28 Aralık 2010 Salı

Bozcaadanın 2011 yılı Astrolojik Falı

Yeni 2011 yılında Bozcaadada neler olacak? İşte size Bozcaada ile ilgili yıldızların fısıldadıkları:

Bozcaada İmar Koruma Planı yıl sonuna doğru meclise tartışmak üzere gelecek. Halka açık toplantı yapılmayacak ve plan tartışılmayacak. Planda çok büyük değişiklikler olmayacak. Yani yeni plan yapılmış gibi olacak, ama aslında yeni değil, eskisi yine hüküm sürecek.

Kanalizasyon ve arıtma tesisi bu yıl da bitmeyecek. Arazöz tıpkı geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi atıkları Göztepeye boşaltmaya devam edecek.

Yaz aylarında adanın trafik sorunu devam edecek. Yer gök araba olacak ve sokaklardan yayalar yine geçemeyecek. İşletmeler daha fazla sayıda sokak işgal edecek insanlar evine girip uyku uyuyamayacak.

Fiyatlar daha da artacak. Restoranlarda balık yiyen üç kişilik bir ailenin hesabı bir aylık asgari ücretten aşağıda olmayacak. Ancak mevcut "kalitede" bir değişme olmayacak. Pansiyonda konaklama fiyatları beş yıldızlı otel fiyatlarını geçecek, otel fiyatları da Dubai otelleri fiyatlarını yakalayacaktır.

Basında Bozcaada özellikle yaz aylarında yine sıkça yer almaya devam edecek. Ancak adli olaylar ile ilgili haberlerin oranı artacaktır.

Tüm bu olumsuz insan kökenli etkilere rağmen asırlardır olduğu gibi Bozcaada Egenin en güzel adalarından biri olmaya devam edecektir.

Yeni yılınız kutlu olsun!

16 Aralık 2010 Perşembe

Bir Ada Fenomeni: Vasilin Meyhanesi

Adaya gelen ilk "istanbullular"ın anılarında Vasilin meyhanesi önemli bir yer işgal eder. Sadece onların mı? Adalıların anılarının önemli mekanlarından biridir Vasilin meyhanesi... Türküyle rumuyla önemli bir buluşma, kaynaşma, şakalaşma, "iki tek atma" yeri...

Çanakkale ve Çardakta fıçıcılık yaparken mevsimlik işçiliğin canına tak dediği Vasil Efstratiu 1958 yılında eski belediye binasının yanındaki köşede yer alan dükkanı bankadan kredi kullanarak satın alır.  Meyhane açar.  Varlıklı bir adam değildir Vasil Bey bu yüzden çok çalışır. Kısa sürede borcunu öder.



Meyhanesi kısa  sürede adanın sevilen mekanlarından biri olur.  Güleryüzlülüğü, efendiliği, yemeklerinin lezzeti ve en önemlisi neşelenince kemanını alıp dostlarına müzik ziyafeti çekmesi meyhaneyi en tercih edilen yer yapar.

Kemanı Vasil Bey için çok değerlidir. Onu dükkanda tutmaz. Meyhanede çalacağı zaman evinden birisiyle getirttiğinde mutlaka "şifreli" ister evdekilerden. Gönderdiği kişiye anahtarlığını verir ve evden o anahtarlığı görmeden kemanı vermezler. Daha sonraları Almanyadan bir pikap getirtir Vasil Bey ve meyhanede muhabbetler koyulaşınca hafiften rumca ya da türkçe çalan bir plak döndürür.

Her sabah evde bir kaşık reçel ve bir bardak sudan oluşan kahvaltısından sonra Vasil Beyin ilk işi  balıkçı barınağına gitmektir. Erkenden balıklarını alır, arka denizde temizler ve hazırlar. Dükkanda kömür ızgarasını yakar, külle örter.  Daha sonra diğer alışverişini yapar. Domatesli kalamarı, ahtapot salatası, kağıtta kaşarlı pastırması dillere destan olur.

