Bozcaada Belediye Meclisinin Temmuz ayı oturumunda oy çokluğu ile aldığı kararda yer almayan, dolayısıyla görüntü kirliliği ve çöplük olarak değerlendirilmeyerek SATILMAYAN yerlerden Temmuz ayı içerisinden birkaç görüntü:
Bozcaada Belediye Meclisinin Temmuz ayı oturumunda oy çokluğu ile aldığı kararda, görsel olarak görüntü kirliliği yarattığı ve çöp alanı olarak kullanıldığı açıklanan yerlerin de Temmuz ayında çekilen resimleri var ama her şeye hazır alışmayın kuzum; gidin kendiniz bulun ve görün o "çöplükleri" de....
Yukarıdaki çöplükler satılmaya karar verilirse, şimdiden buradan söylemiş olayım: ben satın almaya talibim...
Birincisine ünik bir butik otel inşa edeceğim... Eşsiz manzaralı, buram buram tarih kokan, her odası ayrı stil ve renklerle döşenmiş.....
İkincisine, eviniz rahatlığında bir pansiyon dikeceğim....Yatak boyunda odaları ile yirmi çeşit peynirli, kırk çeşit reçelli, pişili-mişili kahvaltı veren...
Üçüncüsüne, Bozcaada'nın eşsiz lezzetlerinin şefimiz tarafından yeniden yorumlanan menüsü ile Londra Turizm Fuarında takdir toplayacak bistro açacağım...
Dördüncüsünde de, Adamıza özgü rum böreği, rum kalamarı, rum ahtapotu, rum ızgarası, rum tavası, rum şarabı, rum salatası, rum cacığı ve rum tatlısı sunacak meyhane açacağım.
Benden bu kadar.
Biraz da siz yatırım yapıp çalışın....
26 Temmuz 2018 Perşembe
25 Temmuz 2018 Çarşamba
Sattım Gitti
Bozcaada Belediye Meclisi üyeleri, Temmuz ayı oturumuna üç çekimser oyla önemli
bir karar aldı. Bozcaada şehir
merkezinde, belediyeye ait toplamı 635,93 m2 olmak üzere 14 parselin satılması…
Bakar mısınız meclisin alığı kararın gerekçelerine:
İlçemizin muhtelif yerlerinde bulunan ve ekli listede belirtilen
Belediye mülkiyetindeki arsa vasıflı taşınmazların yüzölçümü ve imar planı
yapılaşma koşullarına göre derinliklerinin tutmaması sebebi ile Belediyemize
ekonomik bir getirişinin bulunmadığı, bahse konu parsellerin satışının
yapılarak ekonomiye kazandırılmasının elzem teşkil eniği……
Ekonomik bir getirisi bulunmayan yer ekonomiye nasıl
kazandırılır? Satılarak… Hem de elzem
olarak… Peki satın alana nasıl ekonomik
getiri sağlar? Öyle ya, ekonomiye kazandırılmayacak mı? Ne yapacak ve nasıl yapacak da ekonomiye
getiri sağlayacak? Senin ekonomine getiri sağlamıyorsa başkasınınkine nasıl
sağlayacak? Ekonomik getirisi olmayanı bir yeri kim niye satın alır? Aptal mı
bu insanlar? Sendeyken değersiz, satılınca değerli mi olacak? Sendeyken
değerliyse niye satıyorsun?
Belediyeye ait, ekonomik getiri sağlamayan, hatta gider
yaratan sadece bunlar değil ki, yollar var, parklar var, meydanlar var, çöplük
var, mezarlıklar var… onları da satıverelim
gitsin…. Ekonomiye gelir sağlarız…
Niye satıyoruz? Gerekçe arkadan geliyor…
Belediyemizce yapımı planlanan Belediyemize ait 223 ada 1 parseldeki
Kültür Merkezi ile 207 ada 4 parselde planlanan Sosyal Tesis ve Ticaret Merkezi
için gerekli ekonomik kaynağın sağlanmasının gerektiği,…
Meram anlaşıldı.
Bakmayın harita dilli anlatıma: Eski Belediye binasının Kültür Merkezi, uzunca bir süredir çukur olarak duran eski
hamam yerine de Sosyal Tesis ve Ticaret Merkezi yapılması planlanmış ama ekonomik
kaynak yokmuş anlayacağınız.
