30 Temmuz 2012 Pazartesi

Bozcaada'nın Sorunları Nedir?

Değerli Ziyaretçi,

Bozcaada'nın değerleri ile ilgili anketten sonra, Bozcaada'nın sorunları nelerdir, anketi oluşturulmuştur.

Kuşkusuz anket formunda sıralanan tüm hususların her biri Bozcaada'nın sorunlarındandır. Hedefimiz ortak aklı oluşturarak bunlardan hangilerinin en önemli, dolayısıyla en öncelikli olarak çözüm oluşturmak üzere üzerine gidilmesi gerekenleri tespit etmektir.

Anketi sayfanın sol alt köşesinde inceleyip cevaplayabilirsiniz.
Sizlerden ricam, sıralanlardan en önemli ve ivedilikle çözülmesi gereken 3 (üç) sorunu işaretlemeniz ve hemen altındaki VOTE butonuna basmanızdır.

Katılımınız ve katkınız ile göstereceğiniz sabır, nezaket ve en önemlisi Bozcaada'nın sorunlarına duyarlılığınız için şimdiden teşekkür ederim.

26 Temmuz 2012 Perşembe

Bozcaada'nın Ayazma Panayırı

Bugün Bozcaada'nın isevi vatandaşları ve yurtiçi-yurtışından gelen pek çok misafirinin Ayazma Panayırı.
Bu "panayır" esasında dinsel bir nitelik de taşımakta ve kendi içerisinde mitolojik-dinsel ögeler barındırmaktadır.

Sabah Aya Paraskevi, ya da diğer bilinen adıyla Ayazma Manastırı'nda ayin yapılmaktadır. Bu ayinde o yılın ilk ürünü üzüm kutsanır, Tanrıya verdiği bu ürün ve bereket için şukran sunulur ve dua edilir. Dindar adalılar bu ayinden önce üzüm yemezler.

Ayini müteakıp serilen bembeyaz örtülere evlerde birkaç gün önceden hazırlıkları yapılan sofralar kurulur; masadan masaya ikramlar yapılır ve yemekten sonra neşeli müzikler eşliğinde oyunlar başlar. Eskiden kaynana adaylarının kendilerine gelin beğendiği, gençlerin birbirini tanıdığı bir toplantı niteliğindeymiş Ayazma Panayırı.

Peki Ayazma "Monostraki"sine adını veren Aya (Azize) Paraskevi kim?

Azize Paraskevi X yy ikinci yarsında Bizans Trakya’sında yaşamıştır. Bugünkü Silivri-Selimpaşa’da doğmuştur. Ailesi iyi bilinen ve saygın bir aile imiş. Büyük kardeşi Evtimos, Maydos (Eceabat) metropolitidir ve ölümünden sonra ona da aziz payesi verilmiştir.


Rivayete göre Paraskevi daha on yaşındayken İsa’nın sesini duymuş ve kendini dine adamaya karar vermiştir. Yine rivayete göre sıklıkla dilenci kılığına girer ve varlığını yoksullarla paylaşırmış. Ailesini kaybettikten sonra evini terk edip beş yılını İstanbul’daki yıkık Meryem Ana kilisesinde geçirmiş. İstanbul’dan sonra Kutsal Topraklara gitmiş, Kudüs’ü ziyaret etmiş ve Ürdün çölünde uzun yıllar yaşamıştır. Ölümün yaklaştığını sezdiğinde İstanbul üzerinden Selimpaşa’ya dönmüş ve iki yıl sonra da ölmüştür. Akrabaları olmadığından şehir surları dışına yabancı ve kimsesiz olarak gömülmüştür.

Uzun yıllar unutulan mezarının yakınlarına bir denizci gömüldüğünde, Paraskevi, çariçe elbiseleri içerisinde ve İsa’nın askerleri eşliğinde iki yerli İseviye “görünmüş” ve buradan alınmasını rica etmiş. Kemikleri Kalikratia’daki “Aziz Apostollar” kilisesine taşınmış.

Gezgin hayatı, Paraskevi ile ilgili bir kült’ün doğmasına yol açmıştır. Hayatı, adı bilinmeyen bir yazar tarafından kaleme alınmış olsa da, kanonlara uygun olmadığı için İstanbul Patriği 4. Muzalon tarafından din adamı Vasilius’a yeniden yazdırılmıştır. Bu yazmanın orjinali kayıptır.

