10 Ekim 2012 Çarşamba

Bir Trajedi, Bir Komedi



Yukarıdaki linkte, Herkül Millas’ın “Dostların Zararlı Yanı” adlı güzel bir makalesini bulacaksınız.
“”Azınlıkların bazı dostları bazen zararlı olabiliyor. Kaş yapalım derken göz çıkarıyorlar. Bu dostlar iyi niyetle davranıyor olabilir; ama söz konusu olan niyet değil, bazı sonuçlardır. Batı Trakya ve İstanbul’da yaşayan Müslüman ve Rum (veya isterseniz, Türk ve Yunan) azınlıklarının böyle dostları var…” diye başlıyor makale.
“Azınlıklarla ilişkiler” kavramının içini Millas makalesinde kendi deneyimlerinin de hissedildiği ama daha çok analitik, akılcı ve serinkanlı değerlendirmeleriyle dolduruyor.
Makalenin eleştirisinden çok çağrıştırdıklarını ve ada deneyimleriyle günümüzdeki sadece olsa olsa hüzün veren görünümünü paylaşmak istiyorum.

Yunanistan ve Türkiye arasındaki gerginlik yılları…
Adadaki birçok rum aile adadan Yunanistan, Avustralya, Amerika’ya göç etmiş. Çok az aile kalmış. Bunlardan biri Meyhaneci Vasil Bey.
Dükkanını kapatmamak için direniyor ama durum nafile…
Kapının altından notlar atılıyor: “Kapat, yoksa dükkanın yanacak”
Vasil Bey meyhanesindeki pikabında İstanbul’da basılan Türkçe ve Rumca şarkılar çalıyor.
Bir gün gelip tüm plaklarına el konuluyor.
Plaklar paketlenip resmi yazı ile Ankara’ya gidiyor.
Birkaç ay sonra “muhtevaları mahsurlu değildir” yazısı ile geri geliyor plaklar…
Meyhanedeki plakların “muhtevası” ne olacaksa…
Olsun, plaklar Rumca ya…
İhbar eden de, işlem yapan da, gönderen de, geri teslim eden de o dönem meyhanenin yerli, adalı “müşterileri”.

Gelelim günümüze…
Bu yaz neredeyse tüm meyhanelerinde Bozcaada’nın Rumca şarkılar çalıyordu… Rum Vasil Bey’in Rumca çaldığı plakları ihbar edenlerin, işlem yapanların, kızanların Türk çocukları ya da torunlarının meyhanelerinde…
Tıpkı “ne işi var bu gavurların burada gitsinler” diyenlerin bugün adadaki Rumlarla eskiden ne kadar iyi ve kardeşçe geçindiklerini ağzı açık dinleyen birilerini bulduklarında anlatmaya bayıldıkları gibi bu da kader olsa gerek…
Müzikler bir yana, adadaki işletmelerin adlarına baktığınızda kendinizi arkeoloji müzesinde zannediyorsunuz…
Her köşede antik çağdan fırlamış bir tanrı ya da dinsel kahraman ile karşılaşıyorsunuz…
Adonisler, Apollonlar, Kaikiaslar…
Ya da Aya Yorgi Evleri tabelaları ile…
Sorduğunuzda ne eskiden ne şimdi bu yerlerin adları ile ilgileri yok.
Thasos ya da Limni adasında “Bilge Kaan”, “Cengiz Han” “Asena” ya da  “Hz. Hamza” isimli işletmelere rastlamanız kadar garipsenecek bir durum…
“Tavernamsı” meyhane - restoranlarda çalınan Rembetiko’lar göçün, savaşların, kayıpların, ayrılıkların acılarını anlatırken özendikleri tavernalar gerçekte bir eğlenme yeridir aslında… Arada bir çalınan Türkçe sözlü Yunanca ya da Yunanca sözlü Türkçe “şıkıdım şıkıdım” havalarla o açık da kapatılıyor nasılsa müşterilerin “havasına göre”…

Tüm bunlara trajedi mi, komedi mi denilebilir, karar veremiyorum.
Her iki halin de, bir dram olduğu kesin.  

2 Ekim 2012 Salı

Böyle bir Bozcaada...



Aşağıda, Yavaş Şehir gerekliliklerini içeren koşullar yer almaktadır. 

Koşulları incelediğinizde aslında bunların bir kent yönetim modeli ve anlayışına işaret ettiğini görüyorsunuz. 

Bozcaada'daki mevcut kent yönetim modelinden farkı, insan odaklı olmasıdır.

İnsandan kasıt, o şehirde mukim, o şehirde yaşayan insan'dır.

Bir şehirde yaşayan insanları ve ihtiyaçlarını "yok" varsayıp  "kazanç" ya da "turist" öncelikleriniz haline geldiğinde söz konusu olan şey artık bir şehir değil, bir "tatil köyü"dür. 

Bozcaada'nın taşıdığı doğal, fiziki, sosyal, tarihi ve kültürel potansiyeli düşündüğünüzde yavaş şehir modelinin öngördüğünden çok daha fazlasına sahip olduğunu söyleyebilirsiniz. Hatta bazı alanlarda bu modelin geliştirilmesin katkı sağlayacak özellikler taşımaktadır.

Ama ne yazık ki mevcut haliyle modelin gerekliliklerini karşılamaktan oldukça uzak bir odaklanmanın sonuçları olan uygulamalar içerisinde...

Lafı uzatmayalım. 

İsterseniz bu koşulları okuyup kendiniz karar verin...

Mükemmeliyet Koşulları

Çevre Politikaları

1.    Hava, su ve toprağın kalitesinin, yasa tarafından belirtilen parametrelerde olduğunun belgelenmesi.

2.    Kentsel çöp ve özel atıkların ayrıştırılarak toplanmasının teşvik edilmesi ve yaygınlaştırılmasına yönelik projeler.

3.    Endüstriyel ve evsel kompostlamanın teşvik edilmesi ve yaygınlaştırılması.

4.    Kentsel ya da toplu kanalizasyon için, atık su arıtma tesisinin bulunması

5.    RSU ve biyokütlelerden ısı üretilmesi ve özellikle alternatif enerji kaynaklarının (yenilenebilir enerji, yeşil hidrojen, mini hidroelektrik santral) kullanılması yoluyla enerji tasarrufu yapılmasına yönelik belediyenin planı.***

6.    Genetiği değiştirilmiş ürünlerin (GDO) *** tarımda kullanılmasının yasaklanması

7.    Reklam Ticari tabelalar ve trafik işaretlerinin düzenlenmesine dair belediyenin planı.

8.    Elektromanyetik kirliliğin kontrolü için sistemler geliştirilmesi.

9.    Gürültü kirliliğinin azaltılması ve kontrolü için program yapılması.

10.    Işık kirliliğinin kontrolü için sistemler ve programlar oluşturulması. ***

11.    Çevre yönetimi sistemlerinin benimsenmesi (EMAS ve ECOLABEL ya da ISO 9001; ISO 14000, SA 8000 ve Gündem 21 projelerine katılım). ***


Altyapı Politikaları

1.    Tarihi merkezlerin ıslahı ve iyileştirilmesi için planlar ve/veya kültürel ve tarihi değerler üzerine çalışmalar yapılması.

2.    Güvenli ulaşım ve trafik için planlar yapılması

3.    Okullar ve kamu binalarına bağlanan bisiklet yolları.

4.    Özel taşıtlar yerine uygun alternatif taşıma ve trafiğin toplu taşım araçları ve yaya alanları ile bütünleştirilmesi için (toplu taşımla bağlantılı ilave kentsel araba park alanları, yürüyen merdivenler, yürüyen bantlar, teleferik, bisiklet yolları, okullar, işyerleri ve benzerlerine erişim sağlayan yaya güzergâhları) planlar yapılması. ***

5.    Kamusal ve kamuyla ilgisi olan alanların engelliler için erişilebilir olması, mimari engellerin kaldırılması ve teknolojilere erişimin sağlanmasını garanti altına almak üzere altyapıların teşvik edilmesi. ***

6.    Aile yaşantısına ve yerel aktivitelere (eğlence, spor aktiviteleri, okul ve aile arasında bağ oluşturmayı amaçlayan aktiviteler, yaşlılar ve kronik hastalar için evde yardımı da kapsayan yardım çalışmaları, sosyal tesisler, belediye çalışma saatlerinin düzenlenmesi, umumi tuvaletler) yardımcı olacak programların teşvik edilmesi. ***

7.    Tıbbi yardım merkezi mevcudiyeti

8.    Vasıflı yeşil alanların ve hizmet altyapılarının (yeşil alanların birbiriyle bağlantıları, oyun sahaları, vb.) mevcudiyeti

9.    Ticari malların dağıtımı ve “doğal ürünler için ticari merkezler” oluşturulması için plan hazırlanması.

10.    Mağaza sahipleriyle, zor durumda olan vatandaşlarla ilgilenme ve yardım etme üzerine mutabakat sağlanması: “dost mağazalar”.

