7 Aralık 2010 Salı

Bir Bozcaada Fenomeni: Anke Teyzenin Kampı


Seksenli yıllarda Bozcaada henüz bu kadar bilinen turistik bir yer değilken "Ankenin Kampı "ile anılmaya başlamıştı. Adalıların ne olduğunun tam olarak farkında olmadıkları o yıllarda yazın gelen giden sayısı birden artar olmuştu.

Gelenler adalıların pek de görmeye alışkın olmadıkları insanlardı. Orta boylu bir hanımın etrafında bir grup çocuk denilecek yaşta genç adanın ormanlarında, kırlarında bayırlarında, koylarında dolaşıyorlardı. Kiminin anne ve babası çocukların kaldığı süre içerisinde adada kalıyordu, kimi sadece çocuğunu getirmeye ya da almaya geliyordu.

İki üç yaz ada içerisinde geçirdikten sonra kamp Ayanada kurulmaya başlandı. Panayota  Tablalnın damında. Elektrik yok. Su yok. Çadırlarda. Üç yıl sonra da Sulubahçeye taşındı çadırlar. Başlarda yine elektrik jeneratörden sağlanıyordu. 

Kampın ünü zamanla hızla yayılmış, bir devre yetmez olmuş, çocuk ve kamp nedeniyle adaya giden gelen sayısı çok artmıştı. Kamp için adanın ilk organize turizm hareketinin başlangıcı de denilebilirdi buna aslında.

Bakıldığında halleri vakitleri iyi görünen bu çocukların, birçok yoksunluklar içerisindeki kampta nasıl olur da keyifleri bu denli yerinde olabilir? Sorusu kampta çalışan adalılar ve önünden geçenler tarafından merak konusu olmuştu. Tabi neden bu kadar keyifleri yerinde olduğuna ilişkin sorunun en doğru yanıtını o kampta kalan çocuklar verebilirlerdi.

Bu yanıta yıllar sonra, devir değişip herşey NET'leşince aslında sizler de internette ulaşabilirsiniz. Bazılarını sıralayacak olursak:

  • ...1 ay boyunca cadırlarda ve doğaya yakın ortamda kalınan, aktiviteleri, ögretmen ve belletmenleri (betreuer denirdi onlara) super iyi ve kafa insanlar olan, 3 sene arka arkaya gittigim sahane genclik kampı... eminim gidenler pek çok iyi anılarla dönmuslerdir. Kampta genelde iş belletmenler ve ögrenciler-gencler arasında paylaşılırdı, bütün temizlik yemek sofra kurma işleri gruplar halinde yapılırdı ve bence super uygulamaydi. Su savaşları, yarışmalar, ormanda cadırsız gece ve Bozcaada denizi ile doğası birleşince cok keyifli günler geçerdi..
  • 14 yaşındayken, 20 gün süreyle katıldığım kamp... bu 20 gün içinde çok güzel şeyler öğrenip, hala yaşıyan dostluklar kurdum...
  • abraeumen,dienst,çadırlar,betreuerler,şarap,üzüm bağları, ilk öpücük, ilk aşk, fine dinner, secret friend, teras, habbele, ayazma, ormanda geceleme, uyku tulumu, fenerler, gece yürüyüşleri, anke teyze, kediler, köpekler, özlem, yitirmişlik, 14-17 yaşlarımın anlamı, geri gelmezliği, ve daha bir sürü şey...
  • bir dönemler, genç bünyelerin eğitimi ve de sosyalleşmesi için çok büyük çaba harcamış süper kadın anke atamer ve özel sınavlarla seçilmiş betreuer lerin bulunduğu ... bir bozcaada güzelliği. ... tek yaptığımız, hayatı yaşayarak öğrenmek, insanlara saygı duymak, iletişim kurmak, delice eğlenmek, doğayı tanımak ve birazcık da şarap içmekti...
  • teknolojiden, şehirden uzak, hayatla ve insanlarla başbaşa kalmak, gençiginizdeki ilk deneyimlerinizi tatmak icin enfes bir ortamı vardı: elektrik yoktu, jeneratorle elden edilen elektrikle aksam disko havası yaratılırdı... ı köründe ve deli sıcağın altında alman eğitmenlerin almanca çalıştırması, tiyatro, muzikal denemeleri, bozcaadanın uçsuz bucaksız ormanları ve ovalarında definecilik/detektiflik/saklambaç oynamak, yemek ve bulaşığa yardım etmek, turk toplumunun alışık olmadığı, ama cok ogretici olan seylerdir. kampta kaldığım yıllarda bozcaadanin yerlileriyle futbol, basketbol gibi spor musabakaları duzenlenirdi. anke atamerın kangal cinsi köpeğinin ismi hatçeydi. öyle uysal bir köpekti ki, kafamı ona yaslayıp uyuduğumu hatırlıyorum. bir de yemekleri yapan, avusturya lisesi'nden olduğunu hatırladığım 'zeynep abla'mız vardı... gönüllü gelen yabancılar olurdu. bir amerikalı gelip gitarıyla enfes bir hava yaratmış idi. avrupadaki kamplar da aynen anke atamerin kampi gibidir.
  • yıllar geçtikçe daha çok özlenen...
    bir gün bir şekilde küçük kız çocuğu halimle yeniden içinde bulunmayı hayal ettiğim cennetim
  • kendi içinde küçük bir ütopya idi burası. her goran bregovic duyuğumda beni sersem sepelek eden, bir çocuğun nasıl kendine güven kazanacağını ve nasıl mutlu olacağını bilen insanlar tarafından işletilen bir yer idi.