Adalılar için bir sosyal klup gibidir meyhane. Memurlar, esnaf, nadiren gelen turistlerin vazgeçilmez mekanıdır. Özellikle kış geceleri saat 22.00 den sonra lüks lambasının sarımtrak ışığında neşeli kahkahalar meyhanenin içinde kalmaz dışarı taşar. Hafta sonları daha çok rum ailelerdir müşterileri... Bir de daimi müşterileri vardır: en yakın dostları Osman Kaptan ve Fıçıcı Stelyo...Meyhanenin en büyük neşe kaynaklarından biri olan küçük oğlu Apostolun yerden fırlatarak oldukça yüksek tavana kağıt para yapıştırması numarasının sırrı tıpkı lezzetli ızgara köftesinin reçetesi gibi hala bilinmemekte...

Çalışkanlığı, tevazusu ve yardımseverliği ile Vasil Bey adanın sevilen esnafından biridir. Bu özellikleri nedeniyle de uzun yıllar cemaat başkanlığı yapmıştır. Dürüstlüğü, adaletseverliği ve sağduyusu ile çeşitli anlaşmazlıklarda  başvurulan güvenilir bir hakem olmuştur hep. Ama bir başka özelliği onu bir efsane haline getirmiştir, o da içki içme adabı. Sıkça rakı kadehini gösterip "bunu içmeyen ya delidir ya divanedir" sözünü hala sevenleri kadehi aldıklarında adını telafuz etmeden söyleyip onu anarlar.

Her güzel şeyin geçici olduğu gibi adada da "zor zamanlar" başladığında Vasilin meyhanesi açık kalmak için direnir. Zaman gelir gidenler azalır, zaman gelir camı kapısı kırılır. Açıldıktan 24 yıl sonra Vasil Beyin Meyhanesi ada için bir devrin kapanması gibi kapanır.

Meyhane binası hala yıllara tanıklık edercesine köşede boş olarak durur. Ada ve adalıların anılarında ise hep o dolu, nezih ve neşeli haliyle yer alır. Vasil Bey ise, değerli adalı BilsayKuruç hocanın dediği gibi, "Vasil müstesna meyhanesi, rakı adabına göre düzenlenmiş yaşamı ile Ada’nın aristokratı gibi..." anılarda yaşamaya devam eder.

14 Aralık 2010 Salı

Adada Şiddet Yine İş Başında

Geçen hafta güpegündüz bir kişinin boğazının telle sıkılması...

Bu hafta bir restoranın gölgeliklerinin yıkılması...

Bir diğerinin camlarının kırılması...

Bir üçüncünün de masa sandalyelerinin denize atılması...

Olur bunlar...

Mı demeli?

Yoksa bunlar daha geleceklerinin mi habercisi?

10 Aralık 2010 Cuma

Bozcaada Turizminde Gerçekleşebilecek Alternatifler - Spor Turizmi

Haziran-Eylül ayları dışında Bozcaadanın turistik tesisleri kapalıdır. Yani atıl durumdadır.

Çünkü gelen yok.

Gelen olsa da bir iki saatte tüm adayı dolaştıktan sonra yapacağı bir şey yok.

Halbuki ülkemizde en çok amatör ve profesyonel takım Marmara Bölgesinde bulunmaktadır.  Ancak bunların çoğu, özellikle profesyonel olanları kamp için Antalya ve Marmaris bölgelerini tercih etmektedir. Bölgenin yükselen yeni yıldızı Sapanca...

Sebep?  Tesislerin atıl sezonlarını değerlendirmek için yaptıkları küçük düzenlemelerle spor kampı turizmine yatırım yapmaları. Ve yine yerel yönetimlerin bu turizmi desteklemek için yaptıkları çok işlevli büyüklü küçüklü spor salonları. 

Soğuk. Sapancada yok mu? Rüzgar. Marmariste esmiyor mu? Uzak. Antalyadan daha fazla değil...

Basketbol, voleybol, jimnastik, hentbol, karate, judo, tekvando, okçuluk, güreş, masa tenisi, halter, boks, satranç...