11.    Bozulmakta olan kentsel alanların ve şehrin yeniden kullanılmasına yönelik projelerin iyileştirilmesi.

12.    Kent tarzının yeniden yapılandırılması ve iyileştirmesi için bir program. ***

13.    Kentin tanıtımında kullanılan bilgilendirme ofislerinin, U.R.P. (kentsel yenilenme programı) işlevlerinin, Cittaslow tanıtım/bilgi ofisiyle bütünleştirilmesi. ***


Kentsel Kalite için Teknolojiler ve Tesisler

1.    Biyomimari için büro ve biyomimarinin teşvik edilmesi yönündeki bilgilendirme projesi için görevlendirilen personelin eğitimi için programlar ***

2.    Şehri, fiber optik kablolar ve kablosuz sistemler için teçhiz etmek.

3.    Elektromanyetik alanları izleme sistemlerinin benimsenmesi.

4.    Kentin çevresi ve peyzajıyla uyumlu çöp tenekeleri bulundurulması ve çöplerin belirli zamanlarda toplanması.

5.    Kamu ve özel alanların çevreyle uyumlu bitkilerle, tercihen bahçe peyzajı kriterlerine uygun yerel bitkilerle, bitkilendirilmesi için teşvik edilmesi ve programlar oluşturulması.

6.    Vatandaşlara götürülen hizmetler (belediye hizmetlerinin internet vb. üzerinden duyurulması, vatandaşlar için internet tabanlı bir belediye ağı oluşturulması ve vatandaşların bu ağı kullanmaları yönünde eğitilmeleri) için planlar yapmak.

7.    Özellikle gürültülü alanlarda gürültünün kontrol edilmesi için plan.

8.    Kentte kullanılan renklerle ilgili plan hazırlamak.

9.    Elektronik evden çalışmanın (telework) teşvik edilmesi.


Yerel Üretimi Korumak

1.    Organik tarımın geliştirilmesi için projeler. ***

2.    Esnaf ve zanaatkârlar tarafından üretilen ürünler, eşyalar ve el sanatlarının kalitesinin belgelendirilmesi. ***

3.    Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan esnaf ve zanaatkârların ve/veya el işi ürünlerinin korunması ve himayesine yönelik programlar. ***

4.    Yok olma riskiyle karşı karşıya olan geleneksel çalışma ve meslek yöntemlerinin himayesi. ***

5.    Organik ürünlerin ve/veya yerli ürünlerin kullanılması ve restoranlar, okul kafeteryaları ve korunan yapılarda yerel geleneklerin muhafaza edilmesi ***

6.    Slow Food hareketiyle işbirliği içerisinde okullarda tat ve beslenme konusunda eğitim programları hazırlamak ***

7.    Yok olma riski altında olan şarap ve gastronomik yavaş yemek çeşitleri için, aktivitelere destek olmak. ***

8.    Yöreye özgü ürünlerin tespit edilmesi ve bu ürünlerin ticarileşmesi için destek olunması (pazarların ve marketlerin yerel ürünlerin satışı için düzenlenmesi, uygun mekanların oluşturulması). ***

9.    Şehirdeki ağaçların sayımının yapılması ve büyük ya da “tarihi ağaçların” değerinin arttırılması.

10.    Yerel kültürel etkinliklerin korunması ve teşvik edilmesi. ***

11.    Kent ve okul bahçelerinde geleneksel yöntemlerle yerel ekinler yetiştirilmesi için teşvik edilmesi.

Misafirperverlik

1.    Turist bilgisi ve nitelikli misafirperverlik için eğitim kursları.***

2.    Turistik güzergâhlarıyla tarihi merkezlerin ve turistik yerlerin işaretlenmesinde uluslararası işaretlerin kullanılması. ***

3.    Ziyaretçilerin özellikle takvimlendirilmiş etkinlikler için şehre yaklaşımlarını ve bilgi ve hizmetlere erişimlerini kolaylaştırıcı resepsiyon yönergelerinin ve planların hazırlanması (otopark, resmi kurumların çalışma saatlerinin uzatılması/esnetilmesi, vb.).

4.    Şehrin “yavaş” güzergâhlarının düzenlenmesi (broşürler, internet siteleri, ana sayfalar vb.)

5.    Turistik işletmeciler ve mağaza sahiplerinin, ücret şeffaflığı ve fiyatların müessesenin dışında sergilenmesi gerekliliği konusunda bilinçlendirilmesi.

Farkındalık

1.    Yerel Yönetimin Cittaslow olma niyetini açıklamadan önce vatandaşların Cittaslow’un ne olduğu, amaçları ve prosedürü hakkında bilgilendirilmesi amacıyla kampanyalar düzenlenmesi ***

2.    “Yavaş” felsefesini kazanmada ve Cittaslow projelerinin uygulanmasında sosyal yapıların dâhil edilmesi için programlar hazırlanması, özellikle; eğitsel bahçe ve parklar, okuma mekanları, tohum bankası projesine katılım ***

3.    Slow City ve Slow Food faaliyetlerinin yaygınlaştırılması için programlar hazırlanması *** 

Olağanüstü Gereklilikler
-    Kentte Cittaslow kimliğini vurgulayacak kampanyalar düzenlenmesi ve Cittaslow tarafından lanse edilen şartların karşılanması (zorunlu)
-    Yavaş Yemek Komitesinin oluşturulması ve desteklenmesi (liyakat notu)
Üye şehirlerin, antetli kağıtlarına Cittaslow logosunu eklemeleri ve web sitelerine “yavaş” felsefesi hakkında içerik koymaları gerekmektedir.


Slow Food Faaliyetlerine ve Projelerine Destek

1.    Yerel bir Slow Food Convivium’unun oluşturulması.

2.    Slow Food ile işbirliği yaparak zorunlu ve orta öğretimde tat ve beslenme üzerine eğitim programları hazırlanması.

3.    Slow Food ile işbirliği yaparak okul sebze bahçelerinin kurulması.

4.    Arca veya Slow Food Merkezlerinin, yok olma riski altında olan türlere veya ürünler için bir veya daha çok  projelerinin uygulanması.

5.    Slow Food tarafından himaye edilen yerel ürünlerin kullanılması ve beslenme geleneklerinin, gıda eğitim programlarıyla birlikte, toplu gıda hizmetleri, korunan yapılar ve okul kantinleri içerisinde muhafaza edilmesi.

6.    Slow Food ile işbirliği içerisinde “Mercati della Terra” uygulamasıyla özgün yerli ürün elde edilmesinin desteklenmesi.

7.    “Terra Madre” projesinin ve yemek cemiyetlerinin ortak eşleştirme ile desteklenmesi

26 Eylül 2012 Çarşamba

"Bozcaada Nasıl Kurtulur"? ya da "Kentsel Yaşam Kalitesi"

Bozcaada'nın kentsel gelişimi binlerce yıl öncesine dayanır.  
Bu çok özel coğrafya ve çok özel Ada tarihinde bir çok badireler atlattı.
Şu anda da bir badire ile karşı karşıya...
Onu atlatabilmesi yaşayanlarının bu konudaki çabaları ve seçimlerine bağlı.
Çabaları ve seçimlerinde aklı ve bilimi ne denli temel alırlarsa Ada o denli bu badireyi de hasarsız atlatacaktır. Bu nedenle ada ile ilgili her türlü akıl ve bilimsel çaba çok değerlidir.