Bizans-Slav Klokotnitsa Savaşı (9 Mart 1230) sonrasında Azize Paraskevi’nin mezarı bugün Romanya’nın Yaş şehrindeki “Üç Aziz”’de biten yolculuğuna başlamıştır. Önce Tarnova, sonra (1395) de Budin; 1397 yılında Bayazıt tarafından Sırp kralı Stefan Lazareviç’e verilen kemikler 1521 yılına kadar Belgrad’da kalmıştır. Bu tarihte İstanbul’a taşınmış ancak 1641 yılında İstanbul Patrikhanesi kemikleri Moldova kralı Vasili Lupu’nun ricasi ile başkenti Yaş’a gönderilmiştir.

Günümüzde Bozcaada’nın dışında hemen hemen tüm balkan ülkelerinde – Romanya, Bulgaristan, Yunanistan, Rusya, Makedonya ve Sırbistan’da Azize Paraskevi’nin adını taşıyan pek çok pakarlis, monostraki, şapel ve kilise bulunmaktadır. (http://en.wikipedia.org/wiki/Parascheva_of_the_Balkans)

Bozcaada'daki Ayazma Panayırı kuşkusuz manastırın yapımından beri kutlanmaktadır. 

Ancak içimden bir ses bana, İsa'dan da binlerce yıl önce, Tenes'in de 26 Temmuz sıcağında ilk olgunlaşan çavuş üzümü salkımını koparınca, Tanrıça Seres ve Tanrı Poros'a bu eşsiz üzüm için şukranlarını sunmak üzere adanın en güzel koyunun tepesindeki ayazmanın (pınarın) yanına oturup dua eder, sonra da Tanrı Diyonisios'un alayını  davet edip eğlenirdi diye fısıldıyor. Yoksa adanın adı Tenedos diye anılırmıydı?

İsa'dan sonra ise Seres ve Poros'un bereket; Diyonysyos'un gezginliği ve şaraplı eğlencelerinin imgelerinin yerini Azize Paraskevi aldı sadece. İnsan doğasında ve kendi doğası dışındaki doğa ile ilişkisinde ise değişen bir şey yok.

22 Temmuz 2012 Pazar

Bozcaada Değerleri Anketi Sonuçları

Bir süre önce bu blogda yer alan "Sizce Bozcaada'nın en Önemli Üç Değeri Nedir?" başlıklı anketin sonuçları tamamlanmıştır. Anketi 36 kişi yanıtlama nezaketi göstermiş; sonuçlar çok kabaca da olsa Bozcaada'nın  değerleri ile ilgili algılamalar konusunda yorum yapma imkanı vermiştir.

Ankette, Bozcaada ile ilgili yapılan çeşitli tezlerde işaret edilen dokuz ada değerinden, cevaplayanların en önemli gördükleri üçünü seçmeleri istenmişti.

Verilen yanıtlara ilişkin sonuçlar yüzdelik olarak şöyledir:

  • Deniz ve sahilleri - % 70
  • Endemik üzümleri (çavuş, kuntra, vasilaki) - % 61
  • Bağları - % 50
  • Kent Mimarisi - % 50
  • İnsanlararası ilişkiler - % 26
  • Balıkçılık - % 11
  • Kale - % 11
  • Mutfak Kültürü - % 8
  • Tarihi Eserler - % 5 
Yukarıdaki sonuçlar bir anlamda adada neyin korunması ve neyin geliştirilmesi gerektiğine ilişkin ipuçlarını saklamaktadır. 

Eşsiz berraklıkta ve nitelikteki bir deniz ve her yerden denize girilebilinen bir sahil yapısına sahip olan adanın turizm açısından sadece Ayazma'ya sıkışıp kalması beraberinde tehlikeleri de barındırmaktadır.  Kalabalık günlerde Ayazma deniz suyunun güneş kremi ve yağı tabakası ile kaplanması, dibin atıklarla dolmaya başlaması, trafiğin çileye dönüşmesi, altyapının işletmecilerin sorumluluğuna terk edilmesi önlem alınması yönünde çanları çalmaktadır.

Deniz kıyısında diğer koyların da altyapısı hazırlandıktan sonra hizmet sunan tesislere açılması adanın turizm hizmet kalitesini arttıracağı gibi girdilerini de arttıracaktır. 

