20 Mart 2011 Pazar

Bozcaadada Domuz mu Var?

İddialara göre adada bir yaban domuzu dolaşmaktadır.

Şaka değil gerçek.

Hatta bu domuzun bir motosikletliye çarparak trafik kazasına yol açtığı iddiası var.

Trafik kazası gerçek.

 Buna yol açtığı söylenen domuz sürücünün iddiası.

Sürücü bir avcı...

Çık işin içinden...

Kaza dışında, farklı şekilde yaralanıp ölen hayvanlara ilişkin örnekler var.

Domuzlar hayvanlara saldırmazlar ama iddia bu...

Bozcaada faunasında domuz yok.

(Ama ekosistemi bozan ve bozmaya meyil var...)


Tilki de yoktu...

Bir grup aklıevvel adalı, tavşanlar çoğaldı diye, getirip bir çift salmışlardı ada bağlarına.

Neyse ki şimdi tilkiler yok oldular.

Ama domuz peydahlandı.

Sonunda olan oldu.

Bozcaadada domuz da oldu.

Var bu işte bir domuzluk...

16 Mart 2011 Çarşamba

Bozcaada İmar Planı - Halil Cibranın ne alakası var?

En acınacak kişi, düşlerini
altın ve gümüşe dönüştürmüş olandır.

Halil Cibran 


Halil Cibranın Bozcaadanın İmar Planı ile ne ilgisi var?



Yıllar önce "10 Yıl Sonra Nasıl Bir Bozcaada Hayal Ediyoruz" konulu bir çalıştay yapılmıştı.
Katılımcı profili Ada yaşayanlarını temsil edecek biçimde oluşturulmuştu.
Toplantı yapılalı on yıl olmasa da yakındır.
Bugünler için ortaya konulan uzlaşılmış fikirler hayata geçmedi.
Çözüm önerileri uygulanmadı.
O günlerde tespit edilen sorunlar devam etmekte.
Çözüm önerileri ise hala güncel.
Halbuki "seçenler" de vardı...
"Seçilenler" de vardı...
Uygulayacak olanlar da...

İzleyecek olanlar da...


O gün bu gündür...
"On yıl sonra nasıl bir Bozcaada istiyoruz" lafı dillerde pelesenk oldu...
Ama en çok edenler bunu söylerken aslında...
"Ben nasıl bir Bozcaada istiyorum"u anlatıyor.
Uzlaşma?


Nasıl bir uzlaşma çıkacağını İmar Koruma Planı ortaya çıkınca göreceğiz hep birlikte.
Yeni imar ve turizm alanları açılması kararlarının kimlerin hayallerindeki "on yıl sonra olmasını istedikleri Bozcaada"ya uygun olacağını göreceğiz. 
Dağları bağları tepeleri kıyıları parsel parsel edip "altın ve gümüşe dönüştürme" hayallerinin gerçekleştiğini göreceğiz. Bozcaadaya karşı işlenen "suçun" ortaklarını göreceğiz.


Bozcaadada 2008 yılında düzenlenen Bozcaada Değerleri Sempozyumunda sunulan bildirilerin derlendiği kitabın başında ilçenin ve ilin tüm yöneticileri ile girişimci-yatırımcılarının imzaları bulunmaktadır.


O kitapta;
"Turizm olgusu, büyük ölçüde çevre kalitesine bağlıdır" diyor.
"Sürdürülebilir turizmin birinci ilkesi talebe göre değil arza göre düzenlenerek yapılmalıdır" diyor.
Toplumsal katılımın sağlanması ve toplumsal ve kültürel kimliğin korunması önemlidir" diyor.
"Bir model ve sürekli izleme-denetleme modeli oluşturulması zorunlu" diyor.
"Ekolojik tabana sahip olmayan, sadece ekonomik gelir bakış açısıyla ve gündelik kazançlara yönelik kısa vadeli ve kalitesiz çözümler üreten turizm anlayışından mümkün olduğunca uzak durulmalıdır" deniliyor.
"Turizme yönelik olumlu tutumlara karşın enerji tasarrufu, çevreye özen ve çevreci tüketim, çevreci trafik, su tüketimi ve çevre politikalarıları konusunda sahip olunan düşük bilincin giderilmesi için Bozcaada halkına çevre bilinci konusunda yaygın eğitim verilmesi zorunludur" diyor.
"Adaya yönelik turizm faaliyetlerinin planlanması faaliyetlerinde turist profiline ilişkin verilerin kullanılması yararlı olacaktır" diyor.
"Bozcaadada halkın turizm ve çevre bilinci üzerine yapılan araştırmada, ... kendileri için doğrudan parasal etkisi olmayan çevreci eylemleri yapmaktan uzaklar... böyle bir sonuç Bozcaadada turizmin geliştirilmesi bakımından düşündürücüdür" diyor.
Diyor da diyor...