Sevgili Çiğdem Ayhan Kaptan'a bu nedenle teşekkür etmek gerekir. Adanın korunması ve gelişimine temel oluşturacak çok önemli çalışması sonrasında da öğrencilerini Ada ile ilgili bilimsel çalışma yapmaya teşvik ettiği için.

Ele aldığı konu yine Ada'nın gelişmesinde çok önemli bir kaldıraç oluşturabilecek ve sıçrama yaratabilecek niteliktedir: Yavaş Şehir. Sonuçlarını şimdiden merakla bekliyoruz.

Çok iyi bilmediğim bir yaklaşım olan Yavaş Şehir ile ilgili yaptığım küçük bir araştırmada karşılaştığım bir makaleyi sizlerle de paylaşmak istedim. Yavaş Şehir hareketinin arkasında yatan felsefe ve uygulamaları çok güzel özetleyen bir makale: Süleyman Demirel Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim üyesi Erkan Polat'ın  (Yrd. Doç. Dr.) makelesi. 

Birlikte okuyalım: 

KENTSEL YAŞAM KALİTESİ

Ağır Ağır Çıkacaksın Bu Merdivenlerden: Yavaş Kent Hareketi (Cittaslow)


Erkan Polat, Yrd. Doç. Dr., Süleyman Demirel Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

Modernitenin asli niteliklerinden birisi hıza olan ilgisi ve takıntısıdır. Her yeni teknolojik yenilik yaşamda hızın baskısını artırıyor: Hızlı çalışıyor, hızlı yolculuk yapıyor, hızlı yiyor, hızlı pişiriyor, hızlı karar veriyoruz. Bu yaşamsal hızın ivmesini azaltanlar, İtalya’dan. 1999’da temelleri atılan, bugün 134 üyesi olan bir hareketin adı “Yavaş / Sakin Kent”: Cittaslow. Türkiye’nin birliğe üye olan tek Yavaş Kenti Seferihisar. Akyaka ise Yavaş Kent olma yolunda.

Küresel süreçler yerel ölçekteki her türden yaşamı etkilemektedir, özellikle yer temelli farklılıklar ve özgünlükler belirgin biçimde kaybolma eğilimi göstermektedir. Zorla dayatılmaya çalışılan bir çeşit tektürselleştirme / homojenizasyon politikasıyla sadece yerel olan değil, ülkeler ve kıtalar arasındaki tüketim örüntüleri de giderek farklılaşmaktadır. Bu farklılaşmaya son dönemlerde ortaya çıkan yeni bir uluslararası maddeci kültür de eklemlenerek, küresel tüketim örüntülerinden beslenmektedir. Sadece mekânsal değil kamusal sosyal yaşamın da giderek zayıflamasına yol açan bu süreçler, gündelik yaşamın parçalanmasına ve hızlanmasına yol açmıştır. (1)

Bu olumsuz ve karanlık yüzüyle yaşama, mekâna ve zamana giren “hız”, geçmişteki izleri taşıyan ve anlatan zamanın ruhunu (zeitgeist) ve mekânın ruhunu (genius loci) zedelemeye başlamıştır. Günümüzün gerçekliğinde, Kundera’ya göre “Hız unutturur” ya da “İnsanlar hatırlamak için yavaşlar, unutmak için hızlanırlar.” (2) Bu hızlı dünya, kapitalizmin bir çıktısı olarak, insanları ve mekânları doğrudan etkilemektedir. Heidegger’e göre, artık “mekânın otantikliği” yıkıma uğramıştır; kentsel mekânlar artık sıradanlaşan ve “yersizleşen” bir süreçte kalitelerini ve kimliklerini de yitirmektedir. (3)

Bu karmaşık ve yitik ortamda, “yerin kültürü”nü yeniden keşfetmede, kalitelerini ve kimliklerini ortaya çıkarmada, adının tersine, insanlara farklı bir dürtü örneği ya da harekete geçirici olarak “Yavaş ya da Sakin Kent” (Cittaslow) hareketi ortaya çıkmıştır. Küresel yeni ekonomik mantıktaki ve yeni sosyal ve mekânsal yapıdaki bu farklılaşma karşısında duran ve yerel ölçekte bir “yavaş” sürdürülebilir gelişme önderi olan Yavaş Kent Hareketi, hem bir kentsel sosyal hareket, hem de bir yerel yönetişim modelidir. (4)

Hızlı Olanın Yavaşa Zorunlu Dönüşümü: Yavaş Yaşa, İyi Yaşa!
İleri sürüyoruz ki, dünyanın görkemi yeni bir güzellik tarafından yücelmiştir: Hızın güzelliği.

Fütürist Manifesto, 1909

20. yüzyıl başlarında İtalyan fütüristler “zaman ve mekân dün öldü, şimdi mutlak olanda yaşıyoruz; çünkü biz ölümsüz ve her zaman her yerde olanı (omnipresent) yarattık” derken (5), aslında endüstri devriminin hızına övgü düzüyorlardı. Modernite ve postmodernitenin çoğu kuramcısı, modernitenin bir gereği olarak bu düşüncenin karşısında yer alırken, moderniteyi “hızlanmanın tarihi” ya da “zaman-mekân sıkışması” (6) olarak karakterize ediyorlardı Sanki, bir teknolojik determinizm / gerekircilik, hızlanmayı ve çözünmeyi aynı potada eritiyordu. Bu teknoloji artık “daima” mevcuttu ama aslında günümüzde hızlı değil “kaliteli zaman” aranıyordu. (7)

Modernitenin asıl özelliklerinden birisi de, gerçekten hıza olan ilgisi ve takıntısıdır. 14. yüzyılda saat kulelerinin kent meydanına dikilmeye başlamasıyla kente giren hız olgusu, 19. yüzyıla kadar “zamanla birlikte yaşamak”ı bir yaşam biçimine dönüştürdü. Daha sonra, endüstriyel kapitalizm hızdan beslendi ve onu destekledi. Her yeni teknolojik inovasyon (demiryolu, uçak, araba, mobil telefon, internet, hatta mikrodalga) ile birlikte hızın baskısı daha da artmıştır. Küre üzerinde, insanlar artık daha hızlı çalışıyor, yolculuk yapıyor, yiyor, pişiriyor ve karar veriyor. Para metası bile daha hızlı hareket etmektedir. İnsanlığın başlangıcından endüstri devrimine dek, dünya ekonomisi bile o kadar hızlandı ki, bugün 2 trilyon Dolardan fazla bir para gün içerisinde dünyayla birlikte yer değiştirmektedir.

Hızın olumsuz getirileri de insanoğlu içindir: Stres, hipertansiyon, uykusuzluk, migren, astım ve mide rahatsızlıkları gibi. Sadece kapitalist süreçlerin bir sonucu olarak değil, doğadan kopma, kentlerin baskınlığı, kentsel yaşamın cazibesi ve kentleşmenin de bir sonucu olarak da bu konuyu tartışmak gereklidir. Modern dünyanın ruhsuzluğuna bir tür “anestezi verme” arzusu bile Kundera’nın dediği gibi, “Çağımız unutma arzusuyla dolu ve bu öyle bir arzu ki, hız şeytanını durdurmuyor”. (8)

İnsanoğlu, artık vitesi düşürme zamanının geldiğini ve nefes nefese bu hızlı koşuda soluklanmasının gerekli olduğunu ne kadar kulak arkası yapsa da, bir yerlerde bunun farkına varanlar vardır; üstelik sayıları da oldukça fazladır. Bu karmaşaya ve uzun soluklu engelli koşuya son verip, yaşamsal hızın ivmesini azaltanlar, İtalya’dan. 1999’da temelleri atılan, bugün tam 134 üyesi olan bir hareketle bu frenlemeyi yapıyorlar: “Cittaslow”. (9) Kelime İtalyancada “kent” anlamına gelen “citta” ve İngilizcede “yavaş” anlamına gelen “slow” kelimelerinden türetilmiş, İtalyancada karakterize edildiği gibi “citta lente” ya da İngilizce karşılığıyla “slow city” ve dilimizdeki karşılığıyla da “yavaş ya da sakin kent”.