Hepsi açık havada da salonda da yapılabilen sporlar. 
Sporcuları, yöneticileri, taraftarları, seyircileri, basını ile birlikte azımsanmayacak bir kitle...

Merakımdan bir bilene sordum. Örneğin iki haftalık bir güreş milli takım kampının federasyona  epey yüzbin liraya mal olduğunu söyledi. 
Millisi var, profesyoneli var, amatörü var. hepsi kamp yapıyor.
Tüm branşlarda her yıl yüzlerce ulusal ve bölgesel müsabaka yapılıyor.

Gerek kamplarda gerekse müsabakalarda beklentileri sağlıklı,  huzurlu ve  sakin bir çevre.

Konaklamadan beklentileri temiz, sıcak ve düzgün bir tesis.

Çalışma için beklentileri çok işlevli, temiz ve iyi donanımlı bir spor salonu.


Bozcaadada spor turizminin beklentileri karşılayacak az sayıda da olsa tesisler mevcut. Küçük yatırımlarla daha birçok tesis bu beklentileri karşılayabilecek duruma gelebilir.

Eksik olan ise çok işlevli bir ya da birkaç spor salonu ve mevcut olanın geliştirilmesiyle belki de bir stadyum daha.

Bozcaadada yıllarca hep bir "spor salonu yapılacakmış yeri belliymiş" efsanesi dolaşmakta. Tıpkı "kanalizasyon iki yıl içinde bitecekmiş"te olduğu gibi. Bu spor salonunun artık yeri belli olmalı, olmakla da kalmayıp en kısa sürede yapılmalıdır.

Bozcaada "güneş, kum, deniz" turizminde doygunluk noktasına ulaşmıştır.  Buna yönelik her yatırım artık adanın kışın bir "hayalet tatil köyü"ne dönüşmesine katkı sağlamaktan öteye gitmeyecektir.  Bu turizm çeşidine yönelik tanıtım artık olumsuz işlemeye, geri tepmeye başlamıştır. İnternette "gitmeyin" kampanyalarına daha sık rastlanmaya başlamış,, bazı "turistik eşyalara" ve tesislere küfürler yağdırılmaya başlanmıştır. 

Bozcaadadaki yerel yönetimler bu gelişmeleri görmeli, değerlendirmeli ve turizmin çeşitlenmesinde gerçek anlamda önderlik etmelidir. Hazırlıkları bitmeyen Bozcaada Koruma İmar Planının bitmemiş olması buna hala bir fırsat sunmaktadır.

7 Aralık 2010 Salı

Bir Bozcaada Fenomeni: Anke Teyzenin Kampı


Seksenli yıllarda Bozcaada henüz bu kadar bilinen turistik bir yer değilken "Ankenin Kampı "ile anılmaya başlamıştı. Adalıların ne olduğunun tam olarak farkında olmadıkları o yıllarda yazın gelen giden sayısı birden artar olmuştu.

Gelenler adalıların pek de görmeye alışkın olmadıkları insanlardı. Orta boylu bir hanımın etrafında bir grup çocuk denilecek yaşta genç adanın ormanlarında, kırlarında bayırlarında, koylarında dolaşıyorlardı. Kiminin anne ve babası çocukların kaldığı süre içerisinde adada kalıyordu, kimi sadece çocuğunu getirmeye ya da almaya geliyordu.

İki üç yaz ada içerisinde geçirdikten sonra kamp Ayanada kurulmaya başlandı. Panayota  Tablalnın damında. Elektrik yok. Su yok. Çadırlarda. Üç yıl sonra da Sulubahçeye taşındı çadırlar. Başlarda yine elektrik jeneratörden sağlanıyordu. 

Kampın ünü zamanla hızla yayılmış, bir devre yetmez olmuş, çocuk ve kamp nedeniyle adaya giden gelen sayısı çok artmıştı. Kamp için adanın ilk organize turizm hareketinin başlangıcı de denilebilirdi buna aslında.

