan önemli düzenlemelerden birisi kuşkusuz Ayana Koyu ve tapularının dağıtılmasıyla birlikte tüzel kişiliği sona eren DENKO Arsa Kooperatifinden alınan arsalarla ilgili olanlardır.  Bu düzenleme üç açıdan önemlidir:

1. Arsa sahiplerinin sayısının çok olması.

2. Arsa sahiplerinin geçmişten kazanılmış haklarının zedelenmesinin yol açacağı ve mülkiyet haklarının kullanılmasının engellenmesi sonucunu doğuracak düzenlemeler sonucu çok uzun, karmaşık hukuki işlemlere zemin oluşturacağı gerçeği.

3. Adanın en güzel ve en büyük koyunun şu ya da bu şekilde (konut ya da turizm) yapılaşması durumunda ortaya çıkacak olumlu-olumsuz ekonomik, ekolojik ve sosyal etkilerin büyüklüğü.

Bundan sonra çok uzun  yıllar boyunca Ayana Koyu Bozcaada'nın  gündeminden düşmeyecektir.

Ayana Koyu ve DENKO Arsaları birçok açıdan ve her kesim tarafından tartışılacak.

Bozcaada tarihinde, geçmiş donem yerel yönetimlerin öngörüzülüğünün, stratejik planlama ve çözüme yönelik etkili kararlar üretebilme becerisi yoksunluğunun Ada ve hak sahipleri için ürettiği sorunlarla yerini alacaktır.

DENKO Arsa Sahipleri adına girişimlerde bulunan ve konu ile ilgili çözüm üretme çabası ve gayreti içerisinde bulunan Sayın Attilla Kıran, Sayın Attila İnan ve Sayın Erol Yıdırım'ın arsa sahiplerine yaptıkları çağrılar ve iletişim bilgileri aşağıdadır. Bu çağrıda yer alan başvuru süreleri tamamlanmış olmakla birlikte bundan sonraki hukuki süreçte çağrı sahipleri ile haberleşmek ve birlikte hareket etmek isteyenlerin bilgilenmesi açısından önemli olduğu görüşündeyiz.



             Sayın  DEN-KO Arsa Komşumuz;

           Daha önce DEN-KO Bozcaada ile ilgili göndermiş olduğumuz mektupta bahsettiğimiz imar çalışmaları sonucunda BOZCAADA Belediyesi tarafından hazırlanan imar planı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanmış ve askıya çıkarılmak üzere Bozcaada Belediyesine gönderilmiştir.

            01 Mayıs 2013 tarihinde askıya çıkarılan imar planına göre;

            Yaklaşık 8 parsel birleştirilerek 2500 m2’lik büyük parseller oluşturularak 2 katlı ve sadece  80 m2 büyüklüğünde bina yapılmasına müsaade edilmektedir.

            İmar planının bu şekilde kesinleşmesi halinde içinden çıkılamaz şekilde karmaşaya neden olacağı gibi var olan hakkımızda elimizden alınmış olacaktır.

            Planın askıda kalma süresi 1 ay olduğundan 01 Haziran 2013 tarihine kadar itiraz edilmesi gerekmektedir. İtiraz edilmediği takdirde hukuki yola başvurulması mümkün değildir. Hukuki hakkımızın kaybolmaması için öncelikle 01 Haziran 2013 tarihine kadar mutlaka onaylanan imar planına itiraz edilmesi gerekmektedir. Ekte gönderdiğimiz örnek itiraz dilekçesine tapunuzun Fotokopisini de ekleyerek İADELİ TAAHHÜTLÜ olarak BOZCAADA BELEDİYE BAŞKANLIĞI’ na göndermeniz hakkınızın kaybolmaması için önemlidir.

             İtirazlarımızın sonuçlanmasından sonra hukuki hakkımızı aramamız için aşağıda belirtilen vekalet bilgilerine VEKALETNAME göndermeniz halinde birlikte hukuk mücadelesine girmemiz uygun olacaktır. Yapılacak olan hukuk mücadelesinde arsalarımızın Turizm Tesis Alanı haline çevrilmesine çalışılması en uygun yol olarak görülmektedir. Daha önce gönderdiğimiz anket niteliğindeki mektuba gelen cevaplarda da çoğunluk Devre Mülk ve Otel Yapılmasını tercih etmiştir. Bir yandan dava açıp hukuki yönden hak ararken diğer yandan arsalarımızın bulunduğu alanın turistik alan olması için yetkili yerlere başvurarak çalışmalar yapacağız.

             Konunu  Aciliyetine ve Önemine Dikkatinizi Çekerek Bilgilerinize Sunarız.

Atilla İNAN                                              Erol YILDIRIM                                                       Attila KIRAN



VEKALETNAME BİLGİLERİ:
Ankara Barosu Avukatlarından 26123382816 TC kimlik nolu Atilla İNAN
Adres: Sağlık Sok.  No: 17/26 Sıhhiye/ANKARA





                               BOZCAADA BELEDİYESİ BAŞKANLIĞINA
                                   BOZCAADA/ÇANAKKALE
                                                                                                                     

KONU                       : Bozcaada Belediye Meclisince kabul edilen ve 01.05.2013 tarihinde askıya çıkarılan arsamı da kapsayan 1/25000 Ölçekli İmar Revizyon Planına itirazlarımın sunulmasıdır.
AÇIKLAMALAR    : Çanakkale İli, Bozcaada İlçesi, Merkez İçmece mevkiindeki,  uzun yıllardan beri var olan arsamın alınan karar ile onanan 1/25000 ölçekli Nazım İmar Planının 01.05.2013 tarihinde askıya çıktığı ve askıya çıkartılan planın inşaat ruhsat sahasını da kapsadığı gibi sahanın üzerinde bulunduğu alanla ilgili olarak Belediye tarafından yapılan düzenlemede plan şartlarının uygunluğuna ilişkin hiçbir şartın göz önüne alınmadığı görülmektedir.
Askıya çıkarılan planın; maliki olduğum arsa ve onun gibi söz konusu bulunan diğer imarlı arsaların  hiçbir  özelliğinin gözetilmeden düzenlendiği görülmektedir.

Bu düzenlemeye ve plana aşağıdaki sebeplerle itiraz ediyorum.

1             Plan daha önceki düzenlemeler ve yasal mevzuat mucibince kazanmış olduğumuz müktesep haklara riayet etmemektedir.
2             Tapu hakkımın korunmadığı, mülkiyet hakkımın diğer tapu sahipleri ile birleştirilerek tüm tapu sahiplerinin mağdur edildiği ve taşınmaz arsa üzerine yapı yapılamaz derecede ortak mülkiyet mecburiyetine dönüştürüldüğü görülmektedir
3             Yapılan imar revizyon planında yaklaşık 8 adet parselin birleştirilerek ortaya çıkabilecek 2500 m2 ortak nitelikli arsada toplamda 2 katlı ve toplamda 80 m2 büyüklüğünde bina yapılması tüm arsa sahiplerini içinden çıkılamaz ve hak mahrumiyetine uğramış durumuna düşürecektir.