Anket sonucuna göre deniz ve sahilleri Bozcaada'nın en önemli değeridir. Bu değer adalıların oluşturmak için çaba sarf ettikleri ve oluşturdukları bir değer değil, doğanın adalılara armağan ettiği bir değerdir.  Doğanın akılsızlığı affetmediğini, ona ancak saygı gösterenleri ödüllendirdiğini göz ardı etmeyen politikalarla bu potansiyel korunarak geliştirilmelidir.

Anketin ikinci önemli sonucu, soruları yanıtlayanların çok büyük bir kısmının adanın önemli değerleri olarak bağları ve endemik üzüm çeşitlerine işaret etmiş olmalarıdır. Bağlar ve spesifik olarak endemik üzüm çeşitleri bir arada değil, ayrı ayrı değerlendirildiği halde, her ikisini de yanıtlayanlar tercih etmişlerdir.

Bağları ve endemik üzümleri olmaksızın salt deniz ve sahilleri ile ada bir ayağı eksik insan gibidir. Antik çağdan günümüze dek üzümün adadaki serüveni onu dünyada unique (eşsiz, benzersiz, tek) kılmaktadır.  Ancak adanın ne yazık ki bağcılık ve endemik üzümleri ile ilgili envanteri dışında tescili, korumaya ve geliştirmeye yönelik stratejileri, onları oluşturmak için araştırmaları bulunmamaktadır. Ne yazık ki endemik üzümler dışında son yıllarda yaygın olarak dikimi yapılan çok çeşitli üzüm tür ve cinslerinin endemiklerle nasıl bir etkileşim gösterdiklerine, nasıl uyum sağladıklarına/ sağlamadıklarına, değişime yol açıp açmadıklarına ilişkin hiç bir araştırma  yapılmamaktadır. 

Bağcılara heyecan verecek, ürün katma değerini arttıracak ve bağcılığı cazip hale getirecek pek çok alan ve fırsat bulunmakla birlikte bütüncül ve kapsayıcı bir bakış açısının geliştirilememesi bireysel çabaları bir süre sonra yılgınlığa dönüştürmektedir.  Bağ ve üzüm; doğayla maceralı ve kıskançlık dolu bir insan-doğa ilişki olmaktan çıkıp sıradanlaştığında ve metalaştığında,  "bağ evi" bahçesinde "yeşillik" olan bir yazlık dekoru imgesinden öteye gidememektedir.

Kent mimarisi anket sonuçlarında %50 ile ada değeri olarak işaret edilmiş bir başka değerdir.  Geleneksel ada mimarisinin örnekleri adada azımsanmayacak kadar çoktur. Ancak "doğan görünümlü şahin" niteliğinde ruhsuz, zarafetten yoksun ve sadece teknik şartnameleri karşılamayı dert eden "tip proje"ev-pansiyonlar yeni imar yerlerinde mantar gibi bitmektedir. Adanın imar planı ise, bu blogda pek çok defa yazı konusu olmuş, ne zaman ve nasıl tamamlanacağı meçhul bir noktada durmaktadır. 

Ada değerleri olarak insanlararası ilişkiler, balıkçılık, kale ve tarihi eserler gerçek duruma uygun olarak  değer olarak en az tercih edilmiş ve görülmüşlerdir.

İnsanlararası ilişkilerin niteliğini ada kaynaklı ve dış kaynaklı olarak değiştiren ve dönüştüren pek çok faktör yine bu blogda yer alan geçmiş tarihli yazılardada yer aldı. İnsanlararası ilişkilerin bir "değer" olarak hangi değerlerle yer değiştirdiği; dikey ilişkilerden yatay ilişki biçimlerine nasıl geçildiği ve bunun adalının günlük yaşamını nasıl biçimlendirdiğine ilişkin yorumları bu yazılardan okumak mümkün.

Balıkçılık tıpkı süngercilik gibi adanın kaybolan değerlerinden bir tanesi. Acımasız tüketim ekonomisinin ilk zarar verdiği alanlardan birisi adadaki balıkçılık. Artık kaybolan bir değer gözüyle bakmak mümkün.

Tarihi eserlerin ve kalenin değer olarak en az algılanıyor olması adalıların ve yönetimlerin  kör noktalarından birisine işaret ediyor olması nedeniyle önemli bir sonuçtur. 