Bakıldığında halleri vakitleri iyi görünen bu çocukların, birçok yoksunluklar içerisindeki kampta nasıl olur da keyifleri bu denli yerinde olabilir? Sorusu kampta çalışan adalılar ve önünden geçenler tarafından merak konusu olmuştu. Tabi neden bu kadar keyifleri yerinde olduğuna ilişkin sorunun en doğru yanıtını o kampta kalan çocuklar verebilirlerdi.

Bu yanıta yıllar sonra, devir değişip herşey NET'leşince aslında sizler de internette ulaşabilirsiniz. Bazılarını sıralayacak olursak:

  • ...1 ay boyunca cadırlarda ve doğaya yakın ortamda kalınan, aktiviteleri, ögretmen ve belletmenleri (betreuer denirdi onlara) super iyi ve kafa insanlar olan, 3 sene arka arkaya gittigim sahane genclik kampı... eminim gidenler pek çok iyi anılarla dönmuslerdir. Kampta genelde iş belletmenler ve ögrenciler-gencler arasında paylaşılırdı, bütün temizlik yemek sofra kurma işleri gruplar halinde yapılırdı ve bence super uygulamaydi. Su savaşları, yarışmalar, ormanda cadırsız gece ve Bozcaada denizi ile doğası birleşince cok keyifli günler geçerdi..
  • 14 yaşındayken, 20 gün süreyle katıldığım kamp... bu 20 gün içinde çok güzel şeyler öğrenip, hala yaşıyan dostluklar kurdum...
  • abraeumen,dienst,çadırlar,betreuerler,şarap,üzüm bağları, ilk öpücük, ilk aşk, fine dinner, secret friend, teras, habbele, ayazma, ormanda geceleme, uyku tulumu, fenerler, gece yürüyüşleri, anke teyze, kediler, köpekler, özlem, yitirmişlik, 14-17 yaşlarımın anlamı, geri gelmezliği, ve daha bir sürü şey...
  • bir dönemler, genç bünyelerin eğitimi ve de sosyalleşmesi için çok büyük çaba harcamış süper kadın anke atamer ve özel sınavlarla seçilmiş betreuer lerin bulunduğu ... bir bozcaada güzelliği. ... tek yaptığımız, hayatı yaşayarak öğrenmek, insanlara saygı duymak, iletişim kurmak, delice eğlenmek, doğayı tanımak ve birazcık da şarap içmekti...
  • teknolojiden, şehirden uzak, hayatla ve insanlarla başbaşa kalmak, gençiginizdeki ilk deneyimlerinizi tatmak icin enfes bir ortamı vardı: elektrik yoktu, jeneratorle elden edilen elektrikle aksam disko havası yaratılırdı... ı köründe ve deli sıcağın altında alman eğitmenlerin almanca çalıştırması, tiyatro, muzikal denemeleri, bozcaadanın uçsuz bucaksız ormanları ve ovalarında definecilik/detektiflik/saklambaç oynamak, yemek ve bulaşığa yardım etmek, turk toplumunun alışık olmadığı, ama cok ogretici olan seylerdir. kampta kaldığım yıllarda bozcaadanin yerlileriyle futbol, basketbol gibi spor musabakaları duzenlenirdi. anke atamerın kangal cinsi köpeğinin ismi hatçeydi. öyle uysal bir köpekti ki, kafamı ona yaslayıp uyuduğumu hatırlıyorum. bir de yemekleri yapan, avusturya lisesi'nden olduğunu hatırladığım 'zeynep abla'mız vardı... gönüllü gelen yabancılar olurdu. bir amerikalı gelip gitarıyla enfes bir hava yaratmış idi. avrupadaki kamplar da aynen anke atamerin kampi gibidir.
  • yıllar geçtikçe daha çok özlenen...
    bir gün bir şekilde küçük kız çocuğu halimle yeniden içinde bulunmayı hayal ettiğim cennetim
  • kendi içinde küçük bir ütopya idi burası. her goran bregovic duyuğumda beni sersem sepelek eden, bir çocuğun nasıl kendine güven kazanacağını ve nasıl mutlu olacağını bilen insanlar tarafından işletilen bir yer idi.