İlahi, plan yapmış olmak demek hedefe ulaştıracak tüm
faaliyetlerin maliyetleri için kaynağının hazır, tahsisatının yapılmış, hazır
olması demektir. İyi bir bir plan,
kaynağı da kapsar…
Kaynağınız yoksa ayırmadıysanız planı yapmış olmuyorsunuz
zaten. Olsa olsa, niyet etmiş
olursunuz. Bu yerlerdeki faaliyetlerden,
durumun niyetten eyleme geçtiği anlaşılmakta.
Durum tam “ayranı yok içmeye…….” durumu. Kaynak yok ama işe fora
başlanmış. Yıkım yapılmış, temel kazılmış…. Sonra, aaaa kaynak ihtiyacı varmış.
Bak bak bak….
Kervan yolda düzülürmüş… Kestirme çözüm ne? Satalım gitsin…
Ak akçe kara gün, kamu malı bugün içinmiş.
Eh, biraz mahcubiyet yok değil tabi ki. Bu kararın
“elzemliği” konusuna başta kendini sonra bizleri ikna etmek, mazereti
güçlendirmek için gerekçelere devam etmiş ama tam “merdi Kıpti şecaat arz
ederken sirkatin söyler ” durumu oluşmuş bu defa:
…ayrıca bahse konu parsellerin herhangi bir kullanıma tabi olmaması
nedeniyle çevresel etkileri gözetilerek ilçemizin yegane geçim kaynağı olan
turizm sektörüne görsel olarak görüntü kirliliği yarattığı ve çöp alanı olarak
kullanıldığı açıklanmıştır.
1. 1. Kamuya ait her parselin mutlaka kullanıma tabi
olması gerekmiyor. (Bunlar çocuğunuzun
geleceği için rezervdir. Ben anlamam diyor.)
2. 2. Çevresel etki gözetilerek çevre planı yapma
görevi belediyenindir. (Ben bunu yapmadım diyor.)
3. 3. Görüntü ve her türlü kirliliği önlemek belediyenin
asli görevidir. (Ben bunu yapamıyorum diyor.)
4. 4. Çöpleri temizlemek, çöp atma yerleri tespit
etmek ve oradan onları toplamak, atılmaması gereken yerlere atanları denetlemek
ve ceza yazmak Belediyenin asli görevidir. (Ben bunu da beceremiyorum diyor.)
5. 5. İlçemizin yegâne geçim kaynağı turizm değildir. (Çifçiler, işçiler, esnaf, bağcılar,
balıkçılar, şarapçılar, emekliler,
memurlar kalkın Mavriya’ya gidelim…
Ürettiğiniz, tükettiğiniz, sattığınız süt- peynir- yumurta,
domates-biber-patlıcan,
üzüm-pekmez-şarap, balık-kalamar-ahtapot, SGK’nın ödediği üç aylıklar,
tamir ettiğiniz motorlar-lastikler, Devletin ödediği maaşlar, sizin belediyeye
ödediğiniz su parası, emlak vergisi – tüm bunlar gelir ve geçim, velhasıl
“ekonomi” kabul edilmiyor.
Çünkü adanın “yegane” (bir tek demek) gelir kaynağı, Turizm’miş…. Hani Bozcaada bağcılık ve şarapçılık
adasıydı? En lezzetli deniz ürünlerinin adasıydı?
Sizin paranız para değil, turistin parası…. para
anlayacağınız. Varsa yoksa turistin parası…
Her şey turizm ve turist için….
Huzurumuz, ruhumuz, varlığımız…
Kıyılar, deniz, güneş, hava ve su…
Evlerde, su akmasa da olur. Merkez dışının vanası
kapatılabilir, suları kesilebilir… Aman turistler yıkansın, kokmasın. Hani
kolayı bulunsa, turist konaklamayan evlere
çarpı konulup tek tek suları kesilecek…
Sokaklardan adalı geçemesin. Turistler yayılsın ve höykürsün.
“Yerliler” uyumasın. Turistler sabaha kadar “tepinsin ve
böğürsün”…
Hadi bunu “işlettikleriyle”
aynı gemiyle Mayıs ayına gelip Eylül ayına yine işlettikleriyle aynı
gemiye binip giden yaman “işletmeciler” dese, “derler ” dersiniz. İşleri işletmek.
