Bozcaadada Kayıplar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bozcaadada Kayıplar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ağustos 2017 Çarşamba

Görüşeceğiz Yine Tayfur Baba... Kimbilir?

Tayfur Sanlıman'ı kaybetmişiz...
Benim için, Ada için ve Türk Resim Sanatı için çok büyük bir kayıp...

Güle güle Tayfur Baba...
Yanına bir gün geldiğimizde muzip ve babacan gülümsemenle bizleri karşılayacaksın biliyorum.

Heyecanla Bozcaada'yı anlatacaksın yine biliyorum...
Güle güle resim yapar gibi konuşan koca yürekli adam...
Güle güle...

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx


Ey Deniz!...
Bu güzelleme yi götür Lefkofris'in bekareti, Tenedos un üzümü, Bozcaadanın inciri ile beraber Truvalı Helen in ayaklarına ser...Ser ki rüzgarın oğlu Kaikias deli aşıklar gibi essin...

1985 Kasımı ortalarında Bozcaadayı Yakar Kaptanın teknesinden ilk kez seyrettiğimde, neden Boz değilde Bozca diye geçirdim içimden...

Bu güzel kızın tüm güzelliklerini birden sergilemek istemediğini anlayabilmem için on yıl kadar geçmesi gerekti...

Bu on yıldan sonra bağları, ormanları, zeytin, iğde ve incir ağaçları ile bu minik kraliçenin isminde yeşil renge gönderme yapan bir sıfat neden yok diye düşündüm...

Bir on yıla yakın süre de bu güzel kızın başında esen sevda yellerini tanıyıp sevebilmem için geçti. Bazen deli bazen akıllı esen Poyrazı, bazen döven bazen okşayan Lodos u benim de başımda esen yeller oldu. Daha da ısındım o na...

2000 i iki geçe, 21.yüzyılın başlarında atölyelerimizi adaya taşıdığımızda çok sevdiğim eşimle birlikte anladık ki biz bu güzel kızdan ayrı olamayız...

Adını siz nasıl anarsanız anabilirsiniz, bir memesi Ayazma Tepesinde, bir memesi Habbele de, güzelim saçlarını Ayana dan Ege ye salmış, bacakları Kale üzerinden aşmış, minicik ayakları İğdelik te, bu güzel kız, güzelim Ege de yıkandığı her gecenin sabahında yeniden doğar. Yeniden güzelleşir. Ve güzelliğini O nu sevenlerle cömertce paylaşır...

Şimdi dilerseniz sizde, gönlünüzce düzenlediğiniz bir güzellemeyi verin Ege ye uçan kuşlara, mutlaka eline geçer.. 

Sevişebilirsiniz.

Kimbilir...?


Tayfur Sanlıman
Kasım 2008   BOZCAADA

22 Ağustos 2015 Cumartesi

Stilyani Kutufo

Bazı insanlar için dersiniz ki, "o sorgusuz sualsiz varsa eğer cennete gidecek..."

Stilyani Kutufo o insanlardan biri....

Bozcaada'nın mütevefa papazı, rahmetli İstrati Kutufo'nun eşi Stella Teyze 90 yıllık hayat serüvenini tamamlayarak eşinin yanına yol aldı...

Elli yıl önce eşinin görevi nedeniyle geldiği Bozcaada'daki mütevazi yaşamında Gökçeada'daki Zeytinli Köyünü hiç unutmadı. Hep büyük bir özlemle içinde yaşattı...

Eşinin vefatından sonra da çok emeği olan Bozcaada Kilisesindeki gönüllü görevlerini hiç aksatmadı. İnce ve yanık sesiyle ayinlerde tek başına "koro" idi her zaman.

Onun sesinin Tanrıya ulaştığına dair inanç her duyanda kendiliğinden oluşurdu... Cengiz Bektaş Hoca "onun sesi" için en güzel şiirlerinden birini yazdı.

