31 Temmuz 2013 Çarşamba

Bozcaada Belediye Başkanlığı için İlk Aday Adayı CHP'den

Cumhuriyet Halk Partisi İlçe Başkanlığına yapılan ilk belediye başkanlığı aday adaylığı başvurusu ile Bozcaada'nın gündemine, yerel seçim girmiş oldu. Pazar günü Sayın Adnan İlter başvurusunu yaptıktan sonra Bozcaadalılara ilk mesajını şöyle vermiştir:


Bozcaada korku imparatorluğunu yıkacağız.

Ben genç bir belediye başkan aday adayıyım. Belediyecilik sektöründe 10 yıldır çalışmaktayım. Çanakkale belediyesinde edindiğim deneyimleri büyük bir heyecan ve arzuyla Bozcaada halkına hizmet etmek ve Bozcaada’nın sorunlarını çözmek için kullanmak istiyorum. 

Bozcaada’yı özellikle kış aylarında da insanların yaşamaktan keyif alacağı daha konforlu huzur ve esenlik içinde hayat sürebileceği bir kent haline getireceğim.

Bozcaada’yı kocaman büyük bir aile olarak görüyorum. Bu nedenle birbirimize karşı sorumluluklarımız var. Mutlu bir birey olsun ki mutlu bir aile oluşabilsin, mutlu bir aile olsun ki mutlu bir Bozcaada oluşabilsin. Ancak bu ailenin birçok sorunu var yerel yönetim uzun yıllardır bu sorumluluğunu yerine getirmiyor. Bu anlamda eğitim, öğretim, sağlık, ulaşım, giyinme, barınma kısacası insanca yaşam için elimizde ne varsa hep birlikte bölüşeceğiz. 

Bu sosyal yanlarımızı güçlendirip geliştirirken teknik anlamdaki alt yapı, üst yapı, atık su arıtma tesisi, çöp depone alanı, su kaynakları, yat limanı gibi çevresel faktörler karşısında bir çevre düzeni planı oluşturup çevreyi, doğayı koruyan bir belediye olacağız.

Kentimizde kültür, sanat, turizm, üniversite ve organik tarımın gelişmesi özellikle bağcılık, arıcılık ve balıkçılığın korunması için yapılan çalışmaları destekleyip bu yönde projeler üreteceğiz. 

Tarihi ve kültürel mirasın korunması ve gelecek nesillere aktarılması için çalışmalar yapan sanata ve sanatçısına değer veren bir yerel yönetim olacağız. 

İmar ve planlama çalışmalarını daha düzenli hale getireceğiz. Yerel esnafa yönelik gelişim ve ekonomik kalkınma programlarını yine esnafımızla birlikte hazırlayıp uygulayacağız. 

Cumhuriyet halk partisinin evrensel değerleriyle örtüşen, sosyal demokrat anlayışımızla halka hesap vermekten korkmayan, halkı ile barışık bir belediye olacağız. 

Sosyal belediyecilik ve önce insan diyerek çıktığımız bu yolda halkın karar alma süreçlerine katılımını sağlayıp ortak akılla birlikte karar vererek, kent konseyi mekanizmasını hayata geçirerek Bozcaada’yı birlikte yöneteceğiz.
 
Hangi din, dil, ırk ve siyasi görüşten olursak olalım yaşam kültürünü özgürlükler üzerine oluşturmuş birlikte yönetim anlayışımızla Bozcaada’nın tüm sorunlarını çözen, aydınlık yarınlara güvenle bakan Bozcaada için, Bozcaadalılar için belediye başkanlığına adaylığımı açıklıyor. Aday adaylığı başvuru evraklarımı ilçe başkanımıza sunuyorum. 

Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye Cumhuriyetini kuran bir partidir. Demokrasinin sağlıklı bir şekilde işlemesini sağlamak için dün olduğu gibi bugünde genel başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu önderliğinde çalışmalarını sürdürmektedir. Genel başkanımızın Türkiye Cumhuriyetinin demokrasi ve aydınlanma yolundaki bu çalışmalarında yanında olduğumu bildiririm. 

Demokrasinin gereği olarak partimizden başka aday adayı arkadaşlarımızda olacaktır. Hepimizin tek gayesi Bozcaada da Cumhuriyet Halk Partisine seçim kazandırmaktır. Elbette ki Bozcaada halkına hizmet etmek isteyen bir kişi olarak Cumhuriyet Halk Partisinden Bozcaada belediye başkan adayı ben olmak isterim. Ancak örgütümüzün belirleyeceği yöntem doğrultusunda partimizin adayı kim olursa olsun küsmeden, kırılmadan, bölünmeden sonuna kadar arkasında olup destekleyeceğimi başta üyelerimiz olmak üzere herkesin bilmesini isterim. Örgütümüzün gücüne ve iradesine güveniyorum. Örgüt en büyük güçtür. Örgütümüzle birlikte uyum içinde çalışacağız.