Aslında bu hareketin temelleri 1986’da, yine İtalya’da ortaya çıkan bir başka girişime, “fast food”a pastiş yapan ismiyle “slow food” yani “yavaş yemek” felsefesine dayanmakta: Roma'daki ünlü, tarihî ve mimari bir değer olan İspanyol Merdivenleri’nin hemen yanı başına McDonald’s açılır, İtalyan gazeteci ve eylem adamı Carlos Petrini'ye göre, böyle bir tarih ve mimari beşiğin ortasına bu tür bir şey yapılamaz. Buradan hareketle, tüm dünyayı saran fast food dalgasına karşı savaşmak için aynı yıl bir eko-gastronomi grubu kurar ve Yavaş Yemek Hareketi’ni başlatır.

Petrini’ye göre, “İnsanların mideleri hızla dolarken, ruhları yavaş yavaş boşalmaktadır”. (10) Petrini aslında, insanın nefesini kesen, rahat ve keyfine vararak bir yemek yedirtmeyen, adeta lokmalarını boğazına dizen bir dünyaya isyanın adı olarak da görülmektedir. (11) Romalıların geleneksel bir yemek sırası vardır, “ab ovo usque ad mala” derler, yani baştan sona anlamında “yumurtadan elmalara”. Damarlarındaki Roma kanından da gelen bir gelenekle, bu yavaşlığın, sırasıyla ve tadına varmanın aslında hep var olduğunu düşündürmektedir.

Petrini'nin başlattığı Yavaş Yemek Hareketi adının tersine oldukça hızlı biçimde dünyaya yayılmıştır. Bugün 132 ülkeden 100 binin üzerinde üyesi var (12), hem de McDonald’s’ın anavatanı olan Amerika'dan bile. Hareket üç ana eylem alanından oluşuyor (13): Gastronomik geleneklerin ve biyolojik çeşitliliğin korunması; küçük ölçekli üreticiler ile tüketiciler arasında bir ağ inşasının tanıtımı; tüketicinin yiyecek, lezzet, gıda ve çevre bilgisinin artırılması.

Bu hareket, postmodern bir tüketim karşıtı olarak, çağdaş yaşam kalitesini artıran, hatta yiyeceğin tüketimine bir kültür, kimlik ve estetik konusu olarak bakan bir çaba olarak da değerlendirilebilir.

“Carpe Diem” Anı Yaşa, Günü Yakala: Cittaslow


Kökenlerini Yavaş Yemek Hareketi’nden alan cittaslow, yemekle ilgili kültürel ve ekolojik konularda çalışan bir sosyal hareket (14) olarak değerlendirilse bile, aslında daha çok küresel bağlamda yerel özgünlüklere vurgu yapan ve yerel bağlamda da yaşam kalitesini artıran bir harekettir. Bu küresel bağlam, bir yeniden eylemsel-alansallaştırma (re-territorialization) süreci olarak kavramsallaşmaktadır ve “yerelliğin sınırlarının aşılması” olarak da betimlenebilmektedir. (15) Yerel yönetimler açısından küresel bir model oluşturmayı ve yaygınlaştırmayı amaçlayan hareket, Yavaş Yemek Hareketi ile birlikte düşünüldüğünde, aslında kışkırtıcı “yavaş bir yaşam”ı (slow living) önermektedir. Kentsellik bakımından da yavaş gelişme ya da “gelişmeme” anlamı taşıyabilmektedir. Yavaş yaşamayı, Latince bir deyiş olan “festina lente” yani “yavaş telaş” özetlemektedir. Bu hareket, günümüzde anlamlı, sürdürülebilir, özenli ve tatmin edici bir yoldaki yaşam deneyimi olarak ya da sürdürülebilir yerel ekonomik bir “alternatif kentsel gelişme” olarak da yorumlamaktadır. (16) Böylece, yaşam kalitesi ve kültürel yaklaşımlardan sızarak, mimariye ve kentsel tasarıma hatta kent planlamasına bir etkide bulunmaktadır. Hatta alternatif kentsel “duyu mekânları”nın oluşmasına da katkıda bulunmaktadır. (17)

1999 yılında İtalya'daki Orvieto kasabasında, belediye başkanı ve hareketin ilk başkanı olan Stefano Cimicchi başkanlığında yapılan toplantıda, aynı rotada seyreden 30 kadar kentin belediyeleri bu hareketi bir adım daha ileriye, kent yaşamının her alanına taşımaya karar vermişlerdir. Orvieto, Positano, Chiavenna ve Bra kentlerinin belediyeleri bir birlik oluşturarak işe başlamışlar. Başkan Cimicchi “Amacımız, yaşanır kentler yaratmak" diyor, "Tıpkı yazar Italo Calvino ve mimar Renzo Piano gibi, bir ütopya kenti kavramı üzerinde çalışıyoruz". (18)

“Cittaslow” ve “Slow Food” hareketlerinin “tatlı hayatın (la dolce vita) anavatanı” İtalya'da doğması, pek şaşırtıcı bir durum değil belki, ama hareketin yayılma hızına bakılınca anlaşılıyor ki, dünyanın her yerinde hızlı yaşamdan muzdarip kentler ve insanları yavaşlamak için aslında can atmaktadır. İtalya'da dört küçük kentin belediyesiyle başlayan hareket bugün dünya çapında 20 ülkede 134 kentin üyeliğiyle gittikçe büyümektedir. Üstelik birliğin üyesi bizden de bir kent var: Seferihisar. Birliğin logosu sevimli, turuncu bir salyangoz ve sırtında tarihî ve modern binalardan oluşan bir desen taşıyor. 

İşin özünde salyangoz gibi “yavaş yaşamak” var. Çevreyi kirletmeden, kendi kendine yeterek, kendine özgü olanı koruyarak, tarihsel ve kültürel olanı bozmadan, eskiyi yeniyle değiştirmeden, hızla tüketmeden ve çağdaş problemlere bir tepki olarak. Bu salyangozu alabilmek, özel ve kamusal alanda kullanma hakkına sahip olmak kolay değildir: Turuncu salyangoza sahip olmak demek, onun gibi sırtınıza yaşamsal ve kentsel yükler aldınız anlamına da gelir.

Yavaş Kent Hareketi’nin temelinde yatan felsefeye göre iyi yaşam, insanların kendi yerelinde ve kentlerinde kolay ve hoş bir hayat sürmelerini temel almaktadır. Küçük kentlerin geleneksel yapılarını, belirlenen sıkı kuralları dikkatle uygulayarak korumaları gerektiğini savunan hareket, aynı zamanda, arabalar kent merkezlerinden çıkarılmalı (car-free), insanlar sadece yerel ürünlerini tüketmeli ve sürdürülebilir enerji kullanmalı, şartlarını getirmektedir. Dolayısıyla da, bu küçük kentlerde AVM ya da fastfood dükkânı aramanın bir anlamı da yoktur. Ekoloji ve sürdürülebilirlik açısından, bilimin son buluşlarından da yararlanarak, geçmişten kalma “korumaya dair ne varsa” kentsel, mimari, doğal, tarihsel ve kültürel öğeleri korumaya çalışıyorlar. Eğer kentin bu amacına yardımcı olacaksa, modern teknolojiye bile izin verilmektedir; örneğin Orvieto'da sadece yayaların geçişine izin veren elektronik kapılar kullanılması, Pisa'da parkmetrenin süresinin dolduğunun tespit edilmesiyle, bir dakika ya da tüm gün de olsa, park cezası kesilmesi gibi.

Böylece, bir ana ilke olarak “geçmişin yararlı ve özgün bilgilerini ararken, şimdiki zamanın ve geleceğin en iyi olanaklarından da yararlanmak” yaklaşımı, teknolojik fırsatları, iletişim, ulaşım, üretim ve satıştaki modern olanakları da beraberinde getirmektedir. Böylece, yavaş bir kentte yaşamak veya onu yönetmek, günün moda eğilimlerinin peşinden koşmak yerine kendine has sıradan bir yaşam şekli anlamına gelmektedir.