Çok çalışkandı Stela Teyze. Bağ bahçe işleri, çiçekleri, nefis likörleri ve spesyali "tırtıl" badem kurabiyesi...

İyi bir entellektüeldi Stella Teyze. Her tür kitabı okur - romanlar, din ve felsefe kitapları ve sürekli takip ettiği dergiler...

Büyük tevekkülü ve inancı her sohbet edene büyük bir huzur verirdi.

Şimdi sevgili eşi Papaz Amca'nın yanında aynı huzur içerisinde...

Toprağın bol olsun Stella Teyze...






18 Aralık 2014 Perşembe

Kazime Yakar'ı Kaybettik

Ada, renkli simalarından birini daha kaybetti.

Yaklaşık bir aydır Çanakkale Devlet Hastanesi Yoğun Bakım Ünitesinde tedavi gören Kazime Yakar bugün saat 13.30 da hayatını kaybetti.

Dört çocuk annesi olan Kazime Yakar müteveffa kaptan Hüseyin Yakar'ın eşi idi.

İleri yaşına rağmen pırıl pırıl hafızası ile Bozcaada'nın adeta canlı tarihi olan Kazime Yakar yarın öğle namazını müteakip Bozcaada Mezarlığında toprağa verilecek.

Merhumeye kabir rahatlığı, çocuklarına, torunlarına, akraba ve sevenlerine baş sağlığı dileriz.


8 Mart 2014 Cumartesi

8 Martta Oyumu Kime Vereceğim?

Fakültede amfinin en önünde otururdu. İnanılmaz hızlı yazı yazar, hocaların ağzından çıkan tek bir kelimeyi kaçırmazdı. Asla bencil biri değildi. Tuttuğu o muhteşem notların fotokopilerinden hepimiz istifade ederdik. Adıyla müsemmaydı. Neşe Çolak neredeyse her daim tebessüm ederdi. Dâhi derecede bir zekaya malikti. İstanbul Tıp Fakültesi’nin 1988 yılı sınıf birincisi oldu. O kadar azimli, o kadar gayretliydi ki. İstanbul Tıp Fakültesi’nde endokrinoloji profesörlüğüne kadar yükseldi. Bende hayret uyandıran vasfı şu oldu. İnanılmaz başarılı biriydi, bir o kadar da mütevazı. İlginçtir ki, yüksek başarısı insanlarda kıskançlık uyandırmazdı. Çünkü övülmek, takdir görmek için başarılı olma gibi bir gayreti yoktu. Tek bir amacı vardı: Çalışmak, gayret etmek. Bu kadar basit işte. (http://www.zaman.com.tr/mustafa-ulusoy/kaybolan-yillarin-telafisi_2193755.html)

günün orta yerinde ölüm haberiyle sarsıldığım harika ötesi bir insandır neşe çolak. kendisi annemin hekimiydi. daha önce hiçbir hekimin aklına gelmeyen bir teşhis ve tedavi yöntemiyle valideyi az da olsa sağlığına kavuşturmuştu. 1 yıldan uzun bir süre hiç eksiksiz takibimizi yaptı, her aradığımızda nezaketle ilgilendi. çeşitli sebeplerle bağlantı kuramaz olmuştuk kendisiyle; yoğunluk ve yurtdışı gezileri sanıyordum ben, vefatına neden olan berbat hastalığı da bugün öğrenmiş oldum. 

minnacık bir kadındı ve sevimlilik abidesiydi. sadece annemin hastalığıyla değil, benimle de yakından ilgilendi. üniversite öğrencisi olduğum yıllarda, derslerimin durumunu sorar; "büyük adam olacaksın" diye takılırdı. muayenehanesinde, hastalarının kendisine getirdiği bir torba dolusu fındığı paylaşmışlığımız vardı. yanından ayrılırken, avuç avuç fındık doldurduğunu bilirim cebime.

velhasıl, çocukluğu türlü vesilerle hastanelerde geçmiş biri olarak, hastane fobisiyle yaşayan beni etkileyen; sevdiğim tek hekimdi kendisi. 

huzurla uyuması dileğiyle... (https://eksisozluk.com/nese-colak--4193017)

Tam iki ay önce kaybettiğimiz Prof. Dr. Neşe Çolak bir Bozcaada'lıydı, her nekadar doğum yeri Trabzon olsa da...