Bundan sonraki yaşantımın geri kalan kısmını ailemle birlikte Bozcaada da geçireceğim. Çıkmış olduğum bu yolda en az benim kadar sorumluluk alan, desteğini hiç bir zaman esirgemeyen her zaman yanımda olan sevgili eşime ve aileme teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak Bozcaada da korku imparatorluğuna son vereceğimizi belirtiyor, ilçe başkanımıza, yöneticilerimize, partililerimize, Çanakkale’den gelerek bugün beni yalnız bırakmayan dostlarıma ve Bozcaada halkına bana gösterdiği ilgi ve destek için teşekkür ediyorum. 

Saygılarımla.
Adnan İlter 
CHP Bozcaada belediye başkan aday adayı

Cumhuriyet Halk Partisi içerisinden ve diğer partilerden aday ya da aday adaylarının da ilan edilmesi ile Bozcaada'da yerel seçimler için yarış başlamış olacak. 


26 Temmuz 2013 Cuma

DENKO Arsa Sahiplerine Duyuru

                 SAYIN DEN-KO MALİKLERİ;

                 Daha önce göndermiş olduğumuz mektupta imar planının askıdan inmesini takiben 2 ay içerisinde dava açılması gerektiğini ve bu amaçla vekaletname düzenlenerek 25/07/2013 tarihine kadar gönderilmesini 29/07/2013 tarihine kadar da dava açılması gerektiğini bildirmiştik.

                Adli tatilin başlaması nedeniyle Mahkemeye başvurma süresi 01-Eylül 2013 tarihine kadar uzamıştır.

               Dava açılması öncesi yapılacak hazırlıklar da dikkate alındığında Ağustos ayının son haftasına kadar vekaletnamelerin elimize ulaşması gerekmektedir. Vekaletname ile ilgili bilgiler aşağıda tekrar sunulmuştur. Bilgilerinize sunarız.

Av. Atilla İNAN İÇİN VEKALETNAME BİLGİLERİ:

Av.Atilla İNAN
Ankara Barosu
Sicil No: 15692
Çankaya Vergi Dairesi  Vergi No (TC Kimlik No):26123382816
Adres: Sağlık-1 Sok. No:17/26 Sıhhıye/ANKARA

BANKA HESAP BİLGİLERİ:

HSBC BANK Mithatpaşa Şubesi  Hesap No: 675-1005054-271-00
IBAN:TR910012300675100505427100

VEKALETNAME VE GEREKLİ BELGELERİN GÖNDERİLECEĞİ ADRES:

Attila KIRAN
İlkadım Mah. Yeşilvadi Sok. No:71-A D:3 DİKMEN/ANKARA
TEL:0505 314 79 80
E-Mail:attila.kiran@gmail.com

GEREKLİ BELGELER:

1-Vekaletname Aslı
2- Tapu Fotokopisi

3- Banka Dekont Fotokopisi

Bozcaada Aya Paraskevi Manastırı Ayinle Hizmete Açıldı

Bir süredir tamiratı süren Bozcaada Aya Paraskevi Manastırı yenilenerek hizmete girdi.

Aslına uygun olarak restorasyonu tamamlanan manastır, Aya Paraskevi ayini ve panayırına yetiştirildi.

Her yıl 26 Temmuz tarihlerinde kutlanan düzenlenen ayin ve panayıra hazırlık amacıyla 25 Temmuz akşamı açılışı yapılan manastır binası ayinle kutsandı.

Bozcaada ve Gökçeada despotu Kirilios'un yönettiği ayin kalabalık bir topluluk ile yapıldı. Ayine adalıların yanısıra yurtdışından gelen misafirler de ilgi gösterdiler.

22 Temmuz 2013 Pazartesi

Bozcaada’da Krizi Fırsata Çevirebilme Şansı…


Bozcaada’da görev yapan kaymakamlardan sayın Bilal Bozdemir’in girişimleriyle başlayan ve gelenekselleşen Bozcaada Şarap Tadım Günleri bilindiği üzere, bu yıl, yeni yasal düzenleme henüz yürürlüğe girmeden iptal edildi. Şarap fabrikalarındaki tadımlara da son verildi…

İşin iyi tarafından bakıldığında, şarap üreticilerinin bu tür bir kayıt ve tespiti var mı bilmiyorum ama, denilebilir ki şu iki açıdan iyi oldu:

Festival kendi izleyen ve müşterilerini yaratmakla birlikte şarap fabrikalarına ek bir mali külfet getirmekteydi: hem etkinliklerin maliyeti,  hem de sunulan şarapların maliyeti. Satış sırasındaki tadımlar açısından da, gözlemlere göre durum çok farklı değil: Tüm şarap çeşitlerinden tadıp bir-iki şişe satın alan ya da hiç almadan çıkıp giden; özellikle turlarla gelen 40-50 kişilik gruplarda herkesin tadım yapıp üç-dört kişinin şarap alması gibi…

İki üç satış yerini dolaşıp “beleşe kafa bulma” anlayışında olanlar da cabası…

Başlatılma amacı sezon dışında da özellikle şarapseverleri adaya çekmek olan etkinlik zamanla, otel ve restoranların geç faaliyete geçmesi nedeniyle giderek sezon başında ve içine tarihlerde düzenlenmeye başlandı. Bu durum da amacından bir parça sapma anlamını taşımakta.