SONUÇ VE TALEP :
Yukarıda sunulan sebeplerle;
Bozcaada Belediyesinin hazırladığı ve 01.05.2013 tarihinde askıya çıkarılan ve Bozcaada yı kapsayan 1/25000 Ölçekli İmar Tadilat Planına ve dayanağı olan tüm plan ve uygulamalara itirazımızın kabulü ile işlemin iptaline, yeniden yapılacak çalışmalarda yukarıda belirtmiş olduğumuz haklarımızın dikkate alınmasına karar verilmesini ve mevcut  inşaat m2 durumuna bağlı kalınarak tüm arazinin Turizm Tesisi Alanına dönüştürülmesini talep ederim.
Saygılarımla. …/…/2013    
                                                                                                                         Ad Soyad
                                                                                                                               İmza
Ekler     : 1- Tapu örneği

Adres:


Telefon:      


        

       Sayın DEN-KO Arsa Komşumuz;

       Geçtiğimiz günlerde göndermiş olduğumuz  mektupta ;
       Bozcaada Belediyesinin hazırlamış olduğu ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca onaylanan imar planının Bozcaada Belediyesince askıya çıkarıldığını, askı süresinin 1 Haziran 2013 tarihinde sona ereceğini bildirerek ekte gönderdiğimiz itiraz dilekçesinin bu tarihe kadar Bozcaada Belediyesine gönderilmesi gerektiğini bildirmiştik. Ancak daha sonra öğrendiğimiz kadarıyla bu tarihin 29 Mayıs 2013 te sona ermiştir. 
        İleride hak kaybımız olmaması için itirazımızın yapılması gerekmektedir. 
        Eğer itiraz etmedi iseniz ÇANAKKALE ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK İL MÜDÜRLÜĞÜNE mutlaka itiraz dilekçesini göndermeniz menfaatiniz icabıdır.

Attila KIRAN                                                     Atilla İNAN                                                     Erol YILDIRIM


İrtibat 
Tel : Attila Kıran 0505 314 79 80
E-Mail: attila.kiran@gmail.com
Adres: İlkadım Mah. Yeşilvadi Sok. No: 71-A D: 3 Dikmen/ANKARA


5 Haziran 2013 Çarşamba

Bozcaada'da Disko Olmalı mı? Anketi Sonuçları


Bozcaada'da disko olmalı mı? konulu anketimizin sonuçları aşağıdaki gibidir:

Anketi cevaplayan kişi sayısı 35 dir.  İstatistiksel olarak cevaplayan kişi sayısı 30'u geçtiği için cevaplayanlar "büyük grup" sayılabilir ve veriler büyük gruplara uygulanan parametrik istatistiksel tekniklerle değerlendirilebilir; sonuçlar genellenebilir. Anketin yapısı gereği cevaplar en kaba ölçme yöntemlerinden biri olan "yüzde" ile değerlendirilecektir.

Verilen cevapların % 48 i, Bozcaada'da kesinlikle disko açılmaması yönündedir. Bu sonuca göre anketi cevaplayanların neredeyse yarısı Bozcaada'da bir disko açılmasını istememektedir.

Bir diskonun ses izolasyonu yapılması koşuluyla onaylayanların oranı % 22, şehir dışında yapılması koşulu ile onaylayanların oranı % 8 ve her halükarda açılması gerektiğini düşünenlerin oranı % 20.

Bu blogda konu ile ilgili yer alan Bozcaada'da Disko Olmalı mı? http://www.blogger.com/blogger.g?blogID=1542089794701923407#editor/target=post;postID=4745012448503852742;onPublishedMenu=postsstats;onClosedMenu=postsstats;postNum=4;src=postname yazısındaki argümanları ve değerli görüş ve yorumları ile konunun tartışılmasına katkıda bulunan okuyucuları argümanlarını tekrarlamaksızın anketin sonuçları şöyle yorumlanabilir:

Bozcaada'da müzikli bir eğlenme mekanına ihtiyaç bulunmaktadır. Ancak!

Cevaplayanların büyük çoğunluğu böyle bir mekan için kaygı duymaktadır. Bu kaygı müzikli eğlence yerinin oluşturulmasındaki özellikle ses izolasyonu ile ilgili teknik şartnamelerin yerine getirilip getirilmeyeceği ve işletilmesi sırasında doğacak sorunların (gürültü ve trafik) çözümünde etkisiz ve yetersiz kalınacağı kaygısıdır.

Bu kaygıyı besleyen temel kaynak güvensizlik duygusudur. İnsanların birbirine, işletmelere ve özellikle de kurumlara karşı duydukları derin güvensizlik duygusudur. Bu güvensizlik ve kaygıları oluşturan şey   eğlence yerleri ve diğer konulardaki geçmiş ve mevcut deneyim ve uygulamalar yer almaktadır.    

ÖNERİLER:

Temel sosyal bir ihtiyaç olan eğlenme ihtiyacının Bozcaada'da karşılanabilmesi için şu iki koşulun birlikte yerine getirilmesi gerekmektedir:

1. Ada'daki ses yankı düzeyini hesaba katarak iyi bir ses yalıtımının ve denetlenebilir bir ses sisteminin yüksek maliyetine katlanan yatırımcı  

2.  İşletme özelliklerini ve çevre özelliklerini dikkate alarak  ruhsatlandırma, düzenleme ve sürekli - ciddi bir denetleme yapacak bir yerel yönetim.




22 Nisan 2013 Pazartesi

Bozcaada'da Disko Olmalı mı?

Bozcaada ile ilgili sorulan sorulardan biri, Bozcaada'da disko var mı?

Bu soruyu bir anket sorusuna dönüştürdük.

Bozcaada'da disko olmalımıdır?

Bildiğiniz gibi disko, ülkemizde müzikli eğlenme mekanına verilen addır.

Geçmişte Bozcaada'da çok da parlak olmayan örnekleri vardı. Şimdi yok.

Olmalıdır, diyenlerin gerekçeleri; ada gençlerinin eğlenme mekanlarının olmaması, yazın tatil için gelenlerin müzik eşliğinde eğlenmek için mekan bulamamalarıdır.

Olmamalı diyenlerin gerekçeleri müziğin çevreye verdiği rahatsızlık, eğlenceye eşlik eden alkol tüketiminin aşırıya ulaşması sonucu asayiş olaylarının artması ve genel huzurun bozulması.

Her iki görüşün de gerçekçi gerekçeleri mevcuttur. Özellikle "olmamalı" diyenlerin gerekçeleri geçmişte yaşanılan kötü tecrübelere dayanmaktadır.

Her iki "kesin" görüşün arasında "gri" alanlar mevcuttur.

Örneğin müzikli eğlence mekanlarının yerleşim yeri dışına kurulması.

Bu seçenek daha önce denenmiş ancak  açık alanda sesin çok fazla yankılanması nedeniyle dışarıda ikamet edenlerin gürültü şikayetleri olmuştu. Ayrıca alkol tüketimi nedeniyle gece alkollü araç kullanma  gibi çok ciddi trafik sorunları ortaya çıkmış; işletmecilerin servis koyma çözümü çok etkili olmamıştı.

