Öneriler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Öneriler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ağustos 2017 Cumartesi

Bozcaada'ya Büyük Katkı

Yitik Ülke Yayınları Yayınevi, Temmuz (2017) ayında çok değerli bir çalışmayı okurlarına sundu.
Sayın Bülent Akgezer'in kaleme aldığı, TENEDOS rüzgarlı söylencelerin adası BOZCAADA. 



Antik dönem söylencelerinden 1. Dünya Savaşı sonuna kadar olan geniş bir zaman dilimi içerisinde Tenedos-Bozcaada'nın serüvenine doyurucu bir kaynakça ile ışık tutan kitap, okunması rahat ve akıcı bir dille kaleme alınmış.

Sayın Akgezer'in ikinci kitabı olan bu eser her Bozcaada seveninin olduğu kadar her Bozcaada'lının ve Bozcaada konusunda çalışma yapanın kitaplığında mutlaka bulunması gereken bir eserdir.

Çok büyük bir emekle ve ciddiyetle hazırlanmış olan bu eser gerçekten kolay ulaşılır bir fiyatla ve halen faaliyette olan Bozcaada Kitap Fuarındaki raflarda bulunmaktadır.

Bu fırsatı kaçırmayın ve hemen alarak okumaya başlayın derim...



28 Nisan 2015 Salı

Çok Eğleneceğiz Çocuklar...

Tam bir yıl önce yaşadığımız ve paylaştığımız endişeler, ete kemiğe büründü...

(Bu blogda, Seçim ve Sonrası başlıklı yazı, http://tenedos-bozcaada-tenedos.blogspot.com.tr/2014/04/ilk-isimiz-siyasetin-bir-yarsolmadgn-ve.html)

Ama olsun, çok eğleneceğiz çocuklar...

Bozcaadalı gençler, bir eğlence mekanına nihayet kavuştular.  Çok eğlenecekler...

Tabi eğlence yerinin ihale edilmesi ile sadece gençler eğlenmeyecek,

Tüm Bozcaadalıların da eğlenmesi yakın...

Hatta, 27 Nisan tarihini her yıl anmak üzere kutlama programına almak ve eğlencelerle kutlamak gerek...

Neden mi?

Çok kaba bir hesapla (ortalama 80 m2  karelik bir kapalı alan, aylık kira 40 binden) kamu binalarının aylık metre kare kira bedeli 500 TL.

Yaşasın zenginleşen Bozcaada...

Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur...

Bu emsal fiyat derhal diğer tüm kamu kiracılarına - başta belediye olmak üzere, özel idare ve hazine mülklerine de - uygulanmalıdır Bozcaada'da.  Uygulamayan, kamuya zarar verir konumundadır ve buradayız...

Topladığımız kira bedelleri ile yeni eğlence mekanları yaparız, onları da 1500 den kiraya veririz.

Sadece gençler eğlenecek değil ya, biraz da ebeveynleri ve "büyükleri" eğlensinler...

Kuşkusuz Bozcaada'nın sahip olduğu böyle değerli bir eğlence yerine ülkemizin ve dünyanın çok değerli  başka "gençleri ve büyükleri" de gelecek haliyle eğlenmeye...

Öyle ya, "adamızın tertemiz çocukları ve gençleri" ile eğlenmek üzere her yerden tertemiz aileler çocuklarını onlarla birlikte eğlensinler diye ellerinden tutup adaya getirecekler...

Gelenlere de rica ederiz, "bizim çocukları" üzmezler; eğlence bu ya, düşüp üstlerini başlarını kirletmelerine izin vermezler, kollarlar beraber eğlenirlerken; bizi kıracak halleri yok, abiyiz, hatırımız kalır...

Bozcaada'nın makus talihi değişecek; gelen turist profili de değişecek ve çok değerlenecek, çok eğlenceli olacak her bakımdan...

Sıkıcı orta yaş, çekilmez ileri yaş, sorunlu yalnız kalmak isteyen genç yaş'lara ve orta-üst gelir gruplarına mensuplarından nihayet kurtulacak Bozcaada turizm sektörü...

Tabi özel sektör de çok eğlenecek.

Kamunun malının metre karesi 500 ise, özelinki 1500 dür.

Romantik ya da maceraperest "küçük bir sahil kasabasında küçük bir restoran ya da pansiyon" işetme hayali ile gelen büyük şehir kaçkınlarının kiraları ödeyemeyip kaçma devri bitecek...

Paralar peşin, kırmızı meşin...

Ödeyebilenler gelecek ve onlar bekliyorlar eğlence mekanlarını, eğlenceye katılmak için...

Hep beraber, kamusu özeli; evlerimizi, dükkanlarımızı kiraya vercaaz, eğlenmemize bakcaaz...

Çok eğlencaaz dadalar çooook...

Eğlenceye katılmayan üç-beş içi geçmiş, kapısını bacasını kapatıp evinde otursun!

Çok da rahatsız olurlarsa, arıza çıkarmasınlar, evini barkını satıp gitsinler!

Mülkleri para edecek artık, gitsin başka yerde sahil kenarında otursunlar; her gün bir tabak para yese, bitiremezler zaten o paraları...

Hepimiz genciz, hepimiz eğleneceğiz; eğlence lazım bize eğlenceeeee.....



Son söz, Bozcaadalı olmayan bir "akılsız-talihsizin" sözü:

Hepimiz bu dünyaya cesur, güvenilir ve açgözlü olarak geliriz. Çoğumuz sadece açgözlü olarak kalırız. Mc Laughlin








8 Temmuz 2014 Salı

Projeler...

Proje kavramı son yıllarda hepimizin dilinde pelesenk oldu...
Mali projeler, siyasi projeler, sosyal projeler...

Bir tasarım anlamı olduğu gibi, bir kaynak sağlama aracı anlamlarında da kullanılmaktadır.
Esasında proje, bunların her ikisini de içermektedir.

Her proje, bir başlangıcı ve sonu olan faaliyetler dizisinden oluşmaktadır... Yani her proje, belli bir zaman dilimi ile sınırlıdır. Ancak her projenin amacı, kalıcı ya da sürdürülebilir bir değer ya da süreç oluşturmaktır.
Projenin tasarım aşaması da, uygulanması da eşit öneme ve ağırlığa sahiptir.

Daha somut bir alandan örnekleyecek olursak; evinizi yapan ustaların hepsi harika, ama mimar ev projenizde dev bir salon, kiler büyüklüğünde yatak odası çizmiş; tuvaleti koymayı unutmuş, ya da mutfak pencere boyunu mutfak tezgahınızdan daha aşağılara kadar indirmiş çizimde...

Kağıt ve maket üzerinde harika bir ev projeniz var... Ama inşaatınızın yapımını üstlenen kişi ve ustalar fayanslarınızı eksik ya da ters yapıştırdı, baca tuğlalarınızın arasına harç koymayı unuttu!, temele eksik demir koydu...

Her iki durumda da maddi kaybı büyük, çok mutsuz bir ev sahibi olursunuz...

Çeşitli amaçlı sosyal projelerde durum hiç farklı değil.