Kamp Anke Atamerin yönetiminde 1996 yılına kadar çalıştı. O yıl işletmesini sağlık sebepleri ile başkalarına devretti.

Yıllar sonra bile kamptan yukarıdaki gibi söz eden gençlerin – artık herbiri kendi alanlarında başarılı yetişkinlerin yoksunluklar içerisindeki kamptan büyük bir sevgi ve özlemle söz ettiklerine şaşırmamak gerekiyor. Öğrencileri, Sokratesle şehir parkında yaşta yağmurda sürdürdükleri dersleri kaleme almışlar ve yüzyıllarla değil binyıllarla ölçülen zamanda bile hocalarının günümüzde dahi çok öğretmen tarafından erişilemeyen eğitimciliğini ölümsüz kılmışlardır.

Peki Anke Teyzenin Kampının başarısının sırrı neydi?

İki sırrı olduğunu söyleyebiliriz:

Birincisi Anke Atamerin kişiliği, ikincisi de kampta uyguladığı program. Basit olduğu kadar açıklaması zor, karmaşık olduğu kadar da yalın iki sebep.

Anke Atamerin kişiliği ve biografisi, adaya birçok renk katan “bizden biri” olarak bir başka yazının konusu olmalıdır.

Kamptaki Eğitimci Anke Atamer için “eğitimci olunmaz doğulur” düsturu ise en uygun tanımlama olabilir. Kampa katılan çocukların bulundukları en zor gelişim dönemlerinde onları bir birey, bir kişilik gibi algılayabilen; o yaşta en çok ihtiyaç duydukları “emirden az ama tavsiyeden fazla” otorite dengesini oluşturan, hayat arayışlarında onları destekleyip yönlerini bulmalarına rehberlik eden bir eğitimcidir Anke Atamer.

Aynı anda öğretmen, teyze, güvenilir bir yetişkin, sırdaş, arkadaş, rehber, yargıç, psikolog gibi birçok rolü birbirine karıştırmadan, doğru yerde ve zamanda öne çıkaran ve “oynamadan” yerine getiren bir eğitimcidir Anke Atamer. Kolaya kaçmadan, kandırmadan ve satın almadan yerine getiren bir eğitimci.