Bir diğer "gri" seçenek, yerleşim yerinde tam ses izolasyonlu bir mekanın oluşturulmasıdır ki bu seçenek hiç denenmedi. denenmemesinin muhtemel iki nedeni, ses izolasyonunun çok maliyetli olması ve yazın kapalı bir mekanın çok tercih edilmemesi, iklimlendirmenin maliyeti arttırması.

İhsas-ı rey anlamına gelse de, kişisel görüşüm adada diskonun olmaması yönündedir.
Geçmişte adada "disko" olgusunun her türlü sıkıntısını çekmiş ve çokça huzuru kaçmış bir birey olarak deneyimim "kesinlikle hayır" yönünde oy kullanmamı gerektiriyor.

Ülkemizdeki turizm destinasyonlarına baktığımızda da "müzikli eğlence" türünü tercih eden turistler için de ada dışında oldukça fazla ve farklı  seçenekler bulunduğu gerçek.  Kaldı ki, turizmde esas olan ne talep edildiği değil, sizin neyi ve nasıl sunduğunuzdur.  Sevgili Bilsay Hocanın dediği gibi "ev sahibi evinde ayakkabısını çıkarıyorsa, misafir de çıkarmalıdır".Bu turistler ile ilgili olanı...

Ada gençlerine gelince...
Ada gençleri zaten her zaman eğleniyorlar ve dilediklerinde müzikli eğlencelerini  de gönüllerince oluşturuyorlar.

Ancak...
Bunlar benim kişisel görüşlerim.

Blogdaki ankette sunulan seçeneklerden daha farklı görüşleriniz varsa ve paylaşırsanız hepimiz daha zenginleşmiş olur, daha çok seçenek arasından seçme şansımız olur.

Görüşünüz ne olursa olsun benimki kadar net ise birlikte nasıl düşünüyoruz onu öğrenmiş oluruz.





  






2 Ekim 2012 Salı

Böyle bir Bozcaada...



Aşağıda, Yavaş Şehir gerekliliklerini içeren koşullar yer almaktadır. 

Koşulları incelediğinizde aslında bunların bir kent yönetim modeli ve anlayışına işaret ettiğini görüyorsunuz. 

Bozcaada'daki mevcut kent yönetim modelinden farkı, insan odaklı olmasıdır.

İnsandan kasıt, o şehirde mukim, o şehirde yaşayan insan'dır.

Bir şehirde yaşayan insanları ve ihtiyaçlarını "yok" varsayıp  "kazanç" ya da "turist" öncelikleriniz haline geldiğinde söz konusu olan şey artık bir şehir değil, bir "tatil köyü"dür. 

Bozcaada'nın taşıdığı doğal, fiziki, sosyal, tarihi ve kültürel potansiyeli düşündüğünüzde yavaş şehir modelinin öngördüğünden çok daha fazlasına sahip olduğunu söyleyebilirsiniz. Hatta bazı alanlarda bu modelin geliştirilmesin katkı sağlayacak özellikler taşımaktadır.

Ama ne yazık ki mevcut haliyle modelin gerekliliklerini karşılamaktan oldukça uzak bir odaklanmanın sonuçları olan uygulamalar içerisinde...

Lafı uzatmayalım. 

İsterseniz bu koşulları okuyup kendiniz karar verin...

Mükemmeliyet Koşulları

Çevre Politikaları

1.    Hava, su ve toprağın kalitesinin, yasa tarafından belirtilen parametrelerde olduğunun belgelenmesi.

2.    Kentsel çöp ve özel atıkların ayrıştırılarak toplanmasının teşvik edilmesi ve yaygınlaştırılmasına yönelik projeler.

3.    Endüstriyel ve evsel kompostlamanın teşvik edilmesi ve yaygınlaştırılması.

4.    Kentsel ya da toplu kanalizasyon için, atık su arıtma tesisinin bulunması

5.    RSU ve biyokütlelerden ısı üretilmesi ve özellikle alternatif enerji kaynaklarının (yenilenebilir enerji, yeşil hidrojen, mini hidroelektrik santral) kullanılması yoluyla enerji tasarrufu yapılmasına yönelik belediyenin planı.***

6.    Genetiği değiştirilmiş ürünlerin (GDO) *** tarımda kullanılmasının yasaklanması

7.    Reklam Ticari tabelalar ve trafik işaretlerinin düzenlenmesine dair belediyenin planı.

8.    Elektromanyetik kirliliğin kontrolü için sistemler geliştirilmesi.

9.    Gürültü kirliliğinin azaltılması ve kontrolü için program yapılması.

10.    Işık kirliliğinin kontrolü için sistemler ve programlar oluşturulması. ***

11.    Çevre yönetimi sistemlerinin benimsenmesi (EMAS ve ECOLABEL ya da ISO 9001; ISO 14000, SA 8000 ve Gündem 21 projelerine katılım). ***


Altyapı Politikaları

1.    Tarihi merkezlerin ıslahı ve iyileştirilmesi için planlar ve/veya kültürel ve tarihi değerler üzerine çalışmalar yapılması.

2.    Güvenli ulaşım ve trafik için planlar yapılması

3.    Okullar ve kamu binalarına bağlanan bisiklet yolları.

4.    Özel taşıtlar yerine uygun alternatif taşıma ve trafiğin toplu taşım araçları ve yaya alanları ile bütünleştirilmesi için (toplu taşımla bağlantılı ilave kentsel araba park alanları, yürüyen merdivenler, yürüyen bantlar, teleferik, bisiklet yolları, okullar, işyerleri ve benzerlerine erişim sağlayan yaya güzergâhları) planlar yapılması. ***

5.    Kamusal ve kamuyla ilgisi olan alanların engelliler için erişilebilir olması, mimari engellerin kaldırılması ve teknolojilere erişimin sağlanmasını garanti altına almak üzere altyapıların teşvik edilmesi. ***

6.    Aile yaşantısına ve yerel aktivitelere (eğlence, spor aktiviteleri, okul ve aile arasında bağ oluşturmayı amaçlayan aktiviteler, yaşlılar ve kronik hastalar için evde yardımı da kapsayan yardım çalışmaları, sosyal tesisler, belediye çalışma saatlerinin düzenlenmesi, umumi tuvaletler) yardımcı olacak programların teşvik edilmesi. ***

7.    Tıbbi yardım merkezi mevcudiyeti

8.    Vasıflı yeşil alanların ve hizmet altyapılarının (yeşil alanların birbiriyle bağlantıları, oyun sahaları, vb.) mevcudiyeti

9.    Ticari malların dağıtımı ve “doğal ürünler için ticari merkezler” oluşturulması için plan hazırlanması.

10.    Mağaza sahipleriyle, zor durumda olan vatandaşlarla ilgilenme ve yardım etme üzerine mutabakat sağlanması: “dost mağazalar”.