Özellikle AB entegrasyon sürecinde ülkemizde de doğrudan AB kurumları ya da ülke içinde Yerel Kalkınma Ajansları aracılığı ile ekonomik ve sosyal gelişme sağlanmasında, proje bazlı çalışma ve finansman yolu tercih edilmeye başlanmıştır.

Bu tercihin olumlu-olumsuz yanları ile ilgili tartışma bir yana; her ölçekte - küçük ölçekli yerelden - ülke ölçeğine kadar makro düzeyde her türlü gelişmeyi projeler aracılığı ile gerçekleştirmek günümüzde geçerli bir yöntem haline gelmiştir.

Peki bu yöntem nasıl işlemektedir?

Çok kaba bir biçimde tarif edilecek olursa, AB düzeyinde,  üye ülkeler, Birliğin çeşitli fonlarına ulusal bütçelerinden kaynak aktarmaktadırlar. Toplanan bu kaynaklar, Birlik yönetiminin saptamış olduğu önceliklere göre yine üye ülkelerce ve bu öncelikleri dikkate alan projelerin finansmanında kullanılmaktadır.

Benzer bir işleyiş ulusal düzeyde de söz konusudur - merkezde toplanan kaynaklar, merkezi yönetim tarafından saptanan önceliklere göre hazırlanan projelerin finansmanında kullanılmaktadırlar. Önceliklere uygunluğunu ve projelerin içeriğine göre uygulanmasını yerel kalkınma ajansları denetlemektedirler.  .

Ülkemiz ne yazık ki AB'ye aktardığı kaynaklar oranında ve  hakkı kadar kaynağı kullanamamaktadır.

Nedeni çok basit: yeteri kadar istenilen düzeyde - sayıda ve nitelikte -  proje üretilememesi...

Örneğin, üç yıl bağcılığın desteklenmesi ile ilgili öncelik belirleyen AB, ülkemizden bağcılık ile ilgili proje gitmediği için bize gelebilecek kaynağı italyan ya da fransız bağcıya kullandırmakta, çünkü onların bağcılık birlikleri aranılan koşulları taşıyan projelerini hazırlayıp başvurmuşlar...

Bunun yanında, ülkemizde finansmanını AB'den karşılamış çok başarılı projeler ve kurumlar da bulunmaktadır... Eskişehir Belediyesi gibi, Gelir İdaresi Başkanlığı gibi, birkaç gençlik derneğinin de içinde olduğu sivil toplum kuruluşları gibi.

Doğru tasarıma sahip ve bu tasarımı doğru biçimde ifade eden projeler için destek ve kaynaklar sadece AB ya da yerel kalkınma ajansları ile sınırlı değildir.  Doğru tasarıma sahip ve bu tasarımı doğru biçimde ifade eden projelere pek çok uluslararası resmi ya da sivil toplum kuruluşu destek sağlamaktadır.

"Doğru tasarıma sahip ve bu tasarımı doğru biçimde ifade eden projeler" kısmına vurgu yapılması tesadüfi değildir. Bir projenin tasarlanması ve yazılması, biraz ayrıntılı bir dilekçe yazılmasına benzememektedir.

Finansmanı için başvurulan bir proje, hukukta olduğu gibi "hem usul hem esas"tan değerlendirilmektedir. Bunların yanında daha pek çok değerlendirme kriteri bulunmaktadır. Projelere destek sağlayan kuruluşlar, parasını harcayacak olan mimara ve ustalara karşı son derece müşkülpesent davranan ve her şeyi, başsız çiviyi bile sorgulayan ev sahiplerine benzerler...

Bu nedenle proje hazırlamak, çok yoğun bir araştırmayı, zihinsel faaliyeti ve bir dizi tutarlı kararın verilmesini içermektedir. Proje uygulanması ise, derinlemesine bilgiyi, deneyimi, yönetim becerisini ve işbirliğini gerektirmektedir. Projenin başarısı, uygulanması sonucu ortaya çıkan "eser"in  kalıcılığı, sürdürülebilirliği ve yarattığı değerle ölçülür.

Yine daha somut örnekleyecek olursak, çok şık tasarlanmış ve sağlam inşa edilmiş bir ev yanlış yer seçimi nedeniyle hiç kullanmayacağınız, işinize yaramayacak bir ev halini alabilir. Daha geniş açıdan baktığınızda kaynaklarınızı heba ettiğiniz ve sürekli giderleri nedeniyle zarar ettiğiniz bir yapı sahibi olabilirsiniz.

Adadaki bir örnekte olduğu gibi, altyapı sorunlarını çözmeden uluslararası turizm pazara entegre olursanız ilk birkaç yıl gelecek olanların olumsuz deneyim ve izlenimleri sonsuza kadar imajınızın çıkmamacasına bozulmasına neden olabilir...

Proje bazlı çalışma ve finansman yerel ortak ihtiyaçların karşılanmasında proje süresi ve sürecinin kısa ve iyi tarif edilmiş olması nedeniyle günümüzde çok önemli ve etkili bir yöntem haline gelmiştir. Bu etkiyi sağlayan şey, büyük ya da küçük - boyutu ne olursa olsun, iyi proje tasarlamanın ve yazmanın bir ekip işi olmasıdır.  En az üç uzmanlık alanının ortak çalışmasını gerektirmesidir. İyi yazılmış bir projeyi uygulamak, yönetmek ve başarıyla sonuçlandırmak ise üstün bir koordinasyon becerisini ve katı bir iş disiplini yanında yine iyi bir ekip çalışmasını gerektirir.

*******

Bozcaada'nın herkesçe bilinen, yaşanan sorunlarının çözümlerinin yanı sıra; bakışlarımızı koku gelen logar kapaklarından, yerdeki çöplerden, trafikten yukarıya doğru, geleceğine doğru yöneltebilmek ve bakabilmek için neler yapılabilir?

Bozcaada'nın heyecan veren varlığı ve güzelliği insan odaklı bir gelişimle nasıl korunabilir ve geliştirilebilir?

Bozcaada'nın üstündeki bu hantallık çevikliğe nasıl dönüşebilir?

 Bozcaada silkinerek nasıl o canlı, hoşgörülü, neşeli ve mutlu halini tekrar yakalayabilir?

Tüm bu soruların cevapları  hep Bozcaadalılara ve hep gençlere çıkmakta.

Dünyadaki ve adadaki gelişmeleri görebilen, algılayabilen, iyi yetişmiş, "bir fikri olan", bir araya gelip proje yazabilen, yazabilecek donanıma sahip, uygulayabilecek kararlılığa sahip Bozcaadalılar ve gençlerden geçmekte...

İki-üç yıldır bu sorularla zihinsel hazırlığı yapılan Bozcaadalılar Derneği, bu yıl Mart  ayında kuruldu.

Amacı, kendi başına ya da Bozcaada'da faaliyet gösteren diğer vakıf, dernek, kooperatif gibi diğer sivil toplum kuruluşları; ülkedeki, yurt dışındaki ve Bozcaada'daki eğitim kuruluşları, kamu kuruluşları ile birlikte Bozcaada'nın korunması ve gelişmesine yönelik projeler oluşturmak, yazmak, uygulamak ve destek vermektir.

Temmuz ayı içerisinde dernek, işbirliği içerisinde bulunduğu, özellikle AB gençlik projeleri konusunda çok deneyimli olan İstanbul merkezli bir gençlik derneği yöneticilerini misafir edecektir.