Ama 12 ay Bozcaada’yı yaşanılır kılma söylemiyle yönetime
seçilen, yasal amacı “turistlere” değil
“yerlilere” hizmet olan bir kurumun seçilmiş yöneticileri derse, bu durum biraz
değil birazdan öte, tuhaf kaçmakta. Sezonluk
Turistler Belediyesi….
En “güçlü” gerekçe, en sona saklanmış:
Belediyemizin mülkiyetinde bulunan bahse konu parsellerin Belediyemizin
ekonomik olarak kalkınmasına katkı yaratmak üzcrc.5393 Sayılı Belediye
Kanununun 18/c maddesi uyarınca satışına karar verilmesini…
Demek ki neymiş, Belediyemizin ekonomik olarak kalkınması,
bu parsellerin satılması ile katkı bulacakmış… Satacak yer kalmayınca ne
olacakmış? Daha belli değil.
Kalkınmak için “ekonomi” lazım… Ekonomi için, satmak
lazım. Kıvırmayıp şuna “para” deseniz
olmaz mı, ekonomi başka bir şey, kastettiğiniz şey para…
Kuzum Arap ülkeleri arsa değil, petrol satıyor,
“ekonomileri” iyi ama pek “kalkınık” oldukları söylenemez. Belediyenin
“kalkınması” için sürekliliği olan başka ekonomik kaynaklar da vardı sahi: kira
gelirleri, vergiler ve harçlar, hizmet
bedelleri, cezalar gibi. Acaba “kalkınmaya”
azmetmiş meclis üyelerimiz bu gelir kalemlerindeki tahakkuk ve tahsilat
oranlarını, dört buçuk yılda verilen ruhsat sayılarını da lütfedip paylaşırlar
mı biz “turist olmayan turizm hizmetkârları” ile? Ya da kabul edilmemiş olsa bile, belediye
proje ofisince belediyenin kalkınmasında kullanılacak finansman için Kültür
Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, GMKA, AB vb. kuruluşlara yapılan yazılmış proje,
fon başvuru sayılarını?
Hoca Nasrettin’in hikâyesinde olduğu gibi, Turistlerin
Belediyesi önce arsaları satarak çevreyi görüntü olarak güzelleştirecek. Aynı
zamanda ekonomisi de kalkınmış olacak (bir taşla iki kuş).
Ekonomisi kalkınınca eski köye yeni adet, eski Belediye
binasını Kültür Merkezi yapacak. Kültür
merkezinde adamız turistlerimize yönelik sergiler, konserler, turizm fuarları,
görsel güzelleştirilmiş adamız fotoğraf sergileri açacak. Daha da çok turist gelecek,
ne kadar kültürlü olduğumuzu görecek ve Belediyemiz ekonomisi daha da
kalkınacak (bir taşla üç kuş).
Diğer yandan Sosyal Tesis ve Ticaret Merkezimizde cıngıl
cıngıl Çin malı turistik hediye mağazaları ve Ayvalık tostçuları açılacak. (Anahtar yaptırmak için bile karşıya
gidiyoruz ama olsun, gideriz, Bozcaada için canımız feda.) Turistlerimiz çok
sevinecek, alışveriş yapacak ve belediyemiz ekonomisi düzelerek kalkınacak.
Sosyal tesislerimizde ise maddi durumu daha kötü olan
turistlerimiz daha hesaplı biçimde konaklatılacak, yedirilecek içirilecek,
mutlu edilecek. Onlar mutlu olunca Belediyemiz ekonomisi daha daha da
kalkınacak…
Gülmeyin, peşin parayı gördünüz gülersiniz tabi…
Ayıp yahu…
Sahi, sadece meraktan soruyorum; 204 Ada 11 lParscl-(29.53
m2 imarlı) ve 204 Ada 14 Parscl-(33.49
m2 park alanı), 204/15 birleştirilerek, hatta ortadaki ve yanlarındakiler de alınarak
ve kamulaştırılarak sıkışık bitişik
nizam arasında bir park (çocuk parkı, sanat parkı, bitki parkı) ya da”
manzaralı sosyal tesis” yapılamaz mı?
Sırt sırta olan 254 Ada 4 Parscl-(27.93m2) ve 254 Ada 10 (Parscl-(17.72m2) birlikte
derinlik boyu ne olmaktadır? Kimin ne işine yarar ki? Çöplük gibi halleri var
mıdır halen?