11.    Bozulmakta olan kentsel alanların ve şehrin yeniden kullanılmasına yönelik projelerin iyileştirilmesi.

12.    Kent tarzının yeniden yapılandırılması ve iyileştirmesi için bir program. ***

13.    Kentin tanıtımında kullanılan bilgilendirme ofislerinin, U.R.P. (kentsel yenilenme programı) işlevlerinin, Cittaslow tanıtım/bilgi ofisiyle bütünleştirilmesi. ***


Kentsel Kalite için Teknolojiler ve Tesisler

1.    Biyomimari için büro ve biyomimarinin teşvik edilmesi yönündeki bilgilendirme projesi için görevlendirilen personelin eğitimi için programlar ***

2.    Şehri, fiber optik kablolar ve kablosuz sistemler için teçhiz etmek.

3.    Elektromanyetik alanları izleme sistemlerinin benimsenmesi.

4.    Kentin çevresi ve peyzajıyla uyumlu çöp tenekeleri bulundurulması ve çöplerin belirli zamanlarda toplanması.

5.    Kamu ve özel alanların çevreyle uyumlu bitkilerle, tercihen bahçe peyzajı kriterlerine uygun yerel bitkilerle, bitkilendirilmesi için teşvik edilmesi ve programlar oluşturulması.

6.    Vatandaşlara götürülen hizmetler (belediye hizmetlerinin internet vb. üzerinden duyurulması, vatandaşlar için internet tabanlı bir belediye ağı oluşturulması ve vatandaşların bu ağı kullanmaları yönünde eğitilmeleri) için planlar yapmak.

7.    Özellikle gürültülü alanlarda gürültünün kontrol edilmesi için plan.

8.    Kentte kullanılan renklerle ilgili plan hazırlamak.

9.    Elektronik evden çalışmanın (telework) teşvik edilmesi.


Yerel Üretimi Korumak

1.    Organik tarımın geliştirilmesi için projeler. ***

2.    Esnaf ve zanaatkârlar tarafından üretilen ürünler, eşyalar ve el sanatlarının kalitesinin belgelendirilmesi. ***

3.    Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan esnaf ve zanaatkârların ve/veya el işi ürünlerinin korunması ve himayesine yönelik programlar. ***

4.    Yok olma riskiyle karşı karşıya olan geleneksel çalışma ve meslek yöntemlerinin himayesi. ***

5.    Organik ürünlerin ve/veya yerli ürünlerin kullanılması ve restoranlar, okul kafeteryaları ve korunan yapılarda yerel geleneklerin muhafaza edilmesi ***

6.    Slow Food hareketiyle işbirliği içerisinde okullarda tat ve beslenme konusunda eğitim programları hazırlamak ***

7.    Yok olma riski altında olan şarap ve gastronomik yavaş yemek çeşitleri için, aktivitelere destek olmak. ***

8.    Yöreye özgü ürünlerin tespit edilmesi ve bu ürünlerin ticarileşmesi için destek olunması (pazarların ve marketlerin yerel ürünlerin satışı için düzenlenmesi, uygun mekanların oluşturulması). ***

9.    Şehirdeki ağaçların sayımının yapılması ve büyük ya da “tarihi ağaçların” değerinin arttırılması.

10.    Yerel kültürel etkinliklerin korunması ve teşvik edilmesi. ***

11.    Kent ve okul bahçelerinde geleneksel yöntemlerle yerel ekinler yetiştirilmesi için teşvik edilmesi.

Misafirperverlik

1.    Turist bilgisi ve nitelikli misafirperverlik için eğitim kursları.***

2.    Turistik güzergâhlarıyla tarihi merkezlerin ve turistik yerlerin işaretlenmesinde uluslararası işaretlerin kullanılması. ***

3.    Ziyaretçilerin özellikle takvimlendirilmiş etkinlikler için şehre yaklaşımlarını ve bilgi ve hizmetlere erişimlerini kolaylaştırıcı resepsiyon yönergelerinin ve planların hazırlanması (otopark, resmi kurumların çalışma saatlerinin uzatılması/esnetilmesi, vb.).

4.    Şehrin “yavaş” güzergâhlarının düzenlenmesi (broşürler, internet siteleri, ana sayfalar vb.)

5.    Turistik işletmeciler ve mağaza sahiplerinin, ücret şeffaflığı ve fiyatların müessesenin dışında sergilenmesi gerekliliği konusunda bilinçlendirilmesi.

Farkındalık

1.    Yerel Yönetimin Cittaslow olma niyetini açıklamadan önce vatandaşların Cittaslow’un ne olduğu, amaçları ve prosedürü hakkında bilgilendirilmesi amacıyla kampanyalar düzenlenmesi ***

2.    “Yavaş” felsefesini kazanmada ve Cittaslow projelerinin uygulanmasında sosyal yapıların dâhil edilmesi için programlar hazırlanması, özellikle; eğitsel bahçe ve parklar, okuma mekanları, tohum bankası projesine katılım ***

3.    Slow City ve Slow Food faaliyetlerinin yaygınlaştırılması için programlar hazırlanması *** 

Olağanüstü Gereklilikler
-    Kentte Cittaslow kimliğini vurgulayacak kampanyalar düzenlenmesi ve Cittaslow tarafından lanse edilen şartların karşılanması (zorunlu)
-    Yavaş Yemek Komitesinin oluşturulması ve desteklenmesi (liyakat notu)
Üye şehirlerin, antetli kağıtlarına Cittaslow logosunu eklemeleri ve web sitelerine “yavaş” felsefesi hakkında içerik koymaları gerekmektedir.


Slow Food Faaliyetlerine ve Projelerine Destek

1.    Yerel bir Slow Food Convivium’unun oluşturulması.

2.    Slow Food ile işbirliği yaparak zorunlu ve orta öğretimde tat ve beslenme üzerine eğitim programları hazırlanması.

3.    Slow Food ile işbirliği yaparak okul sebze bahçelerinin kurulması.

4.    Arca veya Slow Food Merkezlerinin, yok olma riski altında olan türlere veya ürünler için bir veya daha çok  projelerinin uygulanması.

5.    Slow Food tarafından himaye edilen yerel ürünlerin kullanılması ve beslenme geleneklerinin, gıda eğitim programlarıyla birlikte, toplu gıda hizmetleri, korunan yapılar ve okul kantinleri içerisinde muhafaza edilmesi.

6.    Slow Food ile işbirliği içerisinde “Mercati della Terra” uygulamasıyla özgün yerli ürün elde edilmesinin desteklenmesi.

7.    “Terra Madre” projesinin ve yemek cemiyetlerinin ortak eşleştirme ile desteklenmesi

26 Eylül 2012 Çarşamba

"Bozcaada Nasıl Kurtulur"? ya da "Kentsel Yaşam Kalitesi"

Bozcaada'nın kentsel gelişimi binlerce yıl öncesine dayanır.  
Bu çok özel coğrafya ve çok özel Ada tarihinde bir çok badireler atlattı.
Şu anda da bir badire ile karşı karşıya...
Onu atlatabilmesi yaşayanlarının bu konudaki çabaları ve seçimlerine bağlı.
Çabaları ve seçimlerinde aklı ve bilimi ne denli temel alırlarsa Ada o denli bu badireyi de hasarsız atlatacaktır. Bu nedenle ada ile ilgili her türlü akıl ve bilimsel çaba çok değerlidir.