Ege Bölgesinde Efes'ten sonra en büyük turizm gelirini arka denizden bakınca görülen Troya kentinden elde edilmesi; Troya ile Tenedos'un antik dönemden süregelen ilişkisine Sayın Halük Şahin ve Sayın Cevat Çapan Hocaların sanat aracılığı ile kurmaya çalıştığı bağ dışında yönetimleri ve sivil toplum kuruluşları bu bağı günümüzde oluşturamamışlardır.  Kale, nekropol ve daha pek çok antik yerleşim ve kalıntıların günümüzde sadece definecilerin ilgisini çekmesi hazindir.. 

Bozcaada'nın daha pek çok değeri,   yer altında onlara hak ettikleri "değeri" teslim edecek nesilleri  beklemektedir.  

Bozcaada'nın Kokusu ve Menemen Yapımı

Bozcaada'ya ilk defa gelenlerin çoğunun fark ettiği ve vurulduğu özelliklerinden birisi kokusudur.
Serin rüzgarla birlikte yüzünüze vuran kekik kokusu ciğerlerinizin taaa en ücra köşelerine kadar girer ve orada yıl boyu kalır.

Burnunuz hassas ise adanın farklı bölgelerindeki kekik kokularının da farklı olduğunu fark edersiniz.
Göztepe ve Kale'nin kekikleri çıbrika kokusuna daha yakın, Tuzburnu ve Ayana tepelerinin kekikleri limon kekiğine benzer, Polente kekiğinin ise eşsiz kendine özgü kokusu vardır.

Bağbozumundan önce  adanın içi de dışı da bir kokardı...
Bağbuzumu ile birlikte adanın içi kekik kokusuna karışan şıra kokusu ile başınızı döndürürdü...

Adada şimdi de kekik var.
Ancak kekik kokusunu alamıyorsunuz.
Bir başka kesif koku kekik kokusunu da şıra kokusunu da bastırmakta.
Kokuları bir an tekrar dönmek üzere bir kenara bırakalım.

Siz menemeni nasıl yaparsınız?
Önce tavada yağı kızdırıp yumurtaları mı kırarsınız?

Tabi ki öyle yapmazsınız.
Kullanacağınız malzemelerin özelliklerine ve iş sırasına göre davranırsınız.
Önce buzdolabınızı kontrol eder, eksik malzemeleri tespit eder ve gidip alışveriş yaparak hepsini tamamlarsınız. Soğanı kavururken manavdan domates almaya gitmezsiniz mesela.

Önce kullanacağınız sebzeleri yıkar ve doğrar hazırlarsınız, sonra biberin geç (soğanlı yaparsanız soğanın daha da geç) kavruluyor olması nedeniyle önce tavaya koyduğunuz ve ocağın altını yakarak kızdırdığınız yağda kavurursunuz. Sonra domatesleri ekler, onlar pişince de yumurtaları kırarsınız. En son tuzunu, zevkinize göre de pul ve karabiberi koyar servis yaparsınız.

Yazın bu sevilen ve en basit yemeğinin yapımında bile yaptığınız her işlemi mantıksal bir sıralamaya göre yaparsınız. Yönetim diliyle menemen pişirme sürecini doğru yönetirsiniz ki ev ahalisi ağızlarına layık bir menemen yesinler.

Basit bir menemen yapımında bile süreç yönetimi şart.

Ama "kocaman" Bozcaada yönetiminde süreç yönetimi hak getire.
Bir kanalizasyon yapım sürecinin yumurtaların kırılması, pardon, foseptiklerin kırılması ile başlaması basit bir ev yemeğinin tabi olduğu mantığa dahi aykırı.

Size bir yazıdan söz edeceğim.
Yıl 2007, 14 Şubat tarihli bir yazı.
İller bankası Genel Müdürlüğü'nün Bozcaada Belediye Başkanlığına yazdığı bir yazı.
Şöyle diyor:

Belediyenizin Atıksu Arıtma Tesisi ihtiyacı Bankamızca hazırlattırılarak onaylanmış olan 1000 m3/gün kapasiteli tip projenin yöredeki arazi ve zemin şartlarına göre uyarlanması ile karşılanacaktır.