Gelelim kötü yanlarına:

Gelenekselleşen bir etkinlik sona erdi.

Bozcaada medyada “güneş-deniz-kum” turizmi dışındaki en önemli özelliği ile yer almaya başlamıştı… sona erdi.

Şarap işletmeleri kendi başlarına tanıtım ve reklam yapma yerine daha düşük olan toplu ve paylaşılan tanıtma maliyetlerinden yoksun kaldılar.

Sezonun başında ya da içinde de olsa, şarap turizmi nedeniyle gelen ve profili “güneş-deniz-kum” misafirlerinden farklı olanlardan diğer işletmeler yoksun kaldı.

Bozcaada’nın kendine özgü özelliklerinin turizm piyasasına sunumu açısından bu bir krizdir.
Ancak Çetin Altan’ın deyimiyle “enseyi karartmamak” gerekiyor.

Ekonomi bilimi ve pratiği en büyük krizlerin en büyük fırsatları da içinde barındırdığını söylüyor.

Tabi ki görülebilir ve değerlendirilebilinirse…

Bu krizde fırsatlar neler olabilir?

Yasal düzenleme, alkol sunumu için ruhsatlandırılmış yer koşulu arıyor.

Bozcaada’daki şarap işletmelerinin tümünün fabrikanın yanında ya da dışında mekan sıkıntısı yok. Sadece bunları biraz düzenleyip uygun hale getirmek gerekiyor.

Şarap işletmesi sahip ve yöneticileri ile meraklı işletmeciler ve şarapseverlerin de çok iyi bildiği gibi dünyanın her yerinde şarap tadımı ücreti mukabilinde yapılır.

Hazırlanan çeşitli tür, cins ve eşliklere göre (tadımın yanında sunulan peynir, soğuk et, hatta ciddi yemekler gibi); yine bağ, üretim tesisi gezilerinin içinde yer alıp almamasına göre  fiyatlandırılan tadım paketleri ile şarap turizmi profesyonel olarak gerçekleştirilir.

Amerika Birleşik Devletlerinin özellikle güney eyaletleri, Güney Amerika, Avustralya ve şarabın geleneksel üretim sektörlerinden olduğu Avrupa ülkelerinde çok yaygın ve ciddi gelir getiren bu turizm çeşidinin Bozcaada’da amatörce ve utangaç bazı örneklerini gördük; görmekteyiz. Ancak mevcut koşullar artık bunun profesyonelce yapılmasını dayatmaktadır.

Çok haklı olarak Bozcaada’daki şarap işletmeleri “işlerimiz ve dertlerimiz başımızdan aşkın zaten” diyebilirler.  Doğrudur ve haklılar. Ancak sadece “iş ve dertleri ile uğraşmak” öyle görülüyor ki onları bitirmiyor, aksine arttırıyor…

Üstelik turizm organizasyonu tek başına ve yukarıda sözü edilen profesyonel tadım organizasyonu da ayrı olarak farklı uğraş ve uzmanlık gerektiren alanlar…

Ama dünyada da zaten “yalnız kahraman kovboy” dönemi kapandı…

Gelirini turizme odaklayan; içinde Turizm Yüksek Okulu bulunan, turizm alanında eğitim alan birçok insanın yaşadığı Bozcaada’da “yerli” bir turizm şirketi yok. Yerel ve uluslararası, sadece internet üzerinden faaliyet gösteren ve rezervasyon yapan şirketler Bozcaada’dan yatak satıyor oysa…
Bozcaada’ya gelmeye niyetlenenler ceplerine göre konaklama rezervasyonu yapabilmek için harıl harıl o site bu site, o telefon bu telefon daha adaya gelmeden yoruluyorlar…

Şarap işletmelerinin, konaklama tesislerinin ve profesyonel turizmcilerin hatta yerel yönetim organlarının ortaklaşa kuracaklar/oluşturacakları “yerli” turizm şirketi ya da şirketleri Bozcaada’nın tıkanan turizm geleceğine çözüm olabilirler.  

Ulaştırma, konaklama ve profesyonel tadımın farklı sektör ve kulvarlarındaki ve mevcut haliyle birbirinden bağımsız/habersiz dağınıklığı, bu tür bir yapılanmayla giderilebilir, eşgüdümlü çalışması sağlanabilir.