Pek çok AB ülkesinden gençlerle ülkemizin farklı yerlerinde farklı nitelikte (dil öğrenimi, kaynaşma, kültürleri tanıma v.b.) gençlik kampları düzenleyen gençlik derneği ile işbirliği imkanları araştırılacak.

Gençlik derneği başkanının Bozcaadalılar Derneği üyeleri ile davetlilere Bozcaada'nın yararlanabileceği AB Program ve fonları ve bu konudaki deneyimleri ile ilgili bir sunum yapması planlanmaktadır.













25 Nisan 2014 Cuma

Bozcaada Bilim Politikası

Bilim kalkınmanın ve gelişmenin temeli ve anahtarıdır.  Bilimsel çalışma için çekim merkezleri oluşturma ve destekleme; bilimsel bulgulardan günlük yaşamın her alanında yararlanma yönünde politikalar geliştirebilen ülkeler gelişmiş diye adlandırdığımız ülkelerdir. 

Bilimin ve bilimsel çalışmaların katma değer yaratma işlevini keşfeden ülkeler ve bölgeler ekonomik sonuçlarından en çok yararlanan, bunun yanında ve sonucunda sosyal ve kültürel cazibe alanlarına dönüşmüşlerdir. 

“Avrupa kültürü”, “Amerikan kültürü”, “Uzakdoğu kültürü” dediğimizde anlaşılan şey, bu coğrafi bölge ya da ülkelerin yaşamlarının her alanı ile ilgili yapılan ve bilgimize sunulan - tanıtılan sonsuz sayıda bilimsel çalışmadır. 

İyi tarif edilmiş ve oluşturulmuş bir bilim politikası ülkelerin – toplumların – bölgelerin ve şehirlerin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimine katkı sağladığı gibi tanıtımında saygın bir isim sahibi olması sonucuna yol açmaktadır. Dünya ölçeğinde pek çok örnekleri mevcut.

Tüm bu genel bilinenleri aklımızda tutarak, Bozcaada ölçeğinde ve Bozcaada’nın gelişmesinde “bilim” enstrümanından nasıl yararlanılabilir’in tartışılmasında yarar bulunmaktadır.

Akla gelebilecek il itiraz Bozcaada’da bir üniversitenin bulunmamasıdır. Bozcaada’da bir üniversitenin olmaması ilk bakışta bir dezavantaj gibi görünmektedir. Diğer yandan, tek bir akademik birime sahip olmak yerine pek çok akademik birim – Türkiye ve dünyadaki üniversiteler – için ilgi ve cazibe merkezi olmak gibi bir avantaj söz konusu olabilir – değerlendirilebillinirse…

Bu avantajı sağlamanın ilk adımı uygun altyapının oluşturulması olabilir. Bu altyapının olmazsa olmaz iki temel alanı bulunmaktadır: arşiv ve fiziksel altyapı.

Bozcaada, Ege Adaları ve bölge ile ilgili yazılmış binlerce kaynak bulunmaktadır.  Bu kaynakların elektronik ve fiziksel ortamda derlenerek bir Bozcaada Kütüphanesi oluşturulması, Amerika’daki “Kongre Kütüphanesi” iddiasında olmayacaktır, ancak araştırmacılar için önemli bir çekim merkezi ve ada için gelir kaynağı niteliğini taşıyacaktır. Bozcaada’nın daha çok araştırma konusu olmasını sağlayacaktır.  

Fiziksel alt yapı koşulu, bir proje kapsamında, araştırma için Bozcaada’ya gelecek araştırmacılar için öncelikle barınma, ofis, iletişim ve laboratuvar imkânlarının sunulduğu bir merkez aracılığı ile oluşturulabilir. Oluşturulan bu fiziksel alt yapı özellikle lisansüstü tez çalışmalarında araştırmacılar, yerel yönetim ve sivil toplum kuruluşlarınca ilgili alanlarda burs, proje desteği gibi araçlarla desteklenebilir. Örneğin Bozcaada’nın endemik üzüm çeşitleriyle ilgili bir çalışmanın Bağcılar Kooperatifince desteklenmesi gibi.

Bu tür bir altyapı ve destek olmaksızın Bozcaada ile ilgili yapılmış  26 adet tez çalışması bulunmaktadır.  Bu çalışmaları yapan araştırmacılar oldukça elverişsiz koşullarda ve fazlaca kurumsal destek alamadan bu çalışmalarını yapmışlardır. Alanlara göre yapılan çalışmaların dağılımı aşağıdaki gibidir:


Alan
Sayı
%
Yıllar

Arkeoloji , Arkeoloji-denizcilik (1)
2
7.69
1993, 2006

Biyoloji/ Genetik =  Mikrobiyoloji(1)
4
15.38
1995-2012

Çevre Mühendisliği
2
7.69
97,06

Turizm(5)/Turizm işletme(1)/Coğrafya-turizm(2)
8
30.80
2002-13

Jeodezi ve Fotogrametri
1
3.84
2003

Sosyoloji/tarih
1
3.84
2006

Peyzaj Mimarlığı
2
7.69
2007-08

Botanik
1
3.84
2008

Ziraat
1
3.84
2008

Mimarlık
1
3.84
2010

Enerji -mühendislik
1
3.84
2012

Gıda- mühendislik
1
3.84
2012

Uluslararası ilişkiler
1
3.84
2012

Toplam
26
100


Tablodaki dağılım esasında Bozcaada’nın önceliklerinden birinin bilim politikasının oluşturulmasına işaret etmektedir. 

Bozcaada kültüründen söz ederken Bozcaada’nın uzak ve yakın tarihi, geçmiş ve şimdiki sosyal yaşamı, ekonomisi, çevresi, coğrafyası, denizi ve sualtı kaynakları, bağcılığı ve tarımsal potansiyeli, insan gücü kaynakları gibi pek çok alanda çalışma bulunmamaktadır. Dağılımda çarpıcı olan olgu yapılan çalışmaların üçte birisinin turizm ile ilgili olmasıdır. Ancak turizme altyapıyı oluşturan adanın diğer alan ve sektörleri ile ilgili çalışmaların sayısı az, bazılarında ise hiç bulunmamasıdır. Bu haliyle turizm, jeolojik etüdleri yapılmamış, temelleri atılmamış bir eve benzemektedir. Bir deprem ve kuvvetli fırtınada bu ev yerle bir olabilir ve Bozcaada açıkta kalabilir.


Bozcaada’nın bir bilim politikasının olması tam da bu nedenle gereklidir. Bozcaada’nın tüm paydaşları ile oluşturacakları Bozcaada Vizyonunun gerçekleşmesini destekleyecek bir bilim politikası ile Bozcaada’da araştırılması istenen alanlar belirlenir ve desteklenir.  Bozcaada’da oluşacak bilimsel bilgi birikimi sezona ve deniz-kum-güneşe bağlı kalmaksızın tüm bölge için çekim merkezi olmasına yol açacak ve ekonomik-sosyal-kültürel gelişmesine katkı sağlayacaktır. Bozcaada bunu gerçekleştirecek potansiyele sahiptir.