Kamp Anke Atamerin yönetiminde 1996 yılına kadar çalıştı. O yıl işletmesini sağlık sebepleri ile başkalarına devretti.

Yıllar sonra bile kamptan yukarıdaki gibi söz eden gençlerin – artık herbiri kendi alanlarında başarılı yetişkinlerin yoksunluklar içerisindeki kamptan büyük bir sevgi ve özlemle söz ettiklerine şaşırmamak gerekiyor. Öğrencileri, Sokratesle şehir parkında yaşta yağmurda sürdürdükleri dersleri kaleme almışlar ve yüzyıllarla değil binyıllarla ölçülen zamanda bile hocalarının günümüzde dahi çok öğretmen tarafından erişilemeyen eğitimciliğini ölümsüz kılmışlardır.

Peki Anke Teyzenin Kampının başarısının sırrı neydi?

İki sırrı olduğunu söyleyebiliriz:

Birincisi Anke Atamerin kişiliği, ikincisi de kampta uyguladığı program. Basit olduğu kadar açıklaması zor, karmaşık olduğu kadar da yalın iki sebep.

Anke Atamerin kişiliği ve biografisi, adaya birçok renk katan “bizden biri” olarak bir başka yazının konusu olmalıdır.

Kamptaki Eğitimci Anke Atamer için “eğitimci olunmaz doğulur” düsturu ise en uygun tanımlama olabilir. Kampa katılan çocukların bulundukları en zor gelişim dönemlerinde onları bir birey, bir kişilik gibi algılayabilen; o yaşta en çok ihtiyaç duydukları “emirden az ama tavsiyeden fazla” otorite dengesini oluşturan, hayat arayışlarında onları destekleyip yönlerini bulmalarına rehberlik eden bir eğitimcidir Anke Atamer.

Aynı anda öğretmen, teyze, güvenilir bir yetişkin, sırdaş, arkadaş, rehber, yargıç, psikolog gibi birçok rolü birbirine karıştırmadan, doğru yerde ve zamanda öne çıkaran ve “oynamadan” yerine getiren bir eğitimcidir Anke Atamer. Kolaya kaçmadan, kandırmadan ve satın almadan yerine getiren bir eğitimci.

Eğitim programlarına gelince şu kadarını söylemek herhalde yeterince açıklayıcı olacaktır:

Öğretmen yetiştiren fakültelerin programlarına Eğitimde Drama dersi ikibinli yılların başlarında konulmuştur. Ankenin kamp programında ise drama ve oyunla eğitim seksenli yılların başlarında uygulanıyordu ve başlıca yöntemdi.

Anke Atamerin kampındaki programlarda odaklanılan şey gençlerin yapamadıkları değil yapabildikleriydi. Yeteneksiz oldukları alanlar değil yetenekli oldukları alanlardı. “Güzel basket oynayamıyor” yerine “güzel şarkı söylüyor”, ya da “güzel yazı yazamıyor” değil “güzel taklit yapıyor” , "iyi matematik yapamıyor" değil, "iyi bulışık yıkıyor" idi. Gençlere bundan daha fazla özgüven kazandıran ve suçluluk, aşağılık duygularından alıkoyan bir odaklanma yoktur.

Kampta uygulanan program, yabancı dil derslerinden “su savaşlarına”, “hazine avcılığından” yüzmeye, açıkhava doğa kamplarından “talant show” a kadar değişen çeşitlilik ve zenginlikteydi. Gençlerin zihinsel, fiziksel, sosyal, duygusal gelişim alanlarının tümüne birden yönelik ve en önemlisi bu uyaranlar bombardımanını bir oyun ve eğlence formatında sunan bütünsel bir program. Gençlerin bitmez tükenmez enerjisini onların gelişiminde rasyonel bir girdiye dönüştüren iyi tasarlanmış ve uygulanmış bir program.