Bu Yolda Hız Yapmak Yasaktır!

Kentteki yaşam kalitesini yükseltirken kentin kendini gözeterek farklı gelişim yöntemleri uygulanması Yavaş Kent fikrinin temelini oluşturuyor. “Bizim kentimiz de yavaş” diyebilmekse, öyle kolay görünmemektedir. Harekete katılabilmek için tabii ki sadece hıza karşı olmak yetmemektedir. Birlik, harekete katılabilecek kentleri kendi belirlemektedir; bu amaçla geliştirdiği ve üye olacak kentlerin uyması ve anlaması gereken genel kuralların belirtildiği bir manifestosu, imzalanması gereken bir ayrıntılı tüzükle beraber bir kurum sözleşmesi, üye kentler listesi ve bir yıllık toplantı programı bulunmaktadır. Bu hareketin en önemli etkenlerinden biri de, kentsel yaşamdaki yoğun tempoyla mücadeleye hız kazandırıyor olmasıdır. İtalya'nın Yavaş Kent yöneticileri yılda bir kez buluşarak, notlarını karşılaştırmakta ve yeni girişimler üzerinde düşünce geliştirmektedirler. (19) 

Günlük yaşamda kaliteyi yüksekte tutmak için ön koşullardan biri de nüfus olup, kentler için üyeliğin ilk şartı, 50 binden az nüfuslu olmaktır. Birliğe kabul edilen kentlerde gerekli koşulların bazıları, kentin kültürel mirası içinde halihazırda bulunurken, yapılması gereken diğer değişiklikler için birliğin tecrübeli üye kentlerinde yapılan uygulamalardan ilham almak mümkün olmaktadır; örneğin geri dönüşüm, okul sonrası eğitim projeleri, yerel ürünlerin ortaya çıkarılması ve turistlerin gerçek bir yerel deneyim yaşayabilmeleri için gerekli şekilde bilgilendirmek gibi. (20)

Kasım 1999'da Orvieto'da hazırlanan sözleşmeye göre Yavaş Kentler'in şu şartları sağlaması gerekmektedir (21):

Çevresel Politikalar
Altyapı Politikaları
Kentsel Kalite için Teknolojiler ve Tesisler
Yerel Üretimi Korumak
Misafirperverlik
Farkındalık
Yavaş Yemek Faaliyetlerine ve Projelerine Destek

Örneğin, Bra'da da diğer Yavaş Kentlerde olduğu gibi tarihî kent merkezinde araba kullanımı, süpermarketler ve parlak reklam ışıkları yasak olup, elişleri ya da özel yetiştirilmiş yiyecekler satan küçük aile işletmeleri, en iyi ticaret birimleri haline gelmiştir. Okullarda çocuklara yerel üreticiler tarafından yetiştirilen organik meyve ve sebzeler servis edilmektedir. Fazla çalışmanın zararlarından korunmak amacıyla, Bra'daki bütün küçük marketler perşembe ve pazar günleri kapatılmakta ve insanlar bürokratik işlerini, cumartesi sabahı açılan belediyede acele etmeden görebilmektedirler. (22)

Bir Yavaş Kent de Bizden: Seferihisar

Farklı zamanların ve mekânların iç içe olduğu, tarihsel, kültürel, doğal, mimari ve kentsel zenginliklerin oldukça fazla ve özgün olduğu ülkemizde sadece, Yavaş Kentin öncüsü ve üyesi olarak İzmir’in yavaş kenti Seferihisar bulunmaktadır. Tüm diğer kentler gözönüne alındığında, neden bu kadar az sayıda (bir tane) kentle temsil edildiğimiz sorusu öncelik kazanmaktadır. Yine de, Seferihisar önemli bir adım atarak turuncu salyangozu alma başarısını göstermiştir. 2009’da aldığı turuncu salyangozla (Resim 3) oldukça yeni bir yavaş kent olarak, aslında hızlı sayılabilecek bir kabuk değişimi de göstermiştir. 

1884’te kurulan, 35 bin nüfuslu, bu nüfusunun % 80’i tarımdan geçinen, doğal ve kültürel zenginliğin birarada olduğu, sit alanları ve mandalina bahçeleriyle sınırlı ilçede, kent sakinleri yavaş yaşamaya çoktan alışmış, gürültü kirliliğini ve hızlı trafiği kesmek, yeşil alanları ve yaya bölgelerini artırmak, yerel üretim yapan çiftçilerle bu ürünleri satan dükkân ve lokantaları desteklemek gibi birçok konuda “uzun ince” bir yol almışlardır.

Bugün, birçok etkinliğe imza atan, salyangoz otobüsü ile sağlık hizmeti veren, “1. Uluslararası İyi ve Yavaş Yaşama Günü: Yavaş Pazar”ı kutlayan, gönüllüleri olan, birçok toplantı düzenleyen, adının tersine hızlı çalışan bir kente dönüşmüştür. Çeşitli şarkıcıların ve yönetmenlerin desteklediği, konserler verdiği, bisiklet turları düzenleyen, sivil toplum örgütleri, çeşitli kurum ve kuruluşlar, üniversiteler ile işbirliği geliştiren bir kent olarak, yavaş kent hareketinin etkileri kolayca okunabilmektedir. Özellikle, 2010 yaz aylarında birçok çalışma grubu belirlenerek, çeşitli toplantılar yapılarak, yavaş kent sözleşmesinin gerekleri de ayrıntılı olarak yerine getirilmektedir. (23)

Kent estetiği, kültürü ve tarihî yapı, turizm ve misafirperverlik, çevre, inceleme ve tanıtma, tarım ve hayvancılık, yerel ürün ve lezzetler ile sosyal faaliyetler başlıkları altında oldukça ayrıntılı olarak değerlendirmeler yaparak, Seferihisar’ın Yavaş Kent olarak kalmasını sağlayacak olan temeli güçlendirmekteler. Bu açılardan, Seferihisar’ın oldukça başarılı ve iyi bir yavaş kent örneği olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Sonuç Yerine

Yavaş Kent Hareketi, adına yakışır bir hızla ama emin adımlarla geliyor. Bu hızla giderse kısa süre içerisinde ülkemiz kentlerinin çoğunun da yavaş olması gerektiğini sonunda görmek ve yavaşlamalarını sağlamak gerekecektir. Ekonomik dinamikler açısından Yavaş Kent Hareketi’nden fazla yararlanılamasa, henüz satışı ya da pazarlaması yapılacak bir meta olarak görülmese de (ileride bu tehlike de var), tarihsel, doğal, kültürel, mimari ve kentsel açılardan bu hareketten yararlanmak olası görünmektedir. Sürdürülebilir yerel gelişme için bir rol model olan hareketle, yavaş yaşam olanakları sunan, doğasını ve kültürünü korumuş, sosyal değerlerinde aşınma olmamış bu kentler yeni kültür, turizm, rekreasyon ve gastronomi odakları olarak, yeni bakış açıları ve alternatifler getirecektir. Her şeyden öte, belki de en önemlisi, insanoğlunun gündelik hızını yavaşlatacak bir olgu olarak var olması bile, başlı başına önemlidir.

Yavaş Kent Hareketi’nin ilk bildirgesindeki “Küreselleşmenin tek tip insan oluşturmaya doğru gittiği ve sonunda sıradanlığın hâkim olacağı bir düzenin yaratılacağı” endişelerinin giderilmesi, yerel değerlere sahip çıkılması, bu değerlerin korunması ve geliştirilmesi amacıyla ortaya çıkan hareket, aynı zamanda, çevre politikaları, altyapı, kentin dokusunun korunan kalitesi, yerel üretim ve ürünlerin desteklenmesi, konukseverlik gibi ölçütlerle aslında yeni bir kalite, kültür, yönetişim ve yaşam biçimi getirmektedir. Yavaş Kent, küçük ölçekli kentler arasında hızla yayılan, yerellikleri uzaklara taşıyan, birçok yeni yavaşlık versiyonları da geliştiren başarılı bir buluş. Bu yapısıyla kentsel mekânı da akıcı kılan, yavaşlık mekânları yaratan bir model. Sadece mekânları değil, içindeki öğeleri, olguları, tatları ve yaşamı da yavaşlatmaktadır.

