3 Eylül 2010 Cuma

Adada Fısıltı Gazetesi

Seneler evvel, daha önce duyurulan ve herkese açık bir toplantı yapmıştık.

20-25 kişilik küçük bir grup sıradan insanlar katılmıştık.

Herkesi ilgilendiren bir konu ve onunla ilgili sorunlar konuşulmuştu.

Konu ile ilgili kurumdan katılanlar pek dertlenmiş, şikayet ve eleştirilerini dile getirmişlerdi.

Herkes içtenlikle fikrini, yaşadıklarını, dileklerini anlattı.

Sorunlar ve konu önemliydi ve acaba ne yapılabilir diye düşünmüştüm.

Bu nedenle konuşulanları derleyip toplayıp yazılı hale getirmiş ve özel bir internet çevriminde paylaşmıştım.

Ertesi gün sabahtan en yüksek yönetici tarafından  "makama" davet edildim.

Bir gün önce konuşulanlar sorgulanmış ve "bir daha olmasın böyle kalkışmalar" tonunda "ihtar" almıştım.

"Bir daha olmasın" kısmı tabi sadece eleştirilerdi.

Aynı gün konu birden öyle dallandı budaklandı ki, toplantıya katılanlar gördüklerinde birbirine korkuyla,

"Haberin var mı konuşulanları teybe almışlar, internette yayınlamışlar, katılanları tek tek sorguluyorlarmış" diye fısıldıyordu.

Öğleden sonra bana ilk fısıldandığında önce ben de korkuyla irkildim.

"Kim?" sorusu aklıma ilk hücüm eden soruydu?

Kim teybe kaydetmiş ve internette yayınlamış olabilirdi?

Tüm katılanları zihmimden geçiriyor, hiç kimse için "yapmıştır" diyemiyordum.

Ve bir an sonra kahkahayı bastım.

Ben kaydetmiştim tabi ki.

Ama teybe falan değil.

Düzgün biçimde konuşulan konuları, eleştirileri ve görüşleri not haline getirmiş ve üye sayısı kısıtlı bir grupla paylaşmıştım.

"Çok yüksek amir" de buradan okumuş ve beni çağırmıştı.

Yanından çıkınca sadece onun yanındaki "en yakınlarına" görüşmeyi anlatmıştım.

Ve aynı gün içinde akşamüstü fısıltı beni bile ürpertecek biçimde bana gelmişti.


Tüm bunlar bu akşamüstü aklıma geliverdi.

Nedeni dünden beri adada dolaşan bir başka fısıltı.

"İstanbullu" (bilmeyenler için not: adalılar için tüm turistler ve dışarıdan gelenler istanbulludur) bir doktor,

balıkhane ya da lokantalardan birinde oturur ve balık ismarlar.

Kendisine "kalkan" diye vatoz yedirilir.

Bunu farkeden doktor adisyonu aldığı gibi soluğu savcılıkta alır.

Şimdi gelelim sorulara.

"İstanbullu doktor" adada kalkan olmadığını bilmez mi? Bilirse niye sipariş verir?

Diyelim ki bilmez, balık önüne gelince de mi anlamaz?

Diyelim ki anlamadı peki yedikten sonra nasıl anlar da soluğu savcılıkta alır?

Tüm bu soruların cevabını bilmiyorum.

Merak da etmiyorum doğrusu.

Ama fısıltı gazetesinin gücünü biliyorum.

İşletme adı telafuz edilirse yandı. Edilmezse hepsi yandı,

Ada da yandı aslında.

Çünkü:

Daha sonra yaptığımız toplantılara "o" toplantıya katılanlar bir daha hiç katılmamıştı.