Ailelerin, gençlerin eğitiminde en başedemedikleri ve başarısız oldukları davranış kazandırma yolları bu programın sosyal ilişki temeliydi aslında. Sofra kurma, kendi ve başkalarının servisini yapma, bulaşık yıkama, yatağını toplama ve odasını (çadırını!) temizleme ve düzenli tutma, kişisel bakım ve hijyenini sağlama gibi pek çok davranışın oluşması temel öğrenme ve beceri kazandırma konuları olmuştur kampta.

Anke Atamerin Kampı Türkiye için ilk özgün gençlik kampı örneğidir. Orijinal haliyle devam etseydi Bozcaadaya turizmi ve imajına farklı nasıl bir katkı sağlardı, sorusunun yanıtları spekülasyon olmaktan öteye geçmez. Ama Bozcaadanın tanınmasına, çok sevilmesine, adalıların “dışarlıklarla” örgütlü turizm örneği olarak ilk karşılaşmalarına ve kuşkusuz yüzlerce gencin yaşam yolculuklarının önemli bir dönemecinde Bozcaadanın “yeniden içinde bulunmayı hayal ettikleri bir cennet” olarak yer almasında katkısı çok büyük.

2 Aralık 2010 Perşembe

Bozcaada Turizminin Araştırmalarda Yer Almayan İkincil Kazançları

Bozcaadada turizminin birinci ekonomik sektör haline gelmesinin adalılara katkısının ekonomik olduğu kadar sosyal yönü de bulunmaktadır.  

Bozcaadadaki gelişen turizmin araştırmalarda  henüz ele alınmayan etkisi uzun dönemde yarattığı sosyal etkilerdir.  Çıplak bir gözle yapılan gözlemler sonucunda bu etkileri aşağıdaki gibi özetlemek mümkün:

Toplumsal değerlerde değişim

Bozcaadada turizmin gelişmesi hızlı bir değer değişimine yol açmıştır. Bozcaadalılar kapalı bir toplumdan açık bir toplum haline gelmeye başlamışlardır.  Bu kapalılık ve açıklık aslında dönemsel bir özellik de sergilemektedir.  "Yazın sezonda" daha açık bir hal alırken, "kışın" yine görece kapalı haline geri dönmektedir.

Bozcaadalıların "iyi-kötü", "doğru-yanlış", "haklı-haksız", "güzel-çirkin" e ilişkin değerlerinin birçok alanda - aile, kişilerarası ilişki, birey-kurum ilişkileri, sosyal kontrol, kadın-erkek ilişkileri, etnik ayırımcılık ve ötekileştirme, sosyal hareketlilik ve mobility, din, eğitim gibi alanlarda değişime uğradığını görüyoruz.

      Ailede değişim:

Aile yapısındaki değişimin - büyük aileden çekirdek aileye doğru değişiminin altında ekonomik saikler kadar eğitimin bir sosyal sınıf atlama aracı olarak değer kazanması yatmaktadır.  Küçük Bozcaada toplumu üzerinde belki de diğer gelişmiş turizm bölgelerinden farklı olarak gelen turist profilinin yüksek eğitim görmüş kesimlerden oluşması özendiriciliği yüksek bir faktör olduğunu düşündürmektedir. Yine geleneksel geniş ailelerin ki sayıları çok fazla değil, ekonomik gücünü görece olarak yitirmesi ve parçalanmaları kayda değer bir gelişmedir. Bu gelişme ile birlikte bu aileler adadaki öncü-belirleyici rollerini yitirmişlerdir.

Bozcaadadaki ailelerin; aile içi şiddet, boşanma, ailede kadının konumu, ailede çocuklara verilen değer, akrabalık ilişkileri,  "gayrımeşru" birliktelikler gibi konularda örneğin yirmi hatta on yıl öncesine kadar oldukça farklı değerlere sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Turizm sektörünün gelişmesiyle birlikte aile ekonomisine katkı bakımından aktif hatta belirleyici rol üstlenen kadının aile içerisinde daha çok söz sahibi olduğunu gözlemek mümkün.  Bu durumun kadının toplum içinde de özgüvenine katkı sağladığı ve davranışlarında göreceli olarak özgürleştirdiğini söyleyebiliriz. Örneğin yıllar önce kadının "dükkanların ve kahvelerin önünden geçmesi" dahi hoş karşılanmazken bugün kadınlar o "dükkanlarda" rahatça alışveriş yapmakta, "kahvelerde" oturabilmektedirler. 