Ancak Belediyenizin Atıksu Arıtma Tesisi için kamulaştırılması yapılmış olan arazinin kıyı kenar çizgisi içinde kalmakta olduğu bilinmektedir. Bu durum Bankamız mevcut uygulamalarında evvelce karşılaşılmış ve önemli sorunlar yaşanmıştır. Ayrıca arazinin denize çok yakın olması nedeniyle dalga tesirinden tesisi korumak için ilave imalatlar yapılması (Dalgakıran ve/veya zemini yükseltmek gibi) gerekeceğinden bu durum yapım maliyetini arttıracaktır.


Bu görüşlerimiz Belediyenize iletilmiş olup mahalline gelinerek yetkili elemanınızın da katılımı ile yeni bir yer arama çalışması yapılmış ve hazineye ait olduğu ifade edilen iki farklı arazi incelenmiştir. Bu yerler ile ilgili olarak tarafımıza bilgi verilmesi ve kamulaştırma işleminin tamamlanmasını takiben proje ihale çalışmalarına başlanabilecektir.   


Bitmeyen kanalizasyon senfonisinden sadece bir enstantene bu.

Tabi ki şunu hemen eklemekte fayda var:
Bu tarihe kadar ada içerisinde sokaklar kazılmış, mevcut işleyen foseptik kuyuları patlatılmış,  yerlerine kazara ailece ishal olmuş bir ailenin bir günde doldurabileceği bidonlar foseptik yerine yerleştirilmiş ve borular döşenmiştir.

Bu işler bittikten sonra aaaaa...
Bu kanalizasyona bir de arıtma lazımdı...
Koş al gel...

Ne lazım?
Domates. Pardon. Arıtma Tesisi yeri.
Hemen kamulaştır. Al sana yer.
Olmadı. (Şu iller bankası da ne işgüzar!)
Domates çürük çıktı.
Sağlam yerlerini ayıklasan bir kasa çürük domatesten bir tava omlet ya çıkar ya çıkmaz.
Bu hikaye böyle devam ededursun (ediyor zaten).

Biz gelelim bu hikayenin yol açtıklarına...
Foseptik çukurlarının kırılması sonucu onlarda toplanması gereken ve asrın icadı bidonlardan taşan ...klar soluğunu evlerin bodrumlarında ve sokak yüzeylerinde alıyor.

Bodrumu, temeli ..k sızmayan ev yok.
..k'lar bodrum ve temellerde kalsalar iyi.
Sokak yüzeylerine kesif bir koku salarak ortalarda dolaşmaktalar.
Kekik kokulu ada oldu sana ..k kokulu ada.

Tamamı mı?
Evet tamamı.
..k basan ev ve işletmelerden çekilen "gübreleri" vidanjörler yerleşim yeri dışındaki teferiç'e boşaltmakta.
..k basan ada dışındaki işletmeler, adanın yiyecek içecek sektörünün dönüşmüş ürünlerini pompalarla açığa, bağlara pompalamakta.

Kekik kokusu mu?
O eski güzel kokuları rüzgarlar, menemeni de şeytan aldı götürdü...






Bozcaada'da Market Kazığına Dikkat

Geçen akşam geç bir saatte Bozcaada'daki "büyük" bir markete gittim.
Dört beş parça alışveriş yaptım.
Kasiyer aldıklarımı kasadan geçirdi ama nedense fişi vermekte isteksizdi.
Hiçbir şey söylemeden başında dikilince, kesti ve verdi.
Bakmadan cebime attım  ve eve gittim.

Aldıklarımı tezgahın üzerine bırakıp her zaman yaptığım gibi fişleri yırtıp atmaya yeltendim.
Fiş biraz uzun gibi geldi.
Kontrol ettiğimde sürprizle karşılaştım:

Ben beş parça almıştım, fişte benim aldıklarımın dışında tam dokuz kalem mal yazılıydı.
Çikolatalar, gofretler, bisküviler, sakızlar; beşlik su bile vardı.
Benim ödediğim bedelin üçte birini oluşturuyorlardı...

Hemen markete geri gittim.
Fişi göstererek almadığım malların da eklendiğini söyledim.
Kasiyer, önce "siz bu kasadan geçmediniz" dedi.
(Kontrollerimi düzenli yaptırıyorum, demans veya Alzehaimer gibi bir derdim yok çok şükür. Bunu içimden söyledim.)
Fişte kasa numarası vardı olmasına da, daha onbeş-yirmi dakika önce ve müşterinin olmadığı bir saatte geçmiştim oradan. Bal gibi de hatırlıyordu aslında, sürekli alışveriş yaptığım yer, yolüstü olması sebebinden.