Tadıma yaz ya da kışın gelecek olan insanların adaya ulaştırılması, konaklama yerlerinin açık bulundurularak konaklatılmasının uygun koşullarda garanti edilmesi ve profesyonel sunum etkinlikleri ile tatmin edilmesi  artık kendiliğinden, amatörce ya da “rastgele”ye bırakılmayacak kadar önemli ve hayati hale gelmiştir.

Un var, yağ var, şeker var…

Bozcaada ateşin karşısına geçip biraz yanmayı göze alan helva yapımcılığına soyunacakları bekliyor.
Turizm alanında bir start-up şirketini bekliyor…


Yoksa unu kediler, şekeri kargalar yağı da küfler yer…

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Bozcaada'nın Mitoloji Kahramanları

Mitoloji insanoğlunun yeryüzündeki serüveninin hikayeleridir.
Hikayelerdeki adları değiştirdiğinizde bugün geçen bir olay anlatılıyor zannedersiniz bazılarında… Öylesine tarih içerisinde kalıcı çizgileri öne çıkarırlar…

Mani ve depresyon mitolojik ve antik çağlardan beri bilinmekte ancak 19. yüzyıl sonlarına kadar ayrı insanlık halleri olarak değerlendirilmekteydi. Diyonisos’un aylarca süren “şenliklerini” okuduğunuzda, bir mani dönemini anlatan yeni yazılmış hikaye ya da akademik kitabı okuyorsunuz zannedersiniz.

Ancak 1854 yılında J. Falret ve J. Baillarger bu iki duygudurumunun birbirini izlediğini ve bağlantılı olduklarını tespit etmişlerdir. Falret’in “la folie circulaire”, Baillarger’in “folie a double forme”, daha sonraları K. Kahlbaum’un (1882) “cyclothimia” ve nihayet 1896 yılında E. Kraepelin’in “manishdepressive” olarak tanımladığı durum günümüzde bipolar bozukluk ya da en bilinen adıyla manik-depresif hastalık olarak özellikle dinamik ve varoluşçu psikyatrinin ilgi alanı içerisinde yer almaktadır.

Psikyatri ya da psikolojinin birer bilim alanı olup olmadıkları ile ilgili bilim felsefesi tartışmalarına girmeden/onlar bir yana, bu birbirine bağlı iki duygu durumunun gerçekte yaygınlığı hiç de az değil.
Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre göre 21. Yüzyılın ilk on yılındaki yaygınlığı genel nüfus içerisinde % 3.  Oxford Textbook of Psychiatri (2011) de yer alan verilere göre gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde bu oran çok daha yüksek: hastalanma olasılığı erkekler için % 3-12 ve kadınlar için % 20-26.  

Bu rakamlar bilimsel araştırmalarla tespit edilen ve daha çok bireysel tedaviye yönelik çabalarla ilgili araştırma bulgulardır.  

Asıl konuya geçmeden önce bir araştırma bulgusuna daha değineceğiz. Bu da manik-depresif bozukluğun tespit edilen genetik bir temelinin bulunmadığıdır. Ancak bu bozukluğun ailede bulunması durumunda ortaya çıkma olasılığının daha yüksek olduğu gerçeği bize, organik temellerinin yanısıra, genetik geçişliden çok sosyo-genetik geçişli olduğunu düşündürtmektedir.

Sadede gelmeden önce, birazcık daha tarih bilgisi…

Bireyler gibi, toplumların da hastalanabileceğine ilişkin görüşler özellikle tüm dünyayı saran ve etkileyen, çok geniş çaplı ve yıkıcı, insanoğlunun en karanlık ve şeytani yanlarını ortaya çıkaran iki dünya savaşının ardından dile getirilmeye ve tartışılmaya başlandı.

F.Oppenheimer, H. E. Richter, H. Marcuse, M. Horkheimer, Adorno gibi özellikle Frankfurt Okulunun kurucu ve ardıllarının başlattığı tartışmalara psikiyatri, toplumbilimi, teoloji, antropoloji gibi felsefe dışındaki alanlardan (E. Canetti, E. Fromm, I. Illich gibi) da destek geldi.  Birey gibi aileler ve bir bütün olarak toplumların da “akıl tutulmasına” uğrayabileceğini ve hastalanabileceğini vurguladılar. Toplum ve toplulukların bazı ortak karar ve davranışlarının başkaca bir açıklamasının olamayacağının altını çizdiler.  