     Kişilerarası ilişkilerde değişim

 Turizmin gelişmesi, büyük ailelerin gücünü yitirmesi ve gelir dağılımının değişmesiyle birlikte kişilerarası ilişkiler de niteliğini değiştirmiştir. İlişkiler daha yatay ve eşitlikçi hale gelmiş, "ortak aile ve grup tutumları" belirleyiciliğinin yerini ekonomik temelli ilişkiler, akran ilişkileri ve ortak ilgi temelli ilişkilere dönüşmüştür.

"Dışarlıklarla" ve turistlerle olan yüzyüze ilişkiler adalıların özgüvenlerine katkıda bulunmuş ve daha pragmatik ilişkiler geliştirmelerine yol açmıştır.  Turizmin hareketlenmesi ile birlikte normal koşullarda adalıların "ulaşılması zor" çeşitli sektörlerdeki kişi ve kuruluşlara - sağlık, basın, bürokrasi gibi - geliştirilen kişisel ilişkilerle ulaşabilirlikleri artmış, bunlar adeta "adalıların ayağına gelmiştir".

     Birey-kurumlar ilişkilerinde değişim

 Bozcaadada bireylerin özellikle kamu kurumlarına ilişkin algısı ve tutmları turizmin belki de sosyal hızlandırma etkisiyle büyük bir değişim geçirmiştir. Bunda adaya olan göçün de etkisinin olduğu düşünülebilir. Kurumlara ilişkin algı "otorite figüründen hizmet ve destek talep edilen, daha ulaşılabilir yerler"e dönüşmüştür. Tutumlar ve bakış açıları eskiye göre daha eleştirel ve daha talepkar hale gelmiş; "itaatten-katılıma" doğru yön değiştirmiştir.

   Ötekileştirme ve Ayırımcılık

 Uzun yıllar adeta birbirine "değmeden" adadaki rum toplumu ile yaşamış olan adalıların, rumların kitlesel olarak göç etmesiyle birlikte yaşamış oldukları travma ve karmaşa henüz atlatılabilmiş gibi görünmemektadir. Rumlara ilişkin adadaki "öteki" ve aynı zamanda "bizden" algısı devam etmektedir. Değişen ise tutumlardır. Tutumlar daha dostça ve daha hoşgörülü olma yönünde değişim göstermiştir. Bu değişimde adanın turizm açısından katma değer yaratan "rum kültürü" özellikleri ile adaya turizm amaçlı gelen rum ve yunanların sağladıkları ekonomik katkının payı büyük olsa gerek.

 Etnik "öteki" dışında marjinal sayılabilecek grup ve kişilere karşı da adalıların tutumlarında daha kabul edici ve hoşgörüye yönelik değişimleri gözlemek mümkün. Adada zihinlerden silinmeyen, yıllar önce eğitim gören bir gencin yazın şortla dolaştığı için dayak yemesi olayı, zamandan çok tutumlarda çok eskilerde kalmıştır.  Turizmin sağladığı girdiler sosyal yapı ve tutumların değişiminde oldukça hızlandırıcı bir etki sağlamıştır.

Bu etkilerin salt bir sosyal değişme mi yoksa sosyal gelişme mi olduklarına ilişkin değerlendirmeler yapabilmek için ayrıntılı mikro ölçekli araştırmalara ihtiyaç vardır. Yine bu etkilerin nekadarının turizmden nekadarının ülkedeki genel değişimlerden ve ada toplumunun iç dinamiklerinden kaynaklandığını söyleyebilmek için ileri istatistiksel analizlerin ve bilimsel değerlendirmelerin açıklayıcılığına ihtiyaç vardır.