"Hata olmuş, bir önceki müşterinin fişine devam edilmiş" dedi sertçe...
Özür mözür hak getire...
"Ben bir önceki müşterinin, sizin ya da bir başkasının aldıklarının bedelini ödemek durumunda değilim" dediğimde ise cevabı:
"Farkındamısınız bana hakaret ediyorsunuz" diye "farkındalık" dersi verdi.

Bu arada bana ait olmayan kalemleri hesaplayarak paramı iade etti.
"İşte paranızı da geri verdik" diye yine terslendi.
"Ben buranın sürekli müşterisiyim peki benim size olan güvenim ne olacak" dediğimde,
"O sizin sorununuz paranızı iade ettik işte" diye sesini yükseltti.

"Peki öyle olsun" dedim ve ayrıldım.

Binlerce kez, fiş almadan, aceleyle ve beklemeden çıktığım zamanları düşündüm.
Fiş verildiğinde, hiç bakmam, eve gelince yırtar çöpe atarım.
Şeytan dürttü o gece...
Haklı olduğu zamanlar varmış...


Bundan sonra eski sloganda olduğu gibi "önce fiş, sonra alışveriş" yapacağım.
Fişleri kasanın başında mutlaka kestirip kontrol ettikten sonra ödemeyi yapacağım.
Bu da bana ders oldu.
Sizlerin dersinin de pahalıya gelmemesi için paylaşmak istedim.

İlgili resmi makamlarla da paylaşacağım.

Hiç kimsenin para kazanmasına karşı değilim.
Gençlerin saygısızlığına da tahammül edebilirim.
Ahlaksızca kazıklamaya ve esnafın saygısızlığına  ise tahammül edemiyorum.



 

8 Temmuz 2012 Pazar

Biz Söyleyince Kızıyorlar...

Genellemeler genellikle tehlikelidir...
Bunun için genelleme yaparken, genel-leme diye olumsuz halini düşünmek lazım öncelikle...
O nedenle genellemeyip, Bozcaadalılardan özellikle yönetim görevlerinde olanlar olarak ifade etmek isterim.
Bozcaadalıların bu kesiminin bir özelliği bulunmaktadır:
Siz alınan bir kararı ya da yapılan bir işi eleştirdiğinizde, bunu kişiliklerine yapılmış bir saldırı gibi algılarlar.
Anında savunmaya geçerler.
Halbuki eleştirdiğiniz şey kişilikleri değil, aldıkları karar ya da yaptıkları iştir.
Ama onlar şöyle derler: "Biz ne zaman ne yapacağımızı çok iyi biliriz."
Ancak yaptıkları işe bakınca... aslında çok da bilmediklerini anlamak için onlar kadar bile bilgili olmanın gerekmediğini görürsünüz....

Neyse, derdimiz adalıların dedikodusunu yapmak değil.
Adada yaşayan "dışarlıklılar"ın eleştirilerine tahammül düşüktür bu çevrelerde.
Düşmanca algılanır.
Küserler kinlenirler.
Öyle ya, kulak verseler; kendi beceriksizliklerini kabul etmek durumunda kalacaklar.

Bu nedenle adada oturan "dışarlıklıların değil, gerçek dışarlıkların dediklerine bari itibar ederler umuduyla alıntı yapalım:

(Sermet Atadinç)


Bu hafta sonu ilimizdeki önemli etkinliklerden biri de Bozcaada’da gerçekleşecek; “Ozanın Günü ve Homeros Okuması..." Bu yıl 11. yılı. İlk yıldan itibaren sürekli bir gelişim trendi ile bu günlere gelen etkinlik,son yıllarda uluslararası bir nitelik kazanmak noktasında adımlar atıyor. Aynı zamanda Bozcada açısından önemli bir imaj oluşturan ve Bozcada ile özdeşleşen etkinlik oldu. 


Bozcaada turizmi açısından, böylesi tarihi kültürel mitolojik değerlerin üzerinde geliştirilmiş etkinlikler çok önemli. Bozcaada nesnel şartları itibarıyla özellikli ve kimliği olan bir turizm politikası oluşturmak zorunda.Bunu yaratamaz ise dönem dönem yaşanıldığı gibi; ada yaşantısına yön veren kargaşa ve kaos hakim olur. Bu etkinlik bu anlamda önemli bir çalışmadır. Gerçekleştirilmesine katkı sağlayan tüm gönüllüler önemli bir katkı sunmaktadır, Bozcaada için. 