19 Nisan 2014 Cumartesi

Seçim ve Sonrası

“İlk işimiz, siyasetin bir yarış olmadığını ve amacının karşısındakini yenmek olmadığını kabul etmemiz gerekir. Siyaset yoluyla somut hedef ve yolları tartışarak, doğru olanı bulmak ve buna ulaşmak için hangi kadroların daha uygun olacağına karar vermek gerekir.” (M. Kaynak, Dönemeç, Truva, 2009)

Bozcaada Belediye Başkanlığı ve Belediye Meclisi seçimleri bitti.

Seçim sürecinden önce, aday gösteren partilerin Bozcaada ile ilgili somut hedef ve yolları kendi içerisinde tartıştığını, doğru olanı bulmak ve buna ulaşmak için hangi kadroların daha uygun olacağına karar verdiğini söyleyemeyiz.

Kazanan partinin, kadrolarını biraz daha demokratik yolla - sandıkla seçmiş olması bu gerçeği değiştirmemektedir.

Seçime giren hiçbir siyasi parti, Bozcaada ile ilgili bütünsel, kapsayıcı, geleceğe yönelik ekonomik ve sosyal, somut bir hedef oluşturamamıştır. Adayların paylaştıkları hedefler, çeşitli kesimlerin ihtiyaçlarına yönelik nokta hedeflerdir ve genellikle “yapı” ile ilgilidirler. (Pekmez fabrikası, çok amaçlı salon gibi).

Bu nokta hedeflerin eksiği, sağlam bir fizibilite çalışmasına dayanmamaları ve genel gelişme yönü içerisindeki yerleri, anlamları ve işlevleri ile ilgili bir modele oturmamalarıdır. Hangisinin, diğerinin girdisi ya da çıktısı olacağına ilişkin ya da aralarındaki bağlantı ve ilişkilerini, bütünselliğini içermemesidir.  

Seçim sonucundan, Bozcaadalı seçmenin “12 ay yaşanan bir Bozcaada” genel söylemi yönünde tercihini kullandığı görülmektedir.  Bu söylemin ölçülebilir tek bir parametresi bulunmaktadır: zaman - 12 ay…

Hedef olabilmesi için başka ölçütlerin tarif edilmesi gerekmektedir:

Kimler 12 ay adada yaşayacak?

Hangi sayıya ulaşılırsa 12 ay yaşanan bir ada olduğunu kabul edeceğiz?

“Yaşanan”dan kastımız nedir? Yaşam kalitesi göstergeleri hangileridir?

Ne kadarlık bir ekonomik büyüklük temel alınacaktır ve girdileri ne olacaktır, hangi kalemlerden oluşacaktır?

Farklı sosyal kesimlerin 12 ay yaşam kalitesini güvence altına alacak sosyal model ne olacaktır?

Sezon dışı göçü önleyecek hangi cazibe ve çekim alanları, hangi yöntem ve araçlarla kullanılacaktır?

Tüm bu soruların birbiriyle ilintisi kurulmuş, tarif edilmiş cevapları henüz bulunmamaktadır.

Seçimin zamanlamasının getirdiği – sezon öncesinde bulunma – gibi bir zorunluluk ve denilebilir ki talihsizlik, yerel yönetime yukarıdaki sorulara cevap arama ve bulma fırsatı vermeden turizme odaklanma zorunluluğunu dayattı.

Bozcaada için turizm önemli bir sektör.

Çok tartışılması gereken bir sektör.  

En önemli sektör müdür?

Bilmiyoruz.

En önemli sektördür dediğimizde, “Bozcaada bir tatil köyüdür” dememiz lazımdır.

Geçmişe baktığımızda, Bozcaada hiçbir zaman bir “tatil köyü” olmadı ama 12 ay yaşayan 4-5 bine varan nüfusa sahipti.

Dünyadaki hiçbir “tatil köyünde” 12 ay yaşam olmaz. Olsa olsa daha uzun sezon olur.

Var olduğundan beri Bozcaada’nın temel ekonomik sektörü tarım ve balıkçılık-süngercilikti.

Sosyal yaşamın çimentosu esnaf, zanaatkarlardı.

12 ay yaşamanın sürdürülebilmesi 12 ay yaşayan insanların günlük ihtiyaçlarını uygun bir düzeyde karşılanmasından geçmektedir.

Sadece “turizme hizmet veren” esnaf ve sanatkarlar 12 ay adada yaşamın çimentosu olmaktan uzak olacaklardır. 12 ay yaşama katkıları olmayacaktır.

Terzi, berber, kuaför, ayakkabı tamircisi, beyaz eşya servisi, sinema salonu, oyun salonu, kıraathane, mandıra, pastahane, fırın, bakkal, çorbacı, lokanta, çayhane, müzisyen, oto tamircisi, marangoz, tesisatçı gibi esnaf ve zanaatkar işletmeleri 12 ay yaşayanlara hizmet vermek üzere desteklenirse 12 ay yaşam mümkün olacaktır. Bunun altyapı ve araçlarının geliştirilmesi gerekir.

Kamunun, yerel yönetimin düzenleyici rolü bu alanda çok önemlidir.  Bu rolü ile ilgili adada iyi ve kötü örnekleri mevcuttur.

Elektrikçi için verilen yer büfeye, tuhafiye’ye verilen yer kafeye dönüşebilmektedir. Gerekçe ilk anda makul gibi görünmektedir – kamunun zarara uğratılmaması, idareye gelir sağlanması, emsal kira uygulanması… Ancak kamu çıkarı ya da kamu yararı salt gelir elde etmek gibi dar biçiminde yorumlanamaz. 

Göçün önlenmesi, 12 ay günlük yaşamın sürdürülebilmesi amacıyla kamu gelirinden vazgeçebileceği gibi, aksine destekleyici düzenlemeler yaparak sosyal ve ekonomik dokuyu tahripten korumalıdır. Kamu olmasının anlamı da zaten budur.

Bu anlamda iyi örnek ise, fiyatları tarif edilmiş; 12 ay herkes için açık mahalli idare tesisidir. Servisini, menüsünü, hizmetini, performansını eleştirebilirsiniz.  Eleştiriler varsa bunları sistematik olarak değerlendirip iyileştirmek yönetimin temel görevidir.  Şikâyetler varsa, bunlar yönetimin ihmalidir. Ancak var olan eleştirilebilecek performans, temel gerçeği değiştirmemektedir: 12 ay herkes için açık, sıcak, fiyatları herkes için ulaşılabilir kamusal hizmet veren bir işletme.

 İyi yönetilirse, performansı da iyi olur…

Bu örneklerin Bozcaada’da hızla çoğaltılmasına şiddetle ihtiyaç bulunmaktadır.

Örneğin Bozcaada Belediyesi, 06.03.2011 tarih ve 27868 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Mahalli İdareler Bütçe İçi İşletme Yönetmeliğinde tarif ettiği statü ile Salhane olarak bilinen binayı Bozcaada Belediyesi Sosyal Tesisi olarak hizmete hemen açabilir. Belediye Başkanının seçim öncesinde bu yönde zaten taahhüdü vardı.