200 Ada 2 parscl-(26.10m2 ) gerçekten kullanım dışı mıdır,
kimse kullanmaz, çöplerini mi döker bazı oteller? Emin misiniz? 202 Ada,l 1 Parsel-46.10 m2
kimin ne işine yarar ki acaba, çöplük olarak mı kullanılmaktadır? Ya da dar sokağın üstündeki 517/7?
232/10 ( Karar metnine göre 31,49m2, TKGM ye göre 107,44 m2 avlulu kagir evin
mülkiyeti belediyenin değil, şahıs malı ama olsun, satışı Belediye yapacak,
satmaya karar vermiş bir kere…
İnsanlar evlerinin/pansiyonlarının, otellerinin önlerini çöplük
gibi kullanmaktaysalar Belediye bunlara bakmaz, ceza kesmez mi? Ya da çöp atma ihtiyaçları varsa bu arsalar
üzerine ihtiyaçlarını karşılamak üzere çöp konteynerleri yerleştirerek yer
altına almaz mı? Hazır kendi arazisi…
İmza atan meclis üyeleri, gidip bu yerleri “yerinde” görmüş müdür?
Kararın en ilginç kısmı ise sonu…
…. satış öncesi 2863 Sayılı Kanunun 13'ncü maddesi gereğince; ilgili
kurum olan Çanakkale Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğünden
gerekli iznin alınmasına. izin talep yazısında herhangi bir uygulama öncesi
ilgili kuruldan izin almak şartıyla satış şartnamesine şerh konulması
gerektiğine dair özel hüküm konulmasına. ilgili Koruma Kurulunca satış iznine
muvafakat edilmemesi durumunda Belediycmizcc satış işleminin yapılarak uygulama
öncesi izin alma şerhinin konulması şartıyla satışlarının yapılmasını, 5393
Sayılı Kanunun 18/c maddesi uyarınca ilgili kararın alınması talep edilmiştir.
Benim anladığım, Koruma Kurulu izin verse de, vermese de, “ben satarım” diyor karar…
Hayrola, bu acele neden?
Bu kararlılıkla üç vakte kalmaz bu satışlar yapılır mı
dersiniz?
Sizi gidi satıcılar siziiiiiiiiiii………
28 Eylül 2017 Perşembe
Herhangi Bir Cevabı Ödüllü Sorular
Leonardo’nun eseri Mona Lisa’yı
yakından görenler, bunun çok heyecan verici, estetik zevk yüklü bir deneyim
olduğunu söyleyemezler. Woody Allen, bir
süre önce Amerikalı turistler için Louvre Müzesini 25 dakikada gezme kılavuzu
hazırlamıştı. Beş dakikası müzenin ikinci katında sağda yer alan Leonardo’nun
eserine ayrmıştı.
Tablonun önünde en az yüz kişi
makinaları ile Mona Lisa’yı görüntüleme ya da selfie çekmeye çalışmaktadır. Çekimler başarısız, çünkü aynı şeyi yapmaya
çalışan en az on kişiyle itişmek-kakışmak gerekiyor… Tablo ise büyük bir hayal kırıklığı yaratacak
kadar küçük…
On euroya çok sayıda muhteşem sanat
eserini görebilme fırsatı, kitle turizmi turistini ne heyecanlandırıyor, ne ilgilendiriyor. Louvre müzesine ayırdığı
zaman en iyimser tahminle bir-bir buçuk saat…
Bu durum, turistin kendi tercihi ve sorunudur tabi ki.
Ama dünyanın birçok yerinde artık
ziyaretçi ve turistler için ciddi sınırlama uygulamaları başlamıştır.
Yüksek sayıda turist tarafından
ziyaret edilen tüm belde belediye başkanları size aynı şeyi söyleyeceklerdir: Günümüz
turisti gerçek bir bela…
Günümüz turisti meraklı, arsız ve
yerel adetlere uyma, saygı gösterme gibi bir zorunluluk hissetmemektedir. Kirlettiği
yerlerin kendisinden sonra temizlenmesi gerektiği ve bunun için birçok insanın
çalışmak zorunda olduğu ve kaynak harcanacağı umurunda değil. Her bir turist,
kişi olarak tabi ki arsız değil. Ancak
sanki tatil rehavetine kapılınca, birçok şeye boş vermekte.
Uzakdoğuda birçok ülke Çinliler
için ciddi kısıtlama önlemleri almaya başlamış bile. Ülke dışına yakın zamandan
beri seyahat imkanı bulan Çinliler, yurtdışı seyahatlerinde geçerli temel bazı
kurallardan bihaberler.