Sevgili Çiğdem Ayhan Kaptan'a bu nedenle teşekkür etmek gerekir. Adanın korunması ve gelişimine temel oluşturacak çok önemli çalışması sonrasında da öğrencilerini Ada ile ilgili bilimsel çalışma yapmaya teşvik ettiği için.

Ele aldığı konu yine Ada'nın gelişmesinde çok önemli bir kaldıraç oluşturabilecek ve sıçrama yaratabilecek niteliktedir: Yavaş Şehir. Sonuçlarını şimdiden merakla bekliyoruz.

Çok iyi bilmediğim bir yaklaşım olan Yavaş Şehir ile ilgili yaptığım küçük bir araştırmada karşılaştığım bir makaleyi sizlerle de paylaşmak istedim. Yavaş Şehir hareketinin arkasında yatan felsefe ve uygulamaları çok güzel özetleyen bir makale: Süleyman Demirel Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim üyesi Erkan Polat'ın  (Yrd. Doç. Dr.) makelesi. 

Birlikte okuyalım: 

KENTSEL YAŞAM KALİTESİ

Ağır Ağır Çıkacaksın Bu Merdivenlerden: Yavaş Kent Hareketi (Cittaslow)


Erkan Polat, Yrd. Doç. Dr., Süleyman Demirel Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

Modernitenin asli niteliklerinden birisi hıza olan ilgisi ve takıntısıdır. Her yeni teknolojik yenilik yaşamda hızın baskısını artırıyor: Hızlı çalışıyor, hızlı yolculuk yapıyor, hızlı yiyor, hızlı pişiriyor, hızlı karar veriyoruz. Bu yaşamsal hızın ivmesini azaltanlar, İtalya’dan. 1999’da temelleri atılan, bugün 134 üyesi olan bir hareketin adı “Yavaş / Sakin Kent”: Cittaslow. Türkiye’nin birliğe üye olan tek Yavaş Kenti Seferihisar. Akyaka ise Yavaş Kent olma yolunda.

Küresel süreçler yerel ölçekteki her türden yaşamı etkilemektedir, özellikle yer temelli farklılıklar ve özgünlükler belirgin biçimde kaybolma eğilimi göstermektedir. Zorla dayatılmaya çalışılan bir çeşit tektürselleştirme / homojenizasyon politikasıyla sadece yerel olan değil, ülkeler ve kıtalar arasındaki tüketim örüntüleri de giderek farklılaşmaktadır. Bu farklılaşmaya son dönemlerde ortaya çıkan yeni bir uluslararası maddeci kültür de eklemlenerek, küresel tüketim örüntülerinden beslenmektedir. Sadece mekânsal değil kamusal sosyal yaşamın da giderek zayıflamasına yol açan bu süreçler, gündelik yaşamın parçalanmasına ve hızlanmasına yol açmıştır. (1)

Bu olumsuz ve karanlık yüzüyle yaşama, mekâna ve zamana giren “hız”, geçmişteki izleri taşıyan ve anlatan zamanın ruhunu (zeitgeist) ve mekânın ruhunu (genius loci) zedelemeye başlamıştır. Günümüzün gerçekliğinde, Kundera’ya göre “Hız unutturur” ya da “İnsanlar hatırlamak için yavaşlar, unutmak için hızlanırlar.” (2) Bu hızlı dünya, kapitalizmin bir çıktısı olarak, insanları ve mekânları doğrudan etkilemektedir. Heidegger’e göre, artık “mekânın otantikliği” yıkıma uğramıştır; kentsel mekânlar artık sıradanlaşan ve “yersizleşen” bir süreçte kalitelerini ve kimliklerini de yitirmektedir. (3)

Bu karmaşık ve yitik ortamda, “yerin kültürü”nü yeniden keşfetmede, kalitelerini ve kimliklerini ortaya çıkarmada, adının tersine, insanlara farklı bir dürtü örneği ya da harekete geçirici olarak “Yavaş ya da Sakin Kent” (Cittaslow) hareketi ortaya çıkmıştır. Küresel yeni ekonomik mantıktaki ve yeni sosyal ve mekânsal yapıdaki bu farklılaşma karşısında duran ve yerel ölçekte bir “yavaş” sürdürülebilir gelişme önderi olan Yavaş Kent Hareketi, hem bir kentsel sosyal hareket, hem de bir yerel yönetişim modelidir. (4)

Hızlı Olanın Yavaşa Zorunlu Dönüşümü: Yavaş Yaşa, İyi Yaşa!
İleri sürüyoruz ki, dünyanın görkemi yeni bir güzellik tarafından yücelmiştir: Hızın güzelliği.

Fütürist Manifesto, 1909

20. yüzyıl başlarında İtalyan fütüristler “zaman ve mekân dün öldü, şimdi mutlak olanda yaşıyoruz; çünkü biz ölümsüz ve her zaman her yerde olanı (omnipresent) yarattık” derken (5), aslında endüstri devriminin hızına övgü düzüyorlardı. Modernite ve postmodernitenin çoğu kuramcısı, modernitenin bir gereği olarak bu düşüncenin karşısında yer alırken, moderniteyi “hızlanmanın tarihi” ya da “zaman-mekân sıkışması” (6) olarak karakterize ediyorlardı Sanki, bir teknolojik determinizm / gerekircilik, hızlanmayı ve çözünmeyi aynı potada eritiyordu. Bu teknoloji artık “daima” mevcuttu ama aslında günümüzde hızlı değil “kaliteli zaman” aranıyordu. (7)

Modernitenin asıl özelliklerinden birisi de, gerçekten hıza olan ilgisi ve takıntısıdır. 14. yüzyılda saat kulelerinin kent meydanına dikilmeye başlamasıyla kente giren hız olgusu, 19. yüzyıla kadar “zamanla birlikte yaşamak”ı bir yaşam biçimine dönüştürdü. Daha sonra, endüstriyel kapitalizm hızdan beslendi ve onu destekledi. Her yeni teknolojik inovasyon (demiryolu, uçak, araba, mobil telefon, internet, hatta mikrodalga) ile birlikte hızın baskısı daha da artmıştır. Küre üzerinde, insanlar artık daha hızlı çalışıyor, yolculuk yapıyor, yiyor, pişiriyor ve karar veriyor. Para metası bile daha hızlı hareket etmektedir. İnsanlığın başlangıcından endüstri devrimine dek, dünya ekonomisi bile o kadar hızlandı ki, bugün 2 trilyon Dolardan fazla bir para gün içerisinde dünyayla birlikte yer değiştirmektedir.