Arka denizdeki işletmelerin “turist”  dediğimiz konuklara yönelik sezon/fiyat hizmetleri nedeniyle Bozcaada’da 12 ay yaşayan halkı için ulaşılamaz olan arka deniz, günlük yaşamda ulaşılabilir hale gelir.  Daha 10-15 yıl öncesine kadar tüm adalıların, yaşlısı-genci-çocuğunun denize girdiği arka deniz bir belediye işletmesi ile tekrar eski günlerine döner.

Böyle bir işletmede kritik nokta şu: gerçekten belediye işletmesi olması…

Yüksek kiralar karşılığında, hizmet fiyatlarının yüksek olmaması; Ayşe teyze, Ahmet Amca için de ulaşılır olması…

Lokanta olmaması, onlar adada yeterince var zaten.

Ama herkesin, sabah çayını da denizi seyrederken çayını yudumlaması, tostunu yemesi, denize girdikten sonra gazozunu yudumlaması, akşamüstü patates kızartmasıyla birasını içmesi, gece yemekten sonra da kahvesini içmesine imkân verecek bir tesis.

Bozcaada Belediyesi böyle bir işletmede beş-altı personeli çalıştırabilecek kapasitededir.


Bozcaada’da bağcılık ve şarapçılık sektörü, Bozcaada’nın bütünsel kapsayıcı hedeflerinde bir alt strateji düzeyinde değil, aksine vizyonunun; “ne olmak istiyoruz”u tarif eden temel ifadesinin içinde mutlaka yerini bulmak zorundadır.  Tenes’ten beri, binyıllardan beri var olan bu sektör tercih dışında bırakılamaz. Bırakmak isteseniz bile, ada sizi bırakmaz, buna izin vermez…

Turizm gibi, bu sektörün de esaslı biçimde tartışılması gerekmektedir.

Bağ alanımız, bağ stokumuz nedir?

Kontrolsüz biçimde dikimi yapılan farklı cins üzümlerin yerli endemiklerle etkileşimi nedir?

Gen ve diğer tescilleri yapılmış mıdır? Bankası oluşturulmuş mudur? Bölgeler tarif edilmiş midir?

Regülasyonlar ne olmalıdır?
Büyük bağcının sorunları nelerdir?
Küçük bağcının açmazları nedir?
Şarap üreticileri ne tür bir desteğe ihtiyaç duyarlar?
Ürün işleme çeşitleri, yöntemleri, kapasitesi nedir ve ne olmalıdır? Hangi adımlara ihtiyaç var?
Üretim ve pazarlama strateji ve politikalarında kime hangi görev ve roller düşüyor?

Bozcaada’nın geleceğe ilişkin senaryosu nedir?

Tüm bu sorular cevap bekliyor…

Bireysel değil, işletme bazında değil, sektörel ölçekte değil, Bozcaada ölçeğinde cevaplar…

Bütünsel cevaplarda uzlaşmadan ne bireysel, ne işletme ne sektörel düzeyde 12 yıl yaşayan bir Bozcaada var olabilir…

Cevaplar aranırken tüm kesimlerin görüşleri, ihtiyaçları ve talepleri dikkate alınmalıdır.

Küçücük adada kimlik tarifi yapılırken dışlamalar da büyük olmakta…
Örneğin, sayıları hiç de az olmayan, adada “yazlık” evi olanları hangi kategoride değerlendiriyoruz?
“Turist” mi değil mi?
Adalı mı değil mi?
“Yazlıkçı”, “İstanbullulaaa” diyoruz…

Peki adada kışın kaç kişi var?

Kışlık evi “İstanbulda” değil de, Çanakkale’de olan ve kendini “adalı” olarak tarif edenler de yazlıkçı değiller mi? Onlara da yeni bir kategori başlığı açıp “Çanakkalelileee” mi diyeceğiz?

Kazancını adadan temin etmeyen, ülkenin farklı şehirlerinde yaşayan ancak adada da evi olan birçok insan var. Adada bir ay, üç ay, sekiz ay yaşayarak ada ekonomisine çok ciddi katkılar sağlamalarının ötesine adaya bir katkıları daha var:

Pek çoğu kazanç sağlamak bir tarafa, ciddi harcamalar yaparak sahip oldukları arazilerin, bağların bakım masraflarını karşılayarak bağları ayakta tutuyorlar ve istihdam sağlıyorlar.

Bunlara da kulak verilmeli ve bu çabalarında kurumsal destekler sağlanmalıdır.

Adada evi olan “İstanbullular”,  sağlıktan mimariye, sanayicilikten hukuka pek çok alanda uzmanlık, yetkinlik ve güce sahip insanlar.

Bunlara da kulak verilmeli ve bunlardan kurumsal destekler sağlanmalıdır.

Bir de “Bayramıçlılar” var…

Özellikle Bozcaada’nın yaşadığı travmatik kitlesel göç sonrasında ekonomisine çok büyük katkı sağlamış ve sağlamaya devam eden kesim.

 Bunlara da kulak verilmeli ve kent kültürüne, Bozcaada kültürüne uyumlarında desteklenmelidirler.

Bozcaada’da dışlama değil, birlikte yaşama zamanı…

Ama önce uzlaşma, sonra doğru yöntem ve araçlar…

8 Mart 2014 Cumartesi

8 Martta Oyumu Kime Vereceğim?

Fakültede amfinin en önünde otururdu. İnanılmaz hızlı yazı yazar, hocaların ağzından çıkan tek bir kelimeyi kaçırmazdı. Asla bencil biri değildi. Tuttuğu o muhteşem notların fotokopilerinden hepimiz istifade ederdik. Adıyla müsemmaydı. Neşe Çolak neredeyse her daim tebessüm ederdi. Dâhi derecede bir zekaya malikti. İstanbul Tıp Fakültesi’nin 1988 yılı sınıf birincisi oldu. O kadar azimli, o kadar gayretliydi ki. İstanbul Tıp Fakültesi’nde endokrinoloji profesörlüğüne kadar yükseldi. Bende hayret uyandıran vasfı şu oldu. İnanılmaz başarılı biriydi, bir o kadar da mütevazı. İlginçtir ki, yüksek başarısı insanlarda kıskançlık uyandırmazdı. Çünkü övülmek, takdir görmek için başarılı olma gibi bir gayreti yoktu. Tek bir amacı vardı: Çalışmak, gayret etmek. Bu kadar basit işte. (http://www.zaman.com.tr/mustafa-ulusoy/kaybolan-yillarin-telafisi_2193755.html)

günün orta yerinde ölüm haberiyle sarsıldığım harika ötesi bir insandır neşe çolak. kendisi annemin hekimiydi. daha önce hiçbir hekimin aklına gelmeyen bir teşhis ve tedavi yöntemiyle valideyi az da olsa sağlığına kavuşturmuştu. 1 yıldan uzun bir süre hiç eksiksiz takibimizi yaptı, her aradığımızda nezaketle ilgilendi. çeşitli sebeplerle bağlantı kuramaz olmuştuk kendisiyle; yoğunluk ve yurtdışı gezileri sanıyordum ben, vefatına neden olan berbat hastalığı da bugün öğrenmiş oldum. 

minnacık bir kadındı ve sevimlilik abidesiydi. sadece annemin hastalığıyla değil, benimle de yakından ilgilendi. üniversite öğrencisi olduğum yıllarda, derslerimin durumunu sorar; "büyük adam olacaksın" diye takılırdı. muayenehanesinde, hastalarının kendisine getirdiği bir torba dolusu fındığı paylaşmışlığımız vardı. yanından ayrılırken, avuç avuç fındık doldurduğunu bilirim cebime.

velhasıl, çocukluğu türlü vesilerle hastanelerde geçmiş biri olarak, hastane fobisiyle yaşayan beni etkileyen; sevdiğim tek hekimdi kendisi. 

huzurla uyuması dileğiyle... (https://eksisozluk.com/nese-colak--4193017)

Tam iki ay önce kaybettiğimiz Prof. Dr. Neşe Çolak bir Bozcaada'lıydı, her nekadar doğum yeri Trabzon olsa da...