Eğitim programlarına gelince şu kadarını söylemek herhalde yeterince açıklayıcı olacaktır:

Öğretmen yetiştiren fakültelerin programlarına Eğitimde Drama dersi ikibinli yılların başlarında konulmuştur. Ankenin kamp programında ise drama ve oyunla eğitim seksenli yılların başlarında uygulanıyordu ve başlıca yöntemdi.

Anke Atamerin kampındaki programlarda odaklanılan şey gençlerin yapamadıkları değil yapabildikleriydi. Yeteneksiz oldukları alanlar değil yetenekli oldukları alanlardı. “Güzel basket oynayamıyor” yerine “güzel şarkı söylüyor”, ya da “güzel yazı yazamıyor” değil “güzel taklit yapıyor” , "iyi matematik yapamıyor" değil, "iyi bulışık yıkıyor" idi. Gençlere bundan daha fazla özgüven kazandıran ve suçluluk, aşağılık duygularından alıkoyan bir odaklanma yoktur.

Kampta uygulanan program, yabancı dil derslerinden “su savaşlarına”, “hazine avcılığından” yüzmeye, açıkhava doğa kamplarından “talant show” a kadar değişen çeşitlilik ve zenginlikteydi. Gençlerin zihinsel, fiziksel, sosyal, duygusal gelişim alanlarının tümüne birden yönelik ve en önemlisi bu uyaranlar bombardımanını bir oyun ve eğlence formatında sunan bütünsel bir program. Gençlerin bitmez tükenmez enerjisini onların gelişiminde rasyonel bir girdiye dönüştüren iyi tasarlanmış ve uygulanmış bir program.

Ailelerin, gençlerin eğitiminde en başedemedikleri ve başarısız oldukları davranış kazandırma yolları bu programın sosyal ilişki temeliydi aslında. Sofra kurma, kendi ve başkalarının servisini yapma, bulaşık yıkama, yatağını toplama ve odasını (çadırını!) temizleme ve düzenli tutma, kişisel bakım ve hijyenini sağlama gibi pek çok davranışın oluşması temel öğrenme ve beceri kazandırma konuları olmuştur kampta.

Anke Atamerin Kampı Türkiye için ilk özgün gençlik kampı örneğidir. Orijinal haliyle devam etseydi Bozcaadaya turizmi ve imajına farklı nasıl bir katkı sağlardı, sorusunun yanıtları spekülasyon olmaktan öteye geçmez. Ama Bozcaadanın tanınmasına, çok sevilmesine, adalıların “dışarlıklarla” örgütlü turizm örneği olarak ilk karşılaşmalarına ve kuşkusuz yüzlerce gencin yaşam yolculuklarının önemli bir dönemecinde Bozcaadanın “yeniden içinde bulunmayı hayal ettikleri bir cennet” olarak yer almasında katkısı çok büyük.

2 yorum:

bilginne dedi ki...

Anke hanımı yakından tanıtmışsınız. Teşekkürler. Benim yeğenim de bu kampa katılmıştı birkaç yıl üstüste. Şimdi otuz yaşında ama hala her yıl arkadaşlarıyla birlikte severek gittikleri bir yer Bozcaada.

Kanal İş Geliştirme dedi ki...

Merhaba ,
Yazınızı ilgi ile okudum . ve eksiği var fazlası yok denebilecek kadar iyi anlatmışsınız. Ben Anke teyze kampında 6 ay betreuerlik yaptım ve sizlerin heyecanının ve size kattığı güzel ilişkileri yakından takip etmek şansına sahip oldum . Bozcaadalılar ilk başta anke teyzeye biraz mesafeli yaklaşsalarda zamanla onu ve adaya kattıklarını daha iyi anladıklarını düşünüyorum. Hatçe :) ve yat düdükleri ardından sizlerin dialoglarının bence bir kitap haline getirebilecek proje olsa idi 14 17 yaş grubuna hitap eden harika bir gençlik dizisi kitabı ortaya çıkabilirdi.