Bugün benim oyum, Bozcaada Sağlık Merkezine, "Bozcaada Prof. Dr. Neşe Çolak Sağlık Merkezi" adının resmi olarak verilmesi için talep, teklif, takip, torpil ve terfi sağlayacak olanadır. 

Diğeri, yani 30 Mart 2014 seçimlerindeki oyum ise Bozcaada'dan çok sayıda Neşe Çolak'ların yetişmesi için ortam yaratma yönünde mesajları gerçeklerle örtüşen, bu donanım ve ekibe sahip adaydır.

Kadınlar gününüz kutlu olsun...

16 Ağustos 2012 Perşembe

Bir Kayıp Daha - Stefania Sarris

Bugün aldığımız bir habere göre dün İstanbul'da Stefania Sarris vefat etmiştir.

Ada eşrafından merhum Taki Sarris eşi, Niko ve Elenitsa'nın anneleri olan Stefania Sarris doksan yaşındaydı.

Merhumeye kabir huzuru, acılı ailesine sabır ve başsağlığı dileriz.

8 Nisan 2012 Pazar

Bir Kayıp Daha - Simyon Salto Vefat Etti

Ada bir kayıp daha verdi.

Uzun bir süredir rahatsız olan ve tedavisi süren Simyon Salto 06.04.2012 günü vefat etti.

Amansız hastalığa yenilen Salto 74 yaşında, evli ve dört erkek evlat sahibiydi.

Adanın tanınmış esnafından biri olan Simyon Bey, şarapçılık sektörü dışında ilk gıda üretim işletmesini kurarak Bozcaada'nın domates reçelini ticari olarak üretip markalaştırdı. Tüm Türkiye'de tanınmasını ve sevilmesini sağlayarak ve adaya farklı bir üretim sektörü kazandırarak katkı sağladı.

Uzun yıllar isevi adalıların cemaat başkanlığını yürüten Simyon Salto'ya ebedi yolculuğunda huzur, acılı eşi Elenitsa Salto ve çocuklarına sabır, tüm sevenlerine başsağlığı dileriz.

10 Ocak 2012 Salı

Ada'da bir Kayıp Daha - Yorgo İzvingo

Bozcaadanın tanınmış ve sevilen simalarından olan Yorgo İzvingo vefaat etti.

Uzun süredir rahatsız olan Yorgo Bey 93 yıllık bir hayatı geride bırakarak altı ay önce kaybettiği sevgili eşi Yanula İzvingonun  (15.07.2011)  ardından ebediyete yürüdü.

Dün sabah Çanakkale Anadolu hastanesinde hayata gözlerini yuman İzvingo'nun cenazesi yarın öğlen Bozcaada  Kilisesinde yapılacak tören sonrasında Bozcaada'da toprağa verilecek.

Efendiliği ve güleryüzü ile sevenlerinin kalbinde hep yaşayacak olan Yorgo Bey'e Tanrıdan rahmet, oğlu Diyojen, kızı Atina, torunlarına ve tüm sevenlerine sabır dileklerimizle.

Toprağı bol olsun...

1 Kasım 2011 Salı

Bozcaada "Manav Arif'ini" Kaybetti

Bozcaada Manav Arifini kaybeti.

Bir süredir tedavi gördüğü ÇÖMÜ Tıp Fakültesi Hastanesinde dün hayata gözlerini yuman Arif Kocamış'ın ölümü yakınları ve sevenlerini üzdü.