Bireylerdeki tipik mani sendromunun üç temel semptomu bulunmaktadır:

  • 1.       Yükselen ruh hali - duygudurumu
  • 2.       Artan aktivite - hareket düzeyi
  • 3.       Artan düşünme hızı

Bu semptomları gösteren insanlarda genellikle:

1- Benlik saygısında abartılı bir artma (Kendine aşırı güvenme – kendini çok güçlü hissetme)
2- Uyku ihtiyacının azalması
3- Her zamankinden daha fazla konuşma ya da konuşmaya isteklilik.
4- Fikir uçuşmaları (sıçramaları) ve düşüncelerin sanki yansıyor gibi birbirini izlemesi.
5- Dikkat dağınıklığı (yani, dikkat önemsiz ya da ilgisiz bir dış uyaranla kolaylıkla dağılabilir)
6- Amaca yönelik etkinlikte artma (toplumsal, iş ya da okul, cinsel açıdan), ajitasyon.
7- Kötü sonuçlanması ihtimali yüksek; zevk veren etkinliklere düşüncesizce atılma (Örneğin elindeki bütün parayı harcama, cinsel girişimlerde bulunma ya da aptalca iş yatırımları yapma)
8- İş yaşamı, sosyal yaşam ve özel ilişkilerde önemli ölçüde bozulma ve durumun başkalarınca da fark edilebilmesi; görülür. (Amerikan Psikiyatri Birliği, Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı (DSM IV – 1998)

Bireylerdeki tipik depresyon sendromunun da üç temel semptomu bulunmaktadır:

  • 1.       “Yerlerde sürünen” ruh hali - duygudurumu (distimia)
  • 2.       Azalmış aktivite - hareket düzeyi
  • 3.       Azalmış düşünme hızı

Bu semptomları gösteren insanlarda genellikle:

1.       İçine kapanma ve sadece kendisi ile ilgili olma, kişisel aşırı duyarlılık, alınganlık,
2.       Kendini üzgün, endişeli ve değersiz hissetme,
3.       Derin bir umutsuzluk, değersizlik ve kötümserlik,
4.       İntihar düşünceleri ve eğilimi,
5.       Günlük zorunlu aktivitelere karşı bile ilgisizlik ve isteksizlik,
6.       Unutkanlık, dikkatini toplayamama ve karar vermede güçlük,
7.       Uyku bozukluğu ve sinirlilik hali,
8.       Sebepsiz ağrılar ve aşırı kilo alma ya da verme görülür.

Yukarıda özetle anlatılan iki farklı ancak sebep-sonuç gibi birbirini izleyen ruh durumu ile ilgili önemli bir tespit daha var ki bu yazının ana temasını oluşturmaktadır.  Mani genellikle yaz aylarında, depresif hal ise kış aylarında görülmektedir.

Şimdi, kendinizi Göztepe’nin üstüne çıkıp, rahat rahat oturmuş Ada’yı gözlemlerken hayal edin bir an…

Görecekleriniz:  

Yaz başlarken heyecan ve neşe içinde insanlar akın akın arabalarla, otobüslerle, yürüyerek gemiden inip iskele caddesinden tüm adaya dağılırlar. Herkeste bir coşku, iyimserlik, abartılı selamlaşmalar, kahkahalar ancak en ufak bir aksilikte ise kavgaya dönüşüveren sinirlilik ve tartışmalar, klakson ve bağırışan insan sesleri …

Her yerde, hayat yemekten ibaretmiş gibi, sabah mükellef pişili 10 çeşit reçelli ve daha neli neli kahvaltı sofraları… Öğlen-ikindi çaylı kahveli börekli çörekli atıştırmalar. Akşam ise rakılı şaraplı, zeytinyağlı mangallı, ithal kalamarlı - kültürlü balıklı uzun soluklu sofralar…

Arabalar, traktörler, minibüsler ve motosikletler, merkez – Ayazma, Ayazma – merkez, merkez - Polente, Polente – merkez ve diğer yollarda, TEM otoyoluna yakışır hızlarda birbirini çiğnercesine bir akış içerisinde…

Herkes koşturma ve konuşma halinde…

Özellikle Ada’ya ilk defa gelenler “adalılara” bir mitoloji kahramanına bakar ve dinler gibi bakmakta ve dinlemekte, birçoğu da “eh, madem bu rol verildi demek ki öylemişim” diye düşünürek anlatmakta, anlatmakta…

Abartılı gelecek ama şu diyaloglar gerçek:
-         -  Siz esas nerelisiniz?
-         -  Adalıyız.
-        -   Peki bu kale ne zaman yapılmış?
-          - Bilmem, biz geldiğimizde vaadı...