İl ve ilçenin yöneticilerinin de belirttildiği gibi bu satırların üzerinde imzaları var. 


Ama,
Ama kanalizasyonlar denize akmaya, vidanjörler Göztepeye boşaltmaya devam ediyor, "arıtma" - bir ütopya...
Kışın boş ev enflasyonu, yazın "tüm evler pansiyon". Yetmiyor, daha çok ev, daha çok ev...

"Gerçek Adalılar" feveran ediyor "Adanın kimliği gitti"diye... "Hırsız aldı götürdü..."
"Katılım, izleme-denetleme"?  Bir yönetim espirisi olan "5T"... (Teklif, Takip, Tavassut, Torpil, Terfi) durumu...
Çevre bilinci mi? Para getirir mi?
Yaygın eğitim ne ola ki? Boş zamanı olan "entel-dantel" işi...
Sen paradan, "altından-gümüşten" haber ver.


NOT: 


Bir dedikodu...
İmar planı için jeolojik raporlar eksikmiş...
Hazırlanacakmış...


Daha ne kadar ev, pansiyon, bağ evi-pansiyon yapılırsa Ada sulara gömülebilir diye öğrenmek için olsa gerek...
Dedi bir dostum...


15 Mart 2011 Salı

Bozcaadada İngiliz Subayı

Titre : Le commandant Samson à Ténédos [île grecque près des Dardanelles, Bozcaada en turc] : [photographie de presse] / [Agence Rol]
Auteur : Agence Rol. Agence photographique
Date d'édition : 1915
Sujet : Samson, Charles Rumney (1883-1931)
Sujet : Dardanelles, Expédition des (1915)
Sujet : Grande-Bretagne. Army -- Officiers
Langue : Français
Source : Bibliothèque nationale de France, [Rol, 45627]
Description : Référence bibliographique : Rol, 45627
Provenance : bnf.fr

Fransız Milli Kütüphanesinden bir fotograf...
Fotograftaki subay Charles Rumney Samson (1883-1931).
Büyük Britanya ordusunda komutan.
Yıl 1915.
Çanakkale savaşı...
Bir devrin battığı yıl ve topraklar...

Neler görmedi ki bu Ada...

Bozcaada İmar Planı

En acınacak kişi, düşlerini
altın ve gümüşe dönüştürmüş olandır.


Halil Cibran

13 Mart 2011 Pazar

Adnan Filiz - İKİ ANAHTAR, İKİSİ DE AÇMIYOR…

Elimizde iki anahtar var; ne yazık ki ikisi de “tam mutluluk” kapısını açmıyor.
Anahtarlardan biri “tercihli” yaratılmış insanoğlunun aklı.

İkincisi ise doğanın sınırlandırılamayacak gücü.
Daha mutlu, daha büyük refahı ararken, 20 – 21. yüzyılda kullandığımız sanayi gücü ve teknolojik gelişmeler, insanlar için “aydınlık gelecekler” için umut olmuştu.
Ama bakın “petrol”e, uzatın elinizi en ucuz ve sürekli enerji vadeden nükleer santrallere…
Mutluluk kapısını açan anahtarlar oldu mu?

8.9’luk Japonya depremi, dünyanın eksenini yerinden oynatıyor ve de koskoca bir uygar ülkenin yerleştiği büyük adalar topluluğunu olduğu yerden 2.5 metre kaydırıyor, 70 cm daha çukurlaştırıyor.
Japon ulusu nerede olduğunu, nasıl yaşayacağını biliyor.
Akılla yoğrulmuş eğitimin doğurduğu bilinçle, insanlarının refah düzeyini sağlam tutmayı öngörürken, varlıklarını güvence almaya çalışıyor.
Bu işte ne kadar başarılı oluyor?
Elbette başarılı… Kime göre? Aynı aklı başında taşıyıp onu kullanmasını bilmeyenlere göre.

Bu toplumların arasında bizim de yerimiz olduğunu söylemekten kaçınmayalım.
Çünkü Gölcük depreminde gerçek insan kayıplarımızın sayısının bile yaklaşık olarak bilinmediğinin yakın tanıklarından biriyim. Uluslararası rakamlar 45 binleri işaret ederken  17 binleri resmi rakam olarak ilan ettiğimiz gerçeği açıktır. Bütün kuşkulara rağmen, umut ederim, biz haklıyızdır.
Eğitim, önlem, duyarlılık tamam… Ama bu anahtar bile “tam mutluluk” kilidinde boşa dönüyor.
İşte doğanın önlenemez gücü.

