Milattan sonra 455-556 yıllarında
kurulup, 848 yılında üniversite statüsünü alan ilk yükseköğretim kurumu, günümüzde
Magnaur Okulu olarak da anılan Πανδιδακτήριον - Pandidaktirion, ya da
Konstantinopol Üniversitesidir.
Bugünkü İstanbul Üniversitesinin
büyük büyük babası…
Milattan sonra 859 yılında, Fas
şehrinde Fatimi el Fahri tarafından Al-Karouiyn üniversitesi kurulmuştur.
Yine 9. Yüzyılda Salerno
Üniversitesi, 12. Yüzyılda Paris Üniversitesi kurulmuştur.
1117 yılında Oxford Üniversitesi öğrencileri
ve hocaları ile Oxford sakinleri arasında çıkan bir anlaşmazlık sonucunda
şehirden ayrılan bir grup öğretim elemanı kuzeye giderek 1209 yılında Cambridge
Üniversitesini kurmuşlardır.
Avrupa ülkelerinde 13. Yüzyıldan sonra
bir dizi üniversite açılmaya başlanmıştır: Bologna, Monpele, Padue, Napoli, Floransa,
Prag, Krakow, Viyana, Haidelberg, Laipsig, Bazel…
Doğu Roma kurumları
geleneklerinden bazılarını benimseyen Osmanlı İmparatorluğu kuruluşunun daha
ilk yıllarında, fakültatif yapısı ve işleyişi ile dönemin İstanbul Üniversitesi
sayılabilecek Enderun Mektebini kurmuştur.
Ortaçağda üniversitelerin
açılmasını sağlayan en önemli etmen … şehirleşmedir.
Günümüzde de en önemli etmenlerden
biri, yine şehirleşme olgusudur.
Çünkü şehirleşme demek esasında
meslekleşme ve uzmanlaşma demektir.
Meslekleşmenin sonucu olan
uzmanlaşmanın yarattığı katma değerin biriktirildiği ve pazarlandığı yerdir
şehir.
Meslekleşmeyi ve uzmanlaşmayı
sağlayan, disipline eden kurum ise üniversitedir.
Mesleklerin ve uzmanlığın
bilgisini üreten, biriktiren ve aktaran kurumdur üniversite.
Bu nedenle, köyde kasabada
üniversite olmaz…
İstisnaları bulunmakla birlikte,
geleneksel anlayış olarak bir üniversitede fen fakültesi, mimarlık fakültesi,
tıp fakültesi ve hukuk fakültelerinin bulunması gerekmektedir.
Geleneksel bu disiplinler dışında
çeşitli disiplinlerle ilgili eğitim veren ve araştırma yapan pek çok fakülte,
fakültelerin içinde de birçok bölüm bulunabilir.
Üniversiteye bağlı Fakülteler
daha çok (4-6 yıllık öğretimle) yüksek nitelik gerektiren mesleklerle ilgili
temel eğitimi verip (öğretmen, doktor, mühendis, mimar gibi) daha ileri
uzmanlığa (yüksek lisans ve doktora) hazırlayan birimlerdir.
Yüksek okullar ise yine
üniversiteye bağlı (2-4 yıllık öğretimle) çeşitli meslek dalları için daha çok ara
insangücü (tekniker, teknisyen, hemşire, tıp teknisyeni gibi) hazırlayan
birimlerdir.
Farklı ülkelerde farklı modeller
bulunmakla birlikte, ülkemizde, mesleki öğretim ağırlıklı olarak fakülte ve
yüksekokullar tarafından yürütmektedir.
İleri uzmanlık eğitimlerini (yüksek
lisans ve doktora) ve araştırmayı ise ağırlıklı olarak yine üniversiteye bağlı
enstitüler yürütmektedirler. (Fen Bilimleri Enstitüsü, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Spor ve Sağlık Bilimleri Enstitüsü gibi.)
Enstitüler, en az 4 yıllık bir fakülte
eğitiminden sonra, ileri uzmanlık
eğitimi veren üniversite birimleridir. İleri uzmanlık eğitimi almak isteyenler
için ülkemizde sadece bir fakülte diploması yetmemektedir. Yabancı dil bilgisi,
merkezi bir sınavda başarılı olma, yüksek diploma notu, alanda mesleki deneyim,
yayın yapmış olma gibi koşullar da aranmaktadır.
Üniversite eğitimi; üniversitenin
ekonomik ve siyasal koşulları ne olursa olsun, bilimsel araştırma düzeyi ve
disiplini ile kendi kültürünü oluşturmaktadır. Üniversite eğitimi, içeriği ne
olursa olsun bir bilgi aktarmadan çok bir algılama ve davranış kültürü
oluşturma işidir.