Bugün benim oyum, Bozcaada Sağlık Merkezine, "Bozcaada Prof. Dr. Neşe Çolak Sağlık Merkezi" adının resmi olarak verilmesi için talep, teklif, takip, torpil ve terfi sağlayacak olanadır. 

Diğeri, yani 30 Mart 2014 seçimlerindeki oyum ise Bozcaada'dan çok sayıda Neşe Çolak'ların yetişmesi için ortam yaratma yönünde mesajları gerçeklerle örtüşen, bu donanım ve ekibe sahip adaydır.

Kadınlar gününüz kutlu olsun...

8 Aralık 2013 Pazar

Bozcaada'da Tarih Tekerrürden mi İbarettir?

Bundan tam on (10) yıl önce bir Bozcaada Çalıştayı yapılmıştı…

Yeri, günü, saati, katılımcıları, yöntemi, çıktıları kayıt altında…

Çalıştay çıktıları, Bozcaada’yı yönetenlerle paylaşılmıştı…

Katılımcılardan bazıları halen yönetimde görev almakta…

Aşağıda, on yıl önce yapılan Bozcaada Çalıştayı çıktılarının özetini okuduktan sonra siz karar verin…

Yer:                 Bozcaada  İlçe Halk Eğitim Merkezi
Tarih:             05 Ağustos 2003 Salı, Saat 20.50 – 22.50
Moderatör:     Lütfi H. Ensari
Katılımcılar:  Bozcaada’dan çeşitli kesimleri temsil eden 12 kişi

Çalıştay Yöntemi
Çalışma her iki grubun biribirinden bağımsız olarak iki adımda “10 Yıl Sonra Nasıl Bir Bozcaada Görmek İstiyoruz?” sorusuna cevap arayışı ve buna erişmedeki mevcut durumdan kaynaklanan yardımcı unsurlarla engellerin sıralanması şeklinde yürütüldü.
Çalışmada bireysel fikir üretimi ve grubun uzlaşımı teşvik edildi. İki grup çalışmasında toplam net 120 dakikada 180 uzlaşılmış fikir üretildi. Her iki grup çalışma özetlerini birbirlerine sundu.

Grup 1 Çalışması Özeti
1.       Bozcaada turizminin temiz deniz, kum ve güneşten önce bağcılık, şarapçılık ve arıcılıkla anılmasını istiyorum
2.       Vizyonu olan şeffaf bir yönetim ve denetimle gelişen bir ada olsun istiyorum
3.       Özgün mimarisi, tarihi ve doğal dokusu korunmuş, alanları ve bazı sokakları kültürel faaliyetler için düzenlenmiş, kıyıları temiz, çöpsüz ada istiyorum
4.       Yerli nüfusun ağırlıklı olduğu göç etmemiş ve göç olmamış bir ada istiyorum

Grup 2 Çalışması Özeti
1.       Gençlere istihdam olanağı sağlanarak göçlerin önlendiği bir Bozcaada istiyorum
2.       Alt yapı ve çevre sorunlarını çözmüş bir Bozcaada istiyorum
3.       Eğitim sorununu çözmüş, sosyal ve kültürel projeleri olan bir Bozcaada istiyorum
4.       Trafiği düzenli, ulaşım sorununu halletmiş bir Bozcaada istiyorum
5.       İnsanlar arasındaki saygının var olduğu ve yasaları etkili uygulayan bir yönetime sahip Bozcaada istiyorum
6.       Bağ alanlarının bozulmadan, yerel üzüm çeşitleri korunarak dünya standartlarında kaliteli şaraplara sahip bir Bozcaada istiyorum
7.       Doğal, kültürel ve tarihi varlıklarına sahip çıkmış ciddi bir biçimde korunan bir Bozcaada istiyorum
8.       Ağaçlandırılmış ve yerel alanlarla donatılmış bir Bozcaada istiyorum

Sizce bu on yıl içerisinde “bu olumlu yönde değişti” diyebileceğiniz, değişen ne var?

“Değişen bir şey yok”, derseniz, bunun nedeni nedir?

“Delilik, bir sorunu hep aynı şekilde çözmeye çalışıp hep aynı sonucu alınca buna şaşırmaktır”


Bunu ben demedim, Einstein demiş…

11 Ekim 2013 Cuma

Kitaplıkta Bulunması Gereken Bir Kitap

Bozcaada toprakları, yapılan analizlere göre en çok bağı ve üzümü beslemeyi sevmekte…

Üzüm insanoğlu tarafından belki de en uzun yıllardır bilinen, yetiştirilen ve sevilerek tüketilen meyvedir.

Kurutulmuşu ve pekmezi yanında yine binlerce yıldır en çok kullanılan muhafaza edilip tüketme yöntemi şaraptır.  

Bu nedenle Bozcaada’da yaşayan ya da gönül bağı olan herkesin kütüphanesinde üzüm ve şarap konusunda kitaplar olmalıdır.

Üzüm, bağcılık ve şarapçılık Bozcaada’nın adından bile çok önde gelen kültürüdür, kaderidir…

Ocak 2013 de Sayın Tankut İlter’in Şarap ile ilgili kitabı ilginç.

Adı, Tıp Şarap Sağlık Yaşam…


Bir derleme niteliğinde olan kitabın ilk bölümü şarap ile ilgili sosyal ve genel konulara ayrılmış:

Şarabın tarihi, şarap kültürü, şarabın sağlık üzerindeki etkileri, şarap ve kalp hastalıkları ile alkollü içkilerin zararları başlıkları; hekimlerin gözüyle, herkesin anlayabileceği, tıp terimlerinden arındırılmış anlaşılır bir dille anlatılmış.

İkinci bölüm teknik ve özel konulara ayrılmış:

Şarabın bileşimi, üretim tekniklerinin şarap fenollerine etkileri, resvaratrol, şarabın etkilerinde biokimyasal mekanizmalar, şarabın antimikrobik etkisi, şarap ve hematolojik sistem, şarabın böbrekler ve tansiyon üzerindeki etkileri, şarap ve kanser, şarap ve beyin, şarap ve migren, şarap ve alerjik hastalıklar, şarap ve ürik asit, şarap – doğal cilt bakımı.

Kitap, adeta bir şarap gözlüğü ile sağlık ansiklopedisi…

Yayın, Gastroenteoroloji Vakfı’na ait.