Erken yaşta en eski bahçivanını-manavını kaybeden Bozcaadalılar onu hep çalışkanlığı, 24 saat açık olan market-manavı ve güleryüzü ile hatırlayacaklar.

Bugün öğle namazını müteakip toprağa verilecek olan Arif Kocamış'a tanrıdan rahmet, yakınları ve sevenlerine sabır ve başsağlığı dileklerimizle.

28 Ekim 2011 Cuma

Talay Ailesinin Acı Kaybı

Talay ailesi bugün yine yasta.

"Eski" kuşağın hayattaki son temsilcisi Sebati Talay'ı erken dennilebilecek 70 yaşında kaybetti.

Küçükkuyuda hakkın rahmetine kavuşan Sebati Talayın cenazesi yarın sevenleri ile vedalaşmasından sonra Bozcaada mezarlığında sonsuzluğa uğurlanacak.

Acılı ailesine ve tüm sevenlerine sabır ve başsağlığı, merhum Sebahati Beye ebedi istirahatinde huzur dileklerimizle...

19 Temmuz 2011 Salı

Acı Kayıp

16. 07.2011 günü sabaha karşı Bozcaadanın sevilen simalarından Yanula İzvingo'yu kaybettik.

Atina, Diyojen ve Popinin sevgili anneleri ve Yorgo İzvingo'nun sevgili eşi olan Yanula İzvingo'nun bir süredir solunum ve kalp yetmezliği rahatsızlıkları vardı.

Kalabalık bir topluluk Bozcaada Meryem Ana Kilisesinde yapılan dini tören sonrası adanın "Yanula Teyzesi" ile vedaşarak onu ebedi "ada"sına gönderdi.

Yanula İzvingo'ya Tanrıdan rahmet; acılı eşi, çocukları, torunlarına ve sevenlerine sabır diliyoruz.

3 Ekim 2010 Pazar

Bozcaada Koruma İmar Planı Tartışılırken - 2

 Kaynak: Prof. Dr. Bilsay Kuruç (DPT Eski Müsteşarı, A.Ü. SBF Emekli Öğretim Üyesi)


15 Nisan 2008

Bozcaada için bir söyleşi  (25 Ağustos 2008 Pazartesi 21.00 de panel)

Beş yıl kadar oluyor. Çay Bahçesi’nde düzenlenen bir toplu söyleşide konuşmuştum. Şimdi, Bozcaada Deneği’nin sevgili yöneticileri, sevgili dostlarım benden bir yazı isteyince düşündüm. En iyisi, o gün söylediklerimi olduğu gibi yazmak olacaktı. Söyleşi turizm, Bozcaada’mız, Adalılar ve bağcılık üzerineydi. Konular eskimemişti. Bakalım söylediklerim eskimiş miydi?

Konuşma 15 Ağustos 2003, Cumartesi günü saat 19.30’da Çay Bahçesinde yapılmış. Değiştirmeksizin sizlere sunuyorum.

Turizm zor bir konudur. Zorluğu, hemen her yerde dizginsiz biçimde gelişmesi, bu gelişme içinde dokuyu geri döndürülemeyecek biçimde bozmasından kaynaklanır. MUDANYA’nın zeytinlikleri, AVŞA’nın bağları, MERSİN’in narenciye bahçeleri artık yoktur ve bir daha da olmayacaktır. İSPANYA’dan başlamak üzere, AKDENİZ’de hep böyle olmuştur. Kısacası, turizm önce hastalıklarını getirir.

Bozarken, yerine hep benzer şeyleri koyar: Her yerde lokanta, kahve, bar, dükkan ve en tuhafı, insan tipi bir örnek hale gelir. Aleladeleşir. Turistik bir yere giderken oranın nasıl olduğunu öncede bilir, hep onları istemeye başlarsınız. Her şey o bir örnekliliğe göre düzenlenir ve aranır.

İstisnalar, yani başarılı örnekler azdır. Çünkü, değişik bir şey yapmak farklı bir kalite ister.
Çelik GÜLERSOY’unki gibi.

Bozcaada’da son beş on yılın gelişmesine turizm damgasını vuruyor: Turizm adeta bağcılığın zıt kardeşi gibi gelişiyor. Bağcılığın temposu on iki aya yayılır, yavaştır. Turizm üç, üç buçuk aylıktır, hızlıdır. Bağcılık turizmi bozmaz. Turizmin hızı ise bağcılığı bozabilir.

Şüphesiz, turizmin gelişmesini bağcılıktan ayrı düşünemeyiz. Ada’nın gelişmesi, bu ikisinin yan yana, iç içe gelişme şansını yakalarsak parmakla gösterilecek bir şey olacaktır. Yoksa aleladeleşecektir.

Biraz geçmişe bakarsak bugünü daha iyi anlarız, yarını öngörebiliriz. Ada’nın geçmişinde Ada’lılar da, devlet de rol oynamıştır. Üç bin yıla uzanan geçmişten bunları öğreniyoruz. Ada Müftülüğünün, dostumuz Haluk ŞAHİN’in ve diğer araştırmacıların kitapları bunu anlatıyor. Ada’nın uzak geçmişi sanki daha iyi biliniyor. Krallar, prensler, cengaverler, savaşlar ve destanlar. Akhilleus, Tenes ve başkaları. (TROYA)

Bütün bunların özü şudur: Ada’lılar üç bin yıldır üzüm ve şarap, yani bağcılık yaparlar. Ada’yı Ada yapan budur.

Ada’lılar bağcılıktan kazanıp yaşamışlardır. Ada ekonomisi bu olmuştur. Bu uzun dönem, on yıl öncesine kadar gelir. Altyapı namına bugün var olan birçok şey on yıl öncesine kadar yoktur :
Yollar basit topraktır. Asfalt yol 1980’lerde başlamıştır.
Ulaşım motorla, uzun süre YAKAR kaptanın motoruyla yapılmıştır. Eskiden haftada bir gün İSTANBUL’dan kalkan gemi Ada’ya yakın demir atar ve kıyıya kayıkla çıkılırdı. Sonraları, 1980’lerde, Odunluk iskelesinden, Normandiya Çıkarması’na (1944) katılmış iki çıkarma gemisi sefere girdi. Gemiye otomobilin geri manevrasıyla girilir ve gemi 22 ya da 23 oto alırdı!
Elektrik yok gibiydi. Su kuyulardan gelirdi, ama rezervler yetersizdi.
Telefon varla yok arasıydı. Posta uzun süreliydi, gazete gecikmeliydi.
Televizyon 1980’lere kadar yoktu. Buzdolabı yerine tel dolap vardı. Fırınlar odun, kömür ateşiyle işlerdi.
En önemlisi, 1990’lara kadar kadastro yoktu.

Bu tabloda turizm hemen hemen yoktu. Ada’ya yabancı uyruklular ÇANAKKALE Valiliğinden izin almaksızın giremezlerdi.

“Yok”ların yanında “Var”lar da vardı: Bir kere, Şehir Kulübü vardı (Bugün bir lokanta).
Zemin topraktı. Orada herkes eşitti. Büyük bağcılar, küçükleri, bağ işçileri ve diğerleri birbirine “Sen” diyerek konuşurlar ve aynı çayları içerlerdi. Ada’da iki kahve vardı. Orada da statüler aynı idi. Herkes birbirine “merhaba” derdi. Kapılar kilitsizdi. Sokaklarda  kanepelerde oturulurdu. Bağcılık eşekle ve pırpırlarla yürütülürdü. AYAZMA’da en çok on kişi denize girerdi. Kış gelince bazı Ada’lılar kumarda acımasızca birbirlerini üterlerdi.

Ada’lılar kimlerdir? O dönem Ada’lısının  nesli tükenmek üzere. Önce tükenenleri analım. Çünkü, uzak tarihin kişiliklerini biliyoruz da, yakın geçmişin insan manzaralarını anmıyoruz.

Önce ALTAN’ı anmalıyım. O sevgili dostumdu. 1971’de bizi Ada’ya çeken ALTAN (GÜRMAN)’dı. YAKAR’ın motoruyla geldik. ALTAN Ada’yı ve SULUBAHÇE’yi sevenlerin, korumaya çalışanların lokomotifiydi, simgesiydi.

Çalışkan, zeki ve yardımsever Hacı SÜLEYMAN’ın Anadol otomobili, Ada’daki iki yada üç otodan biriydi. Ev aramaya ve bulmaya hep onun otosuyla gittik. Hacı bizi 1986’da BEDRİ Albay’a götürdü Albay ilginç bir insandı. Kısa sohbetimizin sonunda “Bu evi sana satayım, gideceğim, kalbim var” dedi. O tarihten beri orada oturuyoruz.

LİGOR şarap degüstatörüydü. Albayın da eski emir eriydi. Çok iri, ama sevimli gövdesi vardı. Minnacık evi, LİGOR’un gövdesinden biraz daha genişti! HAYATİ Beyin (TALAY) ona yardımlarını bir vefakarlık örneği olarak belirtmeliyim. (Bu konuşmayı yaparken dinleyiciler arasında bulunan ve Ada’nın simgelerinden biri olan HAYATİ Bey 2007’de aramızdan ayrıldı.)

VASİL müstesna meyhanesi, rakı adabına göre düzenlenmiş yaşamı ile Ada’nın aristokratı gibiydi.

KORELİ, Ada’nın ilk lokantasının sahibiydi. Bozcaada deyince, insanlar hemen “KORELİ”  derlerdi. KURTULUŞ ve küçük HÜSEYİN onu yaşatıyorlar.

FRANSIZ MEHMET Ada’nın ilk marangozuydu. FRANSA’da kaldığı için ona öyle denirdi. Çok genç yaşta gitti.

İLHAN Bey (ARAL) Galatasaray Lisesi mezunu idi. Espri anlayışı inceydi. Hassas, incelik sahibi insandı. ÇAYIR yolunda, Ada’lıların DALLAS dedikleri bir çiftlik yaptırmıştı. Kayalıklara gidip, kabuklulara limon sıkıp yiyecektik birlikte. Olmadı.

Tükenen kuşağın sonuncusu, bu yıl kendisini daha çok özlediğim İRFAN Bey (ARAL) nadir bir insandı. Üzümün ve şarabın ustası olduğu kadar dünya politikası ile ilgilenir ve bilirdi. Çok okurdu. Değerlendirmeleri zeka doluydu. Onu yavaş yavaş kaybettik. Tıpkı Ada’da bir dönemin sonunun gelişi gibi.

(2007’de, bu insanlara Ada’nın, denizlerinin, yolculukların simgesi YAKAR Kaptan eklendi. YAKAR Kaptan’ın gidişi, eski dönemin kapanışı demek oluyor.

Devlet Ada’da kaymakamları ve politikalarıyla görünür. Kaymakamlar deyince, 1980 öncesinden Kutlu AKTAŞ, 1980’lerden Caner YILDIZ ve 1990’lardan Yavuz AKKOÇ akla gelir.

Politikalar deyince Ada’nın yolları, kadastrosu ve Tekel alımları akla gelir. Devletin politikaları son on yılda bir büyük paket gibi ardı ardına uygulandı, daha önce görülmeyen etkiler yarattı. Eski uzun dönemin sonunu getirdi. Özetle, bağcılığı destekleme niyetiyle başlatılan (yada Ada’lıların öyle sandığı) politikalar, son on yılda hızla turizmi getirdi. Eski dönemin “yok”ları var olurken, “var”ları yok olmaya başladı. GEYİKLİ İskelesi’nin yapımı ile sefere giren araba vapurları ile Ada’nın kadastro’su örtüştü: Ada’nın bağlarından evlerine kadar her şey satılmaya başladı. O güne kadar Ada’yı bilmeyen yeni mülk sahipleri ile birlikte turizm de hızlandı.

Altyapıyı politikalar paketiyle oluşturursanız turizmi tutamazsınız, hızlanır. Her yerde böyle olmuştur. Şimdi zor ve değişik bir şey yapıp yapamayacağımız bir noktaya geldik: Turizmin (ve yeni mülklerin) yarattığı değişmenin sonucu ne olacak? Aleladeleşme mi, yoksa herkesin kazanabileceği bir yeni Ada modeli mi?

Son birkaç yıl bir şikayetler dönemi gibidir: Ada’lının eskisi “Ada artık eski Ada değil” diyor. Ada’lıların kazancı artanı (esnafı, Bayramiç’lisi) daha iyi bir ayar istiyor: Vapurun sıklaşmasını, gelenin gidenin edepli olmasını, ortalığı kirletmemesini istiyor. Gelen turist vapurların seyrekliği ve kuyrukların uzunluğundan hoşnut değil ve esnafın fiyatları yüksek tuttuğunu, hizmetlerin iyi olmadığına söylüyor. Bağcıların derdi apayrı. (Her yıl burada panelde konuşurlardı; bu yıl yoklar.) Üzümün devletçe koruma görmediğini söylüyorlar ki, şikayetlerin en önemlisi de bu. Çünkü, olup bitenler gösteriyor ki, üzümü korumak Ada’yı korumak demektir.

Bağcılığı korumak GÜLERSOY’un SULTANAHMET’i korumasına benzemiyor. Çünkü, üç bin yıldır Ada ekonomisini bağcılık çeviriyor. Eğer bugün turizmin iyisini becerebileceksek, bu, bağcılığı korumayı bilerek olacaktır. Yani, herkesin kazanabileceği bir Ada kimliği ancak bağcılığı koruyarak ortaya çıkabilir.

Ama, işte burada talihsiz bir noktadayız. Çünkü, “aramızdan ayrılanlar”a şimdi TEKEL katılıyor. TEKEL gidiyor. Haberlere göre, 26 Eylülde blok satışla gidiyor.

Biliyorsunuz, TEKEL Türkiye’nin beş yüz büyük finansı içinde sekizinci sıradadır. Ayrıca, AVRUPA’nın en büyük otuz alkollü-alkolsüz içki firması arasındadır. Kasasına günde on bin trilyon TL. para girer. 2001 yılı satış hasılatı 3.1 katrilyon TL.dir. ve bunun 1.9 katrilyonu vergi, fon, vs. şeklinde devlet geliridir. 2001 yılı karı 138 trilyon TL.dir ve TEKEL özelleşirse, bu, devletin kasasından özel kasalara akacaktır.

Yine biliyorsunuz, TEKEL tütünün de en önemli alıcısıdır. Yerli sigaranın (TEKEL’in) pazar payı %40 dır ve iki yabancı firma ise paylarını %30 a çıkarmışlardır. 1999 da beş bin köyde 570 bin ekici ailesi varken, yerli sigaranın pazar payı daraldıkça bu ailelerin sayısı 400 bine düşmüştür. Korkarım, yarın daha da düşecektir.

Bunları şunun için söylüyorum: Hatırlayabilirsiniz, 1970 lerde TEKEL’in motorları gelir, Ada’nın karasakızını alırdı. Karasakız şaraplıktır, konyaklık üzümdür. 1986 da Tuzburnu’nda TEKEL’in fabrikası kuruldu. Fabrika 1990 larda her yıl iki bin tona yakın üzüm alırdı. Bu 150 ila 200 üretici ailesinin gelir güvencesi demektir.

Ancak, on iki yıldır TEKEL’in alımları zayıfladı. 2001’de 700 bin kilodan biraz fazla, 2002 de 670 bin kilo kadar oldu. Kısacası, devlet bağcılığın altyapısı için bir şeyler yapacakmış diye düşünülürken, birdenbire geri çekildi. Üreticiyi beş yıldır yalnız bıraktı. (Geçen yıl üzüm bağda kaldı. Bu yıl üzüm 22 kuruştan satıldı. Bağlar köklenebilir!) Çünkü, ülke çapında üst kattan TEKEL’e “üreticiyi bırak, piyasadan çekil!” komutu verildi. Bu acıdır.

Şimdi temel soru şudur: Bağcılık ne olacak? İşler keyfe kalırsa, üç bin yıldır karasakız ve çavuşla yoğrulan Ada ne olacak? Bağcılığı keyfe kamış bir Bozcaada’da turizm ilginç olur mu? Bağcılığın kaderiyle ilgilenmeyen turizm aleladeliği getirir. Bu AVŞA Ada’sının hazin modelidir. Bağcılığa sahip çıkabilen, TEKEL’in büyük boşluğunu doldurabilen, kaliteli ve işlek bir yeni model arıyoruz.

Ada’lılar, yani bağcılar kendi kaderlerine sahip çıkabilirler mi? Bağcılığı kurtarabilirler mi? Yoksa, üzümler bağda mı kalır? Bağcıların kaderi TEKEL’in ortada bıraktığı tütüncülerin kaderi gibi mi olur? Yoksa, Ada’nın şarap üreticileri mi birleşerek fabrikayı alırlar?

Devlet bağcılığı desteklemekten çekiliyorsa, üretici karşısında özel bir tekeli mi bulacaktır? Tuzburnu’ndaki fabrikayı büyük ihtimalle ucuza alacak olan özel kişi, üreticinin kaderiyle ve Ada’nın bağcılığı ile ilgilenecek midir?

Eski dönem, insanları ve politikalarıyla kapanırken şunu merak etmeliyiz: Yeni Ada’lılar, yani dışarıdan gelen yeni mülk sahipleri kimlerdir? Onların ortak bir Ada’lılığı öncelikle bağcılık üzerinde kurulabilecek midir?

Devlet artık “Nasıl bir Bozcaada istiyoruz?” sorusunu sormuyor. Üreticiyi terk etmesi bu soruyu sormadığını gösteriyor. Soru belki de yeni girişimci olan turizmcilere kalıyor. Bunların yaratıcı ve koruyucu olanlarına. Çünkü, bağcılığa sahip çıkmayı bilen girişimci kendi sorunlarını da daha kolay çözecek bir kapasiteye erişecektir. Ada’nın geçmişi ile geleceği arasındaki köprü belki de bu ince çizgi üzerinde kurulacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum.”


Evet, bundan beş yıl kadar önce Çay Bahçesinde bunları konuşmuşuz. Aradan geçen süre konuştuklarımızı zenginleştirmiş mi, yoksa sözlerimizi geçersiz mi kılmış? Bozcaada’mız, insanları, bağları, rüzgarı, denizi ve mevsimlerine göre hızlanıp yavaşlayan yaşama temposu ile özünü yitirmeksizin kimliğini koruyan, ama kendini güzelleştirmeyi bilen  bir Ada olmaya doğru gidebiliyor mu? Dostlarımız bunları, hep bunları konuşmayı sürdürsünler. Kolay gelsin.


TURİZME İKİ YAKLAŞIM

Müşteri velinimetimizdir
Ne yaparsa makbuldür!

Maliyeti (Ekonomik-Sosyal) yüksek olabilir.
Bozcaada ölçeğinde sonradan telafisi çok zordur.

Turist misafirdir. Hoş gelmiştir, ancak, ayakkabılarını çıkararak girmelidir.