Taylant’da yakın zamanda bir Çinli
turist, kutsal tapınakta tepinirken ve kutsal çanları tekmeleyerek eğlenirken
yakalanıp yargı önüne çıkarılmıştı. Yine Çinlilerin her yere çöplerini
attıkları, hatta ortalık yerde hiç sıkılmadan def-i hacet ettiklerine ilişkin
birçok şikâyet var. Piste çıkmak için hareket eden bir uçağın kapısını “temiz
hava almak için” açan bir Çinli turist ise medyada uzun süre yer aldı…
Şikayetler üzerine Çin hükümeti,
bu tür davranışlar sergileyenler için kara liste oluşturacağını ve 2 yıl süre
ile yurtdışına çıkışlarını men edeceğini açıklamak durumunda kaldı.
Viyetnam’da bir bölge turistlerin
girişine yasaklandı. Nedeni, bölgede bulunan yetiştirme yurtlarında kalan
çocukların ziyaret eden turistlerce küçük hediyelere, bozuk paraya boğulması…
Bunda ne kötülük var diyeceksiniz? Fakir
ailelerin çocuklarını, daha iyi bakılıyor diye yetiştirme yurtlarının
kapılarının önüne terk etme eğiliminin tavan yapması…
Avrupa ülkelerinde ve
şehirlerinde de turistlerle ilgili birçok ciddi kısıtlama var gündemde.
Örneğin Kopenhag. Danimarka’nın başkenti yılda 9 milyon turist
tarafından ziyaret edilmektedir. Tüm Danimarka’nın nüfusu ise 6 milyon. Kongre
turizmi ve cruz’ların sevilen destinasyonu olan bu şehirde rehberlerin
konuşmaya bile cesaret edemediği “Sessiz Bölge’ler bulunmaktadır. Bunların
özelliği içlerinde konutların da bulunmasıdır. Danimarkalılar, şehrin sayfiye
yerlerinde yabancıların mülk edinmesini yasaklamışlardır. Şehirde bar, restoran
ve hotel açma izinleri ise çok ciddi kısıtlamalarla karşı karşıyadır. En önemli
gerekçe ise, şehri bunların zamanla işgal etmemesi…
Bir diğer örnek, Barselona şehridir. Bu Katalan şehri bir
süredir her türlü hotel, pansiyon ve misafirhane yapımını yasaklamıştır. Şehir
halkı, ilk protestosunu, üç İtalyan turistinin caddelerde çıplak dolaştığını gösteren
resimler internette görülünce anında sokağa dökülerek gerçekleştirmiştir. İşsizliğin
etkilediği özellikle gençlerden oluşan çeteler turist gruplarına, otobüslerine
saldırılar düzenlemektedirler. İşin içine
siyaset de karışmış durumda. “Bileşmiş Halk Adayları” hareketine bağlı “Aran” grubu
sistematik olarak turistlerin gittiği yerlere: restoran, bar, otellere
saldırmakta. Bu grup, Katalonya’nın bağımsızlığı için faaliyet gösteren ayrılıkçı
parti tarafından da desteklenmektedir. Eylemlerini internet üzerinden
çektikleri klipler ile yayarak taraftar toplamaktadırlar.
Madrid’in tarihi Lavapies semti
sakinleri, nisan ayında şehir merkezinde tekerlekli valizlerle çok büyük bir
protesto gösterisine imza attılar. Gerekçeleri, semtte artan hotel ve pansiyonlar
dolayısıyla turist sayısının da artması ve huzurlarının kaçması; emlak
spekülatörlerinin turistin kokusunu hemen alması ile emlak, ev fiyatlarının ve
kiraların artışı; Airbnb gibi kiralama siteleri aracılığı ile şehrin yaşanmaz
hale gelmesi.