Ya da;

-        -  Migros nerede?
-         - Bak şimdi… Şuracıktan çık, sağa dön, karşına eski bir ev çıkcek, oradan aşarı doğru gidivee görcen…

Adaya birden çok defa gelenler ile diyaloglar genellikle neyin değiştiği neyin değişmediği, nerenin iyi-kötü, pahalı-ucuz, neyin güzel- çirkin olduğu ile ilgili…

“Yazlıkçı adalılar” ve “adalı yazlıkçıların” “mevzuları” ise daha “derin”;

Kanalizasyon, trafik, sonradan gelenler, pahalılık, pazar yeri, çöpler, hayvanlar, havalar, ustalar etrafında dönen ve “Ne olacak bu adanın hali” ile biten monologlar…

Yaz dönemi “hızlanmanın” olduğu bir diğer alan “aktivite”ler. 
Toplantılar, sergiler, festivaller, bir daha toplantılar, sergiler, festivaller…
İlanlar, bildiriler, kararlar…

Etkinlik ve konuşmalarda “ada sevgisi”nin boyutu adeta ürkütücü…
Ada “Şirin” insanlar Ferhat…
Ada oltar, insanlar onun için hayatını kurban etmeye hazır aşıklar…
Cek-cak.. Cağız-ceğiz..

Yaz tarifesinin son gemisi, mani’nin bitip depresif ruh haline geçişin simgesi adeta.

Ada sakin, rüzgar sakin, insanlar sakin…

Ekim sonu ile “yok”lar başlamakta.
Hareket yok, konuşma yok, “ada aşkı ve aşıkları” yok.

Kedi ve köpeğiyle birlikte sayıldığında 500-600 kişiye düşen ahali evine kapanmakta.
Kedi ve köpekler bile birer saat aralıklarla caddede karşıdan karşıya geçmekte mecbur kalınca.

Daha gün kararmadan cadde ve sokaklar dışarı çıkma yasağı varmışçasına bomboş.
Mahallelerdeki evlerde tek tük ışıklar şaşkın şaşkın yanmakta.

Güneşli güzel günlerde Çınaraltında oluşan iki-üç masada diyalog, filimdeki gibi:
-          -Nabiyon?
-        -  İyi.
-         - Sen nabiyon?
-        -  İyi.
-          - Geçiniyoz işte…
-         - Yaşıyoz işte...

Yazın cek-cak,  cağız-ceğiz diyen ve adada kalan az sayıda mitoloji kahramanına yazınki söylem ve söylevlerini hatırlattığınızda,  size, neden adada hiçbir şeyin olamayacağını, değişemeyeceğini ve yapılamayacağını isteksizce özetlerler.

Dikkatlice söylediklerini dinlerseniz ve analiz ederseniz “acı gerçekle siz de karşılaşırsınız”: Neden kendisi değil, kendisi dışındaki diğer mitoloji kahramanı ya da kahramanlarıdır.

“Onunla” ya da “onlarla” da baş edilemez zaten.
"Diğerleriyle de bir iş olmaz zaten".

Yaklaşık yarım asırdan öncesinde Ada’da oluşan bu duygudurumu her geçen yılla birlikte şiddetini arttırmakta.


Tedavisi vardır ve bir an önce başlanmalıdır.

Son Söz: Yarı hekim candan, yarı imam imandan eder.



15 Temmuz 2013 Pazartesi

Bir Ada Fenomeni: Mehmet Dinçoğlu

Şimdi ya da ileride, 1980’lerden sonrası için Ada’nın özellikle turizmi ve ekonomisi ile ilgili yazılacak başarı öykülerinin başlangıcı Mehmet Dinçoğlu ile olacak.

Her başarılı lider-girişimci gibi seveni de sevmeyeni de çok olan ancak seveninin de sevmeyeninin de bu özelliklerini teslim eden ve saygı duyulan, takdir edilen “bir yalnız adam”.

Adadaki ticaret yaşamına manifaturacılıkla başlayıp beyaz eşya ticareti ile devam eden Mehmet Dinçoğlu’nın bu çalışma dönemi ile ilgili pek çok anekdot mevcuttur. Ancak birisi, onun tüm iş yaşamı boyunca devam eden bir kişilik ve iş adamı özelliğini çarpıcı biçimde anlattığı için aktarılacaktır:

“İstanbullulardan” biri, yeni yaptırdığı evi için Mehmet Bey’den bir buzdolabı alır. Sözleştikleri saatte kapı çalınır.  Buzdolabını alan kapıyı açar ve sadece Mehmet Beyi görür.  Buzdolabını ikinci kata çıkaracak çalışanlar nerede, diye bakınırken Mehmet Bey kocaman buzdolabını sırtladığı gibi ikinci kata tek başına çıkarır, ambalajını dikkatlice çözdükten sonra prize takar ve çalıştırır.  Buzdolabını satın alan için “alışılmış patronlardan” birisi değildir karşıdaki…

“Çalışanlarından çok çalışan patron” ve “hastalık derecesinde ayrıntıcı ve titiz patron” çizgisi küçücük “manifaturacı dükkanından” bugün Adanın en büyük turizm işletmesi olan Çapraz Tatil Köyüne kadar hiç değişmedi…

Sıradan “ayrıntıcı-mükemmelliyetçi” insanların en sık yaşadıkları maluliyetlerinden birisi ayrıntıya dalınca bütünü görememeleridir; ayrıntılarda kaybolmalarıdır. Bu nedenle ulaşılabilir vizyondan çok ulaşılamayacak ütopyalarla yaşarlar. Vizyon oluşturabilen ve gerçekleştirebilenler ise sıradan insanlara göre fark yaratan öncüler ya da bir diğer deyişle liderlerdir…     