Bu gerçekle hareket ederken, bunu görmezlikten gelen dünyanın durumuna bakın.
Petrol için bir yalan öne sürülerek Körfez’de çıkarılan iki savaşın bilançoları… Ürkütücü.
Bir yalanın ardına dolanarak; insanların ulusların en büyük hedefi “demokrasi- özgürlük” peleriniyle 1. 5 milyon insanın katledilmesi gerçeği.
Bitmedi ki, aynı Allah’a inanan insanlar arasında, tarihin önceki dönemlerinde başlayıp, büyük evrim geçiren insanoğlunun bugün daha da büyüyen ve daha vahşileşen din savaşları… Kardeş kardeşi katlediyor. Ulus kendi içinde kendini tüketiyor.

Bırakın kan akmasını. Bu kısacık ömürde mutluluğa ulaşan yolların önünde kim, ne için barikatlar kuruyor?
İnsanları, Türk, Kürt, Alevi, Suni, Laz, Çerkez  vs. diye kim kinlenmeye davet ediyor.
Oysa Musevi de olsa, Hıristiyan da, Rum ya da başka bir dinde ve kimlikten de olsa, insan insandır, puta dahi tapacak olsa o inanca saygısızlık en büyük günahtır.
Bunları bilmiyor mu birileri?
Bizim bildiklerimiz çok mu ötede şeyler.
Ama suyu derenin sonunda bulandıran kurt – kuzu öyküsünün anlattığı gerçek gibi, kimi kendini biraz güçlü hissedenin sadistleşmesi bir insan gerçeği…

Bundan kuşku duyanların önce tarihe göz gezdirmeleri, sonra da TV’lerde ki, gazetelerdeki siyaset çekişmelerini izlemeleri gerekir.
Ne yazık ki, “akıllı yaratık” ve “insan” kavramı içinde öteki canlılardan farklılaştırdığımız insanoğlunun yapısı dünde öyleydi, bugün de öyle…

Şimdi gözler söylenen sinyalleri yavaş yavaş veren 2012’ye çevrilmiş durumda.
“Dünya yerinde duracak ama bizler için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” deniyor…

Yoruma açık kehanetlerin temeli bu!

Acaba bizi asırlardır  kasıp kavuran “insan vahşiliği”nin  sonu mu geliyor?

12 Mart 2011 Cumartesi

Dönerken Yine Arka Denize Geleceğini Söylemişti...

Bozcaadanın en güzel yerlerinden biridir Arka Deniz...
Güneş en güzel oradan doğar.
Poyrazın gücünü en güzel oradan hissedersiniz.
En lezzetli petalides ve kolfadesler oradan çıkarılır.
En keyifli orada yüzülür...

Bozcaadanın en büyülü yerlerinden biridir Arka Deniz...
Ufuk çizgisine bakınca Troyayı görürsünüz.
Görebildiğiniz en kuzey noktasından artık yıkılmış olan küçük "manastraki"den Aziz Nikola karanlık fırtınalı gecelerde denizde ondan yardım isteyenleri korur.
Bu nedenle...
İnci Arman Kuloğlu, Arka Denize aşıktı...

Bir gün Asostan teknesiyle denize çıkıp bir daha asla kendisinden haber alınamayan Can'ının yanında gibi hissediyordu...

Konforlu bir yaşamı, parlak bir karieri elinin tersiyle itip gitmişti Asosa.
Yıkık bir damdan sevimli bir pansiyon yaratmıştı.
Sonra Can'ı gitti...

 Küsmedi.
Asosun tüm çocukları onun canı oldu.
 Onların ve Asosun İnci Ablası...
Asosun incisi...
Tiyatro, tiyatro okulu, festival...
Asosa çok şeyler kattı...

Ayağında şalvar başında yemeni bağlı bu minnacık kadını sıradan bir Asoslu köylü kadını zanneden yabancıları mükemmel fransızca ile almanca konuşması ve entellektüel birikimi ile bir çok defa şaşırtmış; tevazusu ve iflah olmaz iyimserli ile dünyanın her yerinden aranan, kocaman gülümsemesi ile "bizim İnci" olmuştur.  

Bozcaadaya geldiğinde Asosa ihanet etmeyi düşünmüştü sanki.

Arka Denize vurulmuştu...

"Piyangodan büyük para çıksa hepsini Arka Denizde minnacık bir ev için veririm" diyecek kadar.

Verirdi de...

Arka Denizde kiraladığı minnacık ev yaz kış hiç boş olmadı.

Yeni dostları, eski dostları...

Tek şikayeti, kitabına yeteri kadar zaman ayıramaması idi.

İnci Arman Kuloğlu bu dünyada büyük sınavlar vermek üzere gelen sıradan olmayan insanlardan biriydi.
Bozcaadada iş ile ilgili yaşadığı büyük hayalkırıklığı ile tekrar Asosa döndü.
Dönerken yine geleceğini söyledi.
İlk defa sözünü tutamayacak...

İnci şimdi yine Arka Denizde...
Bozcaadada olduğuna göre, cennette de var Arka Deniz...
Sevdikleri ve bu dünyada yitirdikleri ile birlkte...
Sadece biz onu çok özleyeceğiz...