Berlin’de evlerin pansiyona
verilmesi belediye meclisi kararı ile yasaklanmıştır. Ev sahibi evinin sadece
bir odasını kısa süreli konaklama için kiralayabilir. Evin tamamını ancak ev, sahibinin
üçüncü ev mülkiyeti ise günübirlik kiralamaya verilebilir…
Paris’te Seine nehri üzerindeki
Pont des Art köprüsüne turistlerce asılan tüm kilitler belediyenin kararı ile
temizlenip atılmıştır. Bir aklıevvelin başlattığı ve yaydığı inanca göre
aşıklar köprü demirlerine kilit asarlarsa asla ayrılmayacaklar…
Eiffel kulesi dünyada belki de 7
milyon ziyaretçi ile en çok ziyaret edilen ve en iyi korunan yerlerden
birisidir. İki üç kilometrelik kuyruklara ve hiç de ucuz olmayan fiyatlarına
rağmen günlük bilet satışı, sınırlıdır. Gerekçesi, “tasarımcısı Gustave Efifel’in
eserini, milyonlarca insan tepesinde dolaşsın diye tasarlamadı”…
Fransızlar sanat ve şov
dünyasının ünlülerinin ülkelerini ziyaret etmesinden çok hoşlanırlar. Ancak
onları Paris’ten uzak tutmak için yıllar önce çeşitli önlemler almışlardır.
Daha geçen yüzyılın 50 li yıllarında bütün sanat festivallerinin taşrada
yapılması kararı ile şehri kargaşadan kurtarmışlardır.
Örneğin dünya klasik müzik
yarışması Aix en Provence’da, film festivali ve MİDEM müzik festivali
Cannes’da, dünya fotoğrafçılık festivali Perpignan’da, dünya caz festivali
Montreux’de, tiyatro festivali Avignon’da, dans festivali Montpellier ‘de…
Kitle turizminden en mustarip
şehir kuşkusuz Venedik. Birkaç yüz yıl
önce Venedik Adriyatik denizinin incisi, şehir devletin başkenti idi. O
dönemdeki ihtişamını korumayı başaran kentin on binlik nüfusu her yıl 50 milyon
turist ile birlikte yaşamak zorunda.
Venedikliler, turist akınının
yerli ahaliye nefes aldırmayacak ve şehrinde kendisine yer bulamayacak düzeyde
yığılmasını anlatan bir terim icat etmişlerdir:
centrifikasyon: insanların kendi evlerinden- semtlerinden kovulmasını,
farklı bir kimliğe bürünmesini, ticarileşerek yapaylaşmasını ifade ediyor.
Birçok Venedikli için Venedik artık ayak basılamaz haldedir çünkü onların
sayısı on bin, gelenlerin sayısı 50 milyon. Başka sektörler turizm tarafından
süpürüldüğü, nefes alamadığı için tüm ekonomik faaliyetler turistin etrafında
dönmek zorunda. Ancak turist o denli küstah ki, belediye “Tadını Çıkar ama
Venediğe Saygı Duy” kampanyası başlatmak zorunda kaldı. Yani saygısız turist
için bir dizi sınırlama, yasaklama ve ceza…
İlk olarak şehir merkezini
ziyaret edenlerin sayısı yüz binden altmış bin ile sınırlandırıldı. Yeni hotel
ve restoran açılması yasaklandı. Diğer yeni yasaklar ise, kanallarda serinlemek
500 euro, duvarlara yazı yazmak 400 euro, şehirde mayo ile dolaşmak 200 euro,
bisiklet sürmek 100 euro, yere çöp atmak 20 euro v.b. Tasarlanan sınırlama ve
yasakların yanında bunlar devede kulak… Geçen yıllarda yerel düzeyde yapılan
referandum ile halkın tamamına yakın bölümü, San Marco meydanına çok yakın olan
limana cruze gemilerinin demirlemesinin yasaklanması yönünde oy kullandı.
İtalyan adası Capri başarılı
turizm sınırlandırılması örneklerinden birisi. Giovani de Martino’nun adası
belediye başkanı, feribot sayısını kısıtladığı gibi, otobüslerin adaya girişini
tamamen yasakladı.
Turizm kuşkusuz çok büyük bir
ticaret sektörüdür. BM e bağlı Dünya Turizm Örgütü verilerine göre dünyadaki
her 11 iş ten biri turizm ile ilgilidir. Sadece 2015 yılında sektörün mali
hacmi 7,6 trilyon dolardır. Ancak sorun, bu paradan kimin nasıl ve ne kadar pay
aldığı ve maliyetlerini kimin ödediğidir. Örneğin Palma de Mallorca’da “Şehir
onda yaşayanlarındır” protesto grubu faaliyet göstermektedir. İlk manifestolarından
birinde, turizmin kazancının küçük bir azınlıkta toplandığı zararlarının ise
çoğunluk tarafından ödendiğinin altı çizilmekteydi.