Bu eksende, ülkemiz için bir Yavaş Kente sahip olmak anlamında Seferihisar önemli bir adımdır. Bu konudaki birikimlerini ve heyecanını potansiyel Yavaş Kent adaylarıyla paylaşması bu hareketin tüm olanaklarını ülkemiz kentlerine de yayacak ve kazandıracaktır. Aynı zamanda sürdürülebilir bir yerel kalkınma modeli olması sosyal, ekonomik, kültürel, mekânsal, ekolojik vb. yönlerden kentselliğe ve yaşam kalitesine katkıda bulunacaktır. Ülkemizden daha birçok Yavaş Kent çıkması yolunda, sadece küçük kentler için değil büyük kentler için de Seferihisar çok iyi bir örnektir.

NOTLAR
1. Virilio, 1991.
2. Kundera, 2010.
3. Heidegger, 1971.
4. Mayer ve Knox, 2006.
5. Apollonio, 1973, s.22.
6. Harvey, 1989.
7. Shaw, 2001.
8. Kundera, 2010.
9. Cittaslow List, 2010.
10. Petrini, 2003.
11. Parkins ve Craig, 2006.
12. Slow Food Web Sayfası, 2010.
13. Parkins ve Craig, 2006; Petrini, 2003.
14. Miele, 2008; Parkins ve Craig, 2006.
15. Castells, 2002, s.396.
16. Parkins ve Craig, 2006, s.ix; Mayer ve Knox, 2006, s.324; Miele, 2008.
17. Knox, 2005; Mayer ve Knox, 2006; Pink, 2007.
18. Orth, 2007.
19. Cittaslow Charter, 2010; Cittaslow Web Sayfası, 2010; Mayer ve Knox, 2006; Parkins ve Craig, 2006.
20. Cittaslow Web Sayfası, 2010.
21. “Cittaslow International” Charter, 2010, s. 21.
22. Cittaslow Web Sayfası, 2010.
23. Cittaslowseferihisar Web Sayfası, 2010.
KAYNAKLAR
2010, “Cittaslow International” Charter, Cittaslow Headquarters, Orvieto.
2010, Cittaslow List 2010, Cittaslow Headquarters, Orvieto.
Apollonio, U. (ed.) 1973, Futurist Manifestos, Thames and Hudson, Londra.
Castells, M. 2002 [2000], “Urban Sociology in the Twentyfirst Century”, The Castells Reader on Cities and Social Theory, Blackwell, Oxford.
Harvey, D. 1989, The Condition of Postmodernity: An Enquiry into the Origins of Cultural Change, Blackwell, Oxford.
Heidegger, M. 1971, On the Way to Language, Harper & Row, New York.
Knox, P. 2005, “Creating Ordinary Places: Slow Cities in a Fast World”, Journal of Urban Design, sayı:10 (1), ss.1-11.
Kundera, M. 2010, Yavaşlık, (çev.) Ö. İnce, Can Yayınları, İstanbul.
Mayer, H. ve P. Knox, 2006, “Slow Cities: Sustainable Places in a Fast World”,Journal of Urban Affairs, sayı:28 (4), ss.321-334.
Miele, M. 2008, “Cittaslow: Producing Slowness Against the Fast Life”, Space and Polity, sayı:12(1), ss.135-156.
Orth, S. 2007, “Slow Cities, Taking Life Easy in Urban Italy”, Spiegel Online International, www.spiegel.de (Eylül 2010)
Parkins, W. ve G. Craig, 2006, Slow Living, Berg, Oxford.
Petrini, C. 2003, Slow Food, The Case for Taste, Columbia University Press, New York.
Pink, S. 2007, “Sensing Cittaslow: Slow Living and the Constitution of the Sensory City”, The Senses and Society, sayı:2(1), ss.59-77.
Shaw, J. 2001, ““Winning Territory” Changing Place to Change Pace”,Timespace: Geographies of Temporality, Routledge, New York, Londra.
Virilio, P. 1991, Lost Dimension, Semiotext[e], New York.
www.cittaslow.net (Eylül 2010)
www.cittaslowseferihisar.org (Eylül 2010)
www.slowfood.com (Eylül 2010)


Not: Birisi Gökçeada olmak üzere, şu anda ülkemizde beş (5) yavaş şehir bulunmaktadır.





20 Eylül 2012 Perşembe

BELEDİYELERİN GÖREV VE SORUMLULUKLARI[1]


Bozcaada'nın tam bir yıl sonraki gündemi belediye seçimleri olacaktır.  
Bozcaada'da  seçim önceleri eğlenceli olur. 
Önce herkes adayların belirlenmesi bitinceye kadar kimlerin aday olacağı ile ilgili tahminler yapar. Tahminler sadece adaylarla ilgili değildir; hangi aday olursa ne kadar oy alır'a ilişkin tahminler bir "süper loto" niteliğini alır. Fısıltı gazetesi 24 saat çalışır. Aday adayları genellikle üçe ayrılır: müzmin adaylar, mızmız adaylar ve mutsuz adaylar. Derken adaylar belli olur. Aynı "loto tahminleri" için sayılar yeniden dağıtılır. 
Bozcaada'lı seçmenlerin seçme davranışları oldukça ilginçtir. Bu ilginçlikler belki de başka bir yazının başlıbaşına konusu olabilirler. Bundan önemlisi ise "kimi" seçeceğimizden çok "neyi" seçeceğimizi düşünebilmek ve "doğru" seçimi yapabilmektir. 

"Kim" sorusunun cevabına göre seçim yaptığımızda ister istemez kişisel sempati/antipatilerimiz devreye girer. Ama kişi olarak çok sempatik ya da iyi bulduğumuz bir aday hizmet sunumunda çok da başarılı olamayabilir. Başarıyı sağlayan şey bizim o kişi hakkındaki algılamalarımız değil, bizim algılamalarımızdan bağımsız olan nitelikleri, ekibi ve projeleridir. Bunun aksi de mümkün olduğu gibi. Dolayısıyla seçmemiz gereken şey, adayın nitelikleri, ekibi ve projeleridir.

Adayın nitelikleri, ekibi ve projelerini değerlendirirken iki şeyi birlikte düşünmemiz gerekiyor:
1. Adaylardan biz neleri yapmalarını bekleyeceğiz?
2. Adaylar bunları yapabilecek bilgi, beceri ve tutumlara, yani yetkinliklere sahipmidirler? 

Birinci sorunun cevabı aslında Belediyelerin yasalarla belirlenmiş olan görevleridir. İkinci soruyu cevaplamak biraz daha zordur, ama imkansız değildir. Yapmamız gereken şey, şöyle düşünmektir: 

Yasada belirlenen görevler zaten olması gereken, asgari ihtiyaçların karşılanmasını öngörmektedir. Bir belediye başkanı olmasa da kurum olarak belediye birimlerinin rutin işleyişi ile yapılmaları mümkündür. Bu strandart prosedür ve işleyişin üzerine bu aday ne katabilir? Katabilir mi katamaz mı? Sizin beklentilerinizin üzerinde değerler katabileceğini düşündüğünüz kim ise, doğru seçim o dur. Bunu anlamanın yolu ise basittir: Adada herkes birbirini tanır ve "yapılanlar yapılacakların teminatıdır".

Dönelim yine değerlendirme yaparken göz önünde bulundurmamız gerekenlere:
Adaylardan neleri bekleyeceğiz? Sadece kişisel önceliklerimizi değil, tümünü bir bütün olarak düşünmeliyiz. Çünkü bir yıl sonra önceliklerimiz değişebilir. 