Mehmet Bey’in Bozcaada Turizmi ile ilgili öngörüsü, henüz adaya yazın tek tük gelenlerin olduğu 80’li yıllarda Antik Pansiyon ile işe başlamasını sağladı.  Beş odalı, yüz yıldan fazla geçmişi olan tarihi bir evden oluşturulan, tertemiz, küçücük bir pansiyon.  Turizm eğitimi, işletme eğitimi, turizm işletmesi eğitimi, girişimcilik eğitimi almamıştı… Ama içgüdüleri ve doğuştan getirdiği özellikleri, “devam” diyordu…

Devam etti… 

Sonra Star Hotel eklendi. Biraz daha büyük. Biraz daha profesyonel. Adanın ilk kaloriferli oteli. “İnsanlar yaz dışında da gelsin” diyordu…

Ama gerçekçi bir hesap kitap adamıdır aynı zamanda Mehmet Bey. Dağınıklığın kontrol ve işletme güçlüğü yarattığını gördü.  Herkesin “deli bu adam” dediği şeyi yaptı:  her ikisini de sattı ve o güne kadar Adalılar için hiç alışılmadık, görülmemiş bir adım attı: Tekirbahçe’nin “gevenlikleri içine” hotel yapmaya başladı.

Gündüzleri çalışan işçilerle beraber ve onlardan çok daha fazla çalışarak geven söktü, taş taşıdı, tesisat yaptı, duvar ördü, ağaç dikti, çarşaf ütüledi… Gevenliğin yerinde modern bir turizm işletmesi oluştu. Geceleri ise artık en büyük yardımcısı büyük kızının turizm yüksek lisans kitaplarını okudu… 

Ve bir daha “deli bu adam” dedirtti…

Onca emek – ailece onca emek sarf ettikleri emek sonucu yapılan tesisi yıktı…

Daha da büyümek için yıktı…

Profesyonel olmak için yıktı…

O güne kadar içgüdüleriyle ve deneyimleriyle oluşturduklarının ekonomi ve işletme biliminin söyledikleri açısından rantabl olmadığını, yatak kapasitesini arttırmaz ise profesyonel olunamayacağını okudu ve gördü…

Yıktı ve adanın ilk profesyonel turizm işletmecisi oldu…

Profesyonel olması sadece yatak kapasitesini arttırmakla olmadı tabi ki.

Turizm eğitimi olan, yabancı dil bilen personel istihdam etti.

Personelin eğitimlerini devam ettir(mekte)di…

Personeli ve müşterileri için servis aracı sağladı. Personelinin sigortasını eksiksiz ödedi ve en önemlisi, personeli için lojman sağlayarak personel devir hızını düşürdü. Bu da hizmette sürekliliği temin ettiği gibi hizmet kalitesinin sürekliliği ile doğal olarak sonuçlandı…

Bitti mi?

Bitmedi…

Birçok insan yetinip “ben oldum” derken Mehmet Bey vizyonunu geliştirmeye devam etmekte…

At çifliği…

Agroturizm…

Spor turizmi…

Çalışan arıtma tesisi…

Bazıları sadece hayal kurarken o hem hayal kurup hem gerçekleştirmekte.

Binlerce engel, çengel, kıskançlık sıradan insanları çoktan bezdirecek ve adadan kaçıracakken Mehmet Dinçoğlu için adeta “lüzümlu” motivasyon kaynağı gibi…

Kendisinin belki de en severek kabul edebileceği etiketlerden birisi herhalde “Özde Bozcaada Milliyetçisi” olacaktır. Mütevazi yaşamından hiç ödün vermeden, vücudu ve aklı ile çalışarak hakkıyla kazandığı her kuruşu “karşıya” değil, “Tekirbahçe Gevenliğine” yatırdığı için. Bıkmadan usanmadan Bozcaada sevdasını dinlemeye hazır herkesle her zaman paylaşmaya hazır olduğu için… Bozcaada’ya en büyük ve en güzel turizm tesislerinden birini önünde örnek olmadan, örnek olarak kazandırdığı için…

Yazının başında, Mehmet Bey için kullanılan “bir yalnız adam” tanımlaması sizi şaşırtmasın. Serüveninde, başından beri Mehmet Dinçoğlu’nun en büyük destek ve dayanağı, “kader ortağı” ve varlık sebebi kuşkusuz Fatma Öğretmen, Aslı Hanım, Ezgi Hanım ve Özgün Bey’dir. 

Mehmet Dinçoğlu’nun yalnızlığı, lider-girişimci yalnızlığıdır.


