12 Aralık 2013 Perşembe

Bu Seçimde Duymak İstediklerim...

Bozcaadalıların mutluluğu, refahı ve yaşam kalitesinin artması kaynaklarının güvence altınmasına bağlıdır. Bu kaynaklardan yararlanarak, ekonomik ve sosyal fayda oluşturacak değerlerler yaratmak suretiyle Bozcaada yüksek bir refah, mutluluk ve yaşam kalitesi düzeyine ulaştırılabilir.
  
Bozcaada bu parametreler açısından gelişmiş yerlerle rekabette öne geçebilmek için onlara benzeyerek değil, onlardan mümkün olduğunca farklılaşarak ve farklılıklarını öne çıkararak varabilir.

Şöyle örnekleyebiliriz: büyük bir alışveriş merkezinde çocuk oyuncakları satan bir mağazanın karşısına oyuncakçı dükkanı açarak kar edemezsiniz. Ama çocuk giyimi mağazası açarak bu şansa sahip olabilirsiniz. Bozcaada’ya zeytin plantasyonları yaratarak ya da yıldızlı oteller dikerek Altınoluk ya da Antalya ile rekabet edemezsiniz.

Bozcaada ve Bozcaadalının yaşam kalitesini yükseltecek ve her açıdan rekabet avantajını sağlayacak, bu avantajı tanımlı hale getirecek ve en önemlisi sürdürecek bütünsel bir stratejik plan ve ciddi bir faaliyet programına her zamankinden daha çok ihtiyaç bulunmaktadır. Bozcaada’nın kendine has değerlerini yaratma/geliştirme için bilinçli olarak farklı davranmaya başlamaya olduğu gibi…

Bozcaada ve Bozcaadalı olarak ne yapmak istediğimizi ve ne olmak istediğimizi anlamamızı sağlayacak geniş bir bakış açısı olmadan ve daha da önemlisi, hedeflerimize ulaşmayı nasıl tasarladığımızı ve planladığımızı bilmeden işe koyulmak Bozcaada’yı mevcut sorunları da düşünüldüğünde çok ileriye götürmez.

Ev yapan, iş yapan herkes bilir ki bir işin zinciri iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümü o işi yapmakla ilgili her şeyi oluşturmakta – projelendirmek, tasarlamak, malzeme tedarikini yapmak ve üretmek. İkinci bölümü ise sunma ya da satma ile ilgilidir – müşteri çekmek, üretilen ürünü ya da hizmeti sunmak, dağıtımını ya da satışını yapmak.

Bir bütün olarak bakıldığında Bozcaada’yı yönetenlerin bu iş yapma ve yürütme zincirinin ikincisine odaklı olduklarını ve Bozcaada’nın tüm sorunlarının bu odaklanma kaynaklı olduğunu söylemek mümkün.

Örneğin turizm alanında bir turizm stratejik planı, master plan ve eylem planı olmaksızın; altyapı ve kapasite dikkate alınmaksızın, gerçekçi ve ölçmeye dayalı hedef gruplar belirlenmeksizin fuar fuar dolaşılmak suretiyle yapılan bir müşteri bulma ve ulaşma faaliyeti, yaz sezonunda “adaya gelmeyin yerimiz yok’a”; ya da düşük hizmet kalitesiyle büyük bir memnuniyetsizliğe dönüşmektedir.
Diğer örnekler adanın “bitmeyen” kanalizasyon ve imar planıdır.

İş sahiplerinin ve üst düzey yöneticilerin birincil kaygıları olan “doğru işlerin yapılması” ve uygulamada birbirinden oldukça farklı ve uzmanlık isteyen “doğru tasarım ve organizasyon” Bozcaada’da en çok ihtiyaç duyulan yetkinliklerdir.

“Hiçbir plan sadece plan değildir”.

İmar planı sadece bir ada-pafta çizimi değildir.

İnsanların yaşam tarzıdır, geçimidir, kültürüdür, geleceğidir. “Bozcaada ve Bozcaadalılar ne yapmak istiyor, nerede olmak istiyor, nereye varmak istiyor”?  İnsanlara kulak vermeksizin, ihtiyaçlarını ve beklentilerini hatta hayallerini öğrenmeksizin, onlara aldırış etmeksizin, tasarıları onlarla paylaşmaksızın, hatta onlardan kaçırarak varılabilecek yer şu anda bulunulan yerdir. Memnunsanız sorun yok…

Ancak imar planı asıl büyük planın sadece bir ayağı…

Bozcaada’nın ekonomik planı, Bozcaada’nın sosyal planı, Bozcaada’nın eğitim planı, Bozcaada’nın gelecek planı?

Nelere “evet” denildiği kadar nelere “hayır” diyen Bozcaada’nın planı nedir?

Niçin öyledir, nasıl yapılmıştır, ne zaman uygulanacaktır, nerede ne olacaktır, neyle uygulanacaktır ve kim uygulayacaktır?

Seçim öncesinde adaylardan ben bunları duymak istiyorum.

“Caktı-cıktı”, “daydı-dıydı” duymak istemiyorum.


8 Aralık 2013 Pazar

Bozcaada'da Tarih Tekerrürden mi İbarettir?

Bundan tam on (10) yıl önce bir Bozcaada Çalıştayı yapılmıştı…

Yeri, günü, saati, katılımcıları, yöntemi, çıktıları kayıt altında…

Çalıştay çıktıları, Bozcaada’yı yönetenlerle paylaşılmıştı…

Katılımcılardan bazıları halen yönetimde görev almakta…

Aşağıda, on yıl önce yapılan Bozcaada Çalıştayı çıktılarının özetini okuduktan sonra siz karar verin…

Yer:                 Bozcaada  İlçe Halk Eğitim Merkezi
Tarih:             05 Ağustos 2003 Salı, Saat 20.50 – 22.50
Moderatör:     Lütfi H. Ensari
Katılımcılar:  Bozcaada’dan çeşitli kesimleri temsil eden 12 kişi

Çalıştay Yöntemi
Çalışma her iki grubun biribirinden bağımsız olarak iki adımda “10 Yıl Sonra Nasıl Bir Bozcaada Görmek İstiyoruz?” sorusuna cevap arayışı ve buna erişmedeki mevcut durumdan kaynaklanan yardımcı unsurlarla engellerin sıralanması şeklinde yürütüldü.
Çalışmada bireysel fikir üretimi ve grubun uzlaşımı teşvik edildi. İki grup çalışmasında toplam net 120 dakikada 180 uzlaşılmış fikir üretildi. Her iki grup çalışma özetlerini birbirlerine sundu.

Grup 1 Çalışması Özeti
1.       Bozcaada turizminin temiz deniz, kum ve güneşten önce bağcılık, şarapçılık ve arıcılıkla anılmasını istiyorum
2.       Vizyonu olan şeffaf bir yönetim ve denetimle gelişen bir ada olsun istiyorum
3.       Özgün mimarisi, tarihi ve doğal dokusu korunmuş, alanları ve bazı sokakları kültürel faaliyetler için düzenlenmiş, kıyıları temiz, çöpsüz ada istiyorum
4.       Yerli nüfusun ağırlıklı olduğu göç etmemiş ve göç olmamış bir ada istiyorum

Grup 2 Çalışması Özeti
1.       Gençlere istihdam olanağı sağlanarak göçlerin önlendiği bir Bozcaada istiyorum
2.       Alt yapı ve çevre sorunlarını çözmüş bir Bozcaada istiyorum
3.       Eğitim sorununu çözmüş, sosyal ve kültürel projeleri olan bir Bozcaada istiyorum
4.       Trafiği düzenli, ulaşım sorununu halletmiş bir Bozcaada istiyorum
5.       İnsanlar arasındaki saygının var olduğu ve yasaları etkili uygulayan bir yönetime sahip Bozcaada istiyorum
6.       Bağ alanlarının bozulmadan, yerel üzüm çeşitleri korunarak dünya standartlarında kaliteli şaraplara sahip bir Bozcaada istiyorum
7.       Doğal, kültürel ve tarihi varlıklarına sahip çıkmış ciddi bir biçimde korunan bir Bozcaada istiyorum
8.       Ağaçlandırılmış ve yerel alanlarla donatılmış bir Bozcaada istiyorum

Sizce bu on yıl içerisinde “bu olumlu yönde değişti” diyebileceğiniz, değişen ne var?

“Değişen bir şey yok”, derseniz, bunun nedeni nedir?

“Delilik, bir sorunu hep aynı şekilde çözmeye çalışıp hep aynı sonucu alınca buna şaşırmaktır”


Bunu ben demedim, Einstein demiş…

4 Aralık 2013 Çarşamba

Seçimin Gerçek Tarafları


Yerel seçimlerin yaklaşması ile birlikte Bozcaada belediye başkanlığı ve meclisi için kulisler ve çalışmalar başladı.

Her ne kadar seçim partiler arasında gerçekleşecek olsa da aslında gerçek yarış zihniyetler arasında gerçekleşecektir.

İşin ilginç yanı kişi ve gruplar arasındaki zihniyet farklılıkları yanında bireylerin kendi zihniyetlerinde yaşadıkları çatışmaların da bu yarışta asıl belirleyici olacağı gerçeğidir.  

Toplumsal ölçekteki zihniyet kavgası “değişim” ve “statüko” arasında gerçekleşmektedir.

Bozcaada’da mevcut çıkar ilişkileri ve alanları zaman zaman yaşanan “gözden geçirmelere”, “yeni ekleme ve çıkarmalara” rağmen çeyrek yüzyıldır niteliği değişmeden devam etmektedir.

Bu ilişki ağı ve alanında olanların yaşadığı “mutsuzluğa” rağmen ona tutunmaları ve devam ettirme yönünde “parmak kaldırmaları” değişimin doğasında olan belirsizlikten duydukları derin korku ve endişedir.

İşi muhasebeye vurduklarında, “ufak tefek (bazen büyük) açıklarını idare eden” mevcut durumun artısı, “geçimini temin etme”ye yetmesidir.  Ancak “statüko”nun doğasında da değişimin doğasında olduğu gibi derin korku ve endişeler yaratan zorlamalar bulunmaktadır.

“Ufak tefek (bazen büyük) açıklarını idare eden” statüko itaat beklemekte, yeri gelince tehdide başvurmakta, şeffaf olma gibi bir kaygısı bulunmamakta ve en önemlisi yeni ortaya çıkan durumlar ve ihtiyaçlara cevap verememektedir.

İşin daha tehlikeli olan boyutu ise değişimin karşısında dururken “Bozcaada’nın değerlerini ben koruyorum” kalkanını, onları nasıl yok ettiğini “es” geçerek kullanmasıdır. 

El altından “düşman” yaratmasıdır – “üç-beş kişi”, “aynı kişiler”, “istanbullular”,“rantçılar”, “enteller” v.b…

Bozcaada’nın mevcut durumunun nedeni bunlarmış gibi… 

Kararları bunlar verip uygulayıp sürdürürlermiş gibi…

Bu zihniyetin en büyük korkusu ve endişesi, çeyrek yüzyıldır Bozcaada’nın fiziksel, sosyal ve ekonomik altyapısının gelişmesini engellemeleri nedeniyle hesap verecekleri korku ve endişesi değildir.

Bozcaada gelişmek zorundadır. Daha 70-80 yıl öncesinde yaz kış beş bin nüfusu barındıran ve geçindiren Bozcaada’dır. Üstelik bu kadar ünlü değilken ve turizmi yokken…

Bozcaada sadece kendi kaynaklarını ve değerlerini kullanarak eşsiz bir gelişme ve kalkınma potansiyeline sahiptir. Ama Bozcaada, dünyada pek çok örnekleri mevcut olan “kaynakları çok ama gelişmemiş ülke”de olduğu gibi bu kaynakları kendisi için kullanamamakta, gelirini ve gençlerini diğer şehirlere transfer etmektedir. Kestirmeden söylemek gerekirse bunun nedeni kötü yönetim.

Bozcaada’lı çocuklar, Bozcaada’lı gençler boş zamanlarını değerlendirecek tiyatro istiyor, sinema istiyor, futbol dışında da spor alanları istiyor, eğlence yerleri istiyor, ücretsiz internet ulaşımı istiyor, sosyal kulüpler istiyor, meslek kursları istiyor, hobi kursları istiyor, gelecek istiyor…

Bozcaada esnafı sezon dışında da insanlar adada yaşasın, turizm sezonu uzun olsun istiyor; işadamları yatırım yapmanın “deveye hendek atlatmaktan” kolay olmasını istiyor, bağcı üzümü para etsin istiyor, işçi insanca koşullarda yaşasın istiyor, memur iş dışında uğraşlar istiyor, yaşlılar ilgi istiyor…

Bozcaada’lılar ulaşım uygun fiyata olsun istiyor, lağım suları içerisinde oturmasınlar istiyor, patlak borulardan asbestli ve çok pahalı su içmesin istiyor, çevre zarar görmesin istiyor, Bozcaada’nın sahip olduğu yetkilerin kullanılmamasından dolayı Çanakkaledeki kurullarda sürünmesin istiyor, işlerinin hızlı halledilmesini istiyor, kuralların herkes için eşit uygulanmasını – yani adalet istiyor, isimsiz ihbarlar sonucu gelen cezalarla değil işlerinin düzgün yapıldığı ve doğru düzgün yol gösterilerek yapılmasını istiyor, sıkıntıya düştüğünde muhatap bulsun istiyor, kendisine kulak verilmesini ve sorunlarının çözülmesini istiyor, ayırımcılık – kayırımcılık olmasın istiyor, kapalı kapıların arkasında alınan kararları bilmek – yani şeffaflık istiyor …

Tüm bu isteklerin nedeni şimdiye kadar karşılanmamış ve karşılanmıyor olmalarıdır.

Çeyrek yüzyıldır “cek-cak”, “daydı-dıydı” larla taleplerin karşılanmamış olmasıdır.

Karşılanmasına yönelik yaklaşımların ve yapıların oluşturulmasına niyet bile edilmemiş olmasıdır.

Tüm bu istekler Bozcaada’nın korkularından sıyrılıp gelişmesi, potansiyelini kullanması gerektiğini söylüyor.

Nasıl ve ne yönde?


Bu sorunun cevabı, bir sonraki yazının konusu olsun…

18 Kasım 2013 Pazartesi

CHP Bozcaada Belediye Başkanı Adayını Belirledi

Bozcaada CHP ilçe örgütü, 16 Aralık 2013 tarihinde 78 üyenin katılımı ile gerçekleştirdiği eğilim belirleme toplantısında önümüzdeki yerel seçimlerde yarışa gireceği belediye başkanı adayını belirledi.

Toplantıya katılan ve oy kullanan üyelerin % 58 inin oyu ile Bozcaada Belediyesi Başkanlığı adaylığı için öne çıkan isim Dr. Hakan Can Yılmaz oldu.

On yıldır Bozcaada Sağlık Merkezinde hekim ve Sağlık Grup Başkanı olarak görev yapan Dr. Hakan CanYılmaz; güler yüzü, tevazu ve yardımseverliği, en çok da Beşiktaşlılığı ile Bozcaada'lıların yakından tanıdığı ve sevdiği bir isim.

Çanakkale 1973 doğumlu olan Dr. Hakan Can Yılmaz, ortaöğrenimini Çanakkale Anadolu Lisesinde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesini bitirdi.

Altı yıl ülkemizin en büyük Özel Acil Yardım kuruluşu olan MedLine'de hekimlik ve yöneticilik yaptı.  

On yıldır Bozcaada'da eşi Dr. Burcu Yılmaz ile birlikte çalışan Dr. Hakan Can Yılmaz'ın Bozcaada sevgileri ada'da doğan ve büyüyen Ada ile Duru isimlerinde iki çocukları ile perçinlendi.

Yapıcı, sevecen ve insancıl yaklaşımı, herkesle kolay iletişim kurabilmesi ile Adalıların, ama özellikle de Ada'lı gençlerin sevgi ve desteğini kazanan Dr. Hakan Can Yılmaz'ın Başkanlık yarışında çıtaya yakın isim olacağı ifade ediliyor.

Bozcaada Belediyesi başkanlık yarışında Dr. Hakan Can Yılmaz'a başarılar dileriz.

11 Ekim 2013 Cuma

Kitaplıkta Bulunması Gereken Bir Kitap

Bozcaada toprakları, yapılan analizlere göre en çok bağı ve üzümü beslemeyi sevmekte…

Üzüm insanoğlu tarafından belki de en uzun yıllardır bilinen, yetiştirilen ve sevilerek tüketilen meyvedir.

Kurutulmuşu ve pekmezi yanında yine binlerce yıldır en çok kullanılan muhafaza edilip tüketme yöntemi şaraptır.  

Bu nedenle Bozcaada’da yaşayan ya da gönül bağı olan herkesin kütüphanesinde üzüm ve şarap konusunda kitaplar olmalıdır.

Üzüm, bağcılık ve şarapçılık Bozcaada’nın adından bile çok önde gelen kültürüdür, kaderidir…

Ocak 2013 de Sayın Tankut İlter’in Şarap ile ilgili kitabı ilginç.

Adı, Tıp Şarap Sağlık Yaşam…


Bir derleme niteliğinde olan kitabın ilk bölümü şarap ile ilgili sosyal ve genel konulara ayrılmış:

Şarabın tarihi, şarap kültürü, şarabın sağlık üzerindeki etkileri, şarap ve kalp hastalıkları ile alkollü içkilerin zararları başlıkları; hekimlerin gözüyle, herkesin anlayabileceği, tıp terimlerinden arındırılmış anlaşılır bir dille anlatılmış.

İkinci bölüm teknik ve özel konulara ayrılmış:

Şarabın bileşimi, üretim tekniklerinin şarap fenollerine etkileri, resvaratrol, şarabın etkilerinde biokimyasal mekanizmalar, şarabın antimikrobik etkisi, şarap ve hematolojik sistem, şarabın böbrekler ve tansiyon üzerindeki etkileri, şarap ve kanser, şarap ve beyin, şarap ve migren, şarap ve alerjik hastalıklar, şarap ve ürik asit, şarap – doğal cilt bakımı.

Kitap, adeta bir şarap gözlüğü ile sağlık ansiklopedisi…

Yayın, Gastroenteoroloji Vakfı’na ait.


Bozcaada’lılara ve Bozcaada’ya gönül veren meraklılarına duyurulur… 

3 Ekim 2013 Perşembe

Bunlar, 2003 ve 2008 de Konuşulmuştu...

Sevgili hocamız Prof. Dr. Bilsay Kuruç’ un izniyle, Bozcaada, Turizm, Planlama gibi konularda tartışmaların yaşandığı bugünlere ışık tutması amacıyla iletiyorum.
Akın Baran

                                                                                                                         15 Nisan 2008
BOZCAADA İÇİN BİR SÖYLEŞİ  

                                                                                                                      Bilsay KURUÇ
Beş yıl kadar oluyor. Çay Bahçesi’nde düzenlenen bir toplu söyleşide konuşmuştum. Şimdi, Bozcaada Deneği’nin sevgili yöneticileri, sevgili dostlarım benden bir yazı isteyince düşündüm. En iyisi, o gün söylediklerimi olduğu gibi yazmak olacaktı. Söyleşi turizm, Bozcaada’mız, Adalılar ve bağcılık üzerineydi. Konular eskimemişti. Bakalım söylediklerim eskimiş miydi?
Konuşma 15 Ağustos 2003, Cumartesi günü saat 19.30’da Çay Bahçesinde yapılmış 
Değiştirmeksizin sizlere sunuyorum.
“Turizm zor bir konudur. Zorluğu, hemen her yerde dizginsiz biçimde gelişmesi, bu gelişme içinde doğal dokuyu geri döndürülemeyecek biçimde bozmasından kaynaklanır. MUDANYA’nın zeytinlikleri, AVŞA’nın bağları, MERSİN’in narenciye bahçeleri artık yoktur ve bir daha da olmayacaktır. İSPANYA’dan başlamak üzere, AKDENİZ’de hep böyle olmuştur. Kısacası, turizm önce hastalıklarını getirir. 
Bozarken, yerine hep benzer şeyleri koyar : Her yerde lokanta, kahve, bar, dükkan ve en tuhafı, insan tipi bir örnek hale gelir. Aleladeleşir. Turistik bir yere giderken oranın nasıl olduğunu önceden bilir, hep onları istemeye başlarsınız. Her şey o birörnekliğegöre düzenlenir ve aranır.
İstisnalar, yani başarılı örnekler azdır. Çünkü, değişik bir şey yapmak farklı bir kalite ister.
Çelik GÜLERSOY’unki gibi.
Bozcaada’da son beş on yılın gelişmesine turizm damgasını vuruyor : Turizm adeta bağcılığın zıt kardeşi gibi gelişiyor. Bağcılığın temposu on iki aya yayılır, yavaştır. Turizm üç, üç buçuk aylıktır, hızlıdır. Bağcılık turizmi bozmaz. Turizmin hızı ise bağcılığı bozabilir.
Şüphesiz, turizmin gelişmesini bağcılıktan ayrı düşünemeyiz. Ada’nın gelişmesi, bu ikisinin yan yana, iç içe gelişme şansını yakalarsak parmakla gösterilecek bir şey olacaktır. Yoksa aleladeleşecektir.
Biraz geçmişe bakarsak bugünü daha iyi anlarız, yarını öngörebiliriz. Ada’nın geçmişinde Ada’lılar da, devlet de rol oynamıştır. Üç bin yıla uzanan geçmişten bunları öğreniyoruz. Ada Müftülüğünün, dostumuz Haluk ŞAHİN’in ve diğer araştırmacıların kitapları bunu anlatıyor. Ada’nın uzak geçmişi sanki daha iyi biliniyor. Krallar, prensler, cengaverler, savaşlar ve destanlar. Akhilleus, Tenes ve başkaları ...
Bütün bunların özü şudur : Ada’lılar üç bin yıldır üzüm ve şarap, yani bağcılık yaparlar. Ada’yı Ada yapan budur.
Ada’lılar bağcılıktan kazanıp yaşamışlardır. Ada ekonomisi bu olmuştur. Bu uzun dönem, on yıl öncesine kadar gelir. Altyapı namına bugün var olan birçok şey on yıl öncesine kadar yoktur :
Yollar basit topraktır. Asfalt yol 1980’lerde başlamıştır.
Ulaşım motorla, uzun süre YAKAR kaptanın motoruyla yapılmıştır. Eskiden haftada bir gün İSTANBUL’dan kalkan gemi Ada’ya yakın demir atar ve kıyıya kayıkla çıkılırdı. Sonraları, 1980’lerde, Odunluk iskelesinden, Normandiya Çıkarması’na (1944) katılmış iki çıkarma gemisi sefere girdi. Gemiye otomobilin geri manevrasıyla girilir ve gemi 22 ya da 23 oto alırdı!.
Elektrik yok gibiydi. Su kuyulardan gelirdi, ama rezervler yetersizdi.
Telefon varla yok arasıydı. Posta uzun süreliydi, gazete gecikmeliydi.
Televizyon 1980’lere kadar yoktu. Buzdolabı yerine tel dolap vardı. Fırınlar odun, kömür ateşiyle işlerdi.
En önemlisi, 1990’lara kadar kadastro yoktu.
Bu tabloda turizm hemen hemen yoktu. Ada’ya yabancı uyruklular ÇANAKKALE Valiliğinden izin almaksızın giremezlerdi.
“Yok”ların yanında “Var”lar da vardı : Bir kere, Şehir Kulübü vardı (Bugün bir lokanta).
Zemin topraktı. Orada herkes eşitti. Büyük bağcılar, küçükleri, bağ işçileri ve diğerleri birbirine “Sen” diyerek konuşurlar ve aynı çayları içerlerdi. Ada’da iki kahve vardı. Orada da statüler aynı idi. Herkes birbirine “merhaba” derdi. Kapılar kilitsizdi. Sokaklarda  kanepelerde oturulurdu. Bağcılık eşekle ve pırpırlarla yürütülürdü. AYAZMA’da en çok on kişi denize girerdi. Kış gelince bazı Ada’lılar kumarda acımasızca birbirlerini üterlerdi.
Ada’lılar kimlerdir? O dönem Ada’lısının  nesli tükenmek üzere. Önce tükenenleri analım. Çünkü, uzak tarihin kişiliklerini biliyoruz da, yakın geçmişin insan manzaralarını anmıyoruz.
Önce ALTAN’ı anmalıyım. O sevgili dostumdu. 1971’de bizi Ada’ya çeken ALTAN (GÜRMAN)’dı. YAKAR’ın motoruyla geldik. ALTAN Ada’yı ve SULUBAHÇE’yi sevenlerin, korumaya çalışanların lokomotifiydi, simgesiydi.
Çalışkan, zeki ve yardımsever Hacı SÜLEYMAN’ın Anadol otomobili, Ada’daki iki yada üç otodan biriydi. Ev aramaya ve bulmaya hep onun otosuyla gittik. Hacı bizi 1986’da BEDRİ Albay’a götürdü Albay ilginç bir insandı. Kısa sohbetimizin sonunda “Bu evi sana satayım, gideceğim, kalbim var” dedi. O tarihten beri orada oturuyoruz.
LİGOR şarap degüstatörüydü. Albayın da eski emir eriydi. Çok iri, ama sevimli gövdesi vardı. Minnacık evi, LİGOR’un gövdesinden biraz daha genişti! HAYATİ Beyin (TALAY) ona yardımlarını bir vefakarlık örneği olarak belirtmeliyim. (Bu konuşmayı yaparken dinleyiciler arasında bulunan ve Ada’nın simgelerinden biri olan HAYATİ Bey 2007’de aramızdan ayrıldı.)
VASİL müstesna meyhanesi, rakı adabına göre düzenlenmiş yaşamı ile Ada’nın aristokratı gibiydi. 
KORELİ, Ada’nın ilk lokantasının sahibiydi. Bozcaada deyince, insanlar hemen “KORELİ”  derlerdi. KURTULUŞ ve küçük HÜSEYİN onu yaşatıyorlar.
FRANSIZ MEHMET Ada’nın ilk marangozuydu. FRANSA’da kaldığı için ona öyle denirdi. Çok genç yaşta gitti.
İLHAN Bey (ARAL) Galatasaray Lisesi mezunu idi. Espri anlayışı inceydi. Hassas, incelik sahibi insandı. ÇAYIR yolunda, Ada’lıların DALLAS dedikleri bir çiftlik yaptırmıştı. Kayalıklara gidip, kabuklulara limon sıkıp yiyecektik birlikte. Olmadı.
Tükenen kuşağın sonuncusu, bu yıl kendisini daha çok özlediğim İRFAN Bey (ARAL) nadir bir insandı. Üzümün ve şarabın ustası olduğu kadar dünya politikası ile ilgilenir ve bilirdi. Çok okurdu. Değerlendirmeleri zeka doluydu. Onu yavaş yavaş kaybettik. Tıpkı Ada’da bir dönemin sonunun gelişi gibi.
(2007’de, bu insanlara Ada’nın, denizlerinin, yolculukların simgesi YAKAR Kaptan eklendi. YAKAR Kaptan’ın gidişi, eski dönemin kapanışı demek oluyor.
Devlet Ada’da kaymakamları ve politikalarıyla görünür. Kaymakamlar deyince, 1980 öncesinden Kutlu AKTAŞ, 1980’lerden Caner YILDIZ ve 1990’lardan Yavuz AKKOÇ akla gelir.
Politikalar deyince Ada’nın yolları, kadastrosu ve Tekel alımları akla gelir. Devletin politikaları son on yılda bir büyük paket gibiardı ardına uygulandı, daha önce görülmeyen etkiler yarattı. Eski uzun dönemin sonunu getirdi. Özetle, bağcılığı destekleme niyetiyle başlatılan (yada Ada’lıların öyle sandığı) politikalar, son on yılda hızla turizmi getirdi. Eski dönemin “yok”ları var olurken, “var”ları yok olmaya başladı. GEYİKLİ İskelesi’nin yapımı ile sefere giren araba vapurları ile Ada’nın kadastro’su örtüştü : Ada’nın bağlarından evlerine kadar her şey satılmaya başladı. O güne kadar Ada’yı bilmeyen yeni mülk sahipleri ile birlikte turizm de hızlandı.
Altyapıyı politikalar paketiyle oluşturursanız turizmi tutamazsınız, hızlanır. Her yerde böyle olmuştur. Şimdi zor ve değişik bir şey yapıp yapamayacağımız bir noktaya geldik : Turizmin (ve yeni mülklerin) yarattığı değişmenin sonucu ne olacak? Aleladeleşme mi, yoksa herkesin kazanabileceği bir yeni Ada modeli mi?
Son birkaç yıl bir şikayetler dönemi gibidir : Ada’lının eskisi “Ada artık eski Ada değil” diyor. Ada’lıların kazancı artanı (esnafı, Bayramiç’lisi) daha iyi bir ayar istiyor : Vapurun sıklaşmasını, gelenin gidenin edepli olmasını, ortalığı kirletmemesini istiyor. Gelen turist vapurların seyrekliği ve kuyrukların uzunluğundan hoşnut değil ve esnafın fiyatları yüksek tuttuğunu, hizmetlerin iyi olmadığına söylüyor. Bağcıların derdi apayrı. (Her yıl burada panelde konuşurlardı; bu yıl yoklar.) Üzümün devletçe koruma görmediğini söylüyorlar ki, şikayetlerin en önemlisi de bu. Çünkü, olup bitenler gösteriyor ki, üzümü korumak Ada’yı korumak demektir.
Bağcılığı korumak GÜLERSOY’un SULTANAHMET’i korumasına benzemiyor. Çünkü, üç bin yıldır Ada ekonomisini bağcılık çeviriyor. Eğer bugün turizmin iyisini becerebileceksek, bu, bağcılığı korumayı bilerek olacaktır. Yani, herkesin kazanabileceği bir Ada kimliği ancak bağcılığı koruyarak ortaya çıkabilir 
Ama, işte burada talihsiz bir noktadayız. Çünkü, “aramızdan ayrılanlar”a şimdi TEKEL katılıyor. TEKEL gidiyor. Haberlere göre, 26 Eylülde blok satışla gidiyor.
Biliyorsunuz, TEKEL Türkiye’nin beş yüz büyük finansı içinde sekizinci sıradadır. Ayrıca, AVRUPA’nın en büyük otuz alkollü-alkolsüz içki firması arasındadır. Kasasına günde on bin trilyon TL. para girer. 2001 yılı satış hasılatı 3.1 katrilyon TL.dir. ve bunun 1.9 katrilyonu vergi, fon, vs. şeklinde devlet geliridir. 2001 yılı karı 138 trilyon TL.dir ve TEKEL özelleşirse, bu, devletin kasasından özel kasalara akacaktır.
Yine biliyorsunuz, TEKEL tütünün de en önemli alıcısıdır. Yerli sigaranın (TEKEL’in) pazar payı %40 dır ve iki yabancı firma ise paylarını %30 a çıkarmışlardır. 1999 da beş bin köyde 570 bin ekici ailesi varken, yerli sigaranın pazar payı daraldıkça bu ailelerin sayısı 400 bine düşmüştür. Korkarım, yarın daha da düşecektir 
Bunları şunun için söylüyorum : Hatırlayabilirsiniz, 1970 lerde TEKEL’in motorları gelir, Ada’nın karasakızını alırdı. Karasakız şaraplıktır, konyaklık üzümdür. 1986 da Tuzburnu’nda TEKEL’in fabrikası kuruldu. Fabrika 1990 larda her yıl iki bin tona yakın üzüm alırdı. Bu 150 ila 200 üretici ailesinin gelir güvencesi demektir.
Ancak, on iki yıldır TEKEL’in alımları zayıfladı. 2001’de 700 bin kilodan biraz fazla, 2002 de 670 bin kilo kadar oldu. Kısacası, devlet bağcılığın altyapısı için bir şeyler yapacakmış diye düşünülürken, birdenbire geri çekildiÜreticiyi yalnız bıraktı. (Geçen yıl üzüm bağda kaldı. Bu yıl üzüm 22 kuruştan satıldı. Bağlar köklenebilir!) Çünkü, ülke çapında üst kattan TEKEL’e “üreticiyi bırak, piyasadan çekil!” komutu verildi. Bu acıdır.
Şimdi temel soru şudur : Bağcılık ne olacak? İşler keyfe kalırsa, üç bin yıldır karasakız ve çavuşla yoğrulan Ada ne olacak? Bağcılığı keyfe kalmış bir Bozcaada’da turizm ilginç olur mu? Bağcılığın kaderiyle ilgilenmeyen turizm aleladeliği getirir. Bu AVŞA Ada’sının hazin modelidir. Bağcılığa sahip çıkabilen, TEKEL’in büyük boşluğunu doldurabilen, kaliteli ve işlek bir yeni model arıyoruz.
Ada’lılar, yani bağcılar kendi kaderlerine sahip çıkabilirler mi? Bağcılığı kurtarabilirler mi? Yoksa, üzümler bağda mı kalır? Bağcıların kaderi TEKEL’in ortada bıraktığı tütüncülerin kaderi gibi mi olur? Yoksa, Ada’nın şarap üreticileri mi birleşerek fabrikayı alırlar?
Devlet bağcılığı desteklemekten çekiliyorsa, üretici karşısında özel bir tekeli mi bulacaktır? Tuzburnu’ndaki fabrikayı büyük ihtimalle ucuza alacak olan özel kişi, üreticinin kaderiyle ve Ada’nın bağcılığı ile ilgilenecek midir?
Eski dönem, insanları ve politikalarıyla kapanırken şunu merak etmeliyiz : Yeni Ada’lılar, yani dışarıdan gelen yeni mülk sahipleri kimlerdir? Onların ortak bir Ada’lılığı öncelikle bağcılık üzerinde kurulabilecek midir?
Devlet artık “Nasıl bir Bozcaada istiyoruz?” sorusunu sormuyor. Üreticiyi terk etmesi bu soruyu sormadığını gösteriyor. Soru belki de yeni girişimci olan turizmcilere kalıyor. Bunların yaratıcı ve koruyucu olanlarına. Çünkü, bağcılığa sahip çıkmayı bilen girişimci kendi sorunlarını da daha kolay çözecek bir kapasiteye erişecektir. Ada’nın geçmişi ile geleceği arasındaki köprü belki de bu ince çizgi üzerinde kurulacaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum.”
Evet, bundan beş yıl kadar önce Çay Bahçesinde bunları konuşmuşuz. Aradan geçen süre konuştuklarımızı zenginleştirmiş mi, yoksa sözlerimizi geçersiz mi kılmış? Bozcaada’mız, insanları, bağları, rüzgarı, denizi ve mevsimlerine göre hızlanıp yavaşlayan yaşama temposu ile özünü yitirmeksizin kimliğini koruyan, ama kendini güzelleştirmeyi bilen  bir Ada olmaya doğru gidebiliyor mu? Dostlarımız bunları, hep bunları konuşmayı sürdürsünler. Kolay gelsin.

TURİZME İKİ YAKLAŞIM
Müşteri velinimetimizdir
Ne yaparsa makbuldür!
Maliyeti (Ekonomik-Sosyal) yüksek olabilir.
Bozcaada ölçeğinde sonradan telafisi çok zordur.

Turist misafirdir. Hoş gelmiştir, ancak, ayakkabılarını çıkararak girmelidir.

Bilsay KURUÇ
 (Panel konuşması 25 Ağustos 2008 Pazartesi saat 21.00)

Sevgili Bilsay Hoca'nın 2003 de söyledikleri, 2008 de eskimemişti. 
Yıl 2013, 03 Ekiminde de eskimiş değil. 
Bilsay Hoca falcı değil bir bilim adamı...
Sözleri ise, bugün konuşanların kulaklarına göre değil... 



27 Eylül 2013 Cuma

Bir Başkan Adayı Daha ve Gerçekler...

Bozcaada'da turizm sezonunun büyük ölçüde sonlanması ve yerel seçimlere altı ay kala gündemde yerel seçimler yer almaya başladı.

Bozcaada Belediye Başkanlığı için ikinci aday adaylığı açıklaması da geldi.

Bilindiği üzere ilk aday adaylığını Cumhuriyet Halk Partisinden Sayın Adnan İlter  açıklamıştı.

Bugün ikinci adaylık açıklaması Sayın Mustafa Mutay'dan geldi.

Fokushaber'e yaptığı açıklama ile ( http://www.focushaber.com/mutay-bozcaada-da-buyuk-rant-var-eger-isteseydim-neler-yapardim--h-365621.html) Sayın Mutay, "halkın teveccühü ve isteği" üzerine tekrar aday olduğunu ilan etti.

Yaptığı açıklamada yer alan Sayın Mutay'ın görüş ve düşüncelerine katılır ya da katılmazsınız. Bu bireysel bakış açınıza bağlı.

Açıklamayla birlikte yer alan yazı sunumunda ise gerçeklerle yorumlar oldukça karışmış...

Gerçek: Sayın Mustafa Mutay, 1994, 1999, 2004 ve 2009 yıllarında yapılan yerel seçimlerde belediye başkanı seçilmiştir.  Seçim sonuçları aşağıdaki gibidir:


1994 Yılı
Kazanan Parti: (ANAP)
Seçmen Sayısı: 
1.363
Katılım: 
%93.25



Parti
Oy
%
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/saydam.gif
ANAP
504
40.16 
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/saydam.gif
CHP
92
7.33 
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/saydam.gif
DSP
8
0.64 
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/saydam.gif
DYP
307
24.46 
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/saydam.gif
RP
15
1.20 
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/saydam.gif
SHP_
329
26.22 
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/saydam.gif
Diğer
0
0.00 


1999 Yılı
Kazanan Parti: (ANAP)
Seçmen Sayısı: 
1.600
Katılım: 
%91.06


Parti
Oy
%
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/saydam.gif
ANAP
722
51.79 
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/saydam.gif
CHP
483
34.65 
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/saydam.gif
DYP
117
8.39 
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/saydam.gif
MHP
72
5.16 
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/saydam.gif
Diğer
0
0.00 


2004 Yılı
Kazanan Parti: (ANAP)
Seçmen Sayısı: 
1.867
Katılım: 
%82.22


Parti
Oy
%
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/saydam.gif
DSP
5
0.33 
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/saydam.gif
ANAP
595
39.75 
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/saydam.gif
BTP
1
0.07 
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/saydam.gif
AKPARTİ
388
25.92 
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/saydam.gif
CHP
495
33.07 
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/saydam.gif
GP
6
0.40 
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/saydam.gif
MHP
7
0.47 
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/saydam.gif
Diğer
0
0.00

2009 Yılı:
Kazanan Parti: (ANAP)
Seçmen Sayısı: 
1.920
Katılım: 
%92.66


Parti
Oy
%
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/saydam.gif
AKPARTİ
392
22.37 
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/saydam.gif
ANAP
517
29.51 
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/saydam.gif
CHP
431
24.60 
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/saydam.gif
MHP
404
23.06 
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/saydam.gif
SP
8
0.46 
http://www.yerelnet.org.tr/resimler/spacer.gif
Diğer
0
0.00 


Tablolarda da görüldüğü gibi, 1994 da alınan oy oranı % 40,16, 1999 da alınan oy oranı % 51,79, 2004 da alınan oy oranı % 39,75 ve 2009 da alınan oy oranı % 29,51 dir.

Yani yorum'da yer aldığı gibi "dört dönem halkın büyük bir çoğunluğunun oyunu alarak başkan" olmamıştır. En çok oy aldığı 1999 da halkın oylarının yarısını almış; 2009 yılında ise adalı seçmenlerin % 70,49 ise karşısına almıştır. En çok oy aldığı 1999 seçimlerinden sonraki her seçimde yaklaşık % 10 olmak üzere % 20 "teveccüh" kaybına uğramıştır. 

Bu dört dönemde yaptıkları ve yapmadıkları ile ilgili yargılamayı elbette ki tarih yapacaktır.

Bir sonraki dönem için ise yine Bozcaadalı seçmenler karar vereceklerdir. 

Ne denilebilir ki, hayırlı olsun demekten başka ...