Balkanların “Spa Merkezi” Velingrad’ın
nüfusu 22 bin. Şehirde 32 otel var. Bunların yarısından fazlası 4 ve 5
yıldızlı. Otel sahiplerinin sadece 5-6 sı şehrin yerlisi ve şehirde ikamet
etmektedir. Ülke işsizlik oranı ortalaması % 6 iken şehirde % 20 düzeyinde…
Örnekler hep dışarıdan.
Ülkemizde de pek çok var.
Konumuz Bozcaada.
Söylenecek çok şey var. Ama
söylenecekler hep cevap.
Örneğin şunu diyebiliriz:
“Canım yukarıdaki örnekler saçma…
Adamlar turizmden paraya doymuşlar şimdi “gelmesinler” diye önlem alıyorlar.
Biz de Paris, Madrid, Barcelona, Venedik, Capri, Berlin, Kopenhagen, Velingrad
olalım, sonra kısıtlarız”…
İyi de… Bunlar turizm ile Paris,
Madrid, Barcelona, Venedik, Capri, Berlin, Kopenhagen, Velingrad olmadılar ki…
Şehirleri ile, binaları ile, altyapıları
ile, sanat ve sanatçıları ile, kendine özgü mutfakları ile, müzeleri ile,
parkları ile, ulaşımları ile, bunları yönetmeleri ile, vel-hasılı kendi hemşehrileri
için yaptıkları ve tüm bunlara verdikleri değer ile öyle oldular… Öyle
oldukları için turistler akın etti/etmekte… Kendilerinde olmayanı görmek için…
Turistte olmayan ama onlarda olana verdikleri değer için de ona çeşitli
yollarla “dur bakalım orada, saygılı ol, kirletirsen ödersin” diyorlar…
Söylenecek daha çok şey var. Ama
önemli olan doğru soruları sormak…
Bozcaada’nın turizm’den elde
ettiği gerçek gelir nedir?
Bu gelirden kim nasıl yararlanır?
Bu gelirin ne kadarı Ada’ya
yatırım olarak döner? Ne kadarı başka yere transfer edilir?
Turizmin maliyetine kimler
katlanır?
Maliyet derken parasal ve parasal
olmayan olarak ayırmak gerekiyor…
Parasal olanlardan hemen akla
gelenler: Festivaller, konserler, temizlik ve diğer sezon giderleri… Kim
harcıyor ve kim yararlanıyor? Ne kadarı kamudan harcanıyor ve gelir elde
edenlerin bu kaynaklardaki katkı payı nedir? Kamudan turizm aracılığı ile belli
bir kesime dolaylı-doğrudan aktarılan kaynak miktarı/oranı nedir?
Parasal olmayanlardan hemen akla
gelenler: trafik, gürültü, kalabalık, pahalılık, kirlilik, seyahat özgürlüğü
kısıtlanması, adanın doğasında ve kültüründe yaratılan geri dönülemez tahribat…
Kim kazanıyor, kim ne için ne kadar katlanıyor? Parasal olmayan maliyetlerin
dağılımı kimin aleyhine kimin lehinedir?
Centrification vaaamıymıştı
yokmuymuştu?
Yukarı mı aşarı mı gidiyor?
Bozcaada “Bozcaadalılarındır” mı “Bozcaada
satanlarındır” mı?
Bozcaadalıların talebi, düşüncesi,
hayalleri nedir? Bilen ve merak eden var mı? gibi...
Söylenecek tek şey belki de
şudur: Zeka kendi deneyimleri ile öğrenmeyse; akıl, kendilerininkinin yanında
başkalarının deneyimlerinden de öğrenebilmektir…
23 Ağustos 2017 Çarşamba
Görüşeceğiz Yine Tayfur Baba... Kimbilir?
Tayfur Sanlıman'ı kaybetmişiz...
Benim için, Ada için ve Türk Resim Sanatı için çok büyük bir kayıp...
Güle güle Tayfur Baba...
Yanına bir gün geldiğimizde muzip ve babacan gülümsemenle bizleri karşılayacaksın biliyorum.
Heyecanla Bozcaada'yı anlatacaksın yine biliyorum...
Güle güle resim yapar gibi konuşan koca yürekli adam...
Güle güle...
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Ey Deniz!...
Bu güzelleme yi götür Lefkofris'in bekareti, Tenedos un üzümü, Bozcaadanın inciri ile beraber Truvalı Helen in ayaklarına ser...Ser ki rüzgarın oğlu Kaikias deli aşıklar gibi essin...