Tanıma şansına sahip olduğum 1996 yılından beri düşündüğüm ve söylediğim; Ada’da Mehmet Dinçoğlu’ndan on Mehmet Dinçoğlu daha olsaydı Ada’nın kaderi ve görünümü şimdi çok daha başka olurdu…

14 Temmuz 2013 Pazar

DENKO Arsa Sahiplerine Önemli Duyuru

Sayın Attila Kıran'ın DENKO arsa sahiplerine mektubu:


Sayın kader arkadaşlarımız, nice umutlarla kurduğumuz kooperatifimizin, imar planını yapıp, tapularımızı dağıtmasından sonra örgütsüz kalmamızın cezasını çekiyoruz.

             Askıya çıkan yeni imar planını gördünüz. Eskiden tek başına konut yapma hakkımız elimizden alındıktan başka yeni düzenleme ile ancak 8-10 parsel bir araya getirilerek üzerine sadece 80 m2 lik bir konut yapılabilecektir. Eğer yeteri kadar parselimiz olsa dahi bu arsaları bir araya getirebilmek için ödeyeceğimiz alım satım vergileri ve tapu harçları da cabası.

             Dünyanın en güzel 4. Adası olan Bozcaada da emsal arsa değerleri göz önünde tutulduğunda, mülkiyet hakkımızın nasıl bir oldu-bittiye getirildiğini, yok edildiğini anlatmaya gerek kalmamaktadır.

             Bu durumda, birlikte hareket etmekte hepimizin yararı bulunmaktadır. Birlikte hareket ettiğimizde, öncelikle sahip olacağımız sosyal ve demokratik güçle ezilmekten kurtulacağız. Ardından birlikte hak arama yollarına başlanarak, çeşitli yargı mercilerinde hakkımızı arayacağız.

             Yeni imar planının askıdan iniş tarihinden sonraki 2 ay içerisinde yani 29/07/2013 tarihine kadar dava açılması gerekmektedir. Bu nedenle 25/07/2013 tarihine kadar vekaletnamelerin elimize ulaşması gerekmektedir.

             Tek parseli olanlar için “YÜRÜTMENİN DURDURULMASI VE TEMYİZ MASRAFLARI” için 500TL, birden fazla parseli olanlar için ise ilave her parsel için +150TL(BİLİRKİŞİ VE KEŞİF ÜCRETİ) ‘nin ekteki hesap numarasına yatırılması gerekmektedir.

              Açacağımız davayı, bu işe başından beri öncülük yapan, aynı zamanda Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi olan kurul üyelerinden Av. Atilla İNAN ‘ın açmasının kolaylık sağlayacağını düşünmekteyiz. Ayrıca kendisine şehir planı konusunda Attila KIRAN ve Erol YILDIRIM yardımcı olacaklardır.

              Vekaletname verilecek olan Atilla İNAN’a ait vekaletname bilgileri ve gerekli evrakların gönderileceği adres ve banka hesap numarası ekte sunulmuştur.

              Bilgilerinize saygıyla arz olunur.

Atilla İNAN                                                      Attila KIRAN                                          Erol YILDIRIM






Av. ATİLLA İNAN İÇİN VEKALETNAME BİLGİLERİ:
Ankara Barosu
Sicil no: 15692
Çankaya Vergi Dairesi
Vergi No- TC No: 26123382816
VEKALETNAME VE GEREKLİ BELGELERİN GÖNDERİLECEĞİ ADRES: 
Attila KIRAN
İLK ADIM MAH. YEŞİLVADİ SOK. NO:71-A  D:3 DİKMEN/ANKARA
TEL: 0505 314 7980
E-Mail:attila.kiran@gmail.com
BANKA HESAP BİLGİLERİ:
ATİLLA İNAN
HSBC BANK MİTHATPAŞA ŞUBESİ
HESAP NO:675-1005054-271-00
İBAN:TR910012300675100505427100
GEREKLİ BELGELER:
1-      VEKALETNAME
2-      TAPU FOTOKOKİSİ

3-      BANKA DEKONT FOTOKOPİSİ

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Bozcaada'da Acı Kayıp

Az önce alınan bilgiye göre İsmail Çelik İstanbul'da geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etmiştir.

Bir süredir kanserle savaşan ve kemoterapi gören İsmail Çelik'in kalbi bu savaşa dayanamadı.

Bozcaada'nın sevilen simalarından biri olan İsmail Çelik, 1947 doğumlu idi.

Gardiyanlıktan emekli olan İsmail Çelik uzun yıllardan beri sebze yetiştiriciliği ve bağcılık ile uğraşmakta, Bozcaada'nın sosyal hayatında neşeli ve yardımsever kişiliği ile yer almakta idi.

Bu akşam Bozcaada'ya naaşı getirilmesi beklenen İsmail Çelik'in ailesine ve sevenlerine başsağlığı ve sabır, ebediyete yolculuğunda kendisine ışıklar dileriz.