Hızın olumsuz getirileri de insanoğlu içindir: Stres, hipertansiyon, uykusuzluk, migren, astım ve mide rahatsızlıkları gibi. Sadece kapitalist süreçlerin bir sonucu olarak değil, doğadan kopma, kentlerin baskınlığı, kentsel yaşamın cazibesi ve kentleşmenin de bir sonucu olarak da bu konuyu tartışmak gereklidir. Modern dünyanın ruhsuzluğuna bir tür “anestezi verme” arzusu bile Kundera’nın dediği gibi, “Çağımız unutma arzusuyla dolu ve bu öyle bir arzu ki, hız şeytanını durdurmuyor”. (8)

İnsanoğlu, artık vitesi düşürme zamanının geldiğini ve nefes nefese bu hızlı koşuda soluklanmasının gerekli olduğunu ne kadar kulak arkası yapsa da, bir yerlerde bunun farkına varanlar vardır; üstelik sayıları da oldukça fazladır. Bu karmaşaya ve uzun soluklu engelli koşuya son verip, yaşamsal hızın ivmesini azaltanlar, İtalya’dan. 1999’da temelleri atılan, bugün tam 134 üyesi olan bir hareketle bu frenlemeyi yapıyorlar: “Cittaslow”. (9) Kelime İtalyancada “kent” anlamına gelen “citta” ve İngilizcede “yavaş” anlamına gelen “slow” kelimelerinden türetilmiş, İtalyancada karakterize edildiği gibi “citta lente” ya da İngilizce karşılığıyla “slow city” ve dilimizdeki karşılığıyla da “yavaş ya da sakin kent”.

Aslında bu hareketin temelleri 1986’da, yine İtalya’da ortaya çıkan bir başka girişime, “fast food”a pastiş yapan ismiyle “slow food” yani “yavaş yemek” felsefesine dayanmakta: Roma'daki ünlü, tarihî ve mimari bir değer olan İspanyol Merdivenleri’nin hemen yanı başına McDonald’s açılır, İtalyan gazeteci ve eylem adamı Carlos Petrini'ye göre, böyle bir tarih ve mimari beşiğin ortasına bu tür bir şey yapılamaz. Buradan hareketle, tüm dünyayı saran fast food dalgasına karşı savaşmak için aynı yıl bir eko-gastronomi grubu kurar ve Yavaş Yemek Hareketi’ni başlatır.

Petrini’ye göre, “İnsanların mideleri hızla dolarken, ruhları yavaş yavaş boşalmaktadır”. (10) Petrini aslında, insanın nefesini kesen, rahat ve keyfine vararak bir yemek yedirtmeyen, adeta lokmalarını boğazına dizen bir dünyaya isyanın adı olarak da görülmektedir. (11) Romalıların geleneksel bir yemek sırası vardır, “ab ovo usque ad mala” derler, yani baştan sona anlamında “yumurtadan elmalara”. Damarlarındaki Roma kanından da gelen bir gelenekle, bu yavaşlığın, sırasıyla ve tadına varmanın aslında hep var olduğunu düşündürmektedir.

Petrini'nin başlattığı Yavaş Yemek Hareketi adının tersine oldukça hızlı biçimde dünyaya yayılmıştır. Bugün 132 ülkeden 100 binin üzerinde üyesi var (12), hem de McDonald’s’ın anavatanı olan Amerika'dan bile. Hareket üç ana eylem alanından oluşuyor (13): Gastronomik geleneklerin ve biyolojik çeşitliliğin korunması; küçük ölçekli üreticiler ile tüketiciler arasında bir ağ inşasının tanıtımı; tüketicinin yiyecek, lezzet, gıda ve çevre bilgisinin artırılması.

Bu hareket, postmodern bir tüketim karşıtı olarak, çağdaş yaşam kalitesini artıran, hatta yiyeceğin tüketimine bir kültür, kimlik ve estetik konusu olarak bakan bir çaba olarak da değerlendirilebilir.

“Carpe Diem” Anı Yaşa, Günü Yakala: Cittaslow


Kökenlerini Yavaş Yemek Hareketi’nden alan cittaslow, yemekle ilgili kültürel ve ekolojik konularda çalışan bir sosyal hareket (14) olarak değerlendirilse bile, aslında daha çok küresel bağlamda yerel özgünlüklere vurgu yapan ve yerel bağlamda da yaşam kalitesini artıran bir harekettir. Bu küresel bağlam, bir yeniden eylemsel-alansallaştırma (re-territorialization) süreci olarak kavramsallaşmaktadır ve “yerelliğin sınırlarının aşılması” olarak da betimlenebilmektedir. (15) Yerel yönetimler açısından küresel bir model oluşturmayı ve yaygınlaştırmayı amaçlayan hareket, Yavaş Yemek Hareketi ile birlikte düşünüldüğünde, aslında kışkırtıcı “yavaş bir yaşam”ı (slow living) önermektedir. Kentsellik bakımından da yavaş gelişme ya da “gelişmeme” anlamı taşıyabilmektedir. Yavaş yaşamayı, Latince bir deyiş olan “festina lente” yani “yavaş telaş” özetlemektedir. Bu hareket, günümüzde anlamlı, sürdürülebilir, özenli ve tatmin edici bir yoldaki yaşam deneyimi olarak ya da sürdürülebilir yerel ekonomik bir “alternatif kentsel gelişme” olarak da yorumlamaktadır. (16) Böylece, yaşam kalitesi ve kültürel yaklaşımlardan sızarak, mimariye ve kentsel tasarıma hatta kent planlamasına bir etkide bulunmaktadır. Hatta alternatif kentsel “duyu mekânları”nın oluşmasına da katkıda bulunmaktadır. (17)

1999 yılında İtalya'daki Orvieto kasabasında, belediye başkanı ve hareketin ilk başkanı olan Stefano Cimicchi başkanlığında yapılan toplantıda, aynı rotada seyreden 30 kadar kentin belediyeleri bu hareketi bir adım daha ileriye, kent yaşamının her alanına taşımaya karar vermişlerdir. Orvieto, Positano, Chiavenna ve Bra kentlerinin belediyeleri bir birlik oluşturarak işe başlamışlar. Başkan Cimicchi “Amacımız, yaşanır kentler yaratmak" diyor, "Tıpkı yazar Italo Calvino ve mimar Renzo Piano gibi, bir ütopya kenti kavramı üzerinde çalışıyoruz". (18)

“Cittaslow” ve “Slow Food” hareketlerinin “tatlı hayatın (la dolce vita) anavatanı” İtalya'da doğması, pek şaşırtıcı bir durum değil belki, ama hareketin yayılma hızına bakılınca anlaşılıyor ki, dünyanın her yerinde hızlı yaşamdan muzdarip kentler ve insanları yavaşlamak için aslında can atmaktadır. İtalya'da dört küçük kentin belediyesiyle başlayan hareket bugün dünya çapında 20 ülkede 134 kentin üyeliğiyle gittikçe büyümektedir. Üstelik birliğin üyesi bizden de bir kent var: Seferihisar. Birliğin logosu sevimli, turuncu bir salyangoz ve sırtında tarihî ve modern binalardan oluşan bir desen taşıyor. 

İşin özünde salyangoz gibi “yavaş yaşamak” var. Çevreyi kirletmeden, kendi kendine yeterek, kendine özgü olanı koruyarak, tarihsel ve kültürel olanı bozmadan, eskiyi yeniyle değiştirmeden, hızla tüketmeden ve çağdaş problemlere bir tepki olarak. Bu salyangozu alabilmek, özel ve kamusal alanda kullanma hakkına sahip olmak kolay değildir: Turuncu salyangoza sahip olmak demek, onun gibi sırtınıza yaşamsal ve kentsel yükler aldınız anlamına da gelir.

