31 Mayıs 2011 Salı

Ego ve Lego

Çinliler, Türkler için şöyle derler: "beş türk bir çinli kadar zeki değildir, beş çinli bir türk kadar zeki değildir".

Birlikte iş görme, takım çalışması yapma, ortak bir sorun etrafında ortak çözüm bulmada yaşadığımız sıkıntıların aslında kültür kaynaklı olduğunun yabancı bir gözle tescili olsa gerek bu söz.

Kültürün bu özelliğinden tabi ki Bozcaada muaf değil.

Aksine bu gerçek tüm çıplaklığı ile çinlilerin algıladığının ötesinde bir açıklıkla önümüzde renksiz bir tablonun ana çizgileri olarak durmaktadır:
  • Kanalizasyon, trafik, imar-planlama gibi altyapı sorunlarının yıllardır çözülememiş ve çözülmesi güç sorunlar olarak karşımızda durması,
  • Bağcılığın ve şarapçılığın  turizmin çekimi ve konusu olmaktan çıkıp ikamesine dönüşmesi,
  • Toplumsal ve etik değerlerin erozyona uğraması karşısında onarım mekanizmalarının işletilememesi.
Kamu kurum ve kuruluşlarının bu temel ve kök sorunların çözümündeki başarısızlığının önemli bir nedeni aslında Bozcaadalıların bireysel olarak, çinlilerin işaret ettiği birlikte hareket edememe, ortak zekayı işe koşamama ve birlikte iş görememelerinden kaynaklanmaktadır.  Buna ilişkin örnekler çok fazla, şöyle bir etrafa bakınmanız yeterli:
  • yıllardır aynı belediye yönetimi
  • yıllardır aynı kooperatif yönetimi
  • yıllardır aynı dernek yönetimleri
  • yıllardır aynı parti yönetimleri ve
yıllardır aynı çözülemeyen sorunlar.

Yönetenler ve yönetilenler de memnunlar hallerinden. (Olmasalardı-değişirdi!)
Yönetenler ve yönetilenler yukarıdaki konuları sorun olarak algılamamaktadırlar. (Algılasalardı-çözerlerdi!)

Bu iki tespit (sorun olarak algılamama ve memnun olma)  eğer gerçeği yansıtmıyorsa, yani sorunlar varsa ve insanlar memnun değillerse durum daha da vahim demektir.

Buna ilişkin örnekler de çok fazla, şöyle bir etrafa yine bakmanız yeter:
  • Ben, ben, ben...
  • Ben, ben, ben...
  • Ben, ben, ben...
Aşırı şişkin benlik ve egoların geçit törenindeki gösterilerden çözüm üretmeye ve iş yapmaya zaman kalmamakta:
  • "ben" yoksam hiçbir iş yürümez!
  • sorunlar ve çözümler değil "ben" önemliyim!
  • "ben" yoksam çözüm de yok!
  • bunu sadece "ben" yapabilirim!
  • "ben" öyle önemliyim ki, varlığım olmadan hiç bir şey olmaz, onu size armağan ediyorum daha ne istiyorsunuz!
  •  "ben" öyle büyük, zeki, akıllı ve bilgiliyim ki, sizler benim mertebeme ulaşmaya çok uzaksınız!
"Ben"i cümlenin neresine koyarsanız koyun, sonuç değişmemektedir. "Ben"in öznesi de nesnesi de kendisi...


"Ben" hem terazi hem metre ve her türlü ölçü yerine geçmekte...



Ölçü iş, sonuç, çözüme ilişkin performans olmayıp "ben" olunca sorunlar bir tarafta çözümsüz kalmakta ama etrafta dolaşan şişkin egoların hacmi arttıkça artmakta... Hacmi arttıkça da arsızlığı, kendini bilmezliği ve mütecavizliği de artmakta. Elbette ki bu durumun klinik dilde tanımı var ama kimin umurunda...

Ortak sorunların çözümü ancak ortak akılla mümkündür. Kurumlar ortak aklı oluşturamıyor ve çözüm üretemiyorlarsa çözüme değil egolara hizmet veriyorlar demektir.

Egoların ihtiyaçları sonsuz ve sınırsız olduğu için bir gün doyuma ulaşır ve sorunların çözümüne odaklanırlar beklentisi boşunadır.

Şişkin egoların temel ihtiyacı iş performansının verdiği doyum değil kurumların kendilerine sağladığı etiketlerin devamlılığının sürdürülmesidir.

Bir gün o etiket çıkıverdiğinde kapladıkları hacmin patlamış bir çocuk balonundan daha küçük hacimde oldukları görülür.

Ortak sorunların çözümü bir araya gelmiş bireylerin egoları ile değil bir araya gelmiş bilgi, yetenek ve yetkinliklerinin oluşturduğu legolarla mümkündür.

Bu gerçek yeni bir Amerika kıtası değil, ortak sorunlarını çözmeyi başarmış toplumların izlediği yol ve ulaştıkları sonuçların gerçeğidir.

Bu yazının amacı, Bozcaada ile ilgili bugün tarihli bir not düşmektir.

On yıl sonraki gündemi ile karşılaştırıldığında aradaki fark(lar)ı/farksızlık(lar)ı görmek ilginç olacaktır.







23 Mayıs 2011 Pazartesi

Okunması Gerekenlerden!

"Yeme - içme denilen şeyler, biyolojik gereksinimleri karşılamanın çok ötesinde, toplum yaşamının birtakım kodlarını taşıyageliyorlar... Bu kodlar karmaşasının "içme" bölüğü, "yeme" bölüğü ile iç içe olmakla birlikte bağımsızdır da.

Bu kitap ile belirli bir bölgede, şarabın binlerce yıllık bir alışkanlıklar, inançlar, tutkular, reddiyeler ile gerçeğinin ve bugüne yansımasının ancak bir bölümü anlaşılmaya çalışılıyor."

Sayın Bülent Akgezer'in kitabı "Şarap, İklimin ve Tarihin Kızı"çıktı.

 http://www.sokakkitaplariyayincilik.com  adresinden online satış'a tıklayarak temin edilebilir.

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Plan mı Pilav mı?

Hatırlarsınız bu soru, ülkemizde planlı kalkınmaya geçildiği 1960 lı yıllarda planlamaya (yani ülke kaynaklarının toplumun öncelikli sorunlarına göre ayrılmasını öngören ve beş yıllık dönemlerde hükümetleri de bu önceliklere göre harcama yapmaya zorlayan döneme) geçildiğinde bu uygulamaya çok karşı olan siyasiler tarafından ortaya atılmıştı, doğal olarak.

Onlar, önceliklerin uzmanlarca değil (DPT) kendileri tarafından belirlenmesini ve diledikleri gibi bütçe öncelikleri belirleyip kaynakları bu önceliklere göre dağıtmak istiyorlardı. Ve bu populist soru-sloganı bulmuşlardı- plan mı pilav mı?

Teşpihte hata olmaz!

Bozcaada İmar Koruma Planı görüşme çalışmaları şu anda fiilen durmuş vaziyette.

Sebebi, Ankaradan jeolojik etüd plan onayının beklenmesi.

Ankaranın ise şu anda odaklandığı konu plan değil seçim.

Seçimden sonra plan onayı geldiğinde (hemen gelirse) bozcaadanın odaklandığı şey ise "sezon" olacak.

Sonra da belediye meclisinde  yarım kalan plan görüşmelerine yeniden başlanacak.

Anlayacağınız, bu pilav daha çok su kaldıracak.