Bozcaada’lılara ve Bozcaada’ya gönül veren meraklılarına duyurulur… 

15 Ağustos 2013 Perşembe

Acil Çağrı...

Bozcaada yöneticilerinin, acilen, mümkün tüm iletişim araçları vasıtasıyla aşağıda ayrıntılı olarak anlatılan canlı türüne, "Tüm yerlerimiz doldu, rezervasyonsuz Adaya gelmeyin" çağrısı yapması dileğiyle...

Karasinek (Musca domestica), İki kanatlılar (Diptera) takımının Muscidaefamilyasından böcek türü.
Uzunluğu 5-8 mm arasında değişen, rengi genel olarak koyu gri ve siyah olan ve uçabilen bir sinek türü.
Yerleşim bölgelerindeki bütün sineklerin % 90’ını meydana getirir. Kutuplar’dan Ekvator’a doğudan batıya yayılmış durumdadır. Karasinek insanların yaşadığı en soğuk iklimden en sıcak iklime kadar bütün meskûn yerlerde bulunabilir.
Karasinek, bütün uçucu böcekler içinde, arka kanatlarının değişimiyle oluşan halterdenen denge organı sayesinde, en üstün uçma kabiliyetine sahip usta bir “hava akrobatı”dır.
Her türlü gıda ve çöp artıklarıyla beslenirler ve ortalama 3 km uçarak çevrede insanların yaşadığı her yeri istila ederler ve vucutlarında çok çeşitli hastalık mikropları taşıdığı için her dolaştığı şeye mikrobu bulaştırırlar. Zira her 5 dakikada bir gezdiği yerlere dışkı bırakırlar. Koleradiyaredizanterihepatitçocuk felci, gıda zehirlenmeleri,salmonellozverem gibi hastalıkları bulaştırır.

Bütün böceklerde olduğu gibi, bir iç iskelet sistemine sahip olmayan karasineğe bunun yerine muazzam mekanik avantajlar sağlayan kitinden yapılmış bir dış iskeletleri bulunmaktaddır. Bu sert kabuk, sineğin, kanatları saniyede 200 defa çırpmasını sağlar. Kanatların yüzeyinde ve başının arka kısmında bulunan hassas duyu organları (anten), uçuşla ilgili mesajları anında beyne nakleder. Mesela, sinek, uçuş esnasında yeni, farklı bir hava akımına maruz kalırsa, bu duyu organları hemen beyne gerekli sinyalleri iletirler. Kaslar da beyinden gelen bu sinyallere göre kanatlan, yeni duruma uygun harekete geçirir. Bu sistem, günümüzün modern uçaklarına ilham kaynağı olmakta şimşek gibi hızlı manevralarla, kendisini yakalamak isteyenleri çileden çıkaran sineği vurmak için kullandığımız sineklik ile çok defa ıskalamamızın sebebi, bu harikulade duyu organlarıdır. Sinek bunlarla, sinekliğin havada meydana getirdiği yeni hava akımını hemen algılar ve bu durumun bir tehlike oluşturduğunu anlayarak, ani bir hareketle uçup, kurtulur. Reflekslerinin, yani ani hareket kabiliyetinin, insandan 10 kat fazla olduğu kabul edilir.

Karasinekler yumurtalarını dışkılara, çöplüklere, özellikle sıcak ve nemli yerlere bırakırlar. Yumurtalar bir günden kısa bir sürede çatlar velarvalar çıkar. Larvalar bir iki hafta içinde pupa evresine girerler. Pupa evresinde başkalaşmayauğrayarak birkaç günde kanatlı erişkin biçimlerini alırlar.
Çöp ve gübre gibi nemli organik madde bulunan yerlere 100-150 tanesi yığın halinde yumurtalarını bırakır. Çıkan larvalar organik maddelerle beslenir ve sıcak havada ortalama 7-8 günde sinek olarak uçar. Çok çabuk ürerler.
Karasinek, kısa ama yoğun ve üretimli bir hayat sürer. Eğer yumurtaları 25 derece sıcaklıktaki nemli bir yere bırakılırsa yumurtalar, 10 saat gibi kısa bir zaman zarfında açılırlar. Kurtçuklar ancak sıvı maddelerle beslenirler. Bunlar katı yiyecekleri sıvı hale dönüştürebilmek için kendileriyle ortak yaşayan bakterilere muhtaçtır. Bunlarla beraber nimf (larva) haline girmek üzere olan kurtçuk, orta bağırsağın son kısmından, sindirim borusu boyunca yol alan bakterilerin çoğunu yok edebilecek bir asit salgılar. Kalan bakterileri de tam nemf kundağından çıkarken orada bırakır ve sinek böylece tam asepsili (mikroptan arınmış) olarak dünyaya gelir. Metamorfoz (başkalaşım) geçirip, erişkin sinek haline gelebilmeleri için ise lüzumlu olan 40 °C sıcaklıktaki mekânlara yönlendirilirler. Bu ortamda 6 gün içinde iki metamorfoz geçirip, erişkin sinek olurlar. Bir defada yaklaşık olarak 100’ün üstünde, hayatı boyunca da 600-1000 yumurta bırakabilen dişi karasinek, larva döneminden sonraki üç gün içerisinde, çok rahatlıkla yeniden yumurta bırakabilir. Karasinekler bu ritimleriyle çok hızlı ürerler.
Nisan ayı ortalarında yumurtasını bırakan bir karasinekten gelen neslin, aynı yılın Eylül ayı ortalarında bıraktığı yumurta sayısı 5 trilyonu geçer. Başka bir ifadeyle, bir gramın % 1’i ağırlığındaki (yaklaşık olarak 70 sinek 1 gr ağırlığındadır) bir sineğin devamı olan nesillerden 80 bin ton ağırlığında bir sinek ordusu meydana gelir.

Karasinek uçuş esnasında epey enerji sarfettiğinden, vücut sıvısının şeker oranında büyük miktarda düşüş meydana gelir. Uyarıcı sistemler bu hayati öneme haiz durumu beyne iletirler. Havada tur atarken, koku alıcılarıyla besinlerin yerini tayin etmeye çalışır. Besin kokusu arttığında da “iniş programını” harekete geçirir. İndiği yerde, ayaklarındaki tat alma organı besinin tatlı, tuzlu veya ekşi olup olmadığını algılar ve beyne iletir. Bunlar karasineğin tercih ettiği besin cetveline uygun tatta ise, beyinden, hortumun çıkması ve emilme işleminin yapılması emri gelir. Çevresi kalın duvarlarla çevrili olan hortumla, sıvı besinler emilmeye başlanır. Besin ne kadar şekerli ise o kadar çok emilir. “Yiyecek maddelerine dadanan inatçı sinek” ününe sahip karasineğin ağzının içinde iki tüpçük bulunur. Bu tüpçüklerden biriyle sıvı yiyecekleri emer, diğeriyle de içinde enzimler bulunan tükürük salgılar. Yağları, karbonhidratları ve proteinleri kolaylıkla hazmeden karasinek, çok sevdiği sert yiyecekleri sıvı hale dönüştürmede bol miktarda tükürük salgılamak durumundadır. İşte bu sebeple de yiyeceklerin üzerine dışkısıyla beraber bol miktarda tükürük bırakır. Daha sonra bir başka karasinek, aynı dışkının üstüne konduğunda, önceki karasineğin tükürüğünü de emer ve böylece bakteriler ikinci karasineğe de bulaşır. Bunun aracılığıyla da daha geniş alanlara yayılır. Ağzının çevresinde ve ayaklarında 20 milyonu aşkın bakteri taşıyabilen karasinek, sadece bir günde 25-50 defa dışkı bırakır.