Bozcada turizmi ancak böylesi kimlikli etkinlikler ile nitelikli bir gelişim sağlayacaktır. Aksi durumda ada değerlerinin her geçen gün yıprandığı fiziksel bir taşıma kapasitesine ulaşılır ki; çok kısa bir zamanda adanın tüm olumlu değerleri erozyona uğrar. Adanın dinamikleri de bu durumun farkında oldukları için en azından şimdilik buna uygun planlamalar yapmaktadırlar. Bu arada yapılacak bazı işlerin daha olduğunu unutmadan, adanın değerlerini dejenere etmeden, özellik ile fiziksel taşıma kapasitesinin gereğine dikkat ederek disiplinli kimlikli bir model ile Bozcaada vizyonuna göre hareket etme disiplini oluşturulmalıdır. 


Bozcaada denince akla ilk gelen konulardan biride ulaşım sorunudur. Ben adada yaşayan insanların ulaşım sorunu bağlamında, GESTAŞ performansını gündeme getirmek istiyorum. GESTAŞ deniz ulaşımında ilimizde tek şirket. Bu anlamda şu kaygı biraz daha artmaya başladı; rekabetin olmadığı koşullarda GESTAŞ hizmet kalitesi nasıl şekillenecektir? Bu konuda CHP Milletvekili Ali Sarıbaş’ın mecliste yaptığı basın toplantısındaki iddialar önemli. Özellik ile artan fiyatların vatandaşı rahatsız ettiği konusunu gündeme taşıyan Ali Sarıbaş GESTAŞ’ın rakipsiz kalmasının böyle bir gelişime yol açtığının altını çizdi. GESTAŞ yetkilileri de bu iddialara kendilerine göre cevap verdiler. 


Fiyat tartışması bir başka boyut. Kapitalist toplumlarda kar ekonomisi, enflasyon gibi bazı kriterler nedeniyle bu tartışmanın sonu yok. Yalnız bir konuyu belirtmeden geçemeyeceğim; kapitalist mantık burada da çalışmış ve personel ücretlerinin artması zam sebebi olarak gösterilmiş, her zaman olduğu gibi. Zam tartışmasının dışında önemli olan bu konudaki politikalardır, bu da bir sistem sorunudur. 


Ulaşım hakkının temel haklardan biri olması gerçeği ile yaklaşırsanız karşınıza farklı gerçekler çıkacaktır. Bozcada halkı açısından bu çok önemlidir. Yazın seferlerini yapan deniz otobüsü, sezon bitiminde 2 yıldır bakım gerekçesi ile seferlerini durdurmaktadır. İşte önemli olan budur.Bozcada halkının çağdaş ulaşım imkanından sezon dışında da faydalanması gerekir, bu engellenmemelidir.. 


Halkın ulaşım hakkını yok sayan, her şeyi kar elde etme üzerine kuran bir GESTAŞ şirketi ve bu politikası kabul edilemez. Bu yıl bunun takipçisi olacağız. Bozcaada halkı da bu hakkına sahip çıkmalıdır.


Sayın Atadinç'in Bozcaada'nın ulaşımı için söylediklerine eklenecek daha pek çok şey olabilir;  ancak birisi var ki onu hiç gözden kaçırmamak gerekmektedir: Bozcaada'nın yöneticileri GESTAŞ yönetiminde de yer almaktadırlar. Dolayısıyla "Biz yapmadık, GESTAŞ yaptı" demeleri "cambaza bak"tan başka bir şey değildir. 


7 Temmuz 2012 Cumartesi

Bozcaada’da yolcularını çıldırtan arıza

Bozcaada- Geyikli seferini yapan GESTAŞ''a ait, "Lapseki-İstanbul İMO 7709057" arabalı vapuru arıza yapınca yolcular 45 dakika denizin ortasında beklemek zorunda kaldı.
Saat 13.00'da Bozcaada iskelesinden kalkan arabalı vapur, iskeleden ayrılır ayrılmaz arıza yaptı. Yaklaşık 45 dakika süren arızanın nedeni açıklanmazken, 45 dakika boyunca beklemek zorunda kalan yolcular duruma tepki göserdi.
Özellikle yaz aylarında yolcu trafiğinin oldukça yoğun olduğu hatta arızalı vapurun sefere konmasına tepki gösteren yolcular, "Bu hatta taşıma hakkı GESTAŞ'a verildiyse yolcuları mağdur etmeden bu hizmeti sunmak zorunda. Vapurların gerekli bakımının yapılmaması vatandaşa çok büyük saygısızlık" diyerek tepkilerini dile getirdiler.