Yavaş Kent Hareketi’nin temelinde yatan felsefeye göre iyi yaşam, insanların kendi yerelinde ve kentlerinde kolay ve hoş bir hayat sürmelerini temel almaktadır. Küçük kentlerin geleneksel yapılarını, belirlenen sıkı kuralları dikkatle uygulayarak korumaları gerektiğini savunan hareket, aynı zamanda, arabalar kent merkezlerinden çıkarılmalı (car-free), insanlar sadece yerel ürünlerini tüketmeli ve sürdürülebilir enerji kullanmalı, şartlarını getirmektedir. Dolayısıyla da, bu küçük kentlerde AVM ya da fastfood dükkânı aramanın bir anlamı da yoktur. Ekoloji ve sürdürülebilirlik açısından, bilimin son buluşlarından da yararlanarak, geçmişten kalma “korumaya dair ne varsa” kentsel, mimari, doğal, tarihsel ve kültürel öğeleri korumaya çalışıyorlar. Eğer kentin bu amacına yardımcı olacaksa, modern teknolojiye bile izin verilmektedir; örneğin Orvieto'da sadece yayaların geçişine izin veren elektronik kapılar kullanılması, Pisa'da parkmetrenin süresinin dolduğunun tespit edilmesiyle, bir dakika ya da tüm gün de olsa, park cezası kesilmesi gibi.

Böylece, bir ana ilke olarak “geçmişin yararlı ve özgün bilgilerini ararken, şimdiki zamanın ve geleceğin en iyi olanaklarından da yararlanmak” yaklaşımı, teknolojik fırsatları, iletişim, ulaşım, üretim ve satıştaki modern olanakları da beraberinde getirmektedir. Böylece, yavaş bir kentte yaşamak veya onu yönetmek, günün moda eğilimlerinin peşinden koşmak yerine kendine has sıradan bir yaşam şekli anlamına gelmektedir.

Bu Yolda Hız Yapmak Yasaktır!

Kentteki yaşam kalitesini yükseltirken kentin kendini gözeterek farklı gelişim yöntemleri uygulanması Yavaş Kent fikrinin temelini oluşturuyor. “Bizim kentimiz de yavaş” diyebilmekse, öyle kolay görünmemektedir. Harekete katılabilmek için tabii ki sadece hıza karşı olmak yetmemektedir. Birlik, harekete katılabilecek kentleri kendi belirlemektedir; bu amaçla geliştirdiği ve üye olacak kentlerin uyması ve anlaması gereken genel kuralların belirtildiği bir manifestosu, imzalanması gereken bir ayrıntılı tüzükle beraber bir kurum sözleşmesi, üye kentler listesi ve bir yıllık toplantı programı bulunmaktadır. Bu hareketin en önemli etkenlerinden biri de, kentsel yaşamdaki yoğun tempoyla mücadeleye hız kazandırıyor olmasıdır. İtalya'nın Yavaş Kent yöneticileri yılda bir kez buluşarak, notlarını karşılaştırmakta ve yeni girişimler üzerinde düşünce geliştirmektedirler. (19) 

Günlük yaşamda kaliteyi yüksekte tutmak için ön koşullardan biri de nüfus olup, kentler için üyeliğin ilk şartı, 50 binden az nüfuslu olmaktır. Birliğe kabul edilen kentlerde gerekli koşulların bazıları, kentin kültürel mirası içinde halihazırda bulunurken, yapılması gereken diğer değişiklikler için birliğin tecrübeli üye kentlerinde yapılan uygulamalardan ilham almak mümkün olmaktadır; örneğin geri dönüşüm, okul sonrası eğitim projeleri, yerel ürünlerin ortaya çıkarılması ve turistlerin gerçek bir yerel deneyim yaşayabilmeleri için gerekli şekilde bilgilendirmek gibi. (20)

Kasım 1999'da Orvieto'da hazırlanan sözleşmeye göre Yavaş Kentler'in şu şartları sağlaması gerekmektedir (21):

Çevresel Politikalar
Altyapı Politikaları
Kentsel Kalite için Teknolojiler ve Tesisler
Yerel Üretimi Korumak
Misafirperverlik
Farkındalık
Yavaş Yemek Faaliyetlerine ve Projelerine Destek

Örneğin, Bra'da da diğer Yavaş Kentlerde olduğu gibi tarihî kent merkezinde araba kullanımı, süpermarketler ve parlak reklam ışıkları yasak olup, elişleri ya da özel yetiştirilmiş yiyecekler satan küçük aile işletmeleri, en iyi ticaret birimleri haline gelmiştir. Okullarda çocuklara yerel üreticiler tarafından yetiştirilen organik meyve ve sebzeler servis edilmektedir. Fazla çalışmanın zararlarından korunmak amacıyla, Bra'daki bütün küçük marketler perşembe ve pazar günleri kapatılmakta ve insanlar bürokratik işlerini, cumartesi sabahı açılan belediyede acele etmeden görebilmektedirler. (22)

Bir Yavaş Kent de Bizden: Seferihisar

Farklı zamanların ve mekânların iç içe olduğu, tarihsel, kültürel, doğal, mimari ve kentsel zenginliklerin oldukça fazla ve özgün olduğu ülkemizde sadece, Yavaş Kentin öncüsü ve üyesi olarak İzmir’in yavaş kenti Seferihisar bulunmaktadır. Tüm diğer kentler gözönüne alındığında, neden bu kadar az sayıda (bir tane) kentle temsil edildiğimiz sorusu öncelik kazanmaktadır. Yine de, Seferihisar önemli bir adım atarak turuncu salyangozu alma başarısını göstermiştir. 2009’da aldığı turuncu salyangozla (Resim 3) oldukça yeni bir yavaş kent olarak, aslında hızlı sayılabilecek bir kabuk değişimi de göstermiştir. 

1884’te kurulan, 35 bin nüfuslu, bu nüfusunun % 80’i tarımdan geçinen, doğal ve kültürel zenginliğin birarada olduğu, sit alanları ve mandalina bahçeleriyle sınırlı ilçede, kent sakinleri yavaş yaşamaya çoktan alışmış, gürültü kirliliğini ve hızlı trafiği kesmek, yeşil alanları ve yaya bölgelerini artırmak, yerel üretim yapan çiftçilerle bu ürünleri satan dükkân ve lokantaları desteklemek gibi birçok konuda “uzun ince” bir yol almışlardır.