Karasinekler sıcaklığa bağlı olarak 2-3 hafta yaşarlar. Kara sinek yılda 8-10 döl verir. Bir senede 250 milyar karasinek oluşabilir.



22 Temmuz 2013 Pazartesi

Bozcaada’da Krizi Fırsata Çevirebilme Şansı…


Bozcaada’da görev yapan kaymakamlardan sayın Bilal Bozdemir’in girişimleriyle başlayan ve gelenekselleşen Bozcaada Şarap Tadım Günleri bilindiği üzere, bu yıl, yeni yasal düzenleme henüz yürürlüğe girmeden iptal edildi. Şarap fabrikalarındaki tadımlara da son verildi…

İşin iyi tarafından bakıldığında, şarap üreticilerinin bu tür bir kayıt ve tespiti var mı bilmiyorum ama, denilebilir ki şu iki açıdan iyi oldu:

Festival kendi izleyen ve müşterilerini yaratmakla birlikte şarap fabrikalarına ek bir mali külfet getirmekteydi: hem etkinliklerin maliyeti,  hem de sunulan şarapların maliyeti. Satış sırasındaki tadımlar açısından da, gözlemlere göre durum çok farklı değil: Tüm şarap çeşitlerinden tadıp bir-iki şişe satın alan ya da hiç almadan çıkıp giden; özellikle turlarla gelen 40-50 kişilik gruplarda herkesin tadım yapıp üç-dört kişinin şarap alması gibi…

İki üç satış yerini dolaşıp “beleşe kafa bulma” anlayışında olanlar da cabası…

Başlatılma amacı sezon dışında da özellikle şarapseverleri adaya çekmek olan etkinlik zamanla, otel ve restoranların geç faaliyete geçmesi nedeniyle giderek sezon başında ve içine tarihlerde düzenlenmeye başlandı. Bu durum da amacından bir parça sapma anlamını taşımakta.

Gelelim kötü yanlarına:

Gelenekselleşen bir etkinlik sona erdi.

Bozcaada medyada “güneş-deniz-kum” turizmi dışındaki en önemli özelliği ile yer almaya başlamıştı… sona erdi.

Şarap işletmeleri kendi başlarına tanıtım ve reklam yapma yerine daha düşük olan toplu ve paylaşılan tanıtma maliyetlerinden yoksun kaldılar.

Sezonun başında ya da içinde de olsa, şarap turizmi nedeniyle gelen ve profili “güneş-deniz-kum” misafirlerinden farklı olanlardan diğer işletmeler yoksun kaldı.

Bozcaada’nın kendine özgü özelliklerinin turizm piyasasına sunumu açısından bu bir krizdir.
Ancak Çetin Altan’ın deyimiyle “enseyi karartmamak” gerekiyor.

Ekonomi bilimi ve pratiği en büyük krizlerin en büyük fırsatları da içinde barındırdığını söylüyor.

Tabi ki görülebilir ve değerlendirilebilinirse…

Bu krizde fırsatlar neler olabilir?

Yasal düzenleme, alkol sunumu için ruhsatlandırılmış yer koşulu arıyor.

Bozcaada’daki şarap işletmelerinin tümünün fabrikanın yanında ya da dışında mekan sıkıntısı yok. Sadece bunları biraz düzenleyip uygun hale getirmek gerekiyor.

Şarap işletmesi sahip ve yöneticileri ile meraklı işletmeciler ve şarapseverlerin de çok iyi bildiği gibi dünyanın her yerinde şarap tadımı ücreti mukabilinde yapılır.

Hazırlanan çeşitli tür, cins ve eşliklere göre (tadımın yanında sunulan peynir, soğuk et, hatta ciddi yemekler gibi); yine bağ, üretim tesisi gezilerinin içinde yer alıp almamasına göre  fiyatlandırılan tadım paketleri ile şarap turizmi profesyonel olarak gerçekleştirilir.

Amerika Birleşik Devletlerinin özellikle güney eyaletleri, Güney Amerika, Avustralya ve şarabın geleneksel üretim sektörlerinden olduğu Avrupa ülkelerinde çok yaygın ve ciddi gelir getiren bu turizm çeşidinin Bozcaada’da amatörce ve utangaç bazı örneklerini gördük; görmekteyiz. Ancak mevcut koşullar artık bunun profesyonelce yapılmasını dayatmaktadır.

Çok haklı olarak Bozcaada’daki şarap işletmeleri “işlerimiz ve dertlerimiz başımızdan aşkın zaten” diyebilirler.  Doğrudur ve haklılar. Ancak sadece “iş ve dertleri ile uğraşmak” öyle görülüyor ki onları bitirmiyor, aksine arttırıyor…

Üstelik turizm organizasyonu tek başına ve yukarıda sözü edilen profesyonel tadım organizasyonu da ayrı olarak farklı uğraş ve uzmanlık gerektiren alanlar…

Ama dünyada da zaten “yalnız kahraman kovboy” dönemi kapandı…

Gelirini turizme odaklayan; içinde Turizm Yüksek Okulu bulunan, turizm alanında eğitim alan birçok insanın yaşadığı Bozcaada’da “yerli” bir turizm şirketi yok. Yerel ve uluslararası, sadece internet üzerinden faaliyet gösteren ve rezervasyon yapan şirketler Bozcaada’dan yatak satıyor oysa…
Bozcaada’ya gelmeye niyetlenenler ceplerine göre konaklama rezervasyonu yapabilmek için harıl harıl o site bu site, o telefon bu telefon daha adaya gelmeden yoruluyorlar…

Şarap işletmelerinin, konaklama tesislerinin ve profesyonel turizmcilerin hatta yerel yönetim organlarının ortaklaşa kuracaklar/oluşturacakları “yerli” turizm şirketi ya da şirketleri Bozcaada’nın tıkanan turizm geleceğine çözüm olabilirler.  

Ulaştırma, konaklama ve profesyonel tadımın farklı sektör ve kulvarlarındaki ve mevcut haliyle birbirinden bağımsız/habersiz dağınıklığı, bu tür bir yapılanmayla giderilebilir, eşgüdümlü çalışması sağlanabilir.

Tadıma yaz ya da kışın gelecek olan insanların adaya ulaştırılması, konaklama yerlerinin açık bulundurularak konaklatılmasının uygun koşullarda garanti edilmesi ve profesyonel sunum etkinlikleri ile tatmin edilmesi  artık kendiliğinden, amatörce ya da “rastgele”ye bırakılmayacak kadar önemli ve hayati hale gelmiştir.

Un var, yağ var, şeker var…

Bozcaada ateşin karşısına geçip biraz yanmayı göze alan helva yapımcılığına soyunacakları bekliyor.
Turizm alanında bir start-up şirketini bekliyor…


Yoksa unu kediler, şekeri kargalar yağı da küfler yer…