1985 Kasımı ortalarında Bozcaadayı Yakar Kaptanın teknesinden ilk kez seyrettiğimde, neden Boz değilde Bozca diye geçirdim içimden...
Bu güzel kızın tüm güzelliklerini birden sergilemek istemediğini anlayabilmem için on yıl kadar geçmesi gerekti...
Bu on yıldan sonra bağları, ormanları, zeytin, iğde ve incir ağaçları ile bu minik kraliçenin isminde yeşil renge gönderme yapan bir sıfat neden yok diye düşündüm...
Bir on yıla yakın süre de bu güzel kızın başında esen sevda yellerini tanıyıp sevebilmem için geçti. Bazen deli bazen akıllı esen Poyrazı, bazen döven bazen okşayan Lodos u benim de başımda esen yeller oldu. Daha da ısındım o na...
2000 i iki geçe, 21.yüzyılın başlarında atölyelerimizi adaya taşıdığımızda çok sevdiğim eşimle birlikte anladık ki biz bu güzel kızdan ayrı olamayız...
Adını siz nasıl anarsanız anabilirsiniz, bir memesi Ayazma Tepesinde, bir memesi Habbele de, güzelim saçlarını Ayana dan Ege ye salmış, bacakları Kale üzerinden aşmış, minicik ayakları İğdelik te, bu güzel kız, güzelim Ege de yıkandığı her gecenin sabahında yeniden doğar. Yeniden güzelleşir. Ve güzelliğini O nu sevenlerle cömertce paylaşır...
Şimdi dilerseniz sizde, gönlünüzce düzenlediğiniz bir güzellemeyi verin Ege ye uçan kuşlara, mutlaka eline geçer..
Sevişebilirsiniz.
Kimbilir...?
Tayfur Sanlıman
Kasım 2008 BOZCAADA
Benim için, Ada için ve Türk Resim Sanatı için çok büyük bir kayıp...
Güle güle Tayfur Baba...
Yanına bir gün geldiğimizde muzip ve babacan gülümsemenle bizleri karşılayacaksın biliyorum.
Heyecanla Bozcaada'yı anlatacaksın yine biliyorum...
Güle güle resim yapar gibi konuşan koca yürekli adam...
Güle güle...
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Ey Deniz!...
Bu güzelleme yi götür Lefkofris'in bekareti, Tenedos un üzümü, Bozcaadanın inciri ile beraber Truvalı Helen in ayaklarına ser...Ser ki rüzgarın oğlu Kaikias deli aşıklar gibi essin...
1985 Kasımı ortalarında Bozcaadayı Yakar Kaptanın teknesinden ilk kez seyrettiğimde, neden Boz değilde Bozca diye geçirdim içimden...
Bu güzel kızın tüm güzelliklerini birden sergilemek istemediğini anlayabilmem için on yıl kadar geçmesi gerekti...
Bu on yıldan sonra bağları, ormanları, zeytin, iğde ve incir ağaçları ile bu minik kraliçenin isminde yeşil renge gönderme yapan bir sıfat neden yok diye düşündüm...
Bir on yıla yakın süre de bu güzel kızın başında esen sevda yellerini tanıyıp sevebilmem için geçti. Bazen deli bazen akıllı esen Poyrazı, bazen döven bazen okşayan Lodos u benim de başımda esen yeller oldu. Daha da ısındım o na...
2000 i iki geçe, 21.yüzyılın başlarında atölyelerimizi adaya taşıdığımızda çok sevdiğim eşimle birlikte anladık ki biz bu güzel kızdan ayrı olamayız...
Adını siz nasıl anarsanız anabilirsiniz, bir memesi Ayazma Tepesinde, bir memesi Habbele de, güzelim saçlarını Ayana dan Ege ye salmış, bacakları Kale üzerinden aşmış, minicik ayakları İğdelik te, bu güzel kız, güzelim Ege de yıkandığı her gecenin sabahında yeniden doğar. Yeniden güzelleşir. Ve güzelliğini O nu sevenlerle cömertce paylaşır...
Şimdi dilerseniz sizde, gönlünüzce düzenlediğiniz bir güzellemeyi verin Ege ye uçan kuşlara, mutlaka eline geçer..
Sevişebilirsiniz.
Kimbilir...?
Tayfur Sanlıman
Kasım 2008 BOZCAADA
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)