29 Ağustos 2010 Pazar

Adada Sabah Kahvaltısı

Yaz günlerinde terketmek zorunda kaldığım bir keyfi bu sabah yaşayayım dedim...
Fırından az börek alıp Çınaraltına gittim. Güç bela boş bir masa buldum.
Ama o da ne?
Börek kışınki lezzetinde değildi. Tatsız tuzsuz olmuş.
Gelen çay ise zehir gibiydi.
Yan masalara göz attım.
Bir çift tabaklarındakini be bardaklarındakini olduğu gibi bırakıp kalktılar.
Garsonla konuşurlarken kulak misafiri oldum. Oldukça yüklü bir parayı ses çıkarmadan  ödediler.

İşte yazın Ada bu.

Basından izlediğim kadarıyla, diğer turistik yerler de farklı değil.
Kitle turizminin girdiği her yer böyle: herşey kalitesiz ve pahalı.

Bunun ekonomik ve sosyolojik birçok nedeni var biliyorum.
Ama temeldeki nedenlerden biri galiba psikolojik olan:
Bizim toplumumuzdaki bireyler "hayır" demeyi bilmiyorlar. Hiç öğrenemiyorlar çünkü daha küçük yaşlardan.
Önce ana babaya, sonra öğretmene, sonra büyüklere, sonra amirlere, yöneticilere "hayır" de de gör gününü...
 Bakıştan azarlamaya, dayaktan sürgüne birçok cezası var "hayır" demenin.

Dolayısıyla esnaf:
"hayır yerimiz yok" demek yerine iki masa daha atıyor.
"hayır çayımız yok" demek yerine demlenmemiş çayı sunuyor.
"hayır servis veremiyoruz" demek yerine evde kendi suyunu kalkıp almayan adamlar ya da çocuklara servis yaptırıyor.

Dolayısıyla "turistler":
"hayır bu yemek yenmez" diyemiyor.
"hayır bu servis kabul edilemez" diyemiyor.
"hayır bu fiyat kabul edilemez" deyip kalkmıyor.

Bedelini ödüyor ve gidiyor.
Bedelini hepimiz ödüyoruz-bu korkunç öğrenilmiş çaresizliğin.

26 Ağustos 2010 Perşembe

Başkanın Talihsiz Demeci

Başkan deniz otobüsü ile yazın gelenlerin Adaya bir fayda sağlamadıklarını, yiyecek ve içeceklerini yanlarında getirdiklerini, güneşlenip denize girip bir de çöplerini bırakarak adadan ayrıldıklarını dolayısıyla esnaf ve otel pansiyon sahiplerine bir faydalarının bulunmadığını, bu nedenle de deniz otobüsü seferlerinin yaz sezonu için gözden geçirileceğini söylüyor özetle.

Tam bir "tut kelin perçeminden" durumu.

Hiç kimsenin seyahat özgürlüğünü kısıtlayamazsınız, biiiiiiiiiiiiir.

Deniz otobüsü seferleri konulsun diye çaba gösterenlerin başında başkan geliyor, ikiiiiiiiiii.

İnsanların adaya geliş amacı esnafı ve pansiyon otel sahiplerini zengin etmek değildir üüüüüüüüüç.

(Neden insanlar yiyecek hatta içeceklerini dışardan getirme gereği duyarlar acaba?)

Yıllardır sürdürülebilir bir turizm politikası oluşturmayıp insanları "adanın temiz deniz ve muhteşem plajlarına" çağırmayı marifet saymanın sonuçları bunlar dööööööööööört.

Çöp kutusundan kanalizasyonuna, yollarından su şebekesine "saldım çayıra mevlam kayıra" bir alt yapı oluşturma ve sürdürme gafletinin meyveleri bunlar beeeeeeeeeeeeeş.

Eminim saymaya kalksanız, daha çok sayarsınız.

Fazla lafa gerek yok.

En güzel resimler anlatır: (Başkanın demeci tahrik etti doğrusu paylaşmak için!)


Belediyenin arazözü foseptikten çektiğini göztepenin altına boşaltırken!



Kanalizasyon arka denize akarken!


Kanalizasyon suları yollarda akarken! Esnaf yolları kaparken!

Daha binlerce resim var.

Kötü yönetimi belgeleyen.

Ve  "bir kısım Bozcaadalı" hiç ama hiç utanmıyor.

8 Ağustos 2010 Pazar

Fırsatlar ve Fırsatçılar Adası Bozcaada

Bozcaada geçen yıl dünyanın en güzel 4. adası seçilMİŞ.
Bozcaadanın gerçekten de öyle olma şansı var eğer fırsat verilirSE.
Kimin tarafından mı?
Fırsatçılar tarafından.
Şu anda memlekette enflasyon yok.
Ama adada birçok şeye yüzde yüz zam var.
En taze örnek çınaraltı kahvesi.
Cumartesi oldu zam oldu.
Hafta bitti ya.

Anlayış şu:
Akarken pahalı satalım çok kazanalım.
 Fiyat turiste göre.
Çok para kazanınca karşıdan ev alalım orada oturalım.
Yaz gelince adaya gidip dükkanları açalım. Yine kazanalım ve bir araba alalım.
Öbür yaz yine gelip dükkanları açalım ve para kazanalım.
Turistler de zaten dışarıdan geliyor.
Garsonlar da, bulaşıkçılar da, işletmeciler de, domates-biber-patlican da, balık da rakı da.
Yani turistlerle birlikte geleceğiz ve dükkanları açacağız.
Turistlerle birlikte de gideceğiz.
Onlar kazıklanmış ve mutlu.
Biz kazıklamış ve mutlu.
Aynı gemiyle karşıya geçeceğiz.
Bir dahaki sezona kadar.
Seneye hep birlikte yine adaya geleceğiz.
Kimbilir bir gün gelir, gelirken üzümümüzü ve şarabımızı da getiririz gelirken.

Ada koca bir tatil köyü oldu.
Kapısı sezondan ve bayramdan bayrama açılan.
Adalılar mı?

Yazarın dediği gibi '' o güzel insanlar o güzel atlara binip gittiler''.