Bugün, birçok etkinliğe imza atan, salyangoz otobüsü ile sağlık hizmeti veren, “1. Uluslararası İyi ve Yavaş Yaşama Günü: Yavaş Pazar”ı kutlayan, gönüllüleri olan, birçok toplantı düzenleyen, adının tersine hızlı çalışan bir kente dönüşmüştür. Çeşitli şarkıcıların ve yönetmenlerin desteklediği, konserler verdiği, bisiklet turları düzenleyen, sivil toplum örgütleri, çeşitli kurum ve kuruluşlar, üniversiteler ile işbirliği geliştiren bir kent olarak, yavaş kent hareketinin etkileri kolayca okunabilmektedir. Özellikle, 2010 yaz aylarında birçok çalışma grubu belirlenerek, çeşitli toplantılar yapılarak, yavaş kent sözleşmesinin gerekleri de ayrıntılı olarak yerine getirilmektedir. (23)

Kent estetiği, kültürü ve tarihî yapı, turizm ve misafirperverlik, çevre, inceleme ve tanıtma, tarım ve hayvancılık, yerel ürün ve lezzetler ile sosyal faaliyetler başlıkları altında oldukça ayrıntılı olarak değerlendirmeler yaparak, Seferihisar’ın Yavaş Kent olarak kalmasını sağlayacak olan temeli güçlendirmekteler. Bu açılardan, Seferihisar’ın oldukça başarılı ve iyi bir yavaş kent örneği olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Sonuç Yerine

Yavaş Kent Hareketi, adına yakışır bir hızla ama emin adımlarla geliyor. Bu hızla giderse kısa süre içerisinde ülkemiz kentlerinin çoğunun da yavaş olması gerektiğini sonunda görmek ve yavaşlamalarını sağlamak gerekecektir. Ekonomik dinamikler açısından Yavaş Kent Hareketi’nden fazla yararlanılamasa, henüz satışı ya da pazarlaması yapılacak bir meta olarak görülmese de (ileride bu tehlike de var), tarihsel, doğal, kültürel, mimari ve kentsel açılardan bu hareketten yararlanmak olası görünmektedir. Sürdürülebilir yerel gelişme için bir rol model olan hareketle, yavaş yaşam olanakları sunan, doğasını ve kültürünü korumuş, sosyal değerlerinde aşınma olmamış bu kentler yeni kültür, turizm, rekreasyon ve gastronomi odakları olarak, yeni bakış açıları ve alternatifler getirecektir. Her şeyden öte, belki de en önemlisi, insanoğlunun gündelik hızını yavaşlatacak bir olgu olarak var olması bile, başlı başına önemlidir.

Yavaş Kent Hareketi’nin ilk bildirgesindeki “Küreselleşmenin tek tip insan oluşturmaya doğru gittiği ve sonunda sıradanlığın hâkim olacağı bir düzenin yaratılacağı” endişelerinin giderilmesi, yerel değerlere sahip çıkılması, bu değerlerin korunması ve geliştirilmesi amacıyla ortaya çıkan hareket, aynı zamanda, çevre politikaları, altyapı, kentin dokusunun korunan kalitesi, yerel üretim ve ürünlerin desteklenmesi, konukseverlik gibi ölçütlerle aslında yeni bir kalite, kültür, yönetişim ve yaşam biçimi getirmektedir. Yavaş Kent, küçük ölçekli kentler arasında hızla yayılan, yerellikleri uzaklara taşıyan, birçok yeni yavaşlık versiyonları da geliştiren başarılı bir buluş. Bu yapısıyla kentsel mekânı da akıcı kılan, yavaşlık mekânları yaratan bir model. Sadece mekânları değil, içindeki öğeleri, olguları, tatları ve yaşamı da yavaşlatmaktadır.

Bu eksende, ülkemiz için bir Yavaş Kente sahip olmak anlamında Seferihisar önemli bir adımdır. Bu konudaki birikimlerini ve heyecanını potansiyel Yavaş Kent adaylarıyla paylaşması bu hareketin tüm olanaklarını ülkemiz kentlerine de yayacak ve kazandıracaktır. Aynı zamanda sürdürülebilir bir yerel kalkınma modeli olması sosyal, ekonomik, kültürel, mekânsal, ekolojik vb. yönlerden kentselliğe ve yaşam kalitesine katkıda bulunacaktır. Ülkemizden daha birçok Yavaş Kent çıkması yolunda, sadece küçük kentler için değil büyük kentler için de Seferihisar çok iyi bir örnektir.

NOTLAR
1. Virilio, 1991.
2. Kundera, 2010.
3. Heidegger, 1971.
4. Mayer ve Knox, 2006.
5. Apollonio, 1973, s.22.
6. Harvey, 1989.
7. Shaw, 2001.
8. Kundera, 2010.
9. Cittaslow List, 2010.
10. Petrini, 2003.
11. Parkins ve Craig, 2006.
12. Slow Food Web Sayfası, 2010.
13. Parkins ve Craig, 2006; Petrini, 2003.
14. Miele, 2008; Parkins ve Craig, 2006.
15. Castells, 2002, s.396.
16. Parkins ve Craig, 2006, s.ix; Mayer ve Knox, 2006, s.324; Miele, 2008.
17. Knox, 2005; Mayer ve Knox, 2006; Pink, 2007.
18. Orth, 2007.
19. Cittaslow Charter, 2010; Cittaslow Web Sayfası, 2010; Mayer ve Knox, 2006; Parkins ve Craig, 2006.
20. Cittaslow Web Sayfası, 2010.
21. “Cittaslow International” Charter, 2010, s. 21.
22. Cittaslow Web Sayfası, 2010.
23. Cittaslowseferihisar Web Sayfası, 2010.
KAYNAKLAR
2010, “Cittaslow International” Charter, Cittaslow Headquarters, Orvieto.
2010, Cittaslow List 2010, Cittaslow Headquarters, Orvieto.
Apollonio, U. (ed.) 1973, Futurist Manifestos, Thames and Hudson, Londra.
Castells, M. 2002 [2000], “Urban Sociology in the Twentyfirst Century”, The Castells Reader on Cities and Social Theory, Blackwell, Oxford.
Harvey, D. 1989, The Condition of Postmodernity: An Enquiry into the Origins of Cultural Change, Blackwell, Oxford.
Heidegger, M. 1971, On the Way to Language, Harper & Row, New York.
Knox, P. 2005, “Creating Ordinary Places: Slow Cities in a Fast World”, Journal of Urban Design, sayı:10 (1), ss.1-11.
Kundera, M. 2010, Yavaşlık, (çev.) Ö. İnce, Can Yayınları, İstanbul.
Mayer, H. ve P. Knox, 2006, “Slow Cities: Sustainable Places in a Fast World”,Journal of Urban Affairs, sayı:28 (4), ss.321-334.
Miele, M. 2008, “Cittaslow: Producing Slowness Against the Fast Life”, Space and Polity, sayı:12(1), ss.135-156.
Orth, S. 2007, “Slow Cities, Taking Life Easy in Urban Italy”, Spiegel Online International, www.spiegel.de (Eylül 2010)
Parkins, W. ve G. Craig, 2006, Slow Living, Berg, Oxford.
Petrini, C. 2003, Slow Food, The Case for Taste, Columbia University Press, New York.
Pink, S. 2007, “Sensing Cittaslow: Slow Living and the Constitution of the Sensory City”, The Senses and Society, sayı:2(1), ss.59-77.
Shaw, J. 2001, ““Winning Territory” Changing Place to Change Pace”,Timespace: Geographies of Temporality, Routledge, New York, Londra.
Virilio, P. 1991, Lost Dimension, Semiotext[e], New York.
www.cittaslow.net (Eylül 2010)
www.cittaslowseferihisar.org (Eylül 2010)
www.slowfood.com (Eylül 2010)


Not: Birisi Gökçeada olmak üzere, şu anda ülkemizde beş (5) yavaş şehir bulunmaktadır.