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Yeni Bir Ada Kitabı - Üzüm Adasından Sözümona Hikayeler...

"Şüphesiz her adaya gelen, adaya ilişkin hayal kuran veya her yazarın hatta her kitabın, farklı bir ada hikayesi olacaktır. Benim kitabımın hikayesi ise; kitap yazmak için hikayeler yaratmak yerine, hikayeleri anlatmak için kitabı yaratmaktır..."

Bozcaada'lıların yakından tanıdığı avukat Nejat Hamlacıbaşı'nın ada hikayelerini anlattığı   Üzüm Adasından Sözümona Hikayeler kitabı Chiviyazıları Yayınevi tarafından yayınlandı.

Good Morning After Supper

http://www.canakkaleolay.com/details.asp?id=77038


Eceabat ve Bozcaada Adliyelerinin kapatılma girişimi Meclis gündeminde


TBMM Çevre Komisyonu CHP Grup Sözcüsü Çanakkale Milletvekili M. Serdar Soydan Bozcaada ve Eceabat adliyelerinin kapatılma kararını TBMM gündemine getirdi. Öte yandan konu ile ilgili AKP Çanakkale Milletvekillerinin suskunluğu dikkat çekiyor.
 
Eceabat, Bozcada adliyelerinin kapatılması kararına karşı tepkiler artarken sorun TBMM gündemine de taşındı. CHP Milletvekili Serdar Soydan konu hakkında mecliste bir konuşma yaptı.
 
Hükümetin aldığı kararlar doğrultusunda Çanakkale Eceabat ve Bozcaada adliyesinin kapatılma kararını ilçelerimiz için kabul etmek mümkün değildir diyen Soydan; Adalet Bakanı’nın bu konuda yaptığı açıklamalar ve kapatılma gerekçelerinden hiç biri ilimiz ilçeleri için geçerli değildir” değerlendirmesi yaptı.
 
Soydan konuşmasını şöyle sürdürdü: “ Sayın Bakan kapatılma gerekçelerini sadece ilçelerde görülen dava sayılarına ve hâkim, savcı ve personel yetersizliğiyle açıklamaktadır. Sayın Bakanın bu konuda Çanakkale Bozcaada ve Eceabat ilçelerimizin coğrafi ve stratejik önemini görmezden gelmesi, yok sayması kabul edilebilir bir tutum değildir. İlgili konu, Genel Kurul’ un 30.06.2012 tarihli 128. birleşiminde tarafımca Sayın Bakana soru olarak yöneltilmiş ve konuya açıklık getirmesi istenmiştir. Ama ne yazık ki Sayın Bakan sorduğum soruya cevap olarak, iki ilçemizi diğer ilçelerden ayrı tutmadığını ne yazık ki ifade etmiştir. Bozcaada ve Eceabat’ın stratejik önemi, Çanakkale ye ulaşım imkânları Adalet Bakanı ve HSYK tarafından görmezden gelinmiştir.”
 
Bakandan cevap
Soydan’a cevaben söz alan Adalet Bakanı Sadullah Ergin; Türkiye şu anda Avrupa Konseyi üyesi ülkeler arasında her 100 bin kişiye düşen hâkim sayısı itibarıyla olması gerekenin yarısı kadar hâkime sahiptir. Her 100 bin kişiye 20 hâkim düşmesi gerekirken Türkiye'de 10 hâkim düşmektedir, her 100 bin kişiye 10 savcı düşmesi gerekirken 5,6 savcı düşmektedir. Bu anlamda bu eksiklerin ikmal edinceye kadar bu tür tedbirler maalesef istemesek de uygulamak zorunda kaldığımız tedbirlerdir. Çanakkale, Bozcaada, Eceabat ve diğer milletvekillerimizin benzer soruları için de aynı şeyleri söylemek mümkün” dedi.