Bu nedenle üniversiteler
verdikleri tıp, hukuk, ziraat, mimarlık, mühendislik, sosyal, fen bilimleri
gibi alanların eğitiminden belki de daha fazlasını öğrencilerin algı ve
davranışlarını biçimlendirecek ve kültürü oluşturacak yatırımlar ve
düzenlemeler yaparlar:
Öğrencilerin ders dışında zaman
geçirebilecekleri kütüphane, kantin, kafeterya, spor tesisleri, çeşitli ilgi
alanlarına yönelik kulüpler ve mekanlar, konforlu yurtlar, servisler, araştırma
ve çalışma laboratuarları, gözlemevleri, mediko-sosyal merkezler gibi pek çok yatırım
ve düzenleme.
Öğrencilerin yanında
üniversiteler benzer yatırımları öğretim elemanları için de yaparlar: Lojman, sosyal tesis, laboratuar,
araştırma-geliştirme merkezleri, bilgiye ulaşım ve işleme teknolojileri gibi…
Kaleme vurduğunuzda tüm bu
yatırımların maliyeti muazzam…
“Zurnanın zırt dediği” yer de
burası…
Çünkü eğitim, tıpkı sağlık gibi
bir dışsal bir ekonomidir.
Yani, yaptığınız yatırımın
sonucunu almanız için çoooook zamanın geçmesi lazım.
Yani, hadi ilkokuldan
başlamayalım, liseden başlayalım; yatırım yaptığınız bir öğretmen adayından
dört; mühendis adayından beş, tıp öğrencisinden bir uzman olarak verim
alabilmeniz için en az on yıl beklemeniz lazım.
Bu eğitim hayatı boyunca aile
destekleyecek, devlet yatırım yapacak ve kişi ancak en az 4 yıl sonra iş görür,
para kazanır hale gelecek.
Halbuki bu yatırımla, diyelim ki
aile bir ev aldı ve kiraya verdi, hemen gelir elde etmeye başlar…
Bu nedenle sağlık ve eğitim
yatırımları geri dönüşü uzun süreli ancak uzun dönemde toplum açısından gerekli
yatırımlardır.
Eğitim ve özellikle yükseköğretim
- üniversite yatırımları için özellikle devlet çok sık eler ve dokur…
Yazının başından beri şöylece sıralanan
en önemli gerekçeleri didik didik eder ve ince ince maliyet hesabı yapar.
Bazen siyasi ve popülist kaygılarla
da hareket ettiği olur ama işin mantığına aykırı pek fazla da davranmaz.
Dolayısıyla,
Bir şehir değil, bir kasaba bile
değil; kışın kapanan ve sezonda açılan kocaman bir tatil merkezi olan Bozcaada’ya
üniversite kurulması işin mantığına aykırı, bir.
Yetkili ve etkili ağızlardan
çıkan “Bozcaada’ya üniversite kurulsun”dan kasıt “mevcut bir Yüksekokulun bir
ya da iki bölümün açılması” ise, bunu bu şekilde, doğru olarak ifade etmemeleri
hadi bilgisizlik demeyelim ama iletişimde affedilemez bir özensizliktir, iki.
Üniversite ya da yüksekokul
bölümü, hangisi olursa olsun, “kış sosyal hayatı canlansın, esnaf para kazansın”
gibi resmi ağızlardan ifade edilen bir gerekçelendirme ile dile getirildiğinde
açılacağı varsa da açılmaz, üç.
Genellikle dar gelirli-kırsal
kesim ailelerin çocuklarının devam ettiği iki yıllık meslek yüksekokul
öğrencilerini “sosyal hayat canlandırma” ve “kış geliri elde etme” kapısı ve
aracı olarak görme ne sosyal ne de ekonomik ama en başta etik olarak Bozcaada’ya
yakışan bir bakış açısı asla değildir, dört.
Bozcaada'lı çocuklar okusun beklentisi yok; resmi olarak dile getirilmeyen beklenti (daha önceki deneyimler sabit), öğrencilerden ucuz iş gücü
olarak işletmelerce yararlanılması sosyal ve ticari etiğe aykırıdır, beş.
(Bu aykırılığın utancından
kurtulmak için “Staj yaparlar” deniliyor. Halbuki işletmeler Bozcaada’da yüksek
okul olmadan da şu anda öğrencilere staj yaptırabilirler… Staj yaptırabilmenin
koşulu, kurumsal bir işletme yapısının olması; yoksa köle pazarından farkı
olmaz…)
Üniversite eğitiminin yukarıda
değinilen özellikleri ve gerektirdiği ortam hazırlama yatırımlarını ve
koşullarını göz ardı edip “eski mapusaneyi verdik, kurun hadi” demeye, karar
vericiler olsa olsa, en hafif deyimiyle, naif bir köylü kurnazlığı gözüyle
bakarlar, altı.
Peki, o olmaz, bu olmaz…
Bozcaada’ya hiç mi üniversite
olmaz?
İlla ki olması isteniyorsa olur,
neden olmasın ki?
Mevcut algılama, beklenti,
düşünce ve ifade biçimini toptan unutma koşuluyla, olur.
En yakın üniversite olan
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesiyle ya da başka bir üniversiteyle (ya da
birkaçıyla birden) Fen Bilimleri, Sosyal Bilimler ya da Sağlık Bilimleri
Enstitülerine bağlı bir Bozcaada Araştırmaları Merkezi kurma protokolü imzalarsınız.
“Mapusane binası” ya da bir başka
binayı; ofis, seminer odası, laboratuar, konuk odaları olarak düzenler ve hazır
hale getirirsiniz.
Bozcaada’yı konu alan (toprağı,
bağı, balığı, turizmi, ekonomisi, sosyal yapısı, tarihi, arkeolojisi v.s, v.s.) tüm yüksek lisans ve doktora
çalışmalarına sembolik de olsa destek verirsiniz.
Bunları yayınlayarak çekiciliğini
arttırırsınız. Bozcaada ile ilgili bilimsel çalışma külliyatı oluşturursunuz.
Bir süre sonra konusu Bozcaada ve
Kuzey Ege olan ve burada biriken bilgi, ulusal ve uluslararası düzeyde kongre, simpozyum,
çalışma grupları ve kampları, eğitim ve paylaşım toplantıları gibi sezonla
sınırlı olmayan etkinliklere dönüşür.
Bilim sezondan ve iklimden
etkilenmez.
Kuzey ya da güney kutbu belgesellerini
bizler sıcak sobanın başında izlerken araştırmacılar inanılmaz koşullarda
çalışmalarını yapıyorlar, hatırlayın…
Bugünden başlamak koşuluyla
beş-on yıl sonra bunlar Bozcaada için gerçek olabilir.
Araştırma için gelecek olan
kişilerin profili, ilçe mektebinde liseyi bitirip iki yıllık yüksekokulu
kazanarak Bozcaada’yı haritada gösteremeyen çocuğunki gibi olmayacak.
En az 4 yıllık fakülteyi yüksek
ortalama ile bitirmiş, bir mesleği ve geliri olan, yabancı dil bilen, merkezi
sınavda başarı sağlamış, Bozcaada konulu çalışmasıyla gelecekten ve hayattan
ciddi beklentileri olan, alanı ile ilgili Bozcaada’daki en az bir soruna özgün
çözüm üreten ve geliştiren – öneriler sunan – tez yazan bir yetişkin.
Her yıl açılan en az 25
lisansüstü programın her birinden bir öğrencinin Bozcaada’yı konu alması ve
Bozcaada’daki merkezde çalışması hem nitelik hem de nicelik olarak Bozcaada’ya
inanılmaz katkılar sağlayacaktır.
Ortalama olarak bir yüksek lisans
tezi çalışmasının iki-üç, doktora çalışmasının dört-beş yıl sürdüğü göz önünde
bulundurulursa, böyle bir grubun Bozcaada “sosyal ve ekonomik yaşamına” katkısı,
diğerleri ile kıyaslanamaz.
Tüm bu organizasyonun
yapılabilmesi Bozcaada yerel yönetimi ve STK larının istek, çaba, özen,
kararlılık ve en önemlisi iletişim ve ikna kabiliyetine bağlıdır.
“Haydi, bizim de üniversitemiz
olsun, ceplerimiz dolsun! Öğrenciler gelsin, sazlar davullar çalsın!” gibi sığ,
gerçekçilikten ve uygulanabilirlikten uzak yaklaşımlar yerine sağlam temelli,
geleceğe odaklı ve gerçek Bozcaada için katma değer yaratacak, içi ve altı dolu yaklaşımlarla “Bozcaada’da
üniversite” mümkün…
"Olsun"....
Diyerek "oldurma", Tanrıya mahsus.
"İyi ve yararlı" şeylerin "olması" biz ölümlü insanlar için çok çaba, emek ve zamana mal oluyor.
Hele üniversite gibi bir kurumu "oldurmak" istiyorsak.
Bununla ilgili bir anekdotla bitirelim:
İngiltere'de sonradan zengin, şımarık ve görgüsüz bir adam "sir" unvanını almak ve asillerin arasına girmek ister. O çevrelerden bir tanıdığına nasıl asil olabileceğini sorar.
Tanıdığı der ki, önce üç üniversite diploması şart...
Sonradan zengin adam, hemen çeşitli üniversitelere başvurur, yüklü bağışlar yapar, kolay bölümleri seçer ve ittir kaktır on-onbeş yılda üç üniversite diplomasını alır almaz tanıdığının yanında soluğu alır.
İşte üç üniversite diplomam! der, şimdi ne yapmam gerekir?
Tanıdığı adam diplomalara bakar ve şöyle cevap verir:
Ben senin üç diploman demedim ki; dedenin, babanın ve senin birer diplomanı kastetmiştim...
Tanıdığı der ki, önce üç üniversite diploması şart...
Sonradan zengin adam, hemen çeşitli üniversitelere başvurur, yüklü bağışlar yapar, kolay bölümleri seçer ve ittir kaktır on-onbeş yılda üç üniversite diplomasını alır almaz tanıdığının yanında soluğu alır.
İşte üç üniversite diplomam! der, şimdi ne yapmam gerekir?
Tanıdığı adam diplomalara bakar ve şöyle cevap verir:
Ben senin üç diploman demedim ki; dedenin, babanın ve senin birer diplomanı kastetmiştim...