Adaylardan neleri bekleyeceğiz? Bir bütün olarak cevabı aşağıdaki makalede var:
  
"...Şimdi sırasıyla 5393 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinde düzenlenen belediyelerin görev ve sorumluluklarını başlıklar halinde inceleyelim.
1. Belediyelerin Varlık Nedenini Oluşturan Görev ve Sorumlulukları
5393 sayılı Kanunun 14’üncü maddesinin (a) bendinde düzenlenen bu görevler belediyelerin başlangıçtan beri yürüttüğü görev ve sorumluluklar olup bunlar belediyelerin varlık nedenini de oluşturur.[2]
Mahalli müşterek nitelikte ve sadece belediye sınırları ile kaim olan bu görevler şunlardır:
·   İmar, su ve kanalizasyon, ulaşım gibi kentsel altyapı hizmetleri vermek,
·   Coğrafi ve kent bilgi sistemleri kurmak,
·   Çevrenin korunması ve çevre sağlığı hizmetleri sunmak,
·   Temizlik ve katı atık hizmetleri vermek,
·   Zabıta, itfaiye, acil yardım, kurtarma ve ambulans hizmetleri sunmak,
·   Şehir içi trafik hizmetleri,
·   Defin ve mezarlık hizmetleri,
·   Ağaçlandırma, park ve yeşil alanlara ilişkin hizmetler,
·   Konut hizmetleri,
·   Kültür ve sanat, turizm ve tanıtım, geçlik ve spor hizmetleri,
·   Sosyal hizmet ve yardım, evlendirme meslek ve beceri kazandırma geliştirilmesi hizmetleri,
·   Ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi hizmetleri,
·   Kadın ve çocuklar için koruma evleri açmak. (Bu hizmeti, büyükşehir belediyeleri ve nüfusu 50.000’den fazla olan belediyeler verilir.)
Yukarıda sayılan hizmetler, bireysel bir ihtiyacın karşılanmasına dönük olamaz. Buna göre belediyeler mahalli müşterek şekilde, ilgili yörede yaşayan ve hemşehrilik hukuku ile bağlı tüm insanların ortak ihtiyaçlarının karşılanmasına dönük hizmetleri görebilir veya gördürebilirler.
Bununla beraber belediyeler, kanunlarla başka bir kamu kurum ve kuruluşuna verilmeyen mahalli müşterek nitelikteki diğer görev ve hizmetleri de yapar veya yaptırır. Ancak 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığına ve organize sanayi bölgelerine tanınan yetki ve sorumluluklar bu Belediye Kanununun kapsamı dışında bulunmaktadır.

   2. Merkezi Hükümetin Görev Alanına da Girebilen Görev ve Sorumluluklar
5393 sayılı Belediye Kanununun 14’üncü maddesinin (b) fıkrası; merkezi hükümetin veya merkezi hükümetin uzantısı konumundaki özel idarelerin görev alanına da giren bazı hizmet alanlarında, belediyeleri, görevli ve yetkili kılmıştır.
·   Okul öncesi eğitim kurumları açmak,
·   Devlete ait her derecedeki okul binalarının inşaat ile bakım ve onarımı,
·   Bu okul binalarının her türlü araç, gereç ve malzeme ihtiyaçlarının karşılanması,
·   Sağlıkla ilgili her türlü tesisin açılması ve işletilmesi,
·     Kültür ve tabiat varlıkları ile tarihi dokunun ve kent tarihi bakımında önem taşıyan mekanların ve işlevlerinin korunmasının sağlanması, bu amaçla bakım ve onarım yapılması; korunması mümkün olmayanların aslına uygun şekilde yeniden inşa edilmesi,
·   Gıda bankacılığı yapabilmesi,
bu kapsamdaki görevlerdir.
  
 3. Hizmetlerin Sunumunda Öncelik Sırası ve Yetki Alanı
5393 sayılı Belediye Kanununun 14’üncü maddesinde belirtilen görevler çerçevesinde, belediyelerce verilmesi gereken hizmetlerin sunumunda iki ölçüte göre hareket edilmelidir. Bunlardan ilki, belediyenin mali durumudur. İkincisi ise görülecek hizmetin ivedilik derecesidir. Bu iki etkene bağlı olarak hizmetlerin görülmesinde veya gördürülmesindeki öncelik sıralaması belirlenmelidir.[3]
Bununla beraber belediye hizmetleri, vatandaşlara en yakın yerlerde ve en uygun yöntemlerle sunulmalıdır. Ayrıca hizmet sunumunda özürlü, yaşlı düşkün ve dar gelirlilerin durumuna uygun yöntemler uygulanmalıdır.
Belediyenin görev, sorumluluk ve yetki alanı belediye sınırlarını kapsamaktadır. Dolayısıyla sadece belediye sınırları içindeki müşterek ihtiyaçların karşılanmasına dönük harcama yapılabilir. Bununla beraber belediye meclisinin kararı ile mücavir alanlara belediye hizmetleri götürülmesi mümkündür. Buna karşın örneğin bir belediye, komşu belediye sınırları içerisinde faaliyet gösteren bir amatör spor kulübüne yardımda bulunamaz. Veya yine komşu belediye sınırları içindeki bir yerleşim biriminin katı atığını toplayamaz.[4]

    4. İmar Kirliliğine Neden Olmanın Müeyyidesi

Belediyenin en önemli görevleri arasında imara ilişkin görevleri başı çekmektedir. Belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak planlar ile inşa edilecek resmi ve özel bütün yapılar İmar Kanunu hükümlerine tabidir. Bu Kanunun kapsamına giren bütün yapılar için belediye veya valiliklerden yapı ruhsatiyesi alınması mecburidir. Buna karşın belediye ve mücavir alanlar dışında köy nüfusuna kayıtlı ve köyde sürekli oturanların köy yerleşik alanları ve civarında ve mezralarda yaptıracağı konut, hayvancılık veya tarımsal amaçlı yapılar için inşaat ve iskan ruhsatı aranmaz. Ancak yapının fen ve sağlık kurallarına uygun olması ve muhtarlıktan izin alınması gerekir.
Ruhsat alınmış yapılarda herhangi bir değişiklik yapılması da yeniden ruhsat alınmasına bağlıdır. Bu durumda; bağımsız bölümlerin brüt alanı artmıyorsa ve nitelik değişmiyorsa ruhsat hiçbir vergi, resim ve harca tabi olmaz.
Ancak, derz, iç ve dış sıva, boya, badana, oluk, dere, doğrama, döşeme ve tavan kaplamaları, elektrik ve sıhhi tesisat tamirleri ile çatı onarımı ve kiremit aktarılması ve yönetmeliğe uygun olarak mahallin hususiyetine göre belediyelerce hazırlanacak imar yönetmeliklerinde belirtilecek taşıyıcı unsuru etkilemeyen diğer tadilatlar ve tamiratlar ruhsata tabi değildir.
Belediyeler veya valilikler mahallin ve çevrenin özelliklerine göre yapılar arasında uyum sağlamak, güzel bir görünüm elde etmek amacıyla dış cephe boya ve kaplamaları ile çatının malzemesini ve rengini tayin etmeye yetkilidir. Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce yapılmış olan yapılar da bu hükme tabidir.
Öte yandan yapı ruhsatiyesi alınmadan bina yapılmasını Türk Ceza Kanunumuz imar kirliliğine neden olunması kapsamında değerlendirmiş ve birtakım müeyyideler öngörmüştür. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 184’üncü maddesinde öngörülen cezai yaptırım ve müeyyideler şöyledir:
(1)  Yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2)  Yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(3)  Yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade eden kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(4)  Üçüncü fıkra hariç, bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tâbi yerlerde uygulanır.
(5)  Kişinin, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar plânına ve ruhsatına uygun hale getirmesi halinde, bir ve ikinci fıkra hükümleri gereğince kamu davası açılmaz, açılmış olan kamu davası düşer, mahkum olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar.

5. Mezarlıkların Korunması Noktasında Belediyelere Yüklenen Görevler Nelerdir?

Devlet mezarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü yönetimindeki tarihi mezarlıklar ile şehitlikler ve cemaatlere ait özel statüsü bulunan mezarlıklar hariç, umumi mezarlıkların mülkiyeti belediye bulunan yerlerde belediyelere, köylerde köy tüzel kişiliklerine aittir. Bu yerler satılamaz ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yolu ile iktisap edilemez.
Belediyelere, mezarlıkların korunması ve muhafazası yönünde, 3998 sayılı Mezarlıkların Korunması Hakkında Kanun[5] hükümleri çerçevesinde bir takım görevler verilmiştir.
Buna göre;
Mezarlıklar ve şehitlikler ile mezarlar bozulamaz, tahrip edilemez ve kirletilemez. Bu yerler imar mevzuatı ile veya başka herhangi bir şekilde park, bahçe, meydan, otopark, çocuk parkı, yeşil alan gibi sahalar olarak ayrılamaz ve asli gayesi dışında hiç bir amaç için kullanılamaz. Yol geçme zorunluluğu bulunduğu İçişleri Bakanlığınca kabul edilen mezarlıklar veya bölümleri bu hükmün dışında tutulmuştur.
Öte yandan belediyeler ile köy muhtarlıkları, mezarlıkların etrafını duvarla çevirmek, ağaçlandırıp çiçeklendirmek ve gerekli her türlü bakım ve onarımı yaparak korumak zorundadırlar.
Belediyeler ve köy muhtarlıkları bu hizmetleri yerine getirebilmek için gerekli ödeneği her yıl bütçelerine koymak durumundadırlar. Belediye ve köy bütçelerini tasdike yetkili makamları, söz konusu ödeneklerin bu idarelerin bütçelerine konulup konulmadığını araştırmak zorundadırlar.


[1] Sadettin DOĞANYİĞİT, Sayıştay Uzman Denetçisi


[2] Sadettin DOĞANYİĞİT, Açıklamalı Uygulamalı Belediye Kanunu ve Büyükşehir Belediye Kanunu, Seçkin Yayıncılık AŞ, Ankara 2005; 2. Baskı, s. 135.

[3] A.g.e., s. 137.
[4] A.g.e., s. 137.
[5] Yayımlandığı R.Gazete Tarih: 13/6/1994; Sayı: 21959

19 Eylül 2012 Çarşamba

Bozcaadanın Sorunları Nelerdir? Anketi Sonuçları - 2

Anketimizi cevaplayanların öncelikli gördüğü konulardan en çok tercih edilenler geçen yazımızda ele alınmıştı. Bugün daha düşük düzeyde tercih edilen sorunlar ve onlarla ilgili yorumlarımızı aktaracağız.

Sorun olarak ele alınan konulardan biri olan Adliye'nin kapanması  % 18 ile cevaplayanlar tarafından tercih edilmiştir. Bu düşük tercihin nedeni, anketin uygulandığı tarihte Adliyenin kapanmasının henüz çok yeni oluşu ve bu sorunun etkilerinin henüz yaşanmamış ve hissedilmemiş olduğunu ifade edebiliriz. Bu sorunun ne denli önemli ve öncelikli olduğuna ilişkin gerçek algılamaları ancak birkaç yıl içerisinde görmek mümkün olacaktır. Geçen yazımızda değinilen sorunlar günlük hayatla çok içiçe ve her an etkilerini hissettiğimiz sorunlardı. Halbuki Adliye ile ilgili iş ve işlemlerimiz günlük rutinlerimiz içerisinde yer almamaktadır.

Aynı yorumu diğer düşük oranda tercih edilen sorunlarla ilgili yapmamız da mümkündür. Hizmetlerin kalitesizliğinin % 15 düzeyinde tercih edilmesinin nedeni aldığımız hizmetlerin çok kaliteli olmasından değil, her gün kamusal ya da diğer hizmetlerden adada yararlanmıyor olmamızdır.

Bir diğer ilginç sonuç,  Hizmetlerin (ustalık) kalitesizliği (10%) ve Hizmetlerin (ustalık) pahalılığı  4 (10%) konusundadır. Bu sorunların düşük düzeyde tercih edilmesinin nedeni ustalık hizmetinin çok kaliteli ve ucuz olması değil, aksine kalitesiz ve pahalı oluşunun artık kanıksanmış olmasıdır. Bununla ilgili adalılar kendi bireysel çözümlerini üretmektedirler.

Bu çözümler genellikle Çanakkale ya da başka yerlerden “usta ve servis getirtme” biçiminde olmaktadır.  “Ustalık” hizmeti sunan “elektrikçi, tesisatçı, marangoz, tamirci” gibi teknik yetkinliği gerektiren mesleklerde çalışanların pek azının bu alanlarda eğitim ve belge sahibi olduğunu söylemek mümkün. Büyük çoğunluğu “usta-çırak” ilişkisi le yetişmiş; bazıları “kendi kendine” yetişmiş olup, adalıların “eline tornavidayı ya da malayı alan usta olmak vaa” düstürünü haklı çıkarmaktadır.

Bir diğer açıdan bakıldığında aslında gençlerin iş bulma ve istihdamı açısından bu alan büyük fırsatlar barındırmaktadır. Örnek verecek olursak, adada neredeyse tüm işletme ve evlerde yaygın olarak klima cihazı bulunması ile birlikte klima tamiri yapan yetkinlikte tekniker-usta bulunmamaktadır. Meslek okulu mezunu gençler için bu bir istihdam fırsatıdır. Ancak bu tür eğitimler almış az sayıdaki adalı gençler şimdilik kamu hizmeti veren kurumları (Tedaş gibi) tercih etmektedirler.  

En az sorun olarak işaret edilen hususlardan biri ise, Deniz ulaşımında yetersizlik (5%) olmuştur. Bu sonucu, Gestaş’ın yaz sezonunda turizm gelirlerinden pay alma yöneliminin yarattığını söylemek mümkündür. Yazın turistlere gösterilen bu “özenin” kış sezonunda adalılara da gösterilmesi bir temenniden çok adalılar tarafından dile getirilen taleplerden birisidir.

Kış sezonu için, Gestaş tarafından, ulaşımın karlılık boyutu haklı bir “sefer kısıtlama” gerekçesi gibi görünse de adada yaşayanların “ulaşım ve seyahat” hak ve özgürlüğü her türlü gerekçenin önünde yer almalıdır. Bununla ilgili olarak, yazın yapılabildiği gibi, daha küçük gemilerle daha sık kış seferleri gibi çözümler – istendiğinde – mümkün olabilir.  

Ankete konu olan tüm sorunlara toplu olarak baktığımızda  bunların aslında birer “neden” değil, aynı nedenin “sonuç”ları olduklarını söylememiz mümkündür. Peki bu sorun nedir?

Adanın şu andaki sorunu, “adayı sevme(me)k”tir.  
Hemen itirazları duyar gibiyim- “ben adayı çok seviyorum”!
Adayı tabi ki herkes “kendince” sevmektedir.
Önemli olan “sevgi” kavramının içini nasıl ve neyle doldurduğumuzdur.

Eksik olan şey, kendi geleceğini adanın geleceği ve adanın geleceğini kendi geleceği gibi görmektir.  Sahiplenmektir. Başkalarından beklememektir. Adanın “şimdi”si ve geleceği için “adanmışlık”tır.  Sorumluluk hissetmektir. Ortak çıkarı günlük bireysel çıkarlarımızın önüne koymak ve ortak çıkarlar olmadan ve gerçekleşmeden bireysel çıkarlarımızın da güdük kalacağını ve karşılanamayacağını kavramaktır. Toplu olarak “iyi” olmadan bireysel olarak “iyi” olamayacağımızı anlamaktır.

Bütün olarak ada bir çöplük, koca bir lağım ve keşmekeş iken sizin otel, pansiyon ya da lokantanız “dünyanın en iyisi, michelin yıldızlı” olsa bile, tercih edilmeyeceğinizi, kimseyi mutlu edemeyeceğinizi ve sonuçta kaybedeceğinizi bilmektir. Tek başınıza bir “ada” olamayacağınızı, ancak bir bütün olarak “Bozcaada” olduğunuzda kişisel mutluluk ve refahı yakalayabileceğinizi görebilmektir.

Bir “bütün olarak Bozcaada” olabilmenin yolu adayı önce adalılar için “yaşanabilir” bir yer kılmaktan geçer.  Yazın ve kışın Bozcaada’da aynı keyif ve mutlulukla yaşanacak bir atmosfer yaratmakla başlar.  Akılcı seçimler ve sürekli bir çaba ile bu mümkün ve gerçekleştirilebilinir. Nasıl mı? Bunu